31 Aralık 2014 Çarşamba

Mutlu Yıllar!


2014'ün hele de bizim ülkenin gündemini ve olanları düşünürsek nasıl geçtiği tartışmalı bir konu., malumunuz. 2015 en azından bundan bir doz daha iyi geçerse daha iyi olacak gibi. Şimdiden herkese iyi yıllar!

(Not: Geçen sene blog 25000 girişe ulaşmıştı. Bu yılın sonunda neredeyse 45.000 oldu; aradaki değişim için herkese teşekkürler. Bu da blogun 300. postu oldu.)
Devamını oku ...

Ekranda 2014 listesi

image

1) En Türklerin Gazabına Uğrayan: Shameless

Ara ara ısıtıp gündeme getiriyorum ama elimde değil. Muhtemelen duymuşsunuzdur, Med YapımShameless’ı Utanmaz ismiyle uyarlıyor; Kanal D’de yayınlanacak. Hatta başrol de bir aksilik çıkmazsa Haluk Bilginer olacakmış. İnsan merak ediyor bu diziyi ‘nasıl’ uyarlayacaklarını. Acaba hangi kısmı değiştirmeden uyarlayacaklar?

2) En Ben Bunu Niye İzliyorum: The Walking Dead

İki sezondur ciddi meraklardayım ama izliyorum işte. Yazıya başlarken niyesini de düşündüm, şu çıktı: Tabii ki alternatifi yok ve izlediğini kolay bırakan biri değilim! Syfy’dan gelen zombi dizisi Z Nation’ı görünce bu diziye yine şükrettim ama sonuç da pek değişmiş değil hani. O babayla oğlunu birisi öldürsün.

3) En Fanları Çekilmez Dizi: Game of Thrones

Bıraksalar da diziyi güzel güzel kafamıza göre izlesek? 24 saati geçtim, ertesi günün sabahından başlayan var spoiler vermeye. Bir de kitap uyarlaması olduğundan durum daha vahim noktalara varabiliyor. Hayatında izlediği tek dizi veya okuduğu tek seri Game of Thronesolanlara girmiyorum.

4) En İyi Yeni Dizi: How to Get Away with Murder

Merakla bekliyordum, beklediğimi aldım. Bu sezon her şey dahil 50’den fazla dizi geldi ama reyting veya yorum anlamında HTGAWM’ın yaptığını yapan çıkmadı. Annalise Keating ve Connor Walsh karakterleri de ekrana yenilik getirdiler resmen. Hatta Viola Davis dizideki rolüyle Altın Küre adaylığı da kazandı. Hiç bakmadıysanız bir deneyin.

image

5) Sezonun En Öne Çıkan Yeni Karakteri: Connor Walsh (Jack Falahee – How to Get Away with Murder)

Sadece gay olduğundan değil; karakterin hem kendisi orijinal, hem de işleyiş çok güzel. Annalise karakteri için kirpik-peruk sahnesi neyse Connor için de dördüncü bölümdeki fotokopi odasındaki sahne o. Adam diziyi izleyenler için de tam bir homofobik turnusolü ayrıca. Jack Falahee desen zaten çok güzel oynuyor, hatta dizinin yaratıcısı adam için ‘Grey’s Anatomy’nin Sandra Oh’u’ demiş, ki katılasım geldi.

6) En Süper Dizi: The Flash

The CW’nun en iyi dizi açılış reytingine sahip oldu, bu bir. Arrow’dan uzantı olarak çıkardılar ve güzel de çıkardılar. Çizgi romana sadık bir süper kahraman dizisi çıkarmış, hikayeyi güzel de götürüyorlar. Arrow’u seviyor/izliyor olmak da şart değil ayrıca.  Gotham’daki olmamışlık ne kadarsa bundaki olmuşluk o kadar fazla. Denemesi tavsiyedir.

7) En Uzanamayan dizi: Gracepoint

Broadchurch’ten uyarlayalım dediler ama beceremediler. Ne bir Broadchurch oldu, ne de reytingi güzel bir şey çıktı… İşlediği davayı ilk sezonda bitirdi ama yeni bir taneyle gelmeyeceği açıklandı. Orijinali tavsiyedir.

Plase: NCIS’ten NCIS: New Orleans. NİYE?

8) En Bitse de Olur Hani: American Horror Story

Tamam, her sezon farklı bir konusu var da artık yeter. Neredeyse aynı kadro, hadi onu geç; bir noktadan sonra sezonlar baymaya başlıyor. İkinci sezondan daha fazlasının geleceğine inancım da gitti. Hazır Ryan Murphy American Crime Story ve Scream Queens hazırlıyorken bunu ortadan kaldırsa? Jessica Lange’e sevgiler.

image

9) En Siz Ne Olacaksınız İkilisi: Quinn ve Carrie (Rupert Friend ve Claire Danes -Homeland)

Kavuşmayı bekleyen çift çok da bu ikisi kadar işten güçten konuya gelemeyen azdır. Amerika daha önemli tabii. Belirli bir kesimin aksine Brody konusunu iyi toparladıklarını düşünen birisi olarak bu durumdan da hoşlanmış biriyim. Bir taraf ‘razı’ zaten, diğer taraf bazen dayaklık ama malum. Bu yavaşlıkla umarım ‘dizi’ bitmeden olacak…

10) En Toparlanan Dizi: Homeland

Üçüncü sezon finalinde Brody’yi devre dışında bırakınca çok kişi tarafından eleştirildi. Bırakanı falan da oldu ama Homeland dördüncü sezonuyla birlikte eleştirileri her bölüm daha da haksız çıkarmasını bildi. Üstelik üçüncü bölümüyle birlikte reytinglerinde başlayan artma gram gram olsa da hız kesmedi ve dördüncü sezon 11. bölüm, üçüncü sezon finali hariç bütün üçüncü sezon reytingini geçmiş durumda.

11) En Overrated Dizi: True Detective

Ya tamam, güzel. Genel olarak izlenilesi bir dizi ama ‘o kadar’ da değil. Sadece Game of Thrones izleyen bir insan o diziye nasıl yaklaşıyorsa bu diziye de öyle yaklaşan kişiler var. Bunda benim Matthew -soyadını Google’a bakmadan yazmayı sanırım öğrenemeyeceğim Bey’den hiç hoşlanmamam da etkili tabii ki. Geçtiğimiz Emmy’de bir de En İyi Drama’dan aday soktular bu diziyi ve Breaking Bad varken tabii ki avcunu yaladı. (Bu yüzden Altın Küre’de En İyi Mini Dizi’den girdi.)

12) En Kötü Dizi Finali: How I Met Your Mother

Bir tarafım True Blood mı olsun dedi ama ondan beklenen de bu gördüğümüzden fazlası değildi sanırım. HIMYM fanlarının hissettiği kandırılmışlıksa başka kimsede yoktu. Geçen sezonkiDexter hayal kırıklığını da geçti.

image

13) En İyi Gençlik Dizisi: Pretty Little Liars

The CW’daki popüler süper kahraman uyarlamalarından bahsetmiyorum. Direkt olarak genç kitleye oynayan, peşinden sürükleyen dizilerde PLL hala bir adım da olsa önde. Sosyal medyada güçlü, gençlere yönelik törenlerde güçlü ve temel merak noktası ‘A’ konusunda bazen sıksa bile hala deli gibi sürüklüyor. Ha bu arada, dizi ülkemize de uyarlanıyor, çalışmalara başlanmış…

14) En Şaşırtan Dizi: Jane the Virgin

Dışarıdan bakarsak bir Venezuela dizisinden uyarlama. Kanal desen, çoğu kişinin burun kıvırdığı The CW; onu geç içeriden baktığında da sahiden bir pembe dizi. Reytinglere de bakarsan orta karar bir şey işte. Ama Amerikan medyasının özellikle övdüğü, ‘Top’ listelere aldığı, bir kesiminse bayıldığı bir yapım. Geçenlerde açıklanan Altın Küre adaylıklarında The CW’ya ‘En İyi Komedi’ ve ‘En İyi Komedi - Kadın Aktris’ dallarında adaylık getirdi, ki bu kanalın tarihinde bir ilk.

Dizi için

15) En Farklı Dizi: Transparent

Amazon’un Eylül 26’da ilk sezonunu yayınlayıp yeni sezon onayını verdiği, Altın Küre’de birkaç adaylık alan bir dizi. Denemesi tavsiyedir. Farklılığı ise biraz konusunda, daha çok işleyişinde. Yıllardır gerçek kimliğini içinde tutmuş olan Mort, oluyor size Maura. Erkekten kadına dönüşümün elbet bir ‘getirisi’ ve ‘götürüsü’ oluyor. Daha bunun hepsi birbirinden orijinal ve tuhaf, bazen dövülesi çocukları ve eski eşi falan var. Oyunculuklara hiç girmeyeyim. Var oğlu var yani…

16) En Salak Karakter: Oberyn Martell (Pedro Pascall - Game of Thrones)

Kusura bakmayın, öyle. Adam klas adam, güzel adam. Esprili falan filan AMA başına gelen olay malumunuz. Neredeyse hak ettin, iyi oldu diyeceğim. Tadı çıksın derken tadını çıkardılar.

image

17) En Özlenilesi Kötü: Joffrey Baratheon (Jack Gleeson - Game of Thrones)

Dürüst olalım, TV’de Joffrey’den daha fazla küfür yiyen bir karakter var mı etrafta? Jack Gleeson’ın da hakkını yemeyelim, harika oynuyor. Game of Thrones’ta çok kötü var ama hiçbiri bir Joffrey düzeyinde değil. Tanrı Cersei’yi korusun ama Joffrey’in yeri bir başka.

18) Yılın Düşüşü: Bill Cosby

Lost’un bozmasından daha beter bir şey oldu valla. Henüz yerden kazıyan da olmadı. Kendisi için bir-iki derken ortaya atılan tecavüz/taciz iddiaları 10 kadını geçmiş durumda. Üstelik ciddi iddialar da var ortada. Bundan dolayı dizi anlaşmasını ve turnelerini kaybetti; oynadığı dizilerin tekrarları TV’den kaldırıldı. Hollywood Kaldırımı’ndaki yıldızı tahrip edildi. Adamsa sinir bozucu derecede hala çok rahat.

19) En Başarılı Dizi Yayıncısı: Netflix

HBO, Showtime, FX falan tatlı kanallar da bu senin güzeli Netflix’ti. Yayınladığı diziler (House of CardsOrange is the New BlackMarco Polo vs.) güzel, başka kanalların iptal ettiği dizileri kurtarması ayrı güzel. Dijitalin yükseldiği dünyada da çok güzel bir öncü. Bir dizinin sezonundaki tüm bölümleri aynı gün yayınladığı için bile sevilir.

20) Yayıncılığı En Tuhaf Kanal: İngiliz Kanalları

Tamam, bizim Türkler gibi 35 bölümlük sezon olsun demiyorum; hatta Amerikalılar gibi 22 de olmasın da bazen öyle diziler çekiyorlar ki altı bölüm ne ya diyesi geliyor insanın. Bölümleri 90 dakika olan Sherlock üç bölüm geliyor zaten. Sanırım çok dolu insanlar, bir dizi bittikten sonra yeni sezon onayını dört-sekiz ay sonra falan açıklıyorlar… Daha bunun yazıp, çekip yenisini yayınlaması var… Başlama tarihini de başlamaya iki hafta kala açıklamaları da ayrı dert. Ama dizilere Noel Özel Bölümü hazırlamaları güzel oluyor ve dizileri güzel.
Devamını oku ...

Marco ve Polo

Az üstteki sakallı ve şişman adam Kubilay Han oluyor.
Netflix adlı harika ötesi oluşum muhtemelen malumunuzdur. Değilse bile kesinlikle olsun. Daha önceleri internet üzerinden DVD kiralama ve çevrimiçi film/dizi izleme işinin içinde olan bu servis, kendi dizilerini çekmeye de başlamıştı. Hatta bir sezonun bütün bölümlerini aynı gün servis etme özelliğini de hala muhafaza ediyor. House of Cards gibi bir ekran fenomenini yaratan Netflix, karşımıza Orange is the New Black ve ülkemizde Cnbc-e’nin yayınladığıHemlock Grove gibi getirdiği bazı dizilerle, The Killing’i final sezonu için kurtarması gibi durumlarla dikkati üzerine çekmiş durumda.

Ben aslen “Netflix nedir, nasıldır”ı anlatmaya gelmedim. Bir ara hakkında başka bir yazı yazmayı planlıyorum zaten, yani umarım ölmeden. Öncelikle onay verdiği son yeni projesinin Kraliçe II. Elizabeth’e dayalı The Crown dizisi olduğunu belirteyim ve ‘artık’ konuya geleyim: Kanalın en yakın tarihte karşımıza gelecek projesinden kısaca bahsedeceğim: Marco Polo. İsminden de anlaşılacağı üzere ünlü gezginin hayatı üzerine kurulu bir dizi olacak.
Bu dizinin gelişi bana fena halde Da Vinci’s Demons’ı hatırlatıyor.
Başrol Lorenzo Richelmy’de. İlk sezon 10 bölüm sürecek ve bölümler 12 Aralık’ta yayınlanacak. Aslında iki yıl önce Starz’ın giriştiği proje, Çin’de yapılan çekimlerin başarısız olmasıyla vazgeçildikten sonra Netfllix tarafından kurtarıldı. Proje için de neredeyse 90 milyon dolar harcamışlar ve bu sefer Kazakistan, İtalya ve Malezya’da çekim yapmışlar. Bir de savaş koreografileri için dizide çalışacak olan Stuntman Ju Kun’un 8 Mart’taki Malezya Havayolları’nın uçak kazasında ölmesi durumu var.

Netflix’in yayınladığı diziler, en azından bir bölümlük şansı kesinlikle hak eden yapımlar oluyor. O yüzden bu da şimdiden tavsiye edilir. Başlayıp da izlediğimde duruma göre yine gelirim. Dün ortamlara düşen yeni fragmanını ( http://www.youtube.com/watch?v=hB-ltNasHVw ) da bırakıp başka konuya geçeyim.
Fotoğraf seçerken Graceland’e tabii ki torpil yaptım.
 Geçtiğimiz haftanın onay-iptal-uzatmalarında durum şöyle:
- TNT, henüz üçüncü sezonu için verdiği sezon arasından dönmeyen Perception’ı iptal ettiğini açıkladı. Aynı TNT, dördüncü sezon sonunda Franklin and Bash’i de iptal etti. Ekim başında daDallas (2012)’ı iptal etmişti.

- CBS, ikinci sezonuna devam eden The Millers’ı iptal ediverdi. Reytingleri pek parlak olmadığından şaşırılası olmadı. Aynı CBS, reytingler pek parlak olmayan The Mc Carthys içinse iki bölüm ek ‘senaryo’ siparişi verdi. Ayrıca HIMYM’ın Lily’si Allison Hannigan, diziye konuk olacak.

- FOX, 15 bölümlük sezon onayı olan The Mindy Project’i 21 bölüme uzattı. İyi de yaptı.

- Dizi başladığından beridir, yani iki yazdır çevirilerini bizzat benim yaptığım Graceland için USA Network üçüncü sezon onayı vermiş. O sezon finalinin üstüne bana bıraksalar parçalardım ama kanalın gönlü el vermemiş demek ki. Peki.

- BBC Three, korsan radyo yayını yapan iki kafadar üstüne olan People Just Do Nothing’e yeni sezon onayı vermiş. Belki lazım olur.
 Gelelim ekstralara:

- Bu hafta da yeni bir Amerikan ulusal kanal dizisi başlamış değil. Onların yerine İngilizlerden The Fall ve Atlantis (Cnbc-e de bir ara yayınlayacak.) yeni sezonlarıyla döndüler. İngilizler iptal edince Amazon’un kurtardığı Ripper Street de üçüncü sezonuyla döndü. Ayrıca aslında dün, yani 17’sinde NBC draması State of Affairs başladı ama reytingi ve genel yorumu haliyle yetişmedi. Bir dahaki yazıya. Ama konusu şöyle.

- Kısa zaman önce sekizinci sezonunu bitiren Doctor Who cephesinden, Peter Capaldi’nin dokuzda da yer alacağına dair bir açıklama geldi. Sürpriz bir açıklama olmasa gerek.

- İngiliz ITV kanalı iki suç dramasına onay verdiğini açıkladı: İlki üç bölüm sürecek olan Midwinter of the Spirit adlı doğaüstüne dayanan bir proje. Diğeri de başrolünde Sean Bean’in yer alacağı, sezonu altı bölümlük The Frankenstein Chronicles adlı bir yapım. Konusu isminde saklı.

- Daha önce başrollerinde Colin Farrell, Vince Vaughn ve Taylor Kitsch’in yer alacağının açıklandığı True Detective ikinci sezona iki oyuncu daha katıldı: Lolita Davidovich ve James Frain.

Uyarlaması düşünülen film ve kitapları biriktirdiğim (beş oldu) ve bir araya dökeceğimden yine bahsedeyim ve geleyim diğer konuya:

 Doğum mevsimine girmişiz resmen:

- CBS’in üçüncü sezonunu yaz sonunda bitiren ve iptal edilen dizisi  Unforgettable’ın başrolü Poppy Montgomery, üçüncü çocuğu olan oğlu Gus’ı doğurmuş. Gus, Poppy’nin ikinci eşinden olan ikinci çocuğu.

It’s Always Sunny in Philedelphia’nın başrollerinden Glenn Howerton’un da bir oğlu olmuş.

- Şu sıralar Marry Me’de izlediğimiz Casey Wilson da ilk çocuğuna hamileymiş.

- Hep güzel haber olmaz: The Big Bang Theory’de Wolowitz’in annesini seslendiren Carol AnnSusi, kanserden dolayı 11 Kasım’da, yani geçen haftanın yazısı çıktığı gün vefat etti.

Durumlar böyle yani. Haftaya yine aynı gün ama bilinmedik bir saatte tekrardan görüşmek üzere…
Bu da GQ Türkiye Men of the Year için 12 Kasım’da ülkemize gelen Nikolaj Coster-

Waldau’dan. Cnbc-e kendisinin yazdığına dair tweet bile attı.
Devamını oku ...

Çok düşünmek iyi değildir

Karışık ve dolu bir yabancı dizi haber gündeminden daha merhabalar efendim. Ben kendimi özlemeye fırsat bulamıyorum, umarım siz de özlememişsinizdir. Neyse konuya geleyim:

 GQ Türkiye dergisi yılın starlarına ödül vereceği geleneksel töreni 12 Kasım’da düzenleyecek ve bunların içinde ‘Yılın Uluslararası Starı’ kategorisi de var. Geçtiğimiz yıl sevgili Michael C. Hall’un almaya geldiği ödül için bu yıl ülkemize Game of Thrones’un Jamie’si Nikolaj Coster-Waldau gelecek. Gelsin tabii.
  Geçen hafta içi 7 Ocak’ta sahiplerini bulacak People Choice Ödülleri’nin adayları açıklandı. Tabii ki TV’nin de dahil olduğu sinema ve müzikteki adaylara oy vermek isterseniz buyurun.
  Martha Stevart’ın methi sizin oralara da gelmiştir herhalde. Kendisi 4-8 Kasım arasında süren Brand Week 2014 kapsamında ülkeye geldi. Ziyareti kendisi ve burada onu ağırlayan Feride Edige’nin Instagram resimleriyle yeterince belgelenmiş durumda.
  Kısa süre önce Cumhuriyet gazetesinde Barkın Şık “TSK’den ‘Game of Thrones’ önlemi” başlıklı bir haber kaleme aldı. Haberiniz olsun şeklinde özeti koyayım diyorum: Askeri liselerde dil eğitimini pekiştirmek için izlettirilen yabancı dizilere de sınırlama getirilen yönetmeliğe göre, ‘pornografi, cinsel sömürü’ içerdiği gerekçesiyle ‘Game of Thrones’ benzeri dizilerin okullarda izletilmesine izin verilmeyecekmiş. Zaten 2012 yılında Game of Thrones’un Maltepe Askeri Lisesi’nde öğrencilere izletilmesi üzerine, iki albay, bir kadın yarbay ve bir yüzbaşı hakkında soruşturması açılmış ve dört rütbeli ordudan uzaklaştırılmıştı. Dur bakalım daha neler olacak.
  Nasıl oldu bilmiyorum ama bu Salı günlerindeki 10. yazım, ilk kez bir hafta içinde yeni bir ulusal kanal dizisi başlamadı. Onun yerine The Exes, Hot in Cleveland, White Collar ve HBO’nun üçlü kombosu The Newsroom, The Comeback ve Getting On geri döndüler. İzlemiyorsanız The Newsroom’a bir bakıverin.
 Yeni dizi gelmedi ama iptal-devam-uzatmaları boş geçmedik. İngiliz ve Kanada sosu da var:
- ABC Selfie’yi iptal ederken Forever için sezonu 22 bölüme uzatmayı tercih etti.

- The Mentalist’in son sezonunun olacağı nihayet doğrulandı. 30 Kasım’da 13 bölümlük sezon başlıyor. AMC de Hell on Wheels için beşinci ve son sezon onayı veriverdi.

- NBC, Marry Me’ye beş bölüm uzatma vererek 18’e uzattı.

- ABC Family, Chasing Life için ikinci sezon onayı verirken, Lifetime Witches of East End’i iptal etti. Dizinin ucu da açık kaldı.

- Sevgili Showtime da Homeland ve ikisi de evli olan bir ikilinin yasak aşkı üzerine kurulu The Affair için yeni sezon onaylarını verdi.

- İngilizlerde BBC One, Call the Midwife’a sekiz bölümlük beşinci sezon onayı verdi. BBC Two, Peaky Blinders için üçüncü sezon onayı verdi. BBC Four da define arayıcı ikili üzerine kurulu Detectorists için ikinci sezon onayını veriverdi. Kanada sosu olarak da CTV’nin Saving Hope için dördüncü sezon onayı vermesi var.


- Şahsını pek sevdiğim Marcia Gay Harden, özetli yorumlarını siteye bizzat benim yazdığım How to Get Away with Murder’a birden fazla bölümlüğüne konuk olmak için katıldı. Rolü daha belli değil.

- True Blood’ın Hoyt’u Jim Parrack, birden fazla bölümde Resurrection’da yer alacak.

- TV’de en son Dexter’da yer alan Julia Stiles da The Mindy Project’e geliyor. Morgan karakteri için ‘love interest’ yapacaklarmış.

- Bridget Regan da ABC’nin sezon ortası dizisi Agent Carter’a birden fazla bölümde yer almak üzere katılmış.

+ Gözü doymaz ABC, Ingrid Thoft’un Fina Ludlow kitap serisini dizi yapmakla ilgileniyormuş. Dizinin içindeki kişi de yakın zamanda biten The Glades’in yaratıcısı Clifton Campbell.

+ Talihsiz Serüvenler Dizisi adlı roman serisinin de sevgili Netflix’e uyarlanması düşünülüyor. Netflix iyidir, elinden kolay kolay kötü iş çıkmaz. Ben bir ara Netflix’te ne haltlar oluyor aslında onu da yazsam harika olacak sanki.


+ TVD’nin senaristi Julie Plec teyzeyle birlikte hayatımdaki en sevdiğim bir diğer ömür törpüsü olan I. Marlene King, Pretty Little Liars serisinin yazarı Sara Shepard’ın Ekim’de çıkan yeni kitap serisi The Perfectionists’i, ABC Family’ye dizi olarak uyarlama planları içinde. Senaryoya girişmiş. Konusunu yazmazsam çatlarım: Beş kız, kadın avcısı bir erkekten intikam almak için birleşirler ve mükemmel bir plan kurarlar. Sonra adam ölür, hem de onların planıyla. Ama onlar öldürmemiştir. Peki, kim öldürmüştür?

Kimin öldürdüğünü bilmiyorum ama yeni bir Pretty Little Liars yolda geliyor gibi duruyor.

+ Bir de Syfy’ın Arthur Clarken’ın 3001: The Final Odyssey’ini uyarlamayı düşünmesi var.

Bu kanallar bu kadar düşünmeye iyi patlamıyorlar. Sezon sonuna hayırlar olsun… Gerçi ben bu yazıyı yazarken Starz da Evil Dead’in TV’ye gelmesi için ‘onay’ verdiğini açıkladı. Resmi takılanlar da var! Ben geleyim diğer konuya:


 Magazinsiz olmaz.
- Rizzoli&Isles’ın Rizzoli’si Angie Harmon, 1998’de kendisine The Tonight Show with Jay Leno’da evlenme teklif eden 13 yıllık eşi eski futbolcu Jason Sehorn’dan ayrıldı. Üç çocuklu çiftin dizi çekimlerinin de etkisiyle görüşme zorluğu yaşadığı biliniyordu.

- Sean Bean (55), sevgilisi Ashley Moore (29) ile evlilik kararı almış ve beşinci kez evlilik yoluna girmiş.

- Bildiğimiz Benedict Cumberbatch, kendisi gibi oyunculuk yapan Sophie Hunter ile nişanlanmış. Hatta bunu eski usulde gazete ilanıyla ilan edince dünyanın da haberi olmuş oldu.

- Bir de bebek haberi: Rachel Bilson ve eşi Hayden Christensen’in bir kızı oldu.

Sanıyorum bu kadar. Sırf yazının başından sonunda gelene kadar sıcak haliyle gelip de şu yukarıya eklediğim beş haber falan olmuştur. Dahası gelmeden gideyim efendim ben. Öptüm, bye.
Devamını oku ...

Günahkar 7. Bölüm - Final: İyi Bir Hikâye Asıl Bittiğinde Başlar

En sevdiğimdi, gitti ve bitti…
Bölüm bittikten sonra bu yazının başına geçtiğimde epey bir süre bir şey yazasım gelmedi açıkçası. Bir o kadar süre de oyalandım zaten. Final haberini aldığımdan beridir işin nasılını düşünüyordum, sahiden de olmadı. Bilenleri var, yabancı dizilerin artık derinine kadar girmiş birisi olarak yazdan beri özellikle beklediğim bir Türk dizisiydi Günahkâr. O yüzden veda edesim gelmiyor.  Reyting el vermedi ve bitiyor işte…

Dolayısıyla uzun uzadıya şu oldu ve bu oldu, şunlar dendi şeklinde bölümü açmaktansa daha da özet bir şeyler yazma planındayım. Girelim bakalım:

Saliha ve Ali Yusuf burun buruna arabalarını sürmüşlerdi. Kazayı yaptılar elbette ve hastanelik oldular. Sonuç: Ali Yusuf bir şekilde kurtuldu; olan Saliha’ya oldu. Kıza resmen reset atılmış. Hafıza başta olmak üzere bildiği her şey yok olmuş. Hop üç ay sonrası. Tuna-Ali Yusuf-Sado üçlüsü Saliha’yı bu yüzden saklamışlar. Şirket işlerinden ve olanlardan dolayı Aslıhan ve Gökhan de kızı arıyor.

Aradılar, herkesin peşine adam takmaya kadar aradılar ve bölüm sonunda üçüncü deneme ardından gayeye ulaşma gibi bir şey oldu. Saliha, henüz Aslıhan’ın olmasa da peşindekinin eline geçti. Bu bir. Orada kaldık. Saliha kaybolunca bulamayan Ali Yusuf, Aslıhan’ın kapısına dayandı ve başladı kadını boğmaya. Bu iki. Bu da kaldı. Üç ay atladık demiştim; Ali Yusuf, olanları anlayınca Ela ve Halil’le mesafe koymuş. Ela ve Halil’se evlenmişler; Halil de iki işte çalışıyormuş. Hayırlı işler. Bunlar da arayı düzeltemeden kaldılar. Etti üç.

Veda etmek istememem boştan değil, ama daha en güzel yerine gelmedim…

Gökhan’ı boşverelim diyorum. İsteği belliydi, o yolda gidiyordu ama bir halt olmadı. Kaldık öyle, bir bakıma iyi de oldu. Tuna ve o konuşurken babalarının bir sırrı olduğunu da söylendi ama kim bilir neydi? Hacer desen sanki iki bölüm önce oğlunu kızı yüzünden kaybeden o değilmiş gibi kızının evinde kraliçe misali etrafta dolanıyordu. Maksat torun sevgisi; hatta çocuğa ben senin anneannenim bile dediydi. Ama geçelim bu kadını…

Ali Yusuf, bölüm sırasında Saliha ortadan kaybolmadan önce karşısına ilk kez çıktı ve bir şey çaktırmadı. Ardından eski telefonunu bulan Saliha, Ali Yusuf ile resmini görünce onu tanıdığını düşünerek heyecanlandı. Fotoğrafın çekildiği yere gitti ve onu orada bulacağını anlayan Ali Yusuf karşısına çıkarak bu sefer kızın kalbini kırdı. Sado’nun da tavsiyesiyle kızı kendisinden uzaklaştırmak için… Vicdan muhasebesi sırasında kendini öldürme yolunda ilerleyen Ali Yusuf’u vazgeçiren Sado, hastaneden sonra kol kanat gerip sakladığı Saliha’dan baya baya hoşlanmaya başlamış. Ali Yusuf da anladı tabii, hatta hafiften hesap da sordu. Ama bu hoşlanma da böyle kaldı. Ne ala.
Allah mesut etsin… / Fotoğraf: Beklenen Kral
Gelelim son olarak Ali Yusuf’a. Bir intikam hikâyesiyle yola çıkmıştı; yedinci bölüme gelene kadar çok şey yaptı ama bir intikama kaymadı sanırım. Aslında istedi, bunun için de Saliha’yı kullanmak istedi ama işler istemediği bir noktaya varıverdi. Altıncı bölümün ne kadar harika olduğundan bahsetmiştim. İleride düşününce bu diziyi –vallahi duygulandım- bu bölümle hatırlayacağım. Altıda olanlarda gördük ki ilk kez gerçek anlamda yeni bir hayat ve Saliha’yla devam etmek istemişti. Yedide de arabanın içinde ölüme doğru giderken de ilk kez ‘günahkar’ olduğunu hissedebildim. Saliha yüzünden…

Normalde Saliha konusu da olmadı demiş olacaktım ama bu oldu. Ali Yusuf Aslıhan’ın odasına girip kadının boğazını ellerini dayamışken ve dizinin bitmesine çok az kala bir anda sahne değişimi yaşadık. Ali Yusuf, Arda ve Saliha beyazlar içinde bir yataktalar. Gayet mutlular. Dizi normal bir ömre sahip olsaydı istediğim son işte tam da böyle bir sondu işte. Pat diye değişmesi saçma kaçtı tabii ama mutlu da oldum. Benim kafamdaki resimde kusura bakmayın ama Aslıhan yoktu. Bencilliği ve hırsı, karakterindeki tutarsız değişiklikler derken istesem de bu halini savunamadım.

Bu işte bir tek Tuna ne olacak diye düşünüyordum, artık gerek kalmadı. Tabii son bölümle birlikte bir de Sado çıktıydı başımıza; aslında Sado-Saliha-Ali Yusuf üçgenini izlemesi de güzel olurdu ama ben melankoliye daha fazla bağlamadan gideyim en iyisi. Olan oldu, biten de bitti. Yedi haftalık süreçte bu işin içinde olan herkese her şey için teşekkürler efendim…

Not: Yazıdaki başlık Akilah Azra Kohen’in Çi adlı kitabının kapağındaki cümle. Başlığın fikir sahibi Makbule Kosif’e de teşekkür etmeden olmaz tabii.
Devamını oku ...

Günahkar 6. Bölüm: Senin Baban Cennete Gitmedi Oğlum

#onaaşıkoldum
Bir Günahkâr bölümünden daha merhabalar efendim. Normalde Çarşamba’nın ertesinde karşı karşıya gelirdik ama elde olmayan şartlardan, pardon elde olmayan reytinglerden dolayı dizinin günü Pazartesi’ye alınca böyle oldu. En iyisi ben bundan sonrası hayrolsun diyeyim ve geleyim içime öküz oturan bölümdeki konuya. Umarım uzatmadan sağ çıkarım:

Geçen bölümün sonunu Fikret Bey’in kalpten gitmesi ve Aslıhan ve Gökhan’ın ölüme terk etmesiyle bırakmıştık. Bir de Arda’nın Ali Yusuf’un oğlu olduğunu düşündürtmeleri var. Hemen ardından devam ettik. Gökhan meğerse Tuna’yı takip ettiriyormuş ve mahalleye gittiğini anlayınca Fikret’in ölümünü bahane ederek geri çağırdı. Bu sırada Saliha dayanamayıp bayıldı.

Babasını kaybettiği gün Ali Yusuf’a “Sen ablamın sevgilisi misin?” sorusunu soran Arda, ablasına iyi bakmasını isteyerek odadan çıktıktan sonra Saliha uyandı ve bir çeşit ağlama krizine girdi. Oradan Kenan ve Ela’ya geçtik; geçen bölüm Kenan’ın kapıya dayanmasıyla bırakmıştık. Ela için sıkıntılı geçen bir konuşma başladı ve Kenan ağzındaki baklayı çıkararak Ali Yusuf-Aslıhan-cinayet gerçeğini Ela’ya anlatıverdi. Ela inanmam numarası yapsa da suratından inandığı bal gibi belli oldu.

Ev cephesinde ise Saliha tekrardan kendinden geçince önce başında hala bekleyen Ali Yusuf ve Aslıhan arasında, ardından Aslıhan ve Gökhan arası bir konuşma furyası döndü. Aslıhan’ınki Saliha’dan doğma bir kıskançlık konuşmasıydı, mantıklı konuşansa gözü dönmüş Gökhan’dı. Gerçi o da Ali Yusuf’tan kurtulma derdinde ve gözü sağlam dönmüş. Kardeşi Tuna ile yaptığı kavgada ve bölüm sonuna doğru Ali Yusuf kıskançlığından ağzına geleni dökmesinden bir kere daha belli etti.

Bu kavga sırasında önce Gökhan, Tuna’yı çocukluğundan beri aşık olsa da hiç gerçekleşmeyecek bir Saliha hayaline sahip olmakla suçladı; ardından da Tuna, aynısını Aslıhan için ‘kollarında teselli’ kalıbını kullanarak dile getirdi; sonrası malum. Tüm bunlar da Saliha’ya gelen malum zarf üzerinden çıktı. Oradan da bölümün aslında tahmin edilen ama gizliden itiraf edilen bombası geldik: Arda Ali Yusuf’un çocuğuymuş. Ali Yusuf, Aslıhan ve Arda mutlu olacaklarmış; Aslıhan içinden öyle dedi… Dur bakalım diyorum şimdilik ama ben esasen bu işin geçmişini de merak ediyorum sayın seyirciler…
Bu ailenin şeytanı Kenan değil, Aslıhan.
Ardından Ela’nın Kenan’ın lafı üzerine Ali Yusuf’a hesap sormasına geldik. Kapı girişinde merhaba dedi mi merak etmediğim değil ama sahnenin açılmasıyla birlikte salondayken dan diye suçu üstüne mi aldın diye soruverdi. Ali Yusuf kabul etmese de konuşmanın gittiği yer belli oldu. Gelelim bakalım Kenan’a. Fikret’i kaybettikten sonra yeni bir karakter ölümünü bir bölüm sonrasına beklemiyordum ama fragmandan dolayı da tahmin ediyordum…

Kenan eğlenceli ama konu Aslıhan olmadıkça pek sevemediğim veya destekleyemediğim bir karakterdi. Ama bölümde Ela’ya itirafı olsun, annesiyle konuşması olsun derken sevdirmeye başlamışlardı. Tam da o sırada aldılar işte, polisle girdiği çatışmada öldü. Hem de Aslıhan’ın ihbarı yüzünden! Günahlarıyla buradan Fizan’a çift şerit yol olan Aslıhan, veda ve baş sağlığı için arayan kardeşini ihbar etti. Kadına sempati besleyeyim diyorum, olmuyor, ki dahası da var!

Geldik cenazeye… Mezarlıkta bir Aslıhan-Saliha restleşmesi yaşadık elbette. Aslıhan geri çekilmeye, Saliha da meydanı ona bırakmaya niyetli değildi. Bu sırada Ali Yusuf, Tezhanlı evine ziyarete gidiverdi. Açıkçası kapıda Ayşe’nin Aslıhan’a mı Saliha’ya mı geldiniz sorusu hoşuma gitti; çünkü bu detayın atlanmasını istemiyordum. Ayşe, 250.000 lirayı Aslıhan’a getiren kişinin Ali Yusuf olduğunu unutmamıştı. Bu her şeyi başlatan kıvılcım oldu sanki, sonra önünü alamadık. Cevap: Aslıhan’mış.

Sonrası malum; Saliha gelip de bölene kadar yine aynı şeyleri konuştular işte. Ali Yusuf’un ziyareti üzerine sanıyorum ‘yedisi’ dediğimiz şeyi doldurmamış olan babasının ölümünün ardından Saliha’nın toplanmaya başlamadaki ilk adımı izledik. Ali Yusuf’un evine gitti ve bir miktar beceriksiz baca kurma macerasını ve baba anılarını paylaştılar. Ali Yusuf’un anlattığı hastane anısı güzeldi gerçekten.


Buranın devamıysa Halil-Ela olayının patlaması oldu. Halil, barda çalarken Ela’ya bakan erkekler yüzünden erkenden programını bitirip Ela’yı eve getirdi ve konuşurken Ali Yusuf’a yakalandılar. Haliyle Ali Yusuf’un Halil’e tepkisi sert oldu; Ela ise geri çekilmeyip Ali Yusuf’un suratına bütün olanı döktü. Üstelik Saliha oradayken yedi yıl olayına bile girdi, ki şalterin atmaya yakın olduğu noktaydı. Halil-Ela konusunun bölümde çözüldüğü söylenemez ama ortalık durulsun bu ikiliye elbet sıra gelecek, çünkü Halil de ‘itirafını’ yaptı nasılsa.

Ve geldik nihayet ilk Sado sahnesine. Hemşire sever Sado’nun para meselesi yüzünden başı hala bela ve Ali Yusuf’la buluştukları sırada elleri kırılasıca adamlar Ali’nin güzelim arabasının camını kırıverdiler. Plana göre Ali Yusuf Saliha ile konuşacaktı ama Sado’nun ofiste bulduğu sürpriz kasa işleri bir miktar değiştirdi. Meğerse ölmüş patronun bir oğlu varmış. Bu durum kim bilir nereyi karıştıracak ama bu kısım dursun şimdilik.

Finaldeki silsile olayların sondan bir öncesine geleyim: Aslıhan-Hacer yüzleşmesi. Kadın oğlunu kaybettikten sonra haklı olarak Aslıhan’ı bir daha görmek istemediğini ‘söyledi’. Konuşma olayını Aslıhan da öğrendi yani. Ama açıkçası bu bölüm o kadar çok şey ortaya çıktı ki liste yapsak bu gerçek ilk 10’a giremez herhalde. Gelelim fasulyenin faydalarına:

Üstte de dedim, Aslıhan’a gram miktar sempatiyi besleyemiyorum. Her şeyi yoluna koymaya başlayan Saliha ve Ali Yusuf’u kıskanmaktan deliye dönen Aslıhan, ikili yemekteyken birlikte çekilmiş bir resmi Saliha’ya gönderdi. Kız tabii ki şok. Ama burada kalmadı. Dansa kalksalar da devamını getiremeyip tuvalete gitti ve ardından ayrıldı bir anda. O sırada unuttuğu telefondan Ali Yusuf gerçeği öğrendi.

Kız o haliyle şirkete gitti ve daha önce Tuna’nın kendisine imalı sözlerle verdiği dosyayı açarak kendisini uçakta kurtaran kişinin Ali Yusuf olduğunu ve Aslıhan ile bir geçmişleri olduğunu öğrendi. Yetmedi, ertesi gün gidip hikâyeyi bir de Ela’dan dinledi. Valla bu bile yemedi ve kız kendine acı çektirmeye devam ederek gidip bir de Ali Yusuf’la konuştu. Sanırım her şeyin en ağır geleni eskiden sevdiği kızın ismini sorduğunda aldığı Aslıhan cevabıydı. Ama burada da kalamadık!

Oradan eve döndüğünde ise Ali Yusuf kıskançlığı yüzünden Aslıhan ile kavga etmeye başlayan Gökhan’ı Arda’nın babasının Ali Yusuf olduğu gerçeğinden bahsederken duydu. Gerçi bunu Gökhan ve Aslıhan da duydu ve Aslıhan paçaları tutuşunca yine Gökhan’a yanaştı. Bitti mi, ‘hala’ bitmedi. Az şey olmuş gibi Saliha arabaya binmiş uzaklaşırken Ali Yusuf’un arabasıyla karşılaştı ve ikili birbirine sürmeye devam ettiler. Yanılmıyorsam kaza da oldu üstelik.

Epey bir şey, hatta her şey oldu sanıyorum. Bir Ali Yusuf’un Arda’yı öğrenmesi kaldı; onun dışında her şeyi bir bölümde döktüler gibi. Bir de Ali Yusuf, Sado’nun sorup durduğu “Aslıhan mı Saliha mı?” sorularını atlatıp duruyor… Vallahi esasında hoşuma gitti ama ne anlatacaklar merak da ediyorum hani. Neyse, onu da haftaya Pzt. öğreniriz artık. Zaten bu bölüm iki güne ancak siner; şimdilik hoşçakalın efendim.

Not: Bölüm sonundaki araba sahnesinde çalan şarkı Sezen Aksu - Herkes Yaralı.

Devamını oku ...

The Vampire Diaries 6x07: Bana nasıl kaçırdığımı anlatsana

 

Beş tane ‘çünkü’ benim kalbimi kırmaya yetti de arttı.
Bir TVD bölümünden daha merhabalar efendim. Temposu yüksek olmasa da duygusu yüksek bir bölümü geride bırakıverince geleyim dedim. Ama bölümden önce haftanın ekstrası:

Farkına vardınız mı bilmiyorum ama dizinin Bonnie’si Kat Graham, hafta içinde Türkiye’deydi. 12 Kasım’da düzenlenen GQ Türkiye Men of the Year ödülleri için ülkemize geldi ve ödül töreninden sonra düzenlenen partide sahne aldı. Bununla da kalmayıp günün sabahında Capital Türkiye radyosunda Bay J ve Arkadaşları’nın konuğu oldu. Hatta tüm bu karmaşa sırasında Okan Bayülgen ile de tanışmış. (Instagram’a koyduğu resimde Bayülgen için “Türkiye’nin Conan’ı” demiş. Sahi kim tanıştırdı bu kıza Okan Bayülgen’i böyle?)
Kat Graham’ın Instagram’ından buradaki zamanı boyunca eklediği resimlere bakarsanız. Radyo programını merak ettiyseniz onun kaydı da Türkçe çeviri karıştırılmış haliyle şurada var. Bölüm zamanı:
GQ Türkiye’nin ödül törenine ‘Yılın Uluslararası Starı’ ödülünü almaya Nikolaj Coster-Waldau da geldi.
Damon ve Elena:

Geçtiğimiz bölümü Damon’ı hatırlamayan ve Alaric’in insana dönmesiyle artık hatırlama durumu da olmayan bir Elena ile bırakmıştık. Hatta bölüm sonunda nihayet karşı karşıya gelmeye karar vermişler ve kapı önünde bölüm bitmişti. Bölümün temelinde de devamı vardı.


Elde karşılaştırma yapmaya elverişli malzeme olması güzel bir şey.
Elena hala kötü anıları hatırladığı için başlarda Damon’a karşı soğuk davranmaya devam etti ama en azından artık durumu kabullenmiş bir moddaydı. Bölümün geneli açısından bakarsak da Damon-Elena konusunun sıkmaktan açılmaya doğru gittiğini düşünüyorum. Bir kere o bağış toplama gecesi iyi oldu mesela. Bir düşüneyim ne oldu:

Liam, Elena’nın öldü dediği eski sevgilisiyle, Damon da nihayet eski sevgilisinin yeni sevgilisiyle tanıştı. Kız yalancı durumuna düştü tabii ama toplamaya kalksan nasıl toplayacaksın? Damon duygusal olarak öldü oldu. Hadi buraya kadar iyiydi de kafama takıldı, şampanya almaya giden Liam koca bir dans boyunca dönemeyip neden Elena ve Damon’ın dans ettiğini görmedi? Yetmedi Elena çocuğu olduğu gibi bırakıp Damon’ın peşinden partiden çıktı. Tamam, rahatlıkta ben de bir dünya markasıyım ama partiye geldiğin insan diye bir şey var.

Bu noktada Liam’ın mısır tarlasında gizemli bir şekilde iyileşen kişinin peşini bırakmayıp araştırması güzel oldu. Konunun karıştırılması bana zevk veriyor ama tekrar ediyorum: Liam’ın ölümü Damon’ın elinden olmasın. Ayrıca Elena’nın eski anılarını hatırlamak için kasaba sınırını geçmeye kalkmasını denedikleri iyi oldu. Gerçi her şeyi tersine çevirmek için çok kullanır oldular ama henüz takılmıyorum.


Caroline’ı kişisel kan torbama çevirdim. Matt’in kız kardeşini vampire çevirdim. Bon-Bon’u birkaç kere öldürmekle tehdit ettim. / Stefan’ın en yakın arkadaşını onun doğum gününde öldürdün. Elena seni hiç sevmediğini söylediğinde Jeremy’nin boynunu kırdın. / Seni öldürmem de cabası.

Alaric ve Jo:

Elena’ya anılarını unutturma konusunu Damon’la konuş konuş bitiremeyen Alaric, nihayet insan hayatına giriş yaptı ve göründüğü kadarıyla gayet mutlu. Üstelik ailesindeki karışlıklılardan dolayı cadılığı geri plana itmiş olan Jo ile ‘sağlıklı’ bir ilişkiye başladıkları söylenebilir. Hastaneden taburcu olduktan sonra bağış gecesine birlikte katıldılar. Gecenin devamındaki öpüşme de bonustu.

Bundan böylesinde dahası gelecek ama Jo’nun ailesinin açılması gereken bir dosya haline geleceğini düşünüyorum. Hatta mecburen cadılığa geri dönüş yapması bile gerekebilir.

Bağış gecesine girmişken Tyler ve Liv’i atlamayalım. Nasıl şampanya doldurulur dersi ile başlayıp kısa ve güzel bir konuşma yaptılar. Hala resmi olarak sevgili olmuş durmuyorlar ama bu hallerini sevdim. Bir de umarım Luke o saçları biraz kırpar. Sanki fazla uzun olmuş. Bu cephe de Liv-Luke ikilisinin cadı meclisinin ortaya çıkmasıyla karışacak gibi.
Aslında günümüz hikâyesine katılsa fena olmayabilir gibi.

Kafamı karıştırıp durmasanız olmaz sanki.
Bonnie ve Kai:

Damon’ı geri getirsek de Bonnie’yi orada bırakmıştık ama böyle kalacağı yoktu. Kırılan aleti tamir etmek suretiyle yeniden deneme işine girişildi ama Bonnie Kai’yi katmadan, Kai ise bu sefer saf dışı olmadan işin içinde olmak isteyince devamında ‘eğlenmeye’ başladılar. Ok yarasından dolayı yaralı olan Bonnie, Kai’den kurtulup bomboş kasabada kendisine hem aleti tamir edebileceği hem de ilaç alabileceği bir yer buldu.

12:28. Güneş tutulması zamanı. Alet tamir olmaya az kala eksik parça çıkınca Kai ve Bonnie mecburen yüz yüze geldiler. Benim kafamda dolaşan, Bonnie son dakika hamlesi ile Kai’yi yine saf dışı bırakacak şeklindeyken ters köşe yaptılar ve bu sefer de olmadı. Meğerse Bonnie, çocukluktan kalma ayısına büyüsünü saklayıp aleti kullanarak Kai ve kendisini değil, ayıyı diğer tarafa postalamış.

Sonuç: Artık büyü de kalmadı… Peki, o zaman bu kız nasıl geri dönecek? Damon’ın ayıyı bulduğunda “Hala hayatta!” diye sevinmesi güzeldi de benim tepkim “You know nothing,” oldu. Bunu planladıklarına göre vardır bir bildikleri ama hayal gücümü şimdilik dahasına yoramayacağım. Hala Kai’nin de dönüp dönemeyeceğinin merakındayım.
Yiğidi öldür, hakkını yeme. Zekiceydi.


Enzo, Matt, Tripp ve Şerif Forbes:

Geçtiğimiz bölümde Caroline, Tripp’in hedefi olmuş ama devamı olmadan Tripp ele geçirilmişti. Bölümün başında öğrendik ki yedek plan Tripp’e bir şey olması durumunda Şerif Forbes’un kaçırılmasıymış. Bu nedenle Matt’in ‘ara buluculuğunda’ iki taraf arasında bir değiş tokuş planlandı ve pek güzel sonuçlandı. Ciddiyim.

Öncelikle merak ettiğim bir şey var, bu Mystic Falls’un nüfusu ne kadar? Altı sezonda öldür öldür sonuna gelemediler vampir karşıtı toplulukların. Tripp’in yalnız olmadığı barizdi tabii; bir de onlar çıktı şimdi. Bulduğunu vampire çeviren Enzo manyağı, Tripp’i de çevirivermiş ve değiş tokuş sırasında adam sınırı geçince bir güzel mefta oluverdi. Şık bir detaydı. Normalde Enzo’ya kızardım ama bu sefer güldürdü beni.

Eh, artık şu Tripp’in topluluğunun devamını da tanısak güzel olur hani. Bir ara da şu sınırı açmaya odaklansak iyi olacak. Sezonun üçte birini bitirdik, hala kapalı. Gerçi Bonnie’yi bekliyorlar da olabilirler.

Ben geleyim fasulyenin faydasına:

Çünkü belki de senin bir şey yaşamaya değer olduğunu düşünmüşümdür. Çünkü vampir olarak uyandığımda bunu atlatacağımı söylemiştin ve başardım. Çünkü Elena’nın kardeşinle devam ettiğini gördüğümde neden senin gibi birisini bıraktığını hayal edememiştim. Çünkü benim en iyi arkadaşımdın. Çünkü sana güvendim.

Yine bilerek sona bıraktım, çünkü kalbim kırıldı. Açıkçası ben Stefan’ın daha bir ‘farkında’ olduğunu düşünüyordum. Neden kaçırdığımı anlatsana deyince birazcık afalladım. Bir de üstüne Caroline’ın o güzel konuşması binince acayip oldu ortam. “Senden nefret ediyorum, çünkü etmezsem bu sefer kendimden ederim,” de üstüne mum dikti. Geçen bölümdeki “Artık arkadaş kalmak istemiyorum,” bundan hafif kalmış durumda.

Yine de bütün köprülerin atıldığını düşünmüyorum. En azından artık Stefan’ın da ‘geçmiş zaman kipi’ ile yaptıkları konuşma üstüne olanlardan haberi olmuş oldu. Yani kartlar masada açık. Tabii gerisinin Caroline’dan değil de Stefan’dan gelmesi lazım. O da eşek değilse yapsın bir zahmet. Bak bir de “Beni biraz önemsiyor olsan gitmezdin zaten,” lafı var. İzledikçe insanın sinirleri geriliyor. Pek güzel yazmışlar ve çekmişler bu sahneyi.

Not: Bölümdeki Caroline ve Stefan konuşmasında çalan şarkı Christina Novelli – Concrete Angel’dı. Ama akustik versiyonunu (acoustic)  aratırsanız doğru haliyle bulabilirsiniz.

Yani böyle. Gelecek bölüme ‘lütfen’ bunun üstüne daha çok eğilsinler diyerek gideyim ben. Sezon arasına üç bölüm kaldığı da aklınızda bulunsun.

Not 2: Gelecek bölümün menüsünde Caroline ve Elena’nın arkadaşları için verdiği Şükran Günü yemeği, Alaric ve Stefan’ın Gemini meclisi macerası, Kai ve Jo’nun geçmişi, bir de Liv-Luke’ın cadı meclisi sorunları varmış.
Devamını oku ...

The Vampire Diaries 6x06: Artık arkadaş kalmak istemiyorum da ne demek?

image

Bu cümle bana biraz dokundu.
Bir The Vampire Diaries bölümünden daha merhabalar. Bu haftanın içeride ve dışarıda gündemi yoğun olduğundan muhabbeti içeride yaparım misali giriyorum direk konuya. Efendim, öncelikle gelelim giriş öncesi açıklamalara:

1) Üç gün kadar önce People Choice Ödülleri’nin adaylıkları açıklandı. The Vampire Diaries de toplamda beş adaylık almış durumda. Dilerseniz TV de dahil, sinema ve müzik dalında adaylaraşuradan oy kullanabilirsiniz. TVD’nin geçtiğimiz törende iki ödül kazandığı ödüllerin bu seneki ayağı 7 Ocak’ta dağıtılacak.

2) Oyuncu grubu bu hafta içinde katıldığı bir panelde TVD için yedinci sezonu yapmayı düşündüklerini açıklamış. (Geçtiğimiz bölümün sonunda bu sezon bitmesini ister misiniz diye soran aklımı sevsinler.) Tabii bu resmi bir onay değil. Oyuncu ve senarist kısmının niyetli olduğunun resmisi gibi. Kanal sezon sonuna doğru reytinglerde sakatlık olmazsa resmi bir açıklamada bulunup devamını ister. Bu haber bizi başka bir şeye götürmüş oldu:


Geçtiğimiz yaz üç başrolden ikisinin yedinci sezon için anlaşma yapıp birisinin hala yapmadığı haberi ayyuka çıkmıştı. Kim olduğu meçhul. Yeni sezon spekülasyonlarını pas geçince bu da hortlayıverdi. Sinema kariyerine ağırlık vermeye başlayan Nina mı, adını taşıyan yardım vakfıyla daha çok ilgilenmek istediği söylenen Ian mı, yoksa yeni bir karakter oynamaya hazır olduğunu açıklayan Paul mu? Gerçi Paul’un o panelde “TVD’nin hikâyesinin yediden daha fazla gideceğini düşünmüyorum. Daha anlatacak ne var ki?” başlıklı bir açıklaması da var. Bir de eski sevgili Ian ve Nina’nın arada hortlayan karşılıklı oynama rahatsızlığı haberleri.

image
Paul bölüm yönetmenliği yapacağını Instagram üzerinden bu resimle açıkladı.

3) Biz bu hafta altıyı izledik ama TVD kaçı çekiyor biliyor musunuz? 11. Bunu da biliyorum, çünkü bölümü yöneten kişi dizinin Stefan’ı Paul Wesley. Pazartesi günü çekimlere başladılar, şimdiye yarıyı geçmişlerdir, hatta belki de bitirmişlerdir. Paul daha önce geçen sezonun 18. bölümünü de yöneterek yönetmenliğe adımını atmıştı.

4) Amerikan ulusal kanal dizilerinin sezon ortası arası vermesinin zamanı gelmek üzere. 8-17 Aralık tarihleri arasında da The CW dizileri sezon arasına girecekler. TVD için de 11 Aralık Prş. bölümü ile araya giriş var. Dönüş Ocak’ta. Paul’un yöneteceği 11. bölümün yayını da Ocak’ta.

5) TVD’nin spin-offu The Originals malumunuz. Bir ara TVD’de de yer alan rahmetli Kol karakteri üzerine dört bölümlük bir web dizisi hazırlanmış. Dizi, 1914 yılında Kol etrafında geçecek ve 10 Kasım’da yayınlanmaya başlayıp, 8 Aralık’ta sona erecekmiş.

Biraz çenem düştü sanıyorum, bölüm yorumunun sürümünden çalarım artık.

image
Geçtiğimiz haftayı Damon’un geri dönüşüyle kapatmıştık, oradan alıp yürüdük. Sağ olsunlar hiç süründürmeden dakikasında herkes Damon’ın dönüp Bonnie’nin dönmediğini öğrendi. Tabii ki tam hikâye olmaksızın. O kısım şimdilik sadece Stefan ve Damon arasında duruyor; yanlış hatırlamıyorsam Alaric de bilmiyor. İlk bölüm için iyi tercih olmuş ama bunu saklayarak Bonnie’yi kurtarma işine nasıl dalacaklar merak etmedim değil.
Karakterler üzerinden açayım diyorum:

Elena: Elbette bir numarada. Bölümün sonuna kadar karşısına çıkmak istemedi Damon’ın, kapısına geldiği anda odadan kaçtı hatta. Damon’ı hatırlamama kararının arkasında olsa da izlediğimiz şey dizi olduğundan öyle ya da böyle tereddütte düşüverdi. Dmaon’ın kaçırılmasıyla hafızası konusunda kıvama geldi derken olanlardan sonra her şey yalan oldu tabii. Bence böylesi de daha iyi oldu.

Daha önceki yazıda demiştim, Elena’nın Damon’a bu haliyle yeniden aşık olacağını düşünüyorum. Bir de kaynatmadan Liam konusunu çözersek tam olur. Jo performansı biraz komikti.

image
Tam bir eski sevgili profili.

Damon: “Ben bunun için mi döndüm?” – Ağzından çıkan en doğru laf bu olsa gerek. Kız arkadaşın seninle ilgili güzel hiçbir şey hatırlamasın. İlk bölümden vampir avcısının teki tarafından kaçırıl. Bonnie’yi özlüyor ol. Tekrar ediyorum, bir vakitler zerre hoşlanmadığın Bonnie’yi özlüyor ol. 1994 hayatı daha mı güzeldi ne? Tamam sıkıcıydı ama en azından daha sessizdi.

Öyle ya da böyle Elena’nın yanında bitecek de şöyle en azından iki bölüm daha sürünsek olmaz mı sayın seyirciler?

Stefan: Kardeşinden vazgeçtiği için neredeyse herkesle arası bozulan Stefan için tam bir ‘neredeyse’ herkesle arayı düzeltme bölümü oldu. (Malum konuyu kız tarafında açacağım.) Damon için dert ortağı ve sırdaş oldu; yetmedi Damon ve vampir avcısına yem ettiği Enzo’nun hayatını Mystic Falls sınırını ‘geçmek’ suretiyle kurtardı. Alaric ile onun da Damon’dan vazgeçtiğine dair bir konuşma yapıverdi.

Sonuçta kazançlı çıkmış mı oldu tartışılır ama ilerleme ilerlemedir.

image

Alaric: Bölümde başına gelenlerde bir dünya markası olmayı başaran oydu herhalde. Önce Elena’ya hafızasını o istemedikçe geri getirmeyeceği sözünü verdi. Sonra Damon’la ‘tatlı’ bir yüzleşme yaşadı. Üstüne Damon’ı kurtarmak için uğraşırken adam Mystic Falls sınırını geçiverdi ve ölümden döndü. Yetmedi insan oldu!

Ben bu insana dönüşmede kökeninin orijinal vampirlikten gelmesinin etkili olduğunu düşünüyorum. Normal vampir olsaydı Jo, Alaric’i kurtaramazdı herhalde. Böylece Elena’nın hatıralarını geri alma şansı da yok olmuş oldu. Alaric’in orijinalimsi vampirliği birkaç noktada işe yarıyordu. Bakalım bunsuz ve kendisi insanken nasıl bir hayat yaşayacak? Bir de şu Jo ile ikili olma konusunu bence güzel yürüyorlar, direkten dönmeleri biraz baymadı değil ama o konuya devam edelim.

Matt: Özellikle dikkat ettim, yüzük parmağında. Bu da bir şeydir. Alaric’in insan olmasıyla artık tek insan değil; içerideki köstebek olduğundan da tehlikeli bir pozisyonu var denilebilir. Bir de Sarah mevzusu var tabii, bu bölümdeki ‘etkileşimlerinden’ memnun kaldım. Matt’in Salvatore konuşmasına katıldığımı belirtmeden geçemeyeceğim.

Laf aramızda o sınırı biraz daha geçemeseler ben dert edinmem.

image

Caroline: En performansı yerinde karakter de Caroline olsa gerek. Bölüm sonu, girişte yer alan lafı bile yetti. Her şeye rağmen Enzo’yu kurtarmak için uğraştı. Bu sırada Matt’in Sarah desteğiyle fark edip uyarmasıyla Ivy yüzünden (zincire bak yahu) Tripp’in kendisinin vampir olduğunu öğrendiğini de öğrendi. Bunların üstüne Damon’ı kurtarmak için diğerleriyle birlikte çalıştı. Yetmedi Stefan ile uğraştı. Nihayetinde de patladı…

Ayrıca bu bahsettiğimiz Ivy’nin ‘hoşlaştığı’ adamın eski sevgilisi olduğu ve ‘bakması’ için ‘hoşlaştığı’ adamın üstüne bıraktığını tekrar hatırlatmak lazım. Bir de üstüne bu ‘hoşlaştığı’ adamın tutup ‘arkadaş kalabilme’ yollarını araması durumu var. Hayır, Stefan’ın bilmediği bir durum da yok ki ortada. Yok saymaya çalışırken çatlayacak ya da bu adamın çalışmaya devam ederken ben çatlayacağım. Eh, şu zamana kadar sürekli Caroline Stefan’ın etrafındaydı. Azıcık da tersini izleyelim.

Dizinin sezon arasına girmeden ikisinin en azından barıştırmasını talep ediyorum. Papağan gibi tekrarladığım sevgililik müessesini artık sabır moduna aldım, öyle bekliyorum. Ama vallahi ikisini izlemesi hala zevkli. Müzik eşliğinde izlediğimiz Elena-Damon sahnelerinde bana hala bir kıyılma gelmiyor değil…

image

Jo: Bölümün en şaşırtıcı karakteri de kendisiydi. Nihayet kadını gözümüze sokmalarının meyvesini aldık. Elena’nın hafif beceriksiz yaptığı mine kontrolünden sonra ortaya çıktı ki kadın meğerse cadıymış. Ben cadıların yanlarındaki vampirleri kolayca fark edebildiğini sanıyordum. Bunlarınki sanki biraz uzun sürdü.

Nasılına şaşırmadım değil ama Alaric’in hayatını da kurtardı. Bu ikisinin vampirlik döneminde sevgili olmasının peşini bıraktım sayılırdı da insan halini düşünerek yeniden göz önüne almaya karar verdim. Hala iyi olacağı kanaatindeyim.

Jeremy: Hala depresyonda; tek düşündüğü Bonnie ve bütün konulardan uzak. Kalsın bu böyle, elleşmeyelim.

Tyler, Liv, Luke, Bonnie, Liam: Bu bölüm yoktular. Unutmayalım ama şimdilik geçelim.
image
Stefan’ın Tripp’e karşı kimliğinin hala ortaya çıkmaması çok zevk verici bir durum. Bu durum Matt’e de yarayabilir. Yalnız bu bölümde Ivy’yi çok saçma sapan bir şekilde harcamış olmadılar mı ya? Yani benim gülmem geldi de, bilemedim orasını.
Bir de mümkünse Sarah konusunu biraz daha hızlı ilerletsek? Ne bileyim, en azından Stefan, Damon, Elena üçlüsünden birisi bu kız kimdir necidir öğrense? En son Sarah her şeyi biliyorda kaldılar, devamı gelemedi. Gerçi kız oturmuş hayvan kazalarını araştırıyor, o da başka bir nokta.

Bir de Enzo var. Bu bölümün çoğunda tutsaktı, az daha ölüyordu falan ama yırttı tabii ki. Damon’ın geleceğinde de haliyle kendisini görüyorum. Gerçi adamın tek sevdiğim kısmı Damon’a olan bağı ve ikisinin arkadaşlığı sanırım. Aaron Whitmore tarzı katliam yapmadıkça eğlenmelerine itirazım da yok. Mümkünse Caroline’dan ve Stefan’dan uzak bir hayatı olsun. Tabii ki ölse de olur.

Sanıyorum bu kadardı. Baktım ama bu sefer unuttuğum bir şey gelmedi aklıma. Haftaya yeni bölüm gelince ben de elbet bir ara geri gelirim. Öptüm, bye.

image
Dursun burada, kayıtlara geçmiş olur.
Devamını oku ...