2 Kasım 2014 Pazar

The Vampire Diaries 6x03: Seni görmeye, onu öldürmeye


Bu arkadaş bu sezon daha bir ‘güzel’ bakıyor sanki.
Bir The Vampire Diaries bölümünün daha üstesinden gelince ben de yine geleyim dedim. Bu bölüm bence sezonun şimdiye kadarki üç bölümü içinde en sevilesiydi; en azından bir sürü olay oldu ve herkes için gündemi kalabalık bir gündü. Dahası gelen reytinglere göre bu bölüm Mart’tan beri dizinin en çok bölümü olmuş. Geleyim detayına:

Geçtiğimiz bölümü gözü dönmüş Enzo’nun sinirlenince Stefan’ın kız arkadaşı Ivy’yi öldürmesiyle kapatmıştık. Bunu haliyle sineye çekmeyen Stefan ‘douchebag’ patronunu etkileme yoluyla izin alıp, dahası Ivy’yi de ona gömdürüp ‘arkadaş ziyaretine’ Elena’yı ziyarete gitti. Elena’yı ise Damon’dan arınıp tazelenmiş ve bana daha iyi gözüken haliyle ortada dolanıp bütün eski takımı bir araya toplayacağı bir organizasyon hazırlığında bulduk.

Bu bölüm Mystic Falls sınırındaki işte bu partiden dolayı karakterlerin neredeyse hepsi bir mekân çevresinde olduğundan, çoğu şey iç içe geçiverdi ve iyi ki de geçti. Neler mi oldu?

Stefan: Amacı belliydi: Enzo’yu öldürmek. Elena’nın yanındayken önce Caroline’ı sordu, sonra ise partiye Enzo’nun da geleceğini öğrenince dahil oluverdi. Bölüm boyunca Enzo ile yüzleşti; Caroline, Ivy detayını nihayet öğrenip de karşı karşıya geldiklerinde –buna ayrı geleceğim- kızın kalbini kırdı. Jay tarafından öldürülmesine az kala Enzo tarafından kurtarıldı ve Enzo, Matt’in eğitmenini öldürecekken Enzo’yu etkisiz hale getirip amacına kısmen ulaşıp bir de konseyin içine girdi gibi bir şey.


Bu arkadaşın vampir avıcısı olması kısmına değil, bir bölümde ölmesine şaşırdım. Yakışıklıydı da.

“O zaman kal,” diyen kızı dinlemedi de gitti. Bunların ailede bu özellik genetik sanırım.

Caroline: Bölümün başında Elena’nın okula dönme teklifini o an için reddetti. Geçen bölümde olanlardan ve Enzo, Ivy detayından kimseye bahsetmediğinden dolayı Stefan, hala kızgın olan Caroline’ın gözünde ‘jerk’ birisi olmuştu. Hatta Enzo ile yemekte bulduk kendisini ama neyse ki pek güzel geçtiği söylenemez. Bölümdeki pek çok olaydan aklımda en yer edeni ise Stefan-Caroline ikilisinin partideki yüzleşmesiydi.

Caroline sanırım bir tek “Seni seviyorum,” demedi adamın suratına. Gerçi onu da gitti “Ona karşı duygularım olabileceğini düşünüyorum,” şeklinde Elena’ya sonradan söyledi ama kalmasını istediği Stefan’dan ret cevabını da yiyiverdi. Normalde The CW dizilerinde bu anda iki karakter sevgili olur ve o sahne öpüşme ile biterdi ama belli ki az daha süründürecekler. Fanların duygularına Caroline üstünden güzel yürüyorlar.

Bölümün sonundaysa daha önce yok dediği yurda geri dönem işine olur dedi bu sefer. Umarım daimi olur.

Kardeşim yok ama ben bile Elena’nın şu halini anladım.

Jeremy: Hala Bonnie depresyonunda olup Elena’nın kanı için boyundan ısırdığı kızı partiye getiren ve Elena’nın önünde kızla öpüşen Jeremy, bu bölüm sanırım diğerleri kadar sırıtmadı. Sanırım biraz da işe yaradığı için. Sayesinde anladık ki vampirlerin etki altına aldığı kişiler Mystic Falls sınırını geçerlerse her şeyi hatırlıyorlar. Caroline’ın buz getirmesini istemesi zorbalık olarak nitelendirildi ama Elena'nınki baya baya boyundan ısırıp kan içmeydi. O toparlanamadı işte.

Kasabanın potansiyel bakımından ‘güzel’ özelliği ne dertler açacak bakalım? O değil de kızı ortadan kaldırmadan veya uzaklaştırmadan –ki babasını arıyor güya- temizlemesi kolay da olmaz. Kendisini sürekli resetleyen bir sistem sonuçta.

Bu çocuğun ölümünün Damon’ın elinden olMAmasını talep ediyorum.

Elena: Aslında daha önceki üçlü sırasında yeterince lafı geçti ama dur bakalım ne unuttum? Bir kere Caroline’a Stefan konusunu sorması sırasında “Lütfen, bir kere daha olmaz!” dedim. Tamam, Damon’ı unuttu ve nefret ediyor ama bu Stefan’ı geri istemesi anlamına gelmemeli. Hem bölümün başında ‘Caroline’ için ayarlamaya kalktığı ve Elena’yı göle atlarken gördüğünde nefesi ‘kesilen’ Liam, gitti kendisini öpüverdi.

Şuradan alıp da devam etsek bence olur. Post-Damon kurgusuna yakıştırdım yani ben. Jeremy, Stefan, Caroline, Damon, hala Bonnie’yi özlüyor o da tamam. Başı her zaman belada, o tamam. Galiba bitirdik kızı derken aklıma geldi, Alaric bölümde yoktu sayın seyirciler.Bu kurguda bir yere ben de koyamadım ama kendisini atlamayalım dizide, psikoloji zaten çok sağlam değil…

Eskinden olsa bu sahnenin sonu öpüşmeydi. Var bu dizide bir acayiplik.

Tyler: Bu beyimizin hikayesi ayrık olduğundan diğerlerinin içine giremedi. Benim ne işe yarıyor sorgulamalarım boşa değil yani. Haliyle partideydi; içki konusunda Liz’den yardım istedi. Kurt dürtüleri ve sinir konusunda kendine dikkat etmeye de devam etti. Neyse ki hala katil olmuş değil. Dahası Luke’un tatlı iğnelemeleri sayesinde bu bölümde Liz’den karşılık bulduğu gerçeğine sıra gelmiş oldu. Olayı sonu yukarıda görülüyor.

Hatta tastamam sonu oldu, çünkü öpüşmeyip kaldılar böyle. O da artık bir dahaki bölüme gibi. Sahi aklıma geldi, Luke’a da bir kısmet bulsak ya? İki saniye baktım yeni birini bulmayacaksak dizide Matt’ten başka boş erkek –Enzo’yu Caroline’a dahil ettim- bulamadım. Matt’in içinde olmadık bir yerden gay çıkmasınaysa hazır mıyım bilmiyorum.

Güncelleme: Partiye yanında getirdiği arkadaşı vampir avcısı çıkıp bir de rahmetli oldu.

Matt: Stefan’ın patronundan daha douchebag olan eğitmeni Tripp’in bölüm sonu Enzo’yu öldürmeye kalkıp da becerememesi ve Stefan sayesinde kurtulup Enzo’yu esir alması malum. Adamın ne olduğunu Matt’in öğrenmesini istemiştim, uzamadı. Talihsizliği neyse ki burada da yardım etti.

Bana Enzo konusuna da bir şekilde dahil olacakmış gibi geldi. Mystic Falls’un vampir etkisini unutması konusu zaten dönüp dolaşıp bir şekilde Matt ve Jeremy’nin önüne geleceği için okul eğitimini de katarsak bir insana oranla yine dolu olacak. Az önce bu arkadaşı kendime niye benzettiğimi hatırlamış oldum. Gelelim ‘artık’ asıl noktaya:

Bu bff’lik hoşuma gitmeye başladı, biraz daha mı kalsalar?

Bonnie ve Damon: Sürekli yan yana oldukları için ben de ayırmayacağım. Sezon içinde şimdilik en sevdiğim bölümün bu olmasının nedeni bu ikisi olsa gerek. Geçen bölümde 1994’te yalnız olmadıklarını anlamışlardı; bu bölümde yine biraz tereddüt etseler de en nihayetinde buldular kimin olduğunu: Kai diye birisi.

Ben umarım tanıdık olur demiştim ama çıkmadı, neyse artık o kadarına. Kai meğerse dört aydır gizli gizli Damon’ın Monopoly’de kasadan para çaldığına varana kadar ikisini gözetliyormuş. Ardından da Damon’ın Bonnie’yi kızdırıp uzaklaştırdığı sırada karşısına çıkıp yaptıkları teke tek konuşmada Damon’ı mine ile öldürmeye çalıştı. Bu sayede de büyü yapmayı beceremeyen Bonnie artık becerir oldu.

Böyle bir şey veya ortaya çıkmak için neden dört ay bekledi orası aklımı kurcalamadı değil ama arkadaşlıkları hoşuma giden ikilinin bu bölümdeki incelmeleri ve güçlenmeleri güzeldi. O yüzden detayları deşmeyeceğim.

Bu da Douchebag Üç, 1994’ten.

Bonnie’nin çıkış için büyü yapmaya başlaması şarttı ama bakalım yapıyor olması acaba nasıl bir işe yarayacak? Granny’nin söylediği o sözün ne anlama geldiğini hala bilmiyoruz. Kai’nin Bonnie’nin büyü yapmasını sağlamaya çalışıyordum lafına ben inanmadım. Arkadaşlıklarını sevdiğim için az daha mı kalsalar düşüncesine neden olan ikili, bu saydıklarımdan dolayı zaten az daha kalacaklar gibi ama Julie Plec teyzenin işi pek belli olmaz.

En iyisi ben gideyim, gelecek hafta karşımıza ne çıkarsa onu izleyince yine gelirim.

Not: Enzo’nun yeterince lafı geçti diye onu açmadım. Hoş bence ona çok bile oldu ya neyse. Aaron, Ivy, Jay; yeni gelen kim varsa ‘kıskançlığından’ öldürüp duruyor zaten bu herif.

Bu sözü geçen sezonun 20. bölümünde Stefan, Caroline’a Enzo için söylemiş; ben de bölümün yazısında kullanmışım.
Devamını oku ...

How to Get Away With Murder 1x03: Yanıyor ama işe de yarıyor


Mazeret mi lazımdı? İşte mazeret. Yanıyor ama işe de yarıyor.
Bir How to Get Away with Murder bölümünden daha merhabalar efendim. Üçüncü bölümüne giren dizinin oturmaya ve açılmaya başladığını düşündüğüm, dahası çeşitli açılardan güzel de olan bir bölümü arkada bırakmış olduk. Ayrıca başlamadan şunu söyleyeyim, HTGAWM, ABC’nin komedi dizisi Black-ish ile birlikte yeniler içinde ‘tam’ sezona uzatılan ilk dizileri oldular. Bu laftaki kastım da 15 bölümü içermekte.

Bu bir olumsuzluk mu? Hayır. Zira dizi daha başlamadan tam sezonunun 15-16 bölümlük bir sezon olacağı açıklanmıştı. Dahası Amerikan ulusal kanalları 22 bölüme kaydıkça Türk dizileri gibi uzatalım derken bayabiliyorlar zaten. Kendime yontarsam: 22 bölümlük bir dizide bir noktada insan ne yazacağını şaşırabiliyor. İyi oldu efendim. Ha bu arada, How to Get Away with Murder (bu ismi uzun yazmaktan zevk almaya başladım), açıklanan Prş. reytinglerine göre hem reytingte hem de seyirci sayısında en çok izlenen dizi oldu.

Seyirci sayısında geçtiğimiz haftada da birinciydi ama reytingde bu sefer Scandal’ı da –yalan yok, kıl payı olsa da- geçmiş. Ben geleyim bölüme:


Bu ikisini yakıştırdım ben. Ama karşılaştırma için Connor versiyonunu da göresim var.

Üçüncü bölümde bölümün davasına geçmeden önce dizinin başından beri merak ettiğim bir konuya değinip Michaela’nın nişanlısını ve ikilinin ‘zevkli’ zamanlarını gösterdiler. Geçen yazıda “Sevişme sahneleri Connor ve Annalise ile sınırlı kalsın,” demiştim. Şimdilik geri alabilirim bu lafımı. Üstüne adı Aiden Walker olan ve Başkan’ın ofisinde çalışan nişanlı önce Annalise ile tanıştı, ardından Connor ile karşılaştı. Karşılaştı, çünkü daha önceden birbirlerini yatılı okuldan tanıyorlarmış.

İtiraf: Connor-Aiden-Michaela sahnesi ‘sneakpeak’ dediğimiz şekilde bölüm yayınından iki gün önce yayınlanmıştı. Bu kısım bana sürpriz olmadı. Ama güzel sahneydi.

Connor’ın ima ettiğinden bence yatılı okulda birlikte oldukları anlaşılıyordu ama elbette o anda bu durum ortaya çıkmadı. Bizimkiler kendilerini vakaya bakar buldular.

Düşündüğümden daha çok ortak noktamız varmış = Nişanlınla yatılı okuldayken yattım.

Dava karşımıza ilk başta Paula Murphy olarak bildiğimiz kadının parkta bir yabancıya ‘el işi’ muamele yapmaktan tutuklanması ve Annalise’in rica üstüne kadını içeriden çıkarması şeklinde çıktı. Ama içeriden çıkmanın dakikası geçmeden Paula Murphy’nin aslında Elena Aguliar olduğunu ve 20 yıl önce gerçekleşen bir bombalama olayına karışıp ortadan yok olduğunu öğrendik.

Sonuç: Annalise’in elinde bir kez daha bir suçun aslında işlendiği ama işlenmediğine dair savunulması gereken bir dava oldu. Annalise teklif edilen 10 yıl hapis yerine savaşılmasına karar verdi ve bu arada Connor boş boğazlığından –yani Annalise’in yapabileceklerini sorguladığından- ilk bölümde kazandığı ödülünü kaybetti. Başladılar beş öğrenci ve grup olayı deşmeye ve haliyle yeni bir ödül savaşına. Olayın içine dahil diğer dört kişiden de girildi.

Eğer sırayı karıştırmıyorsam öncelikle Wes’in dersteki savunması, ardından Laurel’ın olayı beşlinin lideri Gabriel’e yıkmaya yönelik fikri üzerinde çalışıverdiler. Buradan sonra da devreye ilk kez işe yarayan Asher girdi.

Ana Ortiz Devious Maids’te de iyi ama kadına kötü roller daha çok yakışıyor.

Frank’in yerinde deyimiyle babasını kaynak olarak kullanan Asher, Gabriel’in nerede tutulduğunu öğrendi ve bir görüşme ayarlandı. Görüşmeye Paula/Elena da katıldı ve –sizi bilmiyorum ama- bana gayet mahkemede ters ifade verecekmiş intibasını uyandıran o konuşmayı yaptılar. Sonuçta oldu da. Ama aynı şekilde içimde bir şeyler tuhaf gidiyor hissi de vardı.

Dizide malumunuz, iki bölümdür davada Annalise beklemediği bir şeyle karşılaşıyor ve nihayetinde bir son dakika golüyle davayı kazanıyorlar. Bu sefer de bu dediğim tuhaflığa deva olarak olayların o noktaya gideceğine inanmıştım. Hatta Asher, Laurel ve Wes’in hamlelerinin üstüne bölümde özellikle karakterine değinilen Michaela’nın ipi göğüsleyeceğini ve ödülü kazanacağını düşündüm. Gerçi bana kalırsa yine öyle oldu da işte… Biliyorsunuz.

Mahkemedeki ters ifadeden sonra ekip karar öncesi ellerinde kalan üç saatlerini yaşarken öğrendik ki Elena/Paula ortadan yok olmuştu. Sanırım bundan sonra kadının otobüse binip tanıklık karşılığında ‘erken tahliye’ alan Gabriel ile öpüştüğü o sahne bölümün ‘zirve’ yapan noktasıydı.

İşte bunu beklenmedik ama pek güzel bir hamle oldu.

Davada sanık ortadan kaybolunca ‘bastard’ oldu çok affedersiniz. Şimdi bir de gelelim ana konuya:

Malumunuz bir yandan da ortada Lila Stangard davası ve dörtlümüzün cinayetten kurtulma gecesi var. Rebecca ve Griffin geçtiğimiz bölümün sonunda tutuklanmışlardı. Açılışı da gazeteye yansımalarıyla açtık. Gelecekteki gecemize de artık iki ay kalmış durumda. Eğer böyle ikişer hafta atlayarak gidersek yedinci bölümle birlikte geçmiş ve gelecek birbirini yakalayacak.

Gelecekteyken halen öldürülen kişiyi ortadan kaldırma karmaşasında buluverdik milleti. Bedeni yaktılar ama bunun dahası da var. Arkasındaki izleri toparlama durumuna da giriverdiler. Bu yolda da akıllılık ederek şenlik ateşinin olduğu eğlenceyi kendilerine mazaret olarak gösterecek şekilde ‘bir de’ eğlenceye giderek birlikte eğleniyormuşçasına fotoğraf çektirdiler. Hemen öncesinde de yaktıkları ceset olduğunu tahmin ettiğim bir şekilde arabaya bir şey tıkıldı.

“Kusursuz cinayet yoktur,” diye bir laf var ya hani. Michaela’nın gözümüze sokulan büyük taşlı yüzüğü bu hengâmede kayboluverdi. Tahminen o geceye bu sefer yüzük arama macerasıyla konuk olacağız.


Connor Michaele’ya “Nişanlının penisinin nasıl olduğunu hatırlıyorum,” derken.

Gelelim bir de Lila konusuna:

Babası okula milyonlarca bağış yapan Griffin’i savunması için okuldan ‘istek’ alan Annalise, düşünmek için zaman istedi ama asıl amacı kocasının masum olup olmadığını doğrulamaktı. Bunu araştırma işi de arasının hala bozuk olduğu metresine kaldı. Adamın araştırması sonucunda kocanın dediği yerlerde olmadığı ortaya çıktı ama Nate gerçeği Annalise’e söylemek yerine saklamayı seçti.

Bu durumun nedenini tabii ki merak etmedim değil. Nate kendisi araştırmak için veya kendi avantajına kullanmak için, elbet bir amaçla yaptı bunu ya, hayırlısı bakalım. Bu sayede de Annalise dava üstüne kararını vermek için önünü görmüş oldu. Tabii bu yolda Wes’in katkısını da unutmamak gerek.

Geçtiğimiz bölümde Rebecca tutuklanmadan önce Wes’in banyosuna bir telefon saklamıştı. Wes telefonun Lila’ya ait olduğunu öğrenince gizli şekilde avukat rolünde onunla görüşmeye gitti. Bu ‘doğru’ çocuğun ne hale geldiği kısmını şimdilik geçelim, telefon konusu açar açmaz Rebecca onu ele verdi. Ardından da Annalise’in hışmına uğradı. Başında dünya şey varken bir de bu çıkınca sinirlendi haliyle. Ama Wes’e karşı ılımlı yaklaşımı işleri yine değiştirdi.

Dizi, moda konusunda da ders veriyor kabul de kız bu hal ne? :)

Wes sayesinde Griffin’den vazgeçip Rebecca’nın savunmasını üstlenmeye karar veren Annalise, bu yolda ödülü de Wes’e verdi. Bence Michaela’nın hakkıydı, dolayısıyla umarım uzun süre kalmaz diyorum. Ders sonrası Rebecca ile konuşmak için topluca buluşmaya gittiklerinde ise Savcı Wendy’den ‘itiraf’ aldığını duydular.

Bu da zaten bitirdiğimiz nokta oldu. Bence iyi de bir bitiriş noktası oldu. Artık haftaya yüzük arama, yeni dava, Rebecca derken bir şeylerle daha uğraşırız gibi. O zaman görüşmek üzere efendim. Öptüm, bye.

Not: Laurel-Frank konusu kendisine bir türlü yer bulamadı yazı içinde. Gelecek bölüme yakınlaşmaları başlasın, ona da sıra gelir herhalde.

Bu şahsiyet de Asher’ı oynayan arkadaş gibi Orange is the New Black’ten gelme.
Devamını oku ...

The Vampire Diaries 6x02: Sevgilinin, kardeşine aşık olduğu an…


‘Sevgilinin, kardeşine aşık olduğu zaman’ mı ‘Sevgilinin kardeşine aşık olduğun zaman’ mı?
Bir The Vampire Diaries bölümünden daha merhabalar. Beklediğim ölçüde bayık olmayan sezon açılışından sonra aynı ölçüde beklediğim kadar bayık olmayan bir devam bölümüyle diziyi karşımızda bulduğumuzu düşünüyorum. Geçtiğimiz bölüm herkesin sezon finali üzerine yaşananları ‘nasıl’ idare ettiği üzerine kuruluydu. Bu da tahminleri zorlamayarak Bonnie ve Damon’ı geri getirme odaklı bir bölüm oluverdi.

Dahası diziyi izlerken zaman zaman bölümü durdurur yazıda kullanma ihtimalim olan sahnelerin görüntüsünü alırım. Bu bölümde sayı geçenkinin iki katına çıktı ve Stefan açık ara önde kapattı. En iyisi yine maddeler üzerinden bölümü açayım:

1) Caroline ve Enzo’nun Stefan ziyareti


Sezon açılışında olmadığı aklıma ertesi gün geldi. O derece gereksiz bir karakter yani.

Geçtiğimiz bölümde en ‘ben’ yas tutmanın Stefan’da olduğunu söylemiştim. Bölümde olanlardan olayı ilk başa onu koyayım dedim. Sezon açılışında görmediğimiz ve artık ana karakter statüsünde olan Enzo da arama-kurtarma çalışmalarına dahil birisi olarak karşımıza çıktı. Amacı tabii ki en yakın, daha doğrusu tek arkadaşı Damon’ı diğer taraftan getirmek. Bu amaçla bir cadıyla ‘iş üstündeyken’ devreye Caroline girdi ve başka bir macera başladı.

Buraya kadar tamam. Görevimiz: Stefan tamamlanıp da habersiz Stefan’ın karşısına dikilmelerine de şaşırmadım esasen. Caroline ve Enzo ile Ivy karşılıklı tanıştılar. Geçmiş dört aylık hesaplar ortaya döküldü. Caroline’ın Ivy’ye kıskanç bakışlar atması da güzeldi falan filan. Benim burada ‘fazla’ bulduğum nokta Stefan’ın kabullenmişliğine verilen tepkiydi, ki zaten bunu ertesi gün yapmış da değil. Adam olabilecek bütün yolları araştırmış nihayetinde. Dahası işin sonu Caroline’ı ağlatmaya, önce Enzo’nun sonra Stefan’ın boynunu kırmaya kadar gitti ve benim oyum da Stefan’a gitti.

Not: Stefan’ın sesli mesajları okumamasını tenzih ediyorum.

Ortada olan da yine insan takımından Ivy’ye oldu. Sahi Enzo ne halt etmeye giderayak Ivy’yi öldürdü şimdi? Onun kadar dokunmadı ama ikinci bir Aaron Whitmore sendromu yaşattılar. Zaten ben bu yüzden Matt kim vurduya gidecek diye tırsıyorum ya.


Caroline’ın Ivy’yi gördüğündeki bakışı kalp ben.

2) Elena’nın Alaric’ten isteği

Katherine diyorlar, beni üzüyorlar.

Geçtiğimiz bölümde Elena, Alaric’ten kendisine Damon’ı unutturmasını istemişti. O da “Üç yıllık anılar tek bir sözle yok olmaz,” şeklinde cevap verdi. O yüzden terapi misali ilk tanıştıkları andan başladılar ama sonuçta üç yıl. Hangi bir anıyı unutturacaksın? O nedenle Elena’nın Damon’a aşık olduğu anı aramaya koyuldular. Dürüst olayım, bölümün en sevdiğim kısmı neyin çıkacağını merak etme kısmıydı. Sonuç: Elena’nın doğum gününde Damon’ın o meşhur kolyeyi verdiği gün.

Sonuç güzeldi, çünkü Elena, başlığa da ilham veren bir şekilde hala Stefan ile birlikteyken Damon’a aşık olmuştu. Dahası Caroline-Alaric konuşması sayesinde bunu Stefan da öğrendi. O halin suratı da girişteki resim zaten. Elena’nın bunu kabul etmek istemeyişi biraz basitti, sanki altıncı sezona gelene kadar altmış kere iki kardeş arasında kalan benmişim gibi…

Bir de ara ara lafı Katherine’e getirdi, ki Katherine olsaydı şimdiye bu derdin üstesinden çoktan gelivermişti. Onu bir kabul edelim. En nihayetinde de anının bulunup silinmesiyle Elena’da Damon’a dair sevgi kalmadı. Sevgi gidince de geriye Damon’a dair nefreti kaldı. Gerçi burada anıyı unuttururken Alaric’in Jeremy’den bahsetmesi de rol oynadı ama artık olacak o kadar…

Alaric de iyilik yapayım derken kötülük mü yapmış oldu orası biraz muamma kaldı. Ama adamın derdi kendine yeten cinsten zaten

Geri döndüğünde ‘ödetmeyi’ bir denersin o zaman.

3) Bonnie ve Damon diğer tarafta

10 Mayıs 1994’ün anlamı üzerinde biraz daha durmalılar sanki.

Sezon finalinde Damon ve Bonnie diğer tarafta sıkışıp kalalı dört aylık bir zaman dilimi geçmişti. Bu bölüm onların bir başlarına yaşadıkları hayatı da geçmişten başlayıp işledik. Anladık ki 10 Mayıs 1994 gününde boş bir Mystic Falls kasabasına gelivermişler. Tam da ‘tutulma’ yaşanan bir güne üstelik. Daha güzeli her gün aynı günü yaşıyor oldukları gibi bir gerçek de ortaya çıktı. İlginç bir nokta tabii.

Benim bu kısımda sevdiğim, birbirlerinden hiç hoşlanmayan ikilinin ‘bff’ düzeyine yakışır şekilde götürdükleri ilişkileriydi. Bonnie’nin büyü yapamayışından alıp gerildilerse biliyorlardı ki birbirlerine ihtiyaçları vardı. En nihayetinde Bonnie’nin 10 Mayıs tarihli gazetedeki çözmeyi bir türlü bitiremediği bulmacayı başkasının doldurmasıyla öğrendik ki ikili hiçliğin ortasında yalnız değillermiş.

Bir Pearl Jam’den gelme 1992 çıkışlı Yellow Ledbettter şarkısı nelere kadir yani…Umarım oradaki tanıdık birisi çıkar ve bu durumun büyükannenin geçen sezon söylediğiyle ne alakası olduğunu öğreniriz.

Dört ay boyunca aynı günü ve tutulmayı yaşamak? Hımm, peki.

4) Mystic Falls’taki yaşam

Bu adam Meredith’in neyi oluyor acaba?

Vampirlerin hala giremediği kasabadaki hikâyenin temelini tabii ki Matt ve Jeremy oluşturuyorlar. Yaptığı kasları cümle âleme gösteren Jeremy, ablasından hallice Bonnie’nin gidişini hala hazmedememiş durumda. Geçen bölümde başka bir kızla öpüşürken görmüştük, bu sefer de Matt’in yaralı bulduğu Sarah ile Matt’e basıldılar. Beyimizdeki depresyon süreci bünyemi biraz sıkmıyor değil hani. Tyler’ı geçti…

Matt ise işine gücüne devam ederken öğrendik ki patronu, aslında eğitmeni olan Tripp meğerse Fell ailesine mensup kasaba kurucularının soyundan gelen biriymiş. Dolayısıyla vampirler dahil her şeyi bilen, dahası onları yok etme görevini aksatmayan da birisi. Yalnız hakkını vereyim, yakaladıklarını vampir giremez Mystic Falls’a getirmek suretiyle öldürmek aslında güzel bir fikir. Bu, yine güneş ışığını da kullandı. Bakalım bunun ucu bizimkilere ne zaman dokunacak?

Evine aldığı yaralı kız ev arkadaşı ile yattı. Dahası kız araba hırsızı, patronu da pisliğin teki çıktı. Matt olmak kolay değil.

5) Kapatmadan Önce

Şu çocuğun bölüm boyu yaşadıklarına bak…

-- Yaşananların üstüne doğacak Caroline ve Enzo arası muhtemel bir ilişkiye hazır değilim. Lütfen.

-- Jeremy’yi depresyon hallerinden çıkaracak talihliyi ne zamana buluruz acaba? Bonnie’nin dönüşünü bekliyorsak geç olur da…

-- Geçen bölüm üzerine Ekranella'da The Originals’ı yazan Ezgi ile ‘onun Caroline’ı New Orleans’a kabul etmeyişi, benimse Tyler’ı oraya bırakmayışım’ üzerine konuşuyorduk. The Originals’ın sezon açılışını izledikten sonra fikrim değişti. Eğer Tyler tahminlerde yanıltmayıp yine kurt olursa New Orleans’a gidip o ay yüzüklerinden alsın bir tane kendine. Bir kez daha: Hibrid olmasına henüz sıcak bak(a)mıyorum.

- Dizinin reytingleri şimdilik yeterince yerinde. Tabii ki ilk sezonlarındaki gibi güçlü değil ama şu haliyle de hala kanala yetiyor. Benim isteğim yedinci bir sezon olması ama onun son sezon olması yönünde ama Julie Plec’in ‘reyting oldukça yazmakta mahsur görmediği’ yönündeki açıklaması nedeniyle olacaklara da hazırım. Supernatural’ın 11. sezonunda hala devam ediyor olduğu gerçeğini bırakıp gidiyorum.

Haftaya bir sonraki bölümün üzerine görüşürüz efendim.

Bu resmi sırf yazı Damon’sız kalmasın diye koydum.
Devamını oku ...

Türlü sever misiniz?




 Ben bir vakitler (29 Ağustos) Cnbc-e’nin yeni sezon dizilerini toparlayan bir yazı yazmıştım. İşte bu portföye bir tane daha katıldığı açıklandı: The CW’nun bu sezonki yenilerinden, reytingi de pek güzel giden ve Arrow uzantısı olarak ortaya çıkan The Flash, 30 Kasım günü kanalda arz-ı endam edecek. Güzel tercih olmuş.

 Kısa süre önce ünlü yönetmen Bobby Roth TRT’nin Filinta dizisine birkaç sahne çekmek için ülkemize geldi. Gelmesinde değilim, getirmekle iyi de yapmışlar ama medyada adamın ‘Lost’un yönetmeni’ olarak lanse edilmesi gözümü fena tırmaladı. Çünkü adam 121 bölümlük dizide toplamda üç bölüm yönetmiş. Tamam, PR yapma, tamam oradaki yönetmenler bizdeki gibi bir diziye girip onlarca bölüm çekmiyor da böyle de biraz tuhaf oluyor.

Mesela beyimiz geniş kitle dizilerinden Prison Break’ten de 14 bölüm yönetmiş birisi. ŞimdilerdeRevenge ile de bağı varmış. Biraz daha genel konuşsak sanki iyi olur. Ayrıca beyimiz gelmişken bir sektör paneline katılıp güzel tespitlerde de bulunmuş. Dilerseniz konuya dair şu yazıya bir göz atabilirsiniz.



 Onay-İptal-Uzatma üçgeninde:

- Sezonun ilk iptali nihayet geldi: ABC’nin reytingi iyi olmayan Manhattan Love Story’si.

- ABC, Modern FamilyThe MiddleThe Goldbergs ve Black-ish dörtlüsünün sezon onayını 22 bölümden 24 bölüme çıkarttı.

- Yetinmeyen ABC, dramalardan Castle ve Once Upon A Time’ı 22’den 23’e, Grey’s Anatomy’yi ise 24 bölüme uzattı.

- Yine ABC, Resurrection’ı 14 bölüme uzatmıştı ama geri alarak sezonun planlandığı gibi 13’te biteceğini açıkladı. Sonrasında yerine American Crime dizisini getirmeyi planlıyormuş.

- FOX, reytingleri hala pek parlak olmayan Red Band Society için dört bölüm senaryo istedi. İşe yarayacak mı göreceğiz.

- CBS, reyting bakımından ortalarda seyreden CSI’ın sezondaki bölüm sayısını 22’den 18’e düşürdü. Ona göre diğer diziler nedeniyle sadece ayar, ama böyle şeylerden pek hayırlı sonuç çıkmaz.

- The CW, Sonbahar yenileri The Flash ve Jane the Virgin’i tam sezona, yani 22 bölüme uzattı. İyi de oldu.

- Kablolular: Adı Syfy olan kanal, zombi dizisi Z Nation’a yeni sezon onayı verdi. MTV ise lezbiyen sevgili rolü yapan iki arkadaş üzerine kurulu Faking It’in ikinci sezonunu 10’dan 20’ye çıkarttı. FX ise ikinci sezonun ardından The Bridge’i iptal edivermiş.



 Geçen yazıdaki uyarlama toparlamasından sonra gelmişken bu sefer de konuk ve kadro haberlerine gireyim diyorum:

Homeland’in Brody’si Damien Lewis, içinde Paul Giamatti’nin de olduğu Wall Street’e dairBillions adlı Showtime dizisinin pilot kadrosuna girdi. Zevcesini oynayan Morena Baccarin de Dr. Leslie Thompkins karakteriyle Gotham’a girdi.

Pretty Little Liars’ın Spencer’ı Troian Bellisario, nişanlısı Patrick J. Adams’ın Mike rolüyle arz-ı endam ettiği Suits’in ikinci yarısına konuk olacak. Hem de flashback sahnede Mike’ın eski sevgilisi olarak. Tricia Helfer ise günümüz zamanında Harvey ve Mike’ın karşısındaki bir avukat olarak konuk olacak.

Gossip Girl’ün Dan’i Penn Badgley, NBC’nin kadrosunda Peter Sarsgaard, Mary-Louise Parker ve Zachary Quinto’yu da bulunduran sezon ortası mini dizisi The Slap’e, Parker’ın sevgilisini oynamak üzere katıldı. Dizi şöyle bir şey. Benim Gossip Girl, çoğunluğun Buffy the Vampire Slayer ile tanıdığı Michelle Trachtenberg, Sleepy Hollow’da yer alacak.

- Rahmetli olmadan önce Showtime’ın Happyish dizisine katılan Philip Seymour Hoffman’ın yerine Steve Coogan geldi. Revolution’ın Charlie’si Tracy Spiridakos ise birden fazla bölümlüğüne Bates Motel’de yer alacak. Bir de şarkıcı Cody Simpson’ın Cougar Town’ın son sezonuna konuk olacağı gerçeği var.

 Bu hafta numunelik olarak bir tane yeni ulusal kanal dizisi başladı: Constantine. Gerçi onun ilk bölümü de çok önceden nete verilmişti. Reyting olarak şimdilik ‘iyi’ bir başlangıç yaptığını ekleyeyim. İkinci sezonuyla dönen The 100’ün ise geçen sezona göre iyi başlamadığı bir gerçek.



 Yazıyı bilmiyorum da magazinsiz ben eksik kalacağım:

Teen Wolf’un Scott’ı Tyler Posey, 12 yıllık sevgilisi, nişanlısı ve çocukluk aşkı Seana Gorlick ile ayrıldı. Evlenmeye çok kalmamışken yılların ilişkisi yalan oldu anlayacağınız.

- Charlie Sheen de nişanlısı Brett Rossi ile ayrılmış. 100.000$’lık yüzüğü ise kadına bırakmış, bu da ek bilgi olsun.

- Bir tane de iyi haber vereyim bari: HIMYM’nin Robin’i Cobie Smulders, ikinci çocuğuna hamileymiş.



 Henüz dibi görmedim:

- İki yazı önce American Horror Story üstüne American Crime Story’yi hazırlayacağını yazdığım Ryan Murphy, bu sefer de FOX için, gelecek sezona ve sezonu 15 bölüm olacak Scream Queens’i hazırlayacak. Dizi, bir üniversite kampüsündeki bir dizi cinayeti merkezindeki iki kadın karakter üzerinden işleyecek. Ayrıca AHS gibi sezon başı kadrosu oynayacak bir dizi.

- Benedict Cumberbatch’i de Madame Tussauds Müzesi için mumyalayıvermişler, yolunuz o taraflara düşerse bir uğrayıverin.

- ‘Crossover’ dediğimiz iki dizi arası ortak bölüm çekmenin veya karakter konuk olmalarının feriştah kanalı CBS’in iki dizisi Scorpion ile NCIS: Los Angeles çakışacaklar. NCIS: LA’in Henriatta’sıScorpion’a konuk olacak.

Game of Thrones’un İspanya’daki bir savaş sahnesi için 600 kişilik ilan verilmiş; 86.000 kişi başvurmuş. Şu dizi biraz gözden düşse de ilk sezondaki gibi rahat rahat izlesek olmaz mı ya?



- Animal Planet’i nasıl bilirsiniz bilmiyorum ama sıfatına dizi kanalını da eklemek üzere. Zombiye dönüşen hayvanlar üzerine dizi yapmaya karar vermiş adamlar. Sayelerinde 23 iken 24 oldum.

- Bir de sektör haberi: Çoğunluğun Orphan Black veya Intruders dizileriyle ismini bildiği BBC America’nın %49,9’unu AMC satın aldı. Kalanı da haliyle BBC Worldwide’a ait.

Tükettim galiba sonunda... Böyle yani efendim. Öptüm, bye.

Not: Yanlış anlaşılma olmasın, geçen yazıda dizi yapılması planlanan uyarlamalarda bulduğumu toparladım ama ondan bu zamana haberler gelmeye devam etti. Hatta dört-beş tane oldu. Az daha biriksin, ben bir ara yine dökerim.

Başlığa cevap: Ben sevmem.
Devamını oku ...

Hala uyarlıyorlar, hiç durmuyorlar




Bir hafta boyunca ne kadar şey yaşanabilir ki durumunu sorgulatan yabancı diziler dünyasından bir toparlamaya daha hoş geldiniz efendim.

 Emmy dediğimiz ödül töreninin normalde herkesçe bilinen şekliyle bir ‘Primetime’ bir de günlük dizilere verilen ‘Daytime’ türü var. Ama bir de Amerika dışı yapımlar için Uluslararası Emmy Ödülleri verilmekte. İşte kısa zaman önce bu sene 42.’si dağıtılacak ödüllerin adaylıkları açıklandı ve şimdilerde Kara Para Aşk’ta izlediğimiz Tuba Büyüküstün, Star TV’de yayınlanan 20 Dakikadizisiyle ‘En İyi Aktris’ dalında aday gösterildi. Dizi sektörü için güzel bir durum tabii, hayırlı olsun. Başarısı da daim olsun.

Not: Söylemezsem içimde kalır, bana kalsa ödülü Broadchurch’teki rolüyle Olivia Colman’a veririm. İki yazı önce diziyi tavsiye etmiştim, gündeme gelmiş oluverdi yine.

 Geçtiğimiz hafta, iki-üç günlük bir süreç boyunca “Homeland Uyarlanıyor!” şeklinde haberler çıktı durdu Ben çıkmasında değilim de zamanına takmış durumdayım, çünkü bu durum yaklaşık bir yıldır ortada olan bir şey. Hatta kanıt sunayım, benim bildiğim kadarıyla 24 Ekim 2013’te Sina Koloğlu köşesinde bunu yazdı. Bugün de günlerden 21 Ekim 2014. Yapımcı yine Med Yapım, farklı bir detay da yok. Bir yıldır niye hazırlayamadılar orası meçhul, ısıtıp gelmesinde de dizinin sezonunun başlamasına ve “Hükümet diziden senaryo incelemesi istedi,” haberlerinin payı olsa gerek.



 Gelelim onaylara ve iptallere:

- BBC Two ve Sundance’ın ortaklığıyla 2013’te mini dizi olarak yayınlanan Top of the Lake’in ikinci sezonla dönmesine karar verdiler. Dizi Elizabeth Moss’a Altın Küre kazandırdı ve sinematografi dalında Emmy almıştı.

- Lifetime kanalı The Lottery dizisini ilk sezonu sonunda iptal ederken WGN America ise atom bombasının yapımıyla alakalı olan Manhattan Projesi’yle ilgili Manhattan dizisine onay verdi.

- HBO ve Sky Living ortaklığında yayınlanan ve iki kadının arkadaşlığı üzerine kurulu Doll & Emdizisi için Sky Living ikinci sezon onayını verdiğini açıkladı. Audience ise daha başlayalı iki bölüm olan Kingdom dizisine iki sezon, yani 20 bölümlük onay verdi.

- FOX kanalı reytingleri iyi gitmeyen Mulaney için verdiği 16 bölümlük sezonu üç azaltarak 13’e düşürdü. Gidişat iyi değil efendim. NBC ise daha ileri gidip henüz başlamayan sezon ortası komedisi Mission Control’ü şimdiden iptal etti. Nasıl bir şey başlamayacak derseniz buyurun. Daha önce de Emerald City’yi bu şekilde iptal etmişti; FOX ise konuya Hieroglyph adlı dizisiyle katkıda bulunmuştu.

ABC ise reytingleri vasat tarzı olan üç yenisi SelfieManhattan Love Story ve Forever’a 3′er bölüm ek senaryo siparişi veriverdi. Eğer bu arada kurtaramazlarsa…


Pembe dizi seveniniz var mı?

 Ulusal kanalların bu hafta içinde başlayan dizi talihlileri Jane the Virgin ve Marry Me oldu. Tam bir pembe dizi olan The CW dizisi, başlangıç için ‘iyi’ bir reyting aldı ama şu an kanalın dizileri için sadece Reign’den daha iyi durumda. Gerçi başlamış diğer dizilerin neredeyse hepsi eski dizilerden ve The Flash’ın inanılmaz yüksek reytingi zaten karşılaştırmaya alınmasa daha iyi.

NBC komedisi Marry Me de ‘iyi’ başlayanlardan. İlişki komedisi istiyorsanız ve Happy Endingsdizisiyle bir tanışıklığınız varsa deneyebilirsiniz. Ben pas geçtim.

Daredevil güzel olabilir aslında ama bilemedim…

 Gün geçmiyor ki bir şeyleri uyarlamaya karar vermesinler. Yer buldukça yaza yaza bitiremedim, galiba bu sefer olacak:

- Dan Brown’ın Dijital Kale kitabının ABC için dizi olarak uyarlanması düşünülüyor. Buna hayır diyesim gelmedi.

- Daha önce bir kere denenip de pilottan öteye gidemeyen The IT Crowd’u bu sefer Bill Lawrence bey deniyor. Buna da ne gerek var diyorum. Ayrıca Bill Lawrence, Jackie Chan – Chris Tucker’lıRush Hour film serisini de televizyona uyarlamaya çalışıyor.

- 2013’te ilk filmi çıkan The Mortal Instruments serisi için alınan karara göre ikinci film yerine yeni bir kadroyla TV dizisi hazırlama kararı alınmış. İlginç de olmuş. Yetmemiş, çizgi roman serisiDaredevil’i ve dahası ünlü film serisi Underworld’ü de TV’ye aktarma planlarında olan kişiler sardı etrafımızı.

Bitmedi…

Bir Julie Plec (TVD), bir I. Marlene King (PLL). Korkuyorum.

- 1964-72 arası ABC’de yayınlanan Bewitched ‘i de (Tatlı Cadı) 40 yıldan fazla bir süre sonra hortlatma düşüncesindeler. 2012’de başlayan İngiliz dizisi Moone Boy’un arkasındaki Chris O’Dowd, diziyi ABC için Amerika’ya uyarlayacak. Bu haber diğerinin yanında yakın tarihli kaçtı şimdi.

- J.J. Abrams’ın Stephen King’in 11-22-63 adlı romanını Hulu’ya dizi olarak uyarlama planı içinde olduğunu ve DC çizgi romanı olan Lucifer’i FOX için, Supergirl’ü ise CBS için diziye dönüştürmeyi düşünüyorlar. Etrafta az süper kahraman dizisi vardı, az daha istiyorlar demek ki…

- 2006 yapımı başrolünde Edward Norton’un olduğu The Illusionist’i de uyarlamayı düşünen var. İnanmazsınız, 2004 yapımı In Good Company filmini yapmayı düşünen bile var… Son olarak:

- Tersine de dönelim: The CW’da yeni başlayan ve reytingleri pek güzel olan The Flash’ı başrolüne Ezra Miller’ı koyarak film yapıyorlar. O başrolü bilemedim ama film fikri güzel. Pretty Little Liars’ın evlere şenlik senaristi I. Marlene King’in Daniella Vega’nın The Merciless kitabını sinemaya uyarlamak için senaryo hazırlığına girdiğini bırakayım. Hatta dediğine göre iki karakter içinPLL’deki iki oyuncuyu kullanmak istiyormuş.

Bu nişandan, düğünü TVD yeni bölüm yazıma koyacağım.

 Köşedeki ikinci yazımda evlendiğini yazdığım Neil Patrick Harris’in Oscar ödül törenini sunacağı açıklandı. Daha önce Tony, Emmy ve Altın Küre işine bulaşan Harris, ilk kez Oscar’ı da sunmuş olacak.

 Glee dizisinin Will Schuester’ı Matthew Morrison üç yıllık sevgilisi Renee Puente ile evlendi. Bir de The Vampire Diaries’in Caroline’ı Candice Accola, nişanlısı şarkıcı Joe King ile evlendi. Hem de New Orleans’ta sokak düğünü tarzında bir eğlenceyle. New Orleans’ın The Originals’ın hikâyesinin geçtiği yer olduğu detayını bırakıp gidiyorum ben.

Devamını oku ...