1 Ekim 2014 Çarşamba

How to Get Away with Murder 1x01: Actus Reus ve Mens Rea


Cinayetten nasıl kurtulursunuz?
Shonda Rhimes’ı tanır mısınız bilmiyorum. ABC’nin reyting madeni dizileri Grey’s Anatomy veScandal’ın yazar ve yapımcısı. İşte benim şahsına bayıldığım bu kadın, şirketi Shondaland bünyesinden çıkma, başında diğer iki dizide birlikte çalıştığı Peter Nowalk’ın olduğu, kendisinin de yapımcı olarak destek verdiği bir dizi daha hazırladı: How to Get Away with Murder, anladığımız dilden de ‘Cinayetten Nasıl Kurtulursunuz?’. 25 Eylül Perşembe arz-ı endam etti ki bugünün şöyle bir özelliği de var: “Thanks God, it’s Thursday,” yani ABC kanalında akşam yayınlanan bütün diziler Shonda’nın. Kadının aldığı reytingleri de düşünürsek, resmen ABC’nin Acun’u. Bu dizide de durum şaşmadı ve harika ötesi bir reyting başlangıcıyla karşımıza geldi. Zaten dizinin kendisinin de reytinginden aşağı kalır yanı yoktu. Gelelim bakalım bölümde neler olmuş ona:


HTGAWM’de (!) bonus olarak Survivor izliyor gibi de oluyorsunuz.

Annalise Keating. Philadelphia’daki Middleton Hukuk Okulu’nda Ceza Kanunu 101 dersinin profesörü. Dersin teoriyle değil pratikle öğrenilmesini savunduğu için öğrencilerini aldığı davalara sokan ve onları da kullanan bir kadın. Dahası firmasında çalışması için her dönem başında dört öğrenci seçiyor. Güçlü ve sert bir karakter profili var ki Viola Davis de tabii ki hakkını vermiş.

Diziyi okulun şenlik zamanıyla açtık. Öğrencilerin çoğu şenlik ateşinin etrafında kutlamadalar. Ama sonradan isimlerinin Wes, Micheala, Connor ve Laurel olduğunu öğrendiğimiz dörtlümüzün halıya sarılı bir ‘cesedi’ ortadan kaldırma çabası içinde olduğunu gördük. Tam da dizinin ismine yaraşır bir biçimdeler yani. Daha sonraysa üç ay geriye, yani hikâyemizin geçtiği asıl zamana döndük. Yeni başlayan okul döneminde çaylaklar Wes, Connor, Micheala, Laurel ve Asher derken ana karakter öğrencileri gözümüze hafiften sokup girdiler konuya.

Pardon, Annalise sınıfa girdi demek istemiştim. Sonra da fragmandaki o dikkat çeken ‘How to Get Away with Murder’ ile biten konuşmasını yaptı.

Annalise’inWes’e dair “Ben bu çocukla ne yapacağım?” bakışı.

Öğrencilerine pratiği öğreten Annalise’in elindeki dava aspirine alerjisi olan bir adamın buna maruz kalıp da felçliye dönmesi üzerine. Metres suçlu durumda, Annalise ve iki yardımcısı da onu savunuyorlar. Öğrenciler de iki gün sonraki ilk duruşma için savunma bulmak durumunda kaldılar. Ertesi günkü bir dakikalık savunma fikirlerinde finale kalanlar da davaya dâhil olma hakkı kazandı. Amaç başarıya giden yolda ilk haftanın dokunulmazlık sembolünü ve şirkette çalışma hakkını kazanmak. Buraya kadar tamam.

Annalise’in de öğrettiği ve dizide de izlediğimiz üzere ‘cinayetten kurtulmaya dair’ üç aşama vardı ki ben de bunlar üzerinden açayım diyorum.

1) Şahitlerin inanırlığını yok edin.

Bahsi geçen şahidimiz şirkette çalışan bir kadın çıktı. Kendisi gibi şirkette çalışan metresi haplarla gördüğünü iddia eden kadının savı Micheala tarafından renk körü olduğu ortaya çıkarılarak çürütüldü. Güzel bir keşif miydi? Öyleydi valla. Zaten bu sayede şirketteki işi garantileyen ilk kişi oldu.

2) Ortaya yeni bir şüpheli çıkarın.

Bir banka çalışanı adamla yatarak zehirlenen adamın ortağının e-mail kayıtlarını alan Connor da ikinci aşamayı halletti. Açıkçası bu da güzeldi ama Annalise’in Connor’ın kayıtları bulmasıyla ilgili ‘tam olarak yasal bir şekilde değil’ şeklindeki açıklamasına ‘yaratıcılığı kullanma’ cevabı daha güzeldi. Böylece işi garantileyen ikinci öğrenci de Connor oldu.

Gözlerinin yeşili güzelmiş.

3) Kanıtı yok edin.

Burada da ilk görüntü itibariyle Laurel kadraja girince aşamanın ona kalacağını düşünmüştüm ama metresin aspirin alırken market görüntüleri ortaya çıkınca bunu bilmediğine sinirlenen Annalise kendisi bizzat vakayı devraldı. Laurel ise çok başka bir şeyi ortaya çıkardı. Suçluları.

Tuvaletteyken gizlice izlediği üzere sekreter metres ve adamın karısı ortaklaşarak bunu düzenlemişlerdi. Hatta şirkettekilerin de bu durumdan haberleri vardı ama ‘elbette’ onlar işini yapan taraftı. Bu durum mahkemede ortaya çıkmadı ve bunu keşfetmesi, kendisi üzerinde ‘gözü’ olan Annalise’in yardımcısı Frank sayesinde Laurel’in üçüncü öğrenci olarak ortaya çıkmasını sağladı.

Annalise ise üçüncü aşama için kocasını aldattığı ve bu sırada Wes’e yakalandığı adamı, tanık sandalyesine oturtup çalıştığı dedektiflik birimi ve içindeki yasadışı görüntü oynamalarını kullandı.

Orange is the New Black izleyenler bu arkadaşı iyi tanırlar. Burada da kadrolu oyuncu.

İşte bir cinayetten kurtulma aşamaları. Gayet temel ve gayet doğru. Kurtuldular da. Metres ve eş cinayetten yırttılar, dava da kazanılmış oldu. Doğru mu oldu? Tartışılır ama sonuçta adalet her daim suçlunun karşısında değil.

Ya sonra? Dokunulmazlık sembolünü kazanan ‘yasadışı başarısından’ dolayı Connor oldu. Şirkette çalışmayı hak eden ‘beşlimiz’ ise açıklanma sırasıyla Connor Walsh & Asher Millstone (bknz: üstteki resim) & Micheala Pratt & Laurel Castillo & Wes Gibbings. Beş kişiydi, çünkü Annalise ‘iş yükünün artması’ bahanesi ile Wes’i de dâhil etti. Gerçi ben Asher’ın bu yolda ne yaptığını pek anlamadım ama ana kadro oyuncu olduğundan şaşırmadım.

Wes’inki ise belki onun da sonradan Annalise’e demesiyle gördüğünden dolayı sus payı, belki de bu iş için sahip olduğu kafayı yeterince patlatması. Fark etmez, sonuçta alan da memnun oldu satan da.

Adam neyse de halının ortadan kaybolmasını nasıl açıklayacaklar acaba?

Peki ben ne unuttum? Daha doğrusu neyi atladım: Ana konuyu. Dizinin başında cinayetten kurtulmaya çalışırken gördüğümüz dörtlümüzün bu yolda yaptıkları ‘flashforward’ yoluyla ara ara gösterildi. Bölümün sonundaysa cesedi yakmadan kimliği öğrendik: Annalise’in ‘kocası’. Umarım üç ay içinde kadın kocasından soğuyuverir, çünkü gördüğümüz üzere dörtlümüzün işi hiç kolay olmaz.

Geriye bir Lila Stangard cinayeti kaldı yanılmıyorsam. Dizinin başında kayıp kızı arıyorlardı, bölümün sonunda buldular. Kızın şüpheli davranışlarını gördüğümüz erkek arkadaşı Wes’in komşusu Rebacca (The Killing’in Rosie’si Katie Findlay oynuyor.) ile bağlantılı çıktı. Annalise’in kıza bakışları bir tuhaf olan kocasını da kızın profesörü olarak gördük. O olayın nasılını da yanılmıyorsam ikinci bölümde anlayacağız.

Sol baştan sayıyorum: Asher, Wes’in komşusu Rebecca, Wes, Laurel, Micheala, Connor, Annalise, metresi Nate, yardımcıları Bonnie ve Frank. Sanırım az önce aklıma girdiler.

How to Get Away with MurderScandal ve Grey’s Anatomy’den esintiler taşıyan bir dizi olmuş. Başroldeki siyahî oyuncumuz Viola Davis karakteri, ilişkileri ve otoritesiyle tam bir Olivia Pope. Öğrenciler ve aralarında olanlar, o rekabet de sanki Grey’s Anatomy’deki stajyer doktorlarınki. Ama yanlış anlama olmasın, bu durum güzel bir şeyi ve güzel bir diziyi ortaya çıkarmış. Çizgisini bozmadan devam ederse veya Shonda Rhimes - Peter Nowalk ikilisinden birisi erkenden ölmezse bu sezon harika pek çok bölüm daha izleriz.
Devamını oku ...

Etrafımız sarılmış durumda


“Batman’den önce Gotham vardı.” – Cümle eskidi.


Geçtiğimiz yazıdan, pardon haftadan bu zamana kadar eskisiyle yenisiyle karşımıza gelen yine bir sürü dizi oldu. Abartmıyorum, 35’ten fazlalar ve düşünün daha bunun ‘az’ ufak versiyonu da Ekim’de gelecek. Bu kadar bolluktan sezon sonuna umarım… neyse neyin çıkıp çıkmayacağını bırakıp geleyim neler olmuş ona:

 Geçtiğimiz hafta içinde ‘TV’de’ yeni dizilerden sırasıyla GothamScorpionNCIS: New OrleansForeverBlack-ish ve How to Get Away with Murder başlayıverdi. The Mysteries of Laura da ikinci bölümüyle asıl saatinde yayınlandı. Bunlardan sanırım sezonun en bekleneni olan Gotham, karşısında The Big Bang Theory, en bol reytingli yarışma The Voice ve dahası Dancing with the Starsvarken güzel bir başlangıç yaptı. Harika desek ayıp olabilir ama FOX gibi bir kanala şimdilik yeter de artar bile. Peki dizi? Bence o da reytingi oranında güzel bir dizi olmuş.

CBS’in polise yardım eden bilgisayar dâhilerini içine alan yeni dizisi ScorpionThe Big Bang Theory’nin arkasından yayınlanmanın da getirisiyle güzel bir başlangıç yaptı. NCIS’in uzantı dizisiNCIS: New Orleans ise reytingi en bol drama NCIS’in arkasından tabii ki iyi başladı. Bunlar nasıl dersek, açıkçası Scorpion’u izlemeyi düşünmediğim için bakmadım ama reytinginin iyi gelmesi sürpriz bir durum değil. Gördüğüm birkaç yoruma göre konusunu ilgi çekici bulanlar için izlenebilir; bildiğiniz CBS dizisi işte.

NCIS: New Orleans da NCIS serisini sevenler için yeterli bir dizi bence. Ama bir NCIS olmamış tabii ki. Bence NCIS istiyorsanız orijinalini, olmadı CSI: NY’u izleyiverin. Sezonlar çok derseniz deChicago PD var, o da ikinci sezonu geçen hafta başlayan iyi bir polisiye.

Black-ish adlı komedi Modern Family’nin arkasından yayınlanmanın değerini bilircesine iyi getirisiyle güzel başlamış. How to Get Away with Murder’ın aldığı o reytinge harika demek bile hakaret olur. Öyle kocaman bir şey. Burada da ilkini izlemeyi düşünmediğim için suratına bakmadım ama HTGAWM’a (!) bayılmış durumdayım.

Reklam: İlk bölümün üzerine özetli-yorum da yazdım.

Peki, hiç mi batan yok? O da var. Yeni saatindeki The Mysteries of Laura’nın durumu pek iç açıcı olmadı, saat değişikliği yüzünden bir miktar çakılıverdi. İlk bölümünde vasat başlayan Red Band Society ise ikinci haftasında daha berbat bir durumun içine düştü zaten. Şimdilik durum böyle anlayacağınız.


Syfy’a soldaki için bir şey sormak istiyorum: NİYE?

 Geçtiğimiz haftayı da ‘tabii ki’ onay ve iptal haberlerinde boş geçmedik. Syfy yeni dizisiDominion’a ikinci, Defiance’a üçüncü sezon onayını verdi. İzliyorsanız hayırlı olsun, izlemiyorsanız hiç gerek yok diyorum. Geçtiğimiz sezon sonunda oldukça düşük reytinglerine rağmen yeni sezon onayını alan The Mentalist dizisi için de yedinci sezonun nihayet son sezon olacağı açıklandı.

ABC Family komedi dizisi Young&Hungry’ye ikinci sezon onayını veriverdi. Ayrıca Lifetime’in zenginlerin yanında çalışan bir grup hizmetçi üzerine kurulu pespembe dizisi Devious Maids de üçüncü sezonu için onay almış durumda. Pembe seviyorsanız bir deneyin, güzeldir. Diziyi yapan da Desperate Housewives’ı yapanın ta kendisi zaten.

Bitmedi…

 Daha sezonu açmadık ama The CW kanalı bu sezonki yeni dizilerinden The Flash ve Jane the Virgin’e üç bölümlük ek senaryo siparişi verdi. Tabii prosedür gereği bu senaryolar kanaldan geçerse bölüm onayına çevrilecek ama daha başlamadan böyle bir kararın gelmesi genellikle olmaz bir durumdur. Bir de Starz’ın Black Sails’in üçüncü sezonu için oyuncu arayışına girdiği ve yeni sezon onayının yakın olduğu dair bir haber de geldi, ki bu dizinin ikinci sezonu daha başlamadı.

Bir de İngiliz molası vereyim: ITV kanalı Dedektif Endeavour Morse ve aldığı davalar üzerine kuruluEndeavour’a üçüncü sezon onayı verdi. Hani belki birinize lazım olur.

Bu ikisinden nasıl bir şey çıkacağını ‘tabii ki’ merak ediyorum.

 The CW’nun sevgili dizileri The Flash ile Arrow ve The Vampire Diaries ile The Originals’ın bu sezon ‘crossover’ denilen ortak bölümler çekeceğinin haberi daha önceden gelmişti. Hatta Arrow-The Flash ikilisinde ortak bölümler halinde iki dizinin de sezondaki sekizinci bölümlerini kapsayan bir crossover olacaktı. İşte şu sıralar o bölümün çekimindeler ve az yukarıda gördüğünüz kare onun içinden çıkmış. Ayrı olarak Felicity de üçüncü bölümde The Flash’a uğrayacak.

The Vampire Diaries-The Originals’da ise bir oyuncunun diğer diziye misafir olacağı haberi gelmişti, kimliği de belli oldu: Nina Dobrev. Görsel ikizlerden hem Elijah hem de Klaus’un bir zamanlar hoşlandığı ama hiç suratını görmediğimiz Tatia karakteri bir bölümde The Originals’ta kendisine yer bulacak. Haliyle de onu Dobrev canlandıracak.

 Yazıyı kapatmadan yine bir magazin haberi geçeyim dedim.

Dizilerin oyuncular arası kısmet açmadaki rolü yadsınamaz. Kısa süre önce gelen haberlere göre bu sezonki yeni dizilerden 22 Eylül’de başlayan Scorpion’un başrollerinden Katharine McPhee ile Elyes Gabel ve bugün başlayacak romantik komedi Manhattan Love Story’nin başrolleri Jake McDorman ile Analeigh Tipton’ın sevgili oldukları ortaya çıktı. Artık reklamdır, gerçektir orasını bilemeyeceğim ama gördüğünüz üzere diziler kısmet de açıyor.

Katharine McPhee ve Elyes Gabel

Analeigh Tipton ve Jake McDorman
Devamını oku ...

Açtık da acaba nasıl açtık?


Hiç hoş değil.


Daima uyanık ve mesaide olan yabancı dizi piyasası tabii ki durmadığından yine dolu çeşitten bir döneme adımı atıverdik. Papağan gibi tekrarladığım “Dizi sezonunun açılmasına az kaldı,” lafı da nihayet ve sonunda rafa kalktı. Sezonun sırası var ama onun öncesinde 12 Eylül’de Z Nation’ın başlamışlığı var.

 Z NationThe Walking Dead misali bir zombi dizisi. İnsanoğlunun başına yine bir kıyamet gelmiş ama kendilerini TWD’den ayırmaya da çalışmışlar. Örneğin dizide konusu gereği bir tedavi durumu var ve bunu uygulamaya koyma mücadelesi anlatılacak, onun dışında zombiler ve insanlar işte. Nasılına gelirsek, ben izlenesi bulmadım ve ne kadar eleştirsem de The Walking Dead’in verdiği o zevki vermedi. O da Syfy-AMC farkından olsa gerek. Ama Amerikalılar fena bulmamış olacak ki reyting olarak güzel bir başlangıç yapmış.

Ayrıca ufak bir tavsiye, eğer Z Nation sevdiyseniz ya da dener de severseniz mini dizi Dead Set’i de seversiniz. Gerçi Z Nation’ı sevmediyseniz bile bir bakın, o dizi güzel.


Bölümün yarısını ellerimle bizzat çevirdim. Arz ederim.

 Ulusallarda ise açılışı eskilerden New GirlThe Mindy Project ve The Good Wife, yenilerden Red Band Society ve Madam Secretary ile yapıverdik. Eskilerin dönüşü daha düşük reytinglerle oldu ama kendilerine hala yeter cinsten; asıl patlayansa RBS oldu. Karşısında sadece dizi tekrarlarının olduğu bir zamanda vasat bir reytingle başlayıverdi ve daha Modern FamilyLaw&Order veCriminal Minds gibi diziler karşısına gelecek.

Madam Secretary içinse ‘şimdilik yeter’ olduğu söylenebilecek bir reyting başlangıcı olmuş. Gerçi onun karşısında da hiç yeni bir dizi yoktu ve daha Once Upon a Time ile FOX komedileri Brooklyn Nine-Nine ve The Simpsons gelecek.

Not: Bu hafta içinde The Mysteries of Laura da başladı ama destek olsun diye America's Got Talent’in sezon finalinin ardından başladığından iyi bir reytingle başladı. Normalde Çarşamba günleri bu yarışmanın yayınlandığı saatte yayınlanacağı için durumu o zaman belli olacaktır.

Tyrant tarzıyla evlere şenlik bir dizi resmen.

 Bu haftanın iptal-devam talihlileri de oldu: Marc Maron’un kendi hayatının kurgusalını oynadığını Maron dizisi üçüncü sezon onayını aldı. FX’in Orta Doğu’ya dayalı draması Tyrant da ikinci sezon onayını aldı. Ayrıca Tyrant İsrail-Filistin karışıklığından setini İsrail’den taşıyıp son iki bölümü Türkiye’de çekmiş bir dizi. Olur da belki tekrardan geliverirler, belli mi olur?

 İngiliz Molası: Yazılarda genellikle Amerikan kanalları ve dizileri üstüne eğilsem de İngilizlerin de gayet iyi diziler çıkardıkları bir gerçek. Mesela bugün ikinci bölümü yayınlanan, 14 yaşındaki arkadaşları öldürülünce hayatları karışan bir grup arkadaş üzerine kurulu Glue dizisi tavsiye edilesi bir yapım olmuş.

Ayrıca sevgili Downton Abbey de beşinci sezonuyla geri döndü. Açılış reytingi ilk sezon harici diğer açılışlara göre düşük gelmiş ama bu muhtemelen benim elim değdiği içindir. Hala iyi bir rakam ve bu tarz bir dizi pat diye bitirilmeyeceği için sorun bir durum da değil zaten. Ayrıca bence güzel de başladı.

Gel tabii, eksik kalmıştın.

 İlk yazıda Full House (Bizim Ev) dizisinin yıllar sonra tekrar diriltileceğinden bahsetmiştim. Mürekkep kuruduktan sonra FOX Married with Children’ı (Evli ve Çocuklu) canlandırmaya karar verdi. Eğer onayını alabilirse karşımıza Bud Bundy üzerine kurulu bir dizi getirme planları var.Niye böyle şeylere kalkıştıklarını insan merak etmiyor değil gerçekten.

 Bir de bunun üstüne NBC kanalı için Problem Çocuk filminin Scot Armstrong elinden TV’ye geçirilmesi fikri var. Diziyi yazacak adamın TV’ye yaptığı üç dizide şimdilik ikinci sezonlarını görmüş değil, bu da detay olsun. Ayrıca Mark Wahlberg adlı oyuncu abimiz Shooter (2007) adlı filmini TNT’ye dizi olarak getirme planları içinde…

Peki, hiç mi ‘normal’ bir şey olmuyor? Oluyor. Ünlü yönetmen Lars Von Trier yıllar sonra The House That Jack Built adlı projeyle televizyona geri dönüyor. İçeriğiyle ilgili henüz açıklama yok ama denilene göre 2016’da karşımıza gelecek bir proje olacakmış. Olsun tabii.

Nur topu gibi bir dizi oyuncumuz oldu.

 HBO’nun ilk sezonuyla kendisine birçok kişiyi hayran bırakan dizisi True Detective’in ikinci sezonunun kadrosu da yavaş yavaş resmileşmeye başladı. Colin Farrel dizinin ikinci sezonunda yer alacağını doğrulayıp “Sekiz bölüm olacak ve çekimler toplamda dört-beş ayı kapsayacak,” açıklamasında bulunmuş. Aslında o dâhil birçok kişinin dedikodusu döndü/dönüyor; hatta IMDB’ye baksanız ‘rumored’ statüsünde birkaç oyuncuyu dâhil de etmişler ama ilk resmi açıklama Farrel’inki oldu.

Sanırım bir ara TV-sinema geçişlerine veya örneklerine, nedenlerine bir eğilmek lazım ya, bu iş maden bulmaya döndü…



 Bu tarz gündeme bir tane de magazin haberi ekleyeyim diyorum:

Netflix’in sevgili dizisi Orange is the New Black’in yazarlarından Lauren Morelli, kocasından ayrılıp dizinin Poussey’i aktris Samira Wiley ile sevgili olmuş. Haber TMZ’de çıktıktan sonra da eski koca Steve Basilone “Bazı günler kendinizi dünyanın zirvesinde hissedersiniz, sanki hiçbir şey sizi durduramazmış gibi. Bazen de TMZ’desinizdir,” şeklinde tepki vermiş. Ne kadar şirin değil mi ama? Orange is the Black de güzel dizi bu arada.

Devamını oku ...

Olabilir ve olacak arasındaki fark




Türk dizileri bir süredir dış pazarda oldukça ilgi çekici hale gelmiş durumdalar, saklı bir gerçek değil. Başta Ortadoğu ve Arap ülkelerinde olsa da Balkanlar veya Rusya’dan da ihracat talebi alıyoruz. Hatta geçtiğimiz günlerde iki yıl önce Ezel’in özel ödül aldığı Seoul Uluslararası Drama Ödülleri’nde bu sefer MedCezir Gümüş Ödül’ü aldı. Bunlar elbette hem sektör hem de oyuncular açısından güzel olaylar. Üstelik Türklerin bu başarısı dikkatleri ülkedeki yapımlara da daha çok çekiyor.

Tüm bu satışların yanında mesela benim bildiğim kadarıyla Aşk-ı Memnu’nun İspanyol versiyonu da çekildi ve Pasion Prohibida adıyla Telemundo’da yayınlandı. Hatta ekstra olarak orada Bihter’ı canlandıran oyuncu Monica Spear Mootz dizi bittikten bir süre sonra arabasını çalmak isteyen kişilerce öldürüldü, ama konumuz bu değil. Peki ya Amerika? İşte o çok başka bir şey ama rüya gibi görünse de artık çok uzak ‘olmayabilir.’ Şöyle ki:

Kısa bir süre önce haberimiz oldu ki Amerikalılar Suskunlar dizisini uyarlamaya el atmış. Kanal NBC, dizinin adı da Game of Silence. Baştan söyleyeyim evet, ben de biliyorum onun aslında orijinal değil de Sleepers (1996) filminden uyarlanmış olduğunu. Zaten o film de Lorenzo Carcaterra’nın aynı isimli romanından çıkma, o da ayrı. Ama adamlar bizim formatı almak istemişler. Artık daha ucuz olduğundan mı yoksa başka bir şey mi gördüler orasını bilemeyeceğim. CSI’da yapımcılık/yazarlık yapan Carol Mendelsohn ve Parenthood’ta yapımcılık/yazarlık yapan David Hudgins diziyi hazırlayacaklar; Timur Savcı da yapımcı olarak eşlik edecek.

Bu noktaya kadar her şey normal ve gayet iyi aslında. Zaten sonrası ‘biraz’ karışıverdi. Bizim medyanın genelinin bunu ‘dizi sattık’ ve ‘yayınlanacak’ şeklinde duyurması benim için keyif kaçırıcıydı. Çünkü şu an ‘yok’ öyle bir şey. Hatta bundan sonrasını 2012’de yayınlanan Son dizisi üzerinden anlatayım.



Suskunlar Amerika konusunda ilk değil, ikinci. Son dizisi için de Ghost Whisperer ve Recklessdizilerini yapan şirket uyarlama için harekete geçti. Bu sefer de kanal FOX ve dizinin adı Runner. Peki, bu haber ‘ilk’ ne zaman geldi dersiniz? Bir yılın dolmasına az kaldı.

Amerika’da, özellikle de ulusal kanallarda diziler karşımıza gelmeden önce genellikle bir pilot hazırlama sürecinden geçiyorlar. Kanal fikre veya yazılan ilk bölüm senaryosuna onay verirse o yapım için bir ilk bölüm çekiyor. Ardından kanallar elindekiler arasından yayınlanmaya değer bulduklarını seçip Mayıs ayı içerisinde duyuruyorlar. Bazen de kısa yoldan gidilip pilotun çekilmesine gerek duymadan ‘straight-to-series-order’ dediğimiz bir şekilde diziye onay verilebiliyor.

İşte şu an için Son da Suskunlar da bu onaya sahip ‘değil’! Hatta kısa bir süre önce Amerikan basınında Runner’ın içinin doldurulduğu ve iddialı bir şekilde pilotsuz onay alması gibi bir durumun olabileceğine dair haberler çıktı. Gönül tabii ikisinin de onay almasını ister ama basında lanse edilenin aksine bunun için bir süre daha beklememiz gerekecek. En azından Runner’dan bu dizi sezonu içinde iyi kötü bir haber çıkar diye düşünüyorum; hatta biraz çalışkan olurlarsa pilotlu-pilotsuz bir süreçte Game of Silence’tan da haber alırız.

Bekleyip görelim bakalım, bu iki dizi ‘olabilir’ statüsünden ‘olacak’ durumuna geçebilecek mi?


Dizi oyuncusu George Clooney versek alır mısınız?

 İptal ve devamlarda bu haftayı da boş geçmedik. Posterine baktığında ben iptal olacağım diyen ABC Family dizisi Mystery Girls ilk sezonu sonunda iptal oldu. Sevgili Showtime’ın Edie Falco’ya diziyle dördüncü Emmy’sini kazandıran Nurse Jackie kanaldan yedinci ve son sezon onayını aldı. TNT’nin bu yaz başlattığı yeni polisiye dizisi Murder In the First ise ikinci sezon onayını aldı.

 Murder In the First bu sezon Cnbc-e’nin de yayınlayacağı diziler listesinde. Nasıl bir şey derseniz şuna bakabilirsiniz. Dizinin ilk sezonunda Harry Potter’ın Draco Malfoy’u Tom Felton da yer aldı.

 ITV’nin sevilen, benim de bayıldığım dizisi Downton Abbey ünlü bir oyuncuyu konuk edecek. En son 2009’da bir vakitler düzenli oyuncusu olduğu (1999’a kadar) ER’ın final sezonuna (15. sezon) konuk olan George Clooney, dizinin yılbaşı için çekilecek özel bölümünde konuk oyuncu olarak yer alacak. ITV’nin reklam gelirini yardım kuruluşlarına bağışlayacağı dizinin bölümünde Clooney’in henüz nasıl bir rolde oynayacağı belli değil.



 Geçtiğimiz sezon sonunda finalini yapan How I Met Your Mother’ın Barney’i Neil Patrick Harris uzatmalı oyuncu sevgilisi David Burtka ile evlendi. 2004’te ilişki başlaması, 2010’da ikiz çocuk sahibi olma ve 2011 nişanlanma derken evlilik de nihayet gerçekleşti. Yalnız bu sayede 2006’da eşcinsel olduğunu açıklayan Harris’in gay olduğunu bilmeyen topluluğun düşündüğümden epey fazla olduğunu fark etmiş oldum. Bizim milletin homofobikliğine hiç girmeyeceğim, çıkamam gibi geliyor.

Hazır laf açılmışken hani Harris gibi bilmeyeni vardır misali bir ekleme yapayım, The Big Bang Theory’nin Sheldon’ı Jim Parsons da eşcinsel. Hatta 10 yılı aşkın süredir devam eden bir ilişkisi de bulunuyor.

Ayın 17’sinde Red Band Society’nin başlamasıyla yeni sezonu açmış olacağız. Hadi hayırlısı olsun diyeyim, bakalım bu sezon neler getirecek?
Devamını oku ...

Sezon öncesinden bir kesit




Birkaç gün kadar önce yeni yerli dizilerin başlamasıyla birlikte yeni sezonu resmi olarak açtık. Sanırım iyi de oldu ve mesela hala denemediyseniz Benim Adım Gültepe’ye bir göz atıverin. Ama henüz yabancıları açmadığımız için bende bir miktar, daha doğrusu bayağı bir miktar boşluk bulunuyor. Gerçi açmadık dedim ama tam olarak öyle de değil. Mesela bugün, yani 9 Eylül’de Sons of Anarchy son sezonuyla geri dönüyor, Boardwalk Empire son sezonuyla Pazar döndü bile. Yenilerde ise siftahı 17 Eylül’de FOX dizisi Red Band Society ile yapacağız. Nasıl bir şey dersenizburaya bakın diyebilirim. Gerçi işin güzeli, ‘diziye’ özel onun açılışını da yapmış sayılabiliyoruz.

(12 Eylül’de başlayacak yeni Syfy dizisi Z Nation’ı bilerek katmadım kablolu kanal dizisi olduğu için.)

Her yabancı dizi sezonu öncesinde kanallar bazen iddialı dizilerine nabız ölçmek için, bazense tutma ihtimali düşük görülen dizilere olan ilgiyi artırmak için pilotları önceden nete verirler. Bu sezonun şimdiye kadarki talihlileri Red Band Society (17 Eylül), Forever (23 Eylül), Selfie (30 Eylül), A to Z (2 Ekim), The Flash (7 Ekim) ve Constantine (24 Ekim) oldu. Sağı solu biraz karıştırırsanız bölümleri bulursunuz. Hatta neredeyse hepsinin Türkçe altyazısı bile var. Denemesi bedava sayın seyirciler.



Hani bizde ‘bit pazarına nur yağması’ diye bir laf var ya; işte Amerikan dizi ve film piyasasında da ara ara kendini gösteriyor. Neler ve kimler var hem de…

 Martin Scorsese, yönetmenliğini yaptığı ve başrolde Leonardo DiCaprio’nun olduğu Shutter Island (2010) filmini televizyona uyarlama hazırlığında. Adı Ashecliffe olacak ve kanal da HBO. Steven Spielberg adlı yönetmen amcamız, Minority Report (2002) adlı başrolünde Tom Cruise’un olduğu ve yönetmenliğini yaptığı filmi TV’ye uyarlamak için harekete geçmiş. Hatta pilot senaryosunu en son Godzilla senaryosu ile gündeme gelen Max Borenstein yazacak.

  Teen WolfAwkward ve Faking It gibi dizilerle gençlere daha çok hitap eden MTV, ünlü Scream(Çığlık) film serisini dizi amaçlı hazırlıyor. Cast seçimlerini de hallettiler. Omen film serisinin bir uzantısı olarak ortaya çıkan Damien adlı proje de Lifetime kanalından yayın için siparişi aldı.

The Walking Dead 5. sezon posteri / Avla ya da avlan

  Kablolu kanal dizileri içinde, aldığı reytinge dayalı devam etmeye kalkarsa hepimizi gömecek olan The Walking Dead’in spin-offu (uzantısı) için pilot bölümü resmen sipariş edildi. Bir süredir konuşuluyordu; hatta başka bir eyalet içinde toplanan başka bir grup üstüne kurulu olacağı da söyleniyordu ama ilk adım yeni atılmış oldu. Böyle böyle başımıza bir dizi daha getirecekler…

  Full House, yani bizim ülkemizde Kanal D’de yayınlandığı ismiyle Bizim Ev dizisini hatırlar mısınız? Benim yaşım birazını izlemeye yetiverdi. İşte o diziyi de hortlatıyorlar. 1987-1995 arası sekiz sezon devam eden diziyi ana kadrodan aktörleri de getirerek yeniden karşımıza getirecekler. Haberi duyduğumda “Gerek var mı ki?” tepkisi vermedim değil ama 1991’de biten 14 sezonluk pembeler kraliçesi Dallas’ı, 2012’de eski kadrodan birkaç kişiyle geri döndürdüler ve şu sıralar – nazar değmesin – TNT’de üçüncü sezonu yayınlanıyor. Olur mu olur.

Not: Friends’in diriltilmesini istemiyorum, yeri gelmişken söyleyeyim. Ciddiyim istemiyorum.

James Norton, Holliday Grainger ve Richard Madden

  Bir tane de kitap uyarlayalım bari: Lady Chatterley’s Lover. D.H.Lawrence’ın 1928’de yazdığı, içeriğindeki cinsel yazım dilinden dolayı İngiltere’de 30 yıldan fazla yasaklı kalan Lady Chatterley'in Sevgilisi (Yapı Kredi Yayınları), BBC’ye TV filmi olarak uyarlanacak. 90 dakikalık film, kocası Clifford (Norton) Birinci Dünya Savaşı’nda sakat kalan Lady Constance Chatterley’in (Grainger) hayatındaki aşk eksikliğini av alanı bekçisi Mellord’la (Madden) doldurması üzere. Aşk-ı Memnu’yu çok sevdiğimden hiç bahsetmiş miydim?

Ek bilgi: 1981’de romandan çekilen dört bölümlük dizide Mellors karakterini Sean Bean canlandırmış. Kaderin cilvesi ki sıra Game of Thrones’ta oğlunu canlandıran Richard Madden’da. Bu iş de aklıma yine GoT 3x09’un sonunu getirdi… Yazıklar olsun!

Sonbahar dizi sezonunu açıyor olmamız haliyle yaz sezonunu da kapatıyoruz demek. Bu da çeşitli onaylar ve iptaller demek. Evvel zaman içinde FOX kanalı daha başlamadan Hieroglyph dizisini iptal ettiğini açıklamıştı. NBC de sezon ortası dizilerinden Emerald City’yi iptal etti. Nasıl bir şey mefta oldu derseniz buyurun. Bence ikisi de iyi oldu.
Ülkede Cnbc-e’nin yayınladığı Hemlock Grove, güzel dizi. Birazcık mide lazım ama olsun.

Showcase dizisi Lost Girl beşinci ve son sezon onayını alırken, sevgili Netflix’in kendine has vampir-kurt adam dizisi Hemlock Grove üçüncü ve son sezon onayını aldı. A&E Longmire’ı, FOX da ilk sezonu sonunda Gang Related’ı iptal etti. Bunlar da açıkçası beklediğim kararlardı. Ülkemizde Cnbc-e’nin yayınladığı dizilerden The Exes’in ise henüz başlamayan (5 Kasım) dördüncü sezonu 24 bölüme uzadı.

Haberiniz olsun: How I Met Your Mother’ın finaliyle ilgili ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama dokuzuncu sezon DVD’sinde diziye dair alternatif bir sona yer vermişler. Biraz sağı solu karıştırırsanız onu bulmak da uğraştırmaz diye düşünüyorum.
Devamını oku ...