29 Kasım 2016 Salı

Agatha Christie ekranı istila etmeye geliyor!



Sevgili Agatha Christie, 80 civarı romanı ve bir sürü kısa hikayesiyle polisiye romanın kraliçesi olarak bilinen harika bir yazar. Bu kadar eser çıkartmış birisinin eserlerinin televizyona veya sinemaya uyarlanması ise takdir edersiniz ki gayet doğal bir durum.

2014 yılında yazarın eserlerinin televizyon hakları İngiliz ITV kanalından BBC'ye geçince kanal atağa geçerek  iki mini dizi yayınlamıştı: Partners in Crime ve And Then There Were None.

İlki Tommy ve Tuppence ikilisinin başrolde olduğu iki romanın, diğeri de yazarın On Küçük Zenci isimli romanının uyarlamasıydı. Özellikle And Then There Were None büyük bir başarı elde edince -ki tavsiyedir- BBC yazarın eserlerini daha çok değerlendirme kararı aldı.Yetmedi, bu başarı film stüdyolarının da dikkatinden kaçmadı tabii ki.

Peki, sonuç? Önümüzdeki dört-beş yıllık süreç içerisinde Agatha'nın eserlerinden karşımıza sekiz tane uyarlama dizi, ikisi eser uyarlaması ikisi biyografik olmak üzere dört filmin yayına germesi planlanıyor! Ben de bunların derlemesini yapmak için yola çıkıvermiş bulunuyorum.

Başlayalım bakalım...

Devamını oku ...

25 Kasım 2016 Cuma

Tutankhamun: Lanetim hepinizin üzerinde olsun!


“Firavunun mezarına her kim dokunursa ölümün kanatları onu saracaktır” 
Günümüzde Antik Mısır tarihinin en ünlü ve ismi bilindik firavunlarından birisi ve hatta en ünlüsü Tutankamon. Kısa süreli firavunluğu boyunca yaptıklarıyla pek iz bırakan birisi olmasa da, hem mezarı modern dünyanın son büyük arkeolojik keşfi hem de mezarda olduğu söylenen laneti (Bknz: Tutankamon’un Laneti) kendisine büyük popülarite sağlıyor.
Laneti kısa süreliğine bir köşede dursun, ben bu yazıda mezardan ve esasında bir diziden bahsetmek istiyorum. M.Ö. 1332-M.Ö. 1323 yılları arasında Mısır'da hüküm süren Tutankhamun’un mezarı 1922 yılında arkeolog Howard Carter tarafından keşfedilmiştir. Hesap yapma gereği duyarsak ölümünden 3245 sene (!) sonra yani…
İngiliz kanalı ITV de mezarın keşfinin hikayesini dizi olarak karşımıza getirdi. Dört bölüm süren ve ismi şaşırtıcı olmayan bir şekilde Tutankhamun konan mini dizi, Ekim ayında başlamıştı. Zamanını geldiğinde de güzel bir şekilde kapanış yapıp gitti.
Tutankhamun hikayesini 1905 yılıyla açarak ilerlen bir yapım, yani keşfe daha 17 yıl var. Ama elimizde 17 yıl süren bir kazı hikayesi yok tabii. 1. Dünya Savaşı ve diğer bazı konuların da katkısıyla yaşanan zaman atlamaları sonrasında 1922'ye ulaşıyoruz. Dizinin bir kısmında da mezarın keşfinden sonra yaşananları anlatıyor. Bir noktada da konu meşhur lanete geliyor elbette.
20. yüzyılda mezarının keşfine kadar unutulmuş firavunlardan birisi olan, çoğu kişinin isminden haberi olmadığı, olanın da mezarı bulmaya imkansız olarak baktığı bir işe koyulan Carter’ın yaptığı kazıyı Lord Carnarvon üstlenmiştir. Lord Carnarvon’un kazıya eşlik eden kızı Leydi Evelyn’in de hikayeye dahil olmasıyla dizinin ana karakter üçlüsü tamamlanıyor. Bundan gerisi ise yaşadığımız tarihte gizli...
Dizide konu ve detaylar genel haliyle bu şekilde yani, biraz da nasılından bahsedeyim.
Devamını oku ...

22 Kasım 2016 Salı

Fantastik Canavarlar Nelerdir Ve Biz Bunları Nerede Buluruz?


Harry Potter serisinin son kitabı raflarda yerini aldığında takvimlerimiz 2007 yılını gösteriyordu, son filmin vizyona girişinden bu yana da beş yıl zaman geçmiş durumda. Sevgili J.K. Rowling seri bittiğinde devamı gelmeyecek dese de tabii ki öyle bir şey olmadı. 19 yıl sonrasında geçen tiyatro oyunu ve senaryoya dayalı kitap şimdilik bir köşede duruversin, karşımıza Harry'nin hikayesinden 65 yıl kadar öncesinde geçen yepyeni bir film geldi: Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar.

Ben de 18 Kasım'da vizyona giren filmi kısa süre önce izleme imkanı yakaladım ve hakkında biraz çene çalmak istiyorum.

Filmin temelinde yatan fikir, aslında hem yeni hem de değil. Bilenler elbet vardır zaten, Rowling hayır amaçlı Harry'nin ders kitabı olarak bildiğimiz Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar'ı yazmıştı ve kitap 2001'de yayınlanmıştı. Her şey dahil 65 sayfalık bir kitap, hatta Harry'nin kullandığı kitapmış gibi bir kurgusu var. Birkaç ay önce okuma fırsatım olduydu, sahiden de bildiğimiz ders kitabı işte ama içinde ilginç bilgiler de var.

Sevgili Rowling de bu kitabın içindeki bazı bilgileri kullanıp yeni karakterler eşliğinde yoğurup film senaryosu yazdı. Başrole de ders kitabının yazarı Newt Scamander karakterini canlandırması için Oscar ödülü oyuncu Eddie Redmayne getirildi. Hatta ilk film vizyona girmeden önce üçleme olan serinin beşlemeye çıktığı da açıklandı. Yetmedi, ikinci filmin hazırlıklarına da başladı.

Sanıyorum bu kadar girizgah ve tanıtım yeter. Ben geleyim filme...

Devamını oku ...

17 Kasım 2016 Perşembe

The Crown: Birisi yaşamış, diğeri de onu yaşatmış


Kraliyet ailesi denince aklınıza kimler geliyor?

Belki Araplar kadar görgüsüzce gösteriş yaparak veya dikdatörce değil de daha sade yaşıyorlar ama benim aklıma gelen ilk seçenek kesinlikle İngiliz Kraliyet ailesi oluyor. Bir düğün yaptıklarında biz dahil dünyanın pek çok ülkesinde canlı yayını yapılan, her hareketleri yakından takip edilen ve skandalları da tabii ki dünyada geniş yankı uyandıran bir aileden bahsediyoruz. Geçmiş vakitte olanlar da cabası.

Her ne kadar genç ve gelecek jenerasyon gözümüzün önünde daha çok olsa da ailenin patroniçesi, yani 'kraliçesi' II. Elizabeth'i de bu resmin dışında bırakmak olmaz. Bir süre önce 90 yaşına bastı, 64 yıldan fazla süredir tahtta ve Büyük Britanya'nın başında. Hatta bir yıl kadar önce Kraliçe Victoria'nın rekorunu da el geçirdi. Kendisine Allah uzun ömür versin, oğlu Charles bu gidişle taht sırası kendisine gelmeden göçüp gidiverecek... Kadın şimdiye kadar sırf 13 tane başbakan gördü mesela.

Eh, neredeyse 65 yıl tahtta kalmadan bahsediyoruz. Dolu dolu, hatta istemediğin kadar dolu bir hayat var elimizde.

II. Elizabeth yaşadı, Netflix de dizisini yaptı.

Yazının esas özeti az üstteki cümle esasında. Kraliçe Elizabeth'in hayatını anlatan ve Netflix'ten çıkan yeni bir drama dizisi, 10 bölümlük ilk sezonunun bütün bölümleriyle 4 Kasım'da yayına girdi.

Dizinin arkasındaki kişi de Helen Mirren'ın II. Elizabeth'i oynayarak Oscar kazandığı 2006 yapımı Queen filmini de hazırlayan Peter Morgan hatta. Arkası sadece Elizabeth ve Netflix nedeniyle sağlam değil yani. Üstelik şimdilerde ikinci sezonunun çekimleri de devam ediyor.

Ben de şimdilik üç bölümünü izlemiş birisi olarak başlangıç itibarıyla bir ilk bakış yazayım dedim...

Devamını oku ...

15 Kasım 2016 Salı

Tufandan Önce: Bilim net, gelecekse değil


Leonardo DiCaprio'yu nasıl bilirsiniz?

Çoğu kişi için 'Oscar ödüllü' ünlü oyuncu, iyi bir aktör ve çapkın bir erkek. Ama kendisinin bir de daha az bilinen çevreci bir tarafı var. Üstelik kendi ismiyle kurduğu vakfı aracılığıyla uzun zamandır bu konuda iyi bir şeyler yapmaya çalışıyor.

Küresel ısınmayı ve iklim değişikliğini nasıl bilirsiniz peki?

Önemli ve bir o kadar da karışık konular olduğu malum, Leonardo DiCaprio da ilgilenen ve dikkati konuya çekmeye çalışan isimlerden birisi. Hatta bunun için onun merkezinde olduğu 2016 yapımı bir belgesel de hazırlandı: Before the Flood (Tufandan Önce). Belgesel 30 Ekim Pazar 20:00'de tüm dünyayla aynı anda ülkemizdeki National Geographic kanalında yayınlanacak. Ben öncesinde izleme imkanı bulmuş birisi olarak biraz hakkında çene çalmak istiyorum.

Fragmanı ilk sayfanın en altına bırakayım ve öncelikle süresinden girelim: 1 saat 35 dakika.

Tufandan Önce, süresi boyunca konuyu gayet sağlam bir şekilde işleyen ve üstünde epey hazırlık yapılan bir belgesel olmuş. Küresel ısınma ile ilgisi veya bilgisi olmayan insanlar da düşünülerek basit ve tane tane bir şekilde anlatım yapılıyor. Ben de izledikçe kendimi kaptırıp devam ettim mesela.

Geçmişten günümüze doğru görüntülerle ve grafiklerlerle giderek kimsenin kafasını karıştırmamaya özen göstermişler. Belgeselin yönetmeni . 2009 yapımı ile The Cove belgeseli ile Oscar kazanmış bir yönetmen, yani yapımı işini bilen birine teslim etmişler.

Leonardo DiCaprio'nun normal bir filmden ayırt etmeksizin ne kadar emek verdiğini anlamak ise hiç zor değil bu arada, özel bir tebriği kesinlikle hak etmiş. Kendisini izlerken ve küresel ısınmayla ilgili ciddi bir uslupla sorunu anlatışını dinlerken kafanızda kendisiyle ilgili önceye nazaran daha farklı amakesinlikle iyi bir imaj belirebilir mesela.

Devamı burada
Devamını oku ...

7 Kasım 2016 Pazartesi

Designated Survivor: Sona kalan dona kalır


Daha önce hiç ülkenin başındaki insanların hepsi aynı anda öldüğü takdirde ne olur diye düşündüğünüz oldu mu?

Benim uçak kazası versiyonu düşündüğüm oldu itiraf etmek gerekirse. İçine gireceğimiz kaosun boyutu nasıl olur bilmiyorum ama Amerikalılar işte bu sorudan dizi yaptılar ve oldu size Designated Survivor.

Dilimizde yerleşik bir karşılığı olmadığından kullanamıyorum, dümdüz çevirirsek 'Atanmış Sağ Kalan' gibi bir şey oluyor. Her şeyi düşünmeye özen gösteren Amerikalılar tabii ki girişteki sorunu da düşünmüş durumdalar. Başkan ve yardımcısı dahil olmak üzere kabine üyelerinin neredeyse hepsinin bir araya geldiği belli bazı özel gecelerde kabineden gelişigüzel seçilen birisi o gece orada olmuyor. Ani ve büyük bir saldırı gerçekleşir de başkan ve yardımcısı dahil büyük kayıplar verilirse hayatta kalan bu kişi 'atanmış başkan' olarak göreve geliyor.

Bu kişinin Amerika'daki bilindik ismi de Designated Survivor.

Dizinin ilk bölümünü tam böyle bir gecede açıyoruz, yılda bir kez olan ve neredeyse tüm siyasetçilerin orada olduğu Ulusa Sesleniş (State of Union) var. Piyango da İskân ve Şehircilik Bakanı Tom Kirkman'a vuruyor. Kendisini büyük bir çoğunluğun 24 dizisindeki Jack Bauer olarak bildiği Kiefer Sutherland canlandırmakta. Kiefer bey Ocak'ta mini dizi olarak geri dönmeye hazırlanan 24'e geri dönmeye sıcak bakmayıp kendisine yeni bir dizi buluverdi.

Üstelik 21 Eylül'de ABC'de başlayan ve şimdiye kadar dört bölümü yayınlanan dizi kanalı tatmin edici bir şekilde ilerlediğinden sezonu 22 bölüme çıktı bile.

Dizinin ilk bölümünde malum gece devam ederken girişte de bahsettiğim o saldırı gerçekleşiyor işte. Tom Kirkman da kendisini o kaosun orta yerinde mecburen başkan olmuş buluyor, partide daha rütbeli yaşayan kalmıyor çünkü. Dizinin genel hali bu şekilde, ben geleyim nasılına...

Devamı burada
Devamını oku ...

4 Kasım 2016 Cuma

It’s Only the End of The World: Alt tarafı dünyanın sonu, ne olabilir ki?


Ekim ayının sevdiğim az sayıdaki özelliğinden birisi olan Filmekimi’ne nihayet kavuşabildik. İstanbul dışındaki illerin programının daha kısıtlı olduğu malum, ben de doğma büyüme Ankara’da yaşayan birisiyim. Hoşuma gittiğini tabii ki söyleyemem ama istediğim sayıda filme vakit ayıramayacağımı bildiğimden en azından gözüm fazla arkada kalmıyor desem bu da yalan olmaz.

Ankara’nın ek seanslar dahil dört günlük programına bakarken gözüme kestirdiğim ilk film de Alt Tarafı Dünyanın Sonu oldu. Cannes’dan ödülle dönme, Kanada’nın Oscar adayı filmi olması ve tabii ki de Xavier Dolan. Gittim, gördüm ve sonrasında buraya geldim işte.

Devamını oku ...