20 Nisan 2011 Çarşamba

Scream Serisi Yeniden Aramızda!

90’ların ortalarnda 80’lerdeki korku filmlerinin kalıpları ve klişelerini bir yandan dalgaya alan, bir yandan da aslında onların izlerinden giden bir seri ortaya çıktı: Çığlık yani Scream. Seri diğer birçok korku filminde olduğu gibi gençlere musallat olan bir seri katil üzerine kuruluydu ancak bu serideki karakterler korku filmlerini kural ve klişelerinden tamamen haberdarlardı. İşte bunun da verdiği etkiyle insanlar Çığlık serisini sevmiş ve seri üçleme olmuştu. Serinin son filmi de 2000 yılında vizyona girerek seri tamamlanmıştı.

Ancak şimdi, ünlü Scream/ Çığlık serisi 11 yıllık aranın ardından geçtiğimiz günlerde (15 Nisan) beyazperdeye döndü. Ben de bir hafta gecikmeyle de olsa daha bir-iki saat önce izlemiş biri olarak kendimce değerlendirme yazısı yazmak istedim.

Öncelikle filmin künyesinden bahsedersek:

Serinin yönetmenliğini diğer filmlerin de yönetmenliğini yapmış olan Wes Craven yaptı, senaryosunu da yine aynı şekilde Kevin Williamson yazmıştır. Bu isim The Vampire Diaries severler için tanıdık gelecektir ki dizinin senaristi de kendisi. Müzikler ise Marco Beltrami’ye emanet edilmiş. Oyunculara gelirsek, serinin ana karakteri Sidney Prescott’ı yine Neve Campbell canlandırıyor. Yine aynı şekilde Şerif Yardımcısı (ki artık şerif olmuş bu filmde) Dewey’e David Arquette, yazar Gale’e ise Courtney Cox hayat vermiş. Anlayacağınız serinin kemik kadrosu aynı tutulmuş ki bu oldukça yerinde bir karar olmuş. Laf aramızda, o üçü olmadan bu seri eski tadı verir miydi, emin değildim.

Serinin son filminden bahsetmeden önce ben diğer üç filmde neler olduğunu yüzeysel olarak hatırlatmak istiyorum. Öncelikle:

1- Çığlık/Scream (1996)

Her şey Woodsboro adlı bir kasabada, Sidney Prescott’un annesinin ölümünden 1 yıl sonra, iki lise öğrencisinin bir cinayete kurban gitmesiyle başlamıştı. Kasabadaki cinayetlerin ardı arkası kesilmeyince, gençlerden bazıları cinayete kurban gitmemek için izledikleri korku filmlerini analiz edip korku sineması kurallarının ne olduğunu belirlemeye çalışırken Sidney de olayların annesinin ölümüyle bağlantılı olduğunundan kuşkulanıyordu. Sonrası işlerin arap saçına dönmesi, cinayetler falan filan tabi… Korku türünün klasikleri arasına giren "Elm Sokağı Kabusu" ve "Halloween" filmlerinin yaratıcısı Wes Craven’in Çığlık’ta bugüne kadar yaptıklarıyla dalga geçmesi benim hoşuma gitmişti. İzleyenler bilir, Çığlık pek korkutmak amaçlı giden bir film değil ama bu 4 film içinde açıkçası en çok bir şeylerden tırstığım film buydu. Ufak bir not: Bu filmden Casey Becker rolüyle Drew Barrymore da vardı.

2- Çığlık/Scream 2 (1997)

2. filmde olaylar bu sefer 2 yıl ileri sarmıştı. Sidney kolej öğrencisiyken, Gale Weathers bir önceki filmdeki olayları Woodsboro Cinayetleri adında çok satan bir kitaba dönüştürmüştü ve bu kitabın Stab adında bir filmi çekilmişti. Filmin gösterimine az bir süre kala da cinayetler yeniden başlamıştı. Filmde, Sidney ve Randy hayatlarını yollarına koymaya çalışırken Cotton Weary hapisten çıkmıştı ve haksız esaretini ödetmeye kararlıydı. Şüpheli sayısının düşmesinin sadece cinayet sayısının artmasına bağlı olması durumu filme heyecan katan bir etmendi, en azından benim için. Ufak not 2: Sarah Michelle Galler da Casey Cooper rolüyle bu filmde rol almıştı.

3- Çığlık/Scream 3 (2000)

Windsor College'indeki olaylardan sonra Sidney, bir dağın eteğinde tek başına yaşıyordu. Ancak geçmişini de aklından tam olarak silememişti. Güvenliği için ismini de değiştiren Sidney, telefonla zor durumdaki kadınlara yardım ettiği bir işte çalışırken onu arayan kimliği belirsiz bir kişi, Stab 3 adlı filmin setinde işlenen cinayetler hakkında bilgi verdi. Bu filmde de Stab filminin üçüncüsü çekilirken senaryoyu eline geçirmiş olan katil, karakterleri filmde öldürdüğü sırayla öldürmeye başladı. Ancak farklı sonlarla sonlanan üç farklı senaryo olduğundan kimin ne zaman ölebileceğini kestirmek o kadar kolay olmuyordu. Derken filmin setini ziyaret eden Sidney, öldürülenlerin yanına annesinin değişik fotoğraflarının bırakıldığını fark edince istemeden de olsa yeniden olayların içine dahil olmuştu. Bu sefer Dewey’e ek olarak Los Angeles'lı dedektif olan Mark Kincaid de cinayetleri araştırmak üzere olay yerine gelmişti ve Sidney'le tanışıp arkadaş olmuştu. Sonrası tam bir karmaşa ve uygun sonlu bitişti. Tabi 10 seneden fazla da bir ara...

Peki, Scream 4‘te neler oluyor? Fazla spoilera kaçmadan ondan da bahsedersek:

Yukarıda yazdığım gibi kemik kadro film önü ver arkası aynı kalmış durumda. Meraklılarına ufak not 3: Pretty Little Liars’tan Lucy Hale ve True Blood dizisinin yıldızı Anna Paquin de dizide ufak rolleri olan yıldızlar. Ayrıca, Heroes’u izleyeniniz varsa oradaki Claire karakterini canlandıran Hayden Panettiere de filmde rol almakta. (Konuk gibi de değil bildiğimiz önemli rolleri olanlardan biri) Konuya gelirsek, Scre4m’de kişisel gelişim kitapları yazarı olan Sidney Prescott kitabının tanıtım turunun son durağı olarak Woodsboro’ya geri döner. Artık evli bir çift olan Şerif Dewey ve Gale ile tekrar iletişime geçen Sidney, kuzeni Jill (Emma Roberts) ve teyzesi Kate’i (Mary McDonnell) de ziyaret eder. Ne yazık ki Sidney’in yeniden ortaya çıkışı Hayalet Maske’nin de geri dönmesine sebep olur. Sidney, Gale, Dewey, Jill ile arkadaşları ve nihayetinde tüm kasaba artık yeniden tehlike altına giriyor.

İşte filmin konusu bu şekilde… Filmde daha öncekilerde olduğu gibi eski filmlerle dalga geçmeye devam ediyor. Tabi bu sefer Testere gibi filmleri içine alarak 2000li yılları hedef almış. Hatta öyle ki, kendi filmleriyle bile dalga geçer durumda ki bu durum aslında hoşuma gitti. Film gerçeğe de uygun olarak 10 senenin ardından diyerek başlıyor. Son filmde 3 olan Stab serisi de 7’lemiş durumda. Zaten Çığlık’ın kendini ti’ye alması da yine Stab üzerinden yapılmış durumda. Bunun yanı sıra ilk üç filmin kendi kurallarından da uzaklaşma yaşanmış durumda. Şöyle ki, ilk üç filmde sex yapan, uyuşturucu ve alkol kullananlar, şişmanlar hep ilk ölüp bakireler ise sağ kalırken 4. filmde işler farklı bir boyuta taşınıyor. Artık bakireler üzerinde koruma gibi bir şey yok. Ana karakterlerin başına bile türlü şeyler gelebiliyor. Onların da dokunulmazlık zırhları falan yok. Beklenmedik olayların olması moda ve bu sefer cinayetleri kameraya alma da var. Cinayetlerin aşırılıklarla dolu olması, fazla kurban ve kan kuralı ise baki kalmış.

Şahsi fikrime gelirsek, kendi adıma ben filmi beğendim. Ne yalan söyleyeyim ben “What's Your Favorite Scary Movie? repliğini özlemişim. Daha önce son film vizyona girdiğinde bile 9 yaşında olmamın etkisiyle ilk kez bir Scream filmini sinemada izleyebildim. Daha ne olsun? Peki,filmden korktum mu? Hayır! Yine yukarıda da yazdığım gibi Çığlık korku tarzı yapılmış bir film değil, bu da öyle olmamış. Oyunculuklar da bence gayet iyiydi. Sidney, Dewey ve Gale üçlüsü performanslarında başarılılardı. Bunun yanı sıra kuzen Jill karakterini canlandıran Emma Roberts ise filmde döktürmüş, bayıldım ona. Keza Kirby yani Hayden Panettiere de yine yan karakterlerden biri olmasına rağmen karakterler içinden sıyrılmayı başarmış. (Ufak bir not 4: Heroes ile gram bağlantım yok.) Katilin ortaya çıktığı son 10 dakikalık bölüme, onun kurgusuna ise hayran olmamak elde değil. O son için bile iyi ki izlemişim diyorum.

Sonuç: İyi ki seriye devam kararı alınmış ve ikinci üçlemeye başlanmış. Diğer iki filmi de sabırsızlıkla beklemeye başladım ben. Efendim, geldik bir yazının sonuna. İleriki bir tarihte yeniden görüşmek üzere yeniden gitmeden önce favori repliğimi de yazayım içimde kalmasın: --> Sidney’den katile: “Yeniden çevrimlerin ilk kuralını unuttun: Orjinaline kazık atma!” (İzlerseniz ya da izlemişseniz nedenini anlarsınız J)

Devamını oku ...

11 Nisan 2011 Pazartesi

Shameless Ve Onun Utanmazları


Evet, bildiğiniz ya da bilmiyorsanız da şu an öğrendiğiniz üzere Shameless 27 Mart’ta 1. sezon finalini yaparak bizlere veda etti. Hatta pilot bölümüyle Showtime'ın en yüksek reyting alan dizilerinden biri olan Shameless sezon finali bölümüyle de başka bir rekor kırdı. Dizi, 10 p.m yayınında 1.16 milyon izleyici ve gece sonu 1.51 milyon izleyici ortalaması tutturarak Showtime kanalının birinci sezonda son 10 yıldaki en yüksek reytingli sezon finali bölümüne sahip dizisi olmayı başardı. Böyle bir dizinin yeni sezon onayını alması da sürpriz olmasa gerek? Tabi yeni sezonun 2012 yılında gelmesi gibi bir güzel(!) durum var, en iyisi o konuya girmemek. Dizinin çekimlerine de bu yılın sonunda başlanacağı açıklanmış.

Şimdi bu ön bilgilendirmeyi yaptıktan sonra gelelim asıl konumuza. Bir yayın organı dizideki karakterlerin günahlarının bir listesini çıkartmış. Ben de hoşuna giden biri olarak burada bunu paylaşmak istedim. Hem bu 1. Sezonun ardından bir nevi özet ve değerlendirme de oluverir.

(Başlamadan uyarmakta fayda var Shameless’ı hiç veya bir kısmını izlediysen spoiler yiyebilirsiniz, sonra kızmak yok! J )

1) Frank Gallagher

Ø İçki içmek için ayda 700 dolar harcamasının yanında eve 1 dolar bile katkıda bulunmuyor.

Ø 12 yıl önce ölen kız kardeşinin sigortadan gelen çeklerini almaya devam ediyor. Hatta sigorta anlamasın diye sahte bir kız kardeş bile bulmaları gerekmişti.

Ø Karanlık adamlara olan borçlarından kurtulmak amaçlı kendini ölü göstermek için planlar yaptı.

Ø Kendi çocuklarının okuluyla, toplantılarıyla ilgilenmemesinin yanında mecbur kalınca birlikte olduğu Sheila’nın kızının toplantısına gitti.

Ø Kör bir dilencinin parasını çalmaya teşebbüs ettiği oluyor.

Ø Liam dahil çocuklarının adına kredi kartı çıkarıp büyük miktarda borçlanıyor.

Ø Her ne kadar sarhoş bir halde yapmış olsa da Sheila’nın kızı ile birlikte oldu ki kız reşit bile değil.

Ø Tazminat koparabilmek için riskli işlere girerek numaradan kendini sakatlama girişiminde bulunuyor.

2) Steve Lishman

Ø Geçimini çaldığı arabaları parçalayıp satmakla kazanıyor.

Ø Fiona ve diğerlerinden habersiz Frank’i Kanada’ya kaçırıp bıraktı.

Ø Carl’ın okuldan kovulmasını engellemek için okulun müdürüne rüşvet olarak sürekli esrar tedarik etme sözü verdi.

Ø Gerçek adı Jimmy ve annesi Fionaların evinden 96 blok ötede oturuyor.

3) Sheila Jackson

Ø Evden kovduğu kocası yerine Frank ile birlikte olmaya başladı.

Ø Yatakta partnerine acı verecek eylemlerde bulunmayı seviyor.

Ø Kocasını 2. kez kovmadan önce aynı evde hem kocasıyla hem de Frank ile birlikte yaşamaya devam etti.

4) Monica Gallagher

Ø 6 çocuğunu düşünmeden Frank'in alkolik olduğunu bile bile çocuklarını terk edip gitti.

Ø Üstelik bunların içinde daha küçücük olan Liam da var.

5) Kash

Ø Henüz reşit olmayan Ian ile cinsel bir birlikteliği var. Üstelik karısının olmadığı zamanlarda onu eve bile getirebiliyor.

Ø Ian’ı Mickey ile birlikte gördüğünde çekip silahla Mickey’i vurdu.

6) Lip Gallagher

Ø Para karşılığı okulda arkadaşlarının yerine sınava giriyor ve ödevlerini hazırlıyor.,

Ø Kendine adres soran şoföre yanlış adres söyleyerek kamyondaki etlerin yağmalanmasını sağladı.

Ø Araba çalma işinde Steve’e yardım etti.

Ø Babasının üstüne araba sürerek onu bir güzel patakladı.

7) Ian Gallagher

Ø Evli ve Müslüman patronuyla cinsel birliktelik yaşıyor.

Ø Mickey ile yaşadığı birliktelikle patronunu da aldattı. Sonraki karşılaşmalarında Kash Mickey’i vurdu.

8) Mickey

Ø Kız kardeşini taciz ettiğini düşündüğü Ian ile şu an kendisi birliktelik yaşıyor.

Ø Babası gibi Kash’in dükkânını sık sık talan edip istediğini alıp götürüyor.

9) Veronica Fisher

Ø Gallagher’lar etleri çalarken şoförü oyalamak için cinsel cazibesini kullandı. Aynı şekilde bunu Frank’i ölü gösterme operasyonu sırasında kötü adamlar için de yapmıştı.

Ø İnternetten para kazanmak için çıplak gösteri yapıyor, tam bir teşhirci.

Ø Ölmüş olan Ginger Hala’nin yerine çalıştığı bakım evindeki Alzheimer hastası yaşlı bir kadını ayarladı.

Ø Devletin verdiği aylık 384 Dolar için sevgilisiyle birlikte bir evlatlık aldı.

10) Debbie Gallagher

Ø Sabahları evlerin kapısına bırakılan kuponlu gazeteleri çalıyor.

Ø UNICEF için topladığı paraların makul bir kısmını olsa da bir kısmını kendine ayırıyor.

Ø Ayrıca evde kendisiyle ilgilenecek birini bulamadığında, sokakta gördüğü ve hiç tanımadığı bir bebeği kaçırdı.

11) Karen Jackson

Ø Evde ders çalışırken masanın altından Gallagher kardeşleri tahrik ederken babası tarafından yakalandı.

Ø Babası ile arasında geçenlerden sonra Frank ile birlikte olup olayın videosunu çekti ve internette yayınladı.

Ø Bunun dışında yaptıklarını onaylamayan babasına etmediği hakaret kalmadı.

12) Carl Gallagher

Ø Hayvanlara yapmadığı işkence çeşidi yok.

Ø Okuldaki arkadaşlarına uyguladığı şiddet yüzünden okul yönetimi canından bezmiş durumda.

Ø Kilisenin pederini, yaptığı saldırıyla neredeyse hadım ediyordu.


(Bu yazıyı CNBC-e Nisan ayı sayısından alıntı yaptım, Cnbc-e dergisi çıktığında kanal henüz sezonun tamamını vermediği için üstüne benim de katkılarım ve düzeltmelerim oldu.)

İşte bir düzine ahlaksız ve ahlaksızlıkları… Anlaşıldığı ya da benim düşündüğüm üzere biraz kişisel bir liste gibi geldi. Ben kendi 12imi sıralasam:

1)Frank

2)Monica

3)Steve

4)Lip

5)Veronica

6)Karen

7)Ian

8)Kash

9)Mickey

10)Carl

11)Sheila

12)Debbie

Shameless izleyen herkes için kendi farklı 12si vardır. Malum zevkler renkler hatta değer yargıları durumu. Şahsi görüşüm güzel bir derleme olmuş. Yalnız belirtmekte fayda var, ne kadar ahlaksızlık yapmış olurlarsa olsunlar her bir karakterin kendini sevdirmeyi becerebilitesi olan bir hatta tek dizi bence Shameless.

1. Sezonun Ardından…

Yazıyı sezon finali görüşümü söyleyerek kapatayım o zaman:

Frank: Diğerleri bir araya gelseler bu adamın eline su dökemezler ama adam kendine sempati besletmeyi iyi beceriyor.

Steve: Son 2 bölümde olanlarla uyuz etti kendine. Yazık be Fiona’ya! Ancak Fiona’ya olan aşkı takdir edilesi boyutta.

Fiona: Sabır taşı olsa çatlardı ama bu Fiona çatlamadı hala. Helal olsun kıza. Sezon finalinde verdiği karar doğru bir karardı.

Lip: En sevdiğim karakterlerde rahat ilk 3’e girer. Son bölümde özellikle bayıldım bu çocuğa.

Ian: Yüzüne bakan melek sanır ama cazibe mi denir buna bilmiyorum iki adamı birbirine düşürdü. Yine de sevilesi karakter vesselam.

Carl: Hayvanlara yaptığı eziyetlere bile güldüğüm karakter. Yalnız ilerde bundan sağlam psikopat olur, 2. Frank seçsem direk onu seçerim.

Debbie: Frank’in dediği gibi o kadar insanın içinde gözümde melek görünümü olan yegane karakter. O kadar halta rağmen Frank’e bağlılığı, Steve konusunda Fiona’yı düşünerek yaptığı şeyler aslında pek hoşuma gitti.

Veronica-Kevin: Tam tencere kapak olan ikili. Böyle uyumlusu günümüzde var mı bilmiyorum. Veronica beni en çok güldüren karakterlerden. Kevin ise başlarda tam tersi olsa da sona geldiğimizde diğerlerinin yanında en masum kaldı.

Karen: Frank ile yediği haltı (ki onu da babasına kızdığı için yaptı) saymazsak aslında sağlam bir karakter. Tam Lip’e uygun.

Sheila: Dışarı çıkamama yani Agorafobi gerçekten zor bir şey, bunu da iyi yansıtan bir karakter. Komikliğini söylemeye bile gerek yok, Frank’ten daha çok gülüyorum o kadına.

Mickey: Delik, kirli çoraplarını saymazsak Ian konusunda kendisine gülmeden edemedim bu sezon. Sonunda kurşunu yedi, bir de hapsi boyladı ya, o da pastanın kendi payı artık.

Kash: Ian’la birlikte yakaladı diye Mickey’i vurdu ya işte o zaman bu zamandır tırsmaya başladım bu adamdan. Ne aşkmış adamdaki J

Monica: 6 çocuğu bırakıp gitme olayı aslında zalimlik ama biraz olsun onu anlıyorum. Çocuklarını gerçekten sevdiği de aşikar bir durum. Yeni sezonda kendisini yine görürüz umarım.

Evet, Shameless’a 2012 Ocak’ına kadar elveda dedik. Tabi benim sonraki yazıyı yazmam bundan daha kısa sürücek ama şimdilik benden de elveda…

Devamını oku ...

26 Mart 2011 Cumartesi

Ve Sonunda Formula 1!!


Dünyanın en eski, en büyük, en pahalı motor sporu organizasyonu olan F1’ in 2011 sezonu sonunda açılıyor. Hatırlarsınız ki, 14 Kasım 2010 tarihindeki son yarış Abu Dabi Grand Prix ile geçtiğimiz sezon sona ermişti. Alonso’nun başına gelenler sonrası Vettel’in şampiyon olması falan filan hepsi geçtiğimiz sezonda kalan malum olaylar. Hepsi şu 4 aylık süre içinde yeteri kadar tartışılan, üzerinde yorum yapılan olaylar… Hatta sezonun açılışıyla yeniden gündeme getirenler de oluyor. Ancak bana kalırsa artık 2010’dan sıyrılıp 2011 sezonuna bakmanın vakti geldi hatta geçiyor. 2011 sezonunun ilk yarışı dünyanın bir ucunda Avustralya-Melbourne’de bu pazar başlıyor. Günlerdir takım hazırlıkları da son hızla sürüyor. Ben de bu yazıda aslında genel bir şekilde bu sezondan bahsetmek istedim. O zaman öncelikle katılımcılardan bahsedelim isterseniz (Tanrım bu klasikliğim öldürücek beni)

Formula 1’de bu sene de geçtiğimiz sene gibi yine 12 takım ve 2’şer yarışçı var.

1)Ferrari ---Fernando Alonso--Felipe Massa
2)RedBull ---Sebastian Vettel--Mark Webber
3)McLaren ---Lewis Hamilton--Jenson Button
4)Mercedes GP ---Michael Schumacher--Nico Rosberg
5)Renault ---Nick Heidfeld--Vitaly Petrov
6)Williams ---Paul Maldonado--Rubens Barrichello
7)Force India ---Adrian Sutil--Paul di Resta
8)Sauber ---Sergio Perez--Kamui Kobayashi
9)Toro Rosso ---Sebastien Buemi--Jamie Alguersari
10)Lotus F1 ---Jarno Trulli--Heikki Kovalainen
11)HRTF1 --- Vitantonio Liuzzi--Narain Karthikeyan
12)Virgin ---Timo Glock--Jeromo d'Ambrosio


Gördüğünüz gibi takımlarda ve yarışçılarda önemli değişiklikler yok. Hepsi bilindik, tanıdık isimler. Bu dönem yaşanan asıl değişiklikler lastikler ve KERS sistemi üzerine. Yıllardır Formula 1'in lastik sağlayıcısı olan Bridgestone yerine bu sezon takımlara lastik sağlama işini Pirelli halledicek. Lastiklerin yarışlarda ne kadar yarar-zarar sağladığı aşikar. Bu nedenle yeni Pirelli lastiklerini en iyi şekilde kullanan takım yarışlarda da önemli avantajlar kazanacaktır. Bir de KERS sitemi demiştik, peki ne bu sistemi? Otomobilin frenaj sırasında ortaya çıkarttığı enerjiyi bir elektrik motoruna, oradan da beygir gücü olarak motora ileten ve tek bir tuş ile kullanılan bir sistem. Anlaşıldığı üzere de inanılmaz bir teknoloji. Sezon içerisinde bir çok anda, özellikle sıralama turlarında en iyi zamanı elde etmekte ve yarış içinde geçiş anlarında sistemi iyi çalıştırabilen takımlar ve pilotların fark yaratacaklarını düşünüyorum. Bunun yanı sıra bu sene Formula 1’de 19 adet yarış olacak. Zaten Dubai ile arasında çıkan sorunların ardından Bahreyn yarışının iptal olmasıyla sezonun açılışı 27 Mart’a kaymıştı. Bu sezonki yarış takvimi ise şu şekilde:

1)Avustralya GP -27 Mart 2011
2)Malezya GP -10 Nisan 2011
3)Çin GP -17 Nisan 2011
4)Türkiye GP -08 Mayıs 2011
5)İspanya GP -22 Mayıs 2011
6)Monaco GP -29 Mayıs 2011
7)Kanada GP -12 Haziran 2011
8)Avrupa GP -26 Haziran 2011
9)Britanya GP -10 Temmuz 2011
10)Almanya Gp -24 Temmuz 2011
11)Macaristan GP -31 Temmuz 2011
12)Belçika GP - 28 Ağustos 2011
13)İtalya GP -11 Eylül 2011
14)Singapur GP -25 Eylül 2011
15)Japonya GP -09 Ekim 2011
16)Güney Kore GP -16 Ekim 2011
17)Hindistan GP -30 Ekim 2011
18)Abu Dabi GP -13 Kasım 2011
19)Brezilya GP -27 Kasım 2011

Evet çok uzak da değil, gördüğünüz gibi 4. Yarış İstanbul Park’ta düzenlenicek. Ama ondan önce konsantre olunması gereken bir Melbourne yarışı var. Takımlar ve yarışçıların aylardır yaptıkları ah<ırlıkların sergilenme zamanı geldi. 2 gündür yapılan 3 antremanın ardından bu sabah bizim saat ile 08.00’de Sıralama Turları da bitti. Veriler aşağıdaki gibi:


1. Sebastian Vettel Red Bull-Renault 1m23.529s
2. Lewis Hamilton McLaren-Mercedes 1m24.307s
3. Mark Webber Red Bull-Renault 1m24.395s
4. Jenson Button McLaren-Mercedes 1m24.779s
5. Fernando Alonso Ferrari 1m24.974s
6. Vitaly Petrov Renault 1m25.247s
7. Nico Rosberg Mercedes 1m25.421s
8. Felipe Massa Ferrari 1m25.599s
9. Kamui Kobayashi Sauber-Ferrari 1m25.626s
10. Sebastien Buemi Toro Rosso-Ferrari 1m27.066s
S2
11. Michael Schumacher Mercedes 1m25.971s
12. Jaime Alguersuari Toro Rosso-Ferrari 1m26.103s
13. Sergio Perez Sauber-Ferrari 1m26.108s
14. Paul di Resta Force India-Mercedes 1m26.739s
15. Pastor Maldonado Williams-Cosworth 1m26.768s
16. Adrian Sutil Force India-Mercedes 1m31.407s
17. Rubens Barrichello Williams-Cosworth
S3
18. Nick Heidfeld Renault 1m27.239s
19. Heikki Kovalainen Lotus-Renault 1m29.254s
20. Jarno Trulli Lotus-Renault 1m29.342s
21. Timo Glock Virgin-Cosworth 1m29.858s
22. Jerome D'Ambrosio Virgin-Cosworth 1m30.822s
23. Tonio Liuzzi HRT-Cosworth 1m32.978s
24. Narain Karthikeyan HRT-Cosworth 1m34.2932

%107: 1m31.266s

Görüldüğü gibi Vettel çoğu kişinin tahmin ettiği gibi poleyi kaptı.(Üstelik adam yukarıda bahsettiğim KERS sistemini bile kullanmadan aldı o pozisyonu, siz düşünün diğerlerinin halini) Bu sene yine RedBull favori olma yolunda oldukça emin adımlarla yarışa başladı. Mclaren de 2 ve 4. Pozisyonu kaparak iyi giriş yaptı denilebilir. Hatta Lewis ağabeycim durumdan gayet memnunmuş. Button amcacım da 3.lük istese de bu da olur modunda anladığım kadarıyla. Ferrari desen 'bekliyorduk,şaşırmadık modunda görünümlü hayal kırıklığına uğramış takım' pozisyonunda bana kalırsa, sonları hayrola. Ama bu Formula 1 ve takdir edersiniz ki ne zaman ne olacağı hiç belli olmuyor (bknz: 2010 Formula 1 Yarışları- En yakın Örnek) Evet, yarın Türkiye saati ile 08.00’de de danananın kuyruğu kopacak. O zaman ne demek lazım? Herkese iyi seyirler tabi ki :)

Devamını oku ...

28 Şubat 2011 Pazartesi

Oscar'ın Ardından...


Sonunda beklenen gün geldi ve aslında bu sabaha kadar devam eden bir törenle Oscar ödülleri dağıtıldı. Tören nasıldı dersek, bana kalırsa iyi bir tören oldu. Mükemmel miydi tabi ki hayır ancak ama yine de kendi içinde geçti gitti gibi oldu. Genç sunucu işini takdir ettim ben. Hele Anne Hattaway seçimi zaten 10 point lik bir durum yani. Ödüllere gelirsek “beklenilesi” kelimesi de onlar için en uygunu olur. Çoğu ödülün kimler tarafından alınacağı belliydi ve onlar da ödülü kucakladılar. 1 tanesine şaşırdıysam ne olayım! O yüzden Kırmızı Halı töreni daha merak ettiriciydi benim için.

(Not: Sandra Bullock’a ayılıp bayıldım törende, o nasıl bir güzelliktir allasen J Bu arada törendeki kıyafetlerin birçoğu da çok başarılıydı. Penelope Cruz, Scarlet Johansson, Mila Kunis, Natalie Portman falan maşallahları vardı. Bir de canım Helena Bonham Carter’ı en rüküş olarak seçmişler ya duyunca kalbim kırıldı J)

Peki kim aldı bu ödülleri? Kimdi benim tahminler?

En İyi Film: The King's Speech

Tuttu +1 J

En İyi Yönetmen: Tom Hooper (The King's Speech)

David Fincher ve arasında çekişme olacak demişim. Herkes Fincher bekliyordu ama film ve yönetmen aynı oluyor kuralı bozulmadı. Kendime 0,5 veriyorum.

En İyi Erkek Oyuncu: Colin Firth "The King's Speech''

Tuttu +2,5 J

En İyi Kadın Oyuncu: Natalie Portman "Black Swan"

Herhalde tutucaktı. Başkasına vermeleri törenin en büyük rezaleti olurdu. Maazallah güzelim kadın doğururdu oracıkta. +3,5

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Christian Bale (The Fighter)

Tuttu. +4,5 J

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Melissa Leo (The Fighter)

O kadar da istedim Helena alsın diye, o kadar ödül verdiler The King Speech’e ama bunu layık göremediler canım kadına. Ama yine de bir nebze dediğim oldu, 0,5 daha verdim kendime J

En İyi Yabancı Film: In a Better World / Susanne Bier / Danimarka

Törenin başında da Biutiful ve Kanada yapımı bir başka filmi ön plana çıkarmıştı NTVdeki Oscar programını yapanlar ama Globe da olduğu gibi oldu ve ben haklı çıktım J +6 J

En İyi Uyarlama Senaryo: The Social Network, Aaron Sorkin

Belliydi işte alacağı, kime sürpriz oldu ki? O değil de İnception konusu hala içimde uktedir. +7 J

En İyi Orijinal Senaryo: The King's Speech: David Seidler

Tuttu. +8 J

En İyi Animasyon: Toy Story 3

The King Speech in alma ihtimaline bile %99 denirdi ama buna denemezdi yani. +9 J

Kendimce yaptığım 10 tahminden 9/10 çıktı. Aslında 110 bile denilebillir. Globe'dan sonra daha ne olsun işte der konuyu da kapatırım ben. Neyse efendim, buradan ilerisi biraz daha detay ya da teknik diyebileceğimiz dallar. Dediğim gibi Inception gecede 4 dalda ödül aldı ama onları da teknik daldan aldı. Hayırlı olsun diyeyim yoksa bu konu uzar malum.

En İyi Görüntü Yönetimi: Inception - Wally Pfister

En İyi Sanat Yönetmeni: Alice in Wonderland - Robert Stromberg, Karen O'Hara

En İyi Animasyon (Kısa Metraj): The Lost Thing

En İyi Müzik: The Social Network, Trent Reznor ve Atticus Ross

En İyi Şarkı: Randy Newman, If I Rise - 127 Hours

En İyi Görsel Efekt: Inception, Paul Franklin, Chris Corbould, Andrew Lockley ve Peter Bebb

En İyi Kurgu: The Social Network Angus Wall ve Kirk Baxter

En İyi Ses Miksajı: Inception, Lora Hirschberg, Gary A. Rizzo ve Ed Novick

En İyi Ses Montajı: Inception, Richard King

En İyi Makyaj: The Wolfman, Rick Baker ve Dave Elsey

En İyi Kostüm: Alice in Wonderland, Colleen Atwood

Laf Oscarlardan açılmışken Oscar'dan 1 gün önce açıklanan Altın Ahududular yani En Kötü Oscar'lar da sahiplerini buldu. Ödüllerde "En kötü film" aksiyon filmi "The Last Airbender" oldu. Ashton Kutcher "Valentine's Day" ve "Killer" filmlerindeki rolleriyle en kötü erkek oyuncu seçilirken, ön kötü kadın oyuncu ödülünü "Sex and the City 2" filminin aktrisleri Sarah Jessica Parker, Kim Cattrall, Kristen Davis ve Cynthia Nixon aldı.

Jessica Alba "Valentine's Day" filmindeki rolüyle en kötü yardımcı kadın oyuncu seçilirken, Jackson Rathbone "The Last Airbender" ve "The Twilight Saga: Eclipse" filmlerindeki performansıyla en kötü yardımcı erkek oyuncu ödülünün sahibi oldu. M. Night Shyamalan'ın "The Last Airbender" filmi en iyi film ödülünün yanı sıra en kötü senaryo ve en kötü yönetmen ödüllerini de aldı.

Devamını oku ...

14 Şubat 2011 Pazartesi

Shameless e2'de Başlıyor!


Normalde beklerim. Benim bir diziye başlamam için dizinin sadece konusunun ve kadrosunun ilgi çekici olması yetmez, o dizinin en az 1 sezonu çıkartması gerekir. Sen diziye başla, reytingi iyi olmasın, 5-6 bölümde yayından kalksın. Olur mu hiç yahu? Yok, dayanılası olmuyor, kuduruyorum ben! Onun için elimden geldiğince dikkatli olmaya çalışıyorum. Ama arada istisnalar olmuyor mu tabi ki oluyor. Bakınız: Shameless!

Dizi İngiltere’de 8 sezondur devam eden aynı adlı diziden uyarlanan kaba tabirle ‘araklanan’ Amerikan versiyonu aslında. Çok da değil hani daha 1 ay önce yani 9 Ocak 2011’de başladı. Toplasan 5 bölüm-cük yayınlandı. 1. sezon ise 12 bölüm sürecek. Kanal ise Showtime… Yani başlama nedenlerimden biri. Adamlarda reytingi çok sallamama durumu var, bünyede stres yaratmıyor yani. Haftası geliyor, bölüm geliyor ve izleniyor J Neyse efendim başlığın da bize anlattığı gibi dizimiz 17 Şubat Perşembe günü e2’de başlıyor. Peki, o zaman başlamışken tanıtımla da devam edelim tam olsun madem.


Konu

Öncelikle diziyi drama görünümlü komedi diye tanımlasak yalan olmaz. Dizi ekonomik durumları çok da parlak olmayan 6 çocuk 1 babadan oluşan ailenin yaşadıklarını anlatıyor. Ailenin başına her bölüm trajikomik hatta direk tam komedilik olaylar geliyor. Aile üyelerimize ilaveten esas oğlanımız ve komşu karakterlerimizin katılımı ile işler daha da karışıyor ve eğlenceli hal alıyor.


Karakterler

1-Frank Gallagher

Ailenin çürük de olsa lideri, demirbaşı olan karakter. En büyük hatta belki de tek hobisi saatlerce içki içmek... Yaptığı tek iş de her ayın son cuması gidip işsizlik maaşını bankadan tahsil etmek olsa gerek. Dikkatsiz, bencil hatta narsist biri olan Frank pek gösteremese de çocuklarını karısı gibi bırakıp gitmeyecek kadar çok seven bir baba. Çocuklarının her biriyle de ilginç ilişkileri, onlarla ilgili ilginç düşünceleri var. Bu da zaman zaman çocukları ile arasında ilginç diyalogların yaşanmasına sebep olabiliyor. Karakteri Emmy ödüllü ünlü oyuncu William H. Macy canlandırıyor.


2-Fiona Gallagher

Gallagher ailesindeki en büyük çocuk, Frank’in de deyimiyle onun en büyük yardımcısı. Ayrıca ona göre annesinin iyi olan bütün özelliklerini almış. Evin annesi kaçtıktan sonra evde anne rolünü üstlenip, aileyi bir arada tutan, idare eden karakter. Aileye Frank’ten pek fayda olmadığı için düşük ücretli birçok işte çalışıyor. Erkeklere de güvendiği pek söylenemez. Dizide Fiona’yi Emmy Rossum canlandırıyor.

3-Lip Gallagher

Asıl adı Philip, ama herkes onu Lip diye çağırıyor. Ailenin ikinci büyük ve en büyük erkek çocuğu. Frank’in de deyimiyle oldukça zeki ve cin gibi bir karakter. Okulda onur listesinde olan biri ve amacı bilim alanında bir gelecek ve kariyer sahibi olmak. Yeri geldi mi kaba kuvvet kullanmaktan da çekinmeyen Lip ailesi için gerektiğinde yapmaktan çekineceği şeyi de olmayan bir karakter. Frank ile çok yakın olduklarını söyleyemesek de özellikle kardeşi Ian ile oldukça yakınlar. Hatta onun durumunu farkettiğinde anlayışla karşılayacak kadar da kardeşini seviyor. Okuldan arkadaşı olan ve fizik dersi verdiği Karen ile de arasında oldukça “yakın” bir ilişki var. Dizide Lip’i Jeremy Allen White canlandırıyor.



4-Ian Gallagher

Ailenin Lip’ten sonra gele üyesi. Frank pek hoşuna gitmediğini belli etmemeye çalışsa da ailenin anneye en çok benzeyen çocuğu olan Ian, babasına göre çalışkan, işine bağlı ve disiplinli birisi. Lip ile arası oldukça iyi. Askeri okulda okuyor ve okul sonrası mahalledeki markette çalışıyor. Onun da evli, çocuklu ve Müslüman patronu Kash ile “yakın” bir ilişkisi var. Dizide Ian’ı Cameron Monaghan canlandırıyor.


5-Debby Gallagher

Ailenin küçük kızı Debby babasına göre tam bir melek hatta Tanrı’dan hediye. Ailede Fiona’dan sonra babasına en çok hatta belki de tek destek çıkan karakter olan Debby aynı zamanda ailenin de en yardımsever kişiliği. Kendi durumlarının aksine yardım kuruluşları için para toplayıp bunun çok cüzi bir kısmını kendisine ayırıyor. Dizide Debbie’yi Emma Kenney canlandırıyor.


6-Carl Gallagher

Frank’in kendisini çok iyi tanımadığını söylediği Carl, ailenin en küçük ikinci ferdi. Oda kafayı hayvanlarla bozmuş desek yalan olmaz. Dışarıdan bulup getirdiği hayvanlarla yaptıkları pek bilinmiyor. Ağabeyleriyle aynı odada kalıyor ve onlara yakınlaşıp arasında olup bitenleri öğrenmeye oldukça hevesli. Dizide onu Ethan Cutkosky canlandırıyor.


7-Liam Gallagher

Ve küçük Liam… Aslında onun için söylenebilecek en belirgin şey renginin diğerlerinden farklı olmasıdır herhalde. Frank onun bir yıldız olacağını düşünüyor. Liam onun alkol problemi için kendisine atanan ilk destekçesinden olma oğlu. Dizide Liam’ı Brenna Kane Johnson ve Blake Alexander Johnson kardeşler canlandırıyor.


8-Steve

Açıkçası henüz bilindik bir soyadı yok, varsa da ben bilmiyorum. Neyse efendim Steve dizimizin esas oğlanı olan karakter. Bir partide dans ederken gördüğü Fiona’dan çok etkilenip ona aşık oluyor. Fiona da ona boş değil hani. Fiona ile tanışıp aileye giren Steve çıkmaya da niyetli değil gibi. Ailedeki bireyleri seviyor ve onlar için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Hatta elinden gelme konusunda ne kadar ileri gidebileceğini de daha başlarda görebiliyoruz. Kendisi hakkında çok da bir şey bildiğimiz söylenemez. Dizide karakteri Justin Chatwin canlandırıyor.

9-Kevin Ball& Veronica Fisher

Aslında Gallagherların komşusu olan ama oldukça yakın oldukları için artık aileden sayılır diyebileceğimiz çift. Birbirlerine olan cinsel arzuları oldukça yüksek olan bir çiftimiz. Birbirlerine ve aileye çok bağlılar ve onlara yardım konusunda ellerinden gelen yapıyorlar.




Değerlendirme

Komedi pek sevmem. Komedi sevilmez mi demeyin bazen pek sevilmiyor işte. İzleyebilmem için kadroydu, yakındakilerin tavsiyesiydi falan filan birçok şey lazım işte. Dizi anlamında HIMYM ve The Bing Bang Theory’den öteye geçemedim zaten. Herkesçe sevilen şeyler anlayacağınız. Mizaç yoksunluğu mu dersiniz duygusuzluk mu bilemem. Ama bu farklı! Toplasanız 5 bölüm yayınlandı ama ben özellikle son 2 bölümdür ağzımı kapatamaz hale geldim. Hatta 5. bölümde bildiğiniz kahkaha attım. Hatta sonu aklıma geldikçe hala gülümsüyorum. İşin özeti hep söylüyorum ama komedi seviyorsunuz, kaliteli iş istiyorsanız kesinlikle izleyin.

Dizide boş denilebilecekbir karakter yok gibi. Her karakterin kendince bir olayı, aksiyonu var. Oyunculuk desen o konuda sanki herkes oldukça profesyonelmişçesine oynuyor. Bu da benim gibi komediyi pek sevmeyen biri için bile diziye ısınmayı kolaylaştıran bir etken. Kendimce ben Lip ve Veronica’ya bayılıyorum. Ian, Fiona ve tabi ki Frank de gayet iyiler. Aslında hepsine ayrı ayrı gülebildiğim için sanırım bu diziyi bu kadar sevdim. Yahu biri Carl’ın hayvanlara yaptığı binbir çeşit eziyetimsi şeylere bile güler mi? Gülüyor işte.

---) Yalnız belirtilmeden geçilmemesi gereken bir detay var. Dizide küfürlü diyaloglar ve cinsellik miktarı bazıları için rahatsız edici olabilir. Bence değil ama işte beğenmeyen çıkar mutlaka. O yüzden size eğer rahatsız oluyorsanız e2’den ama eğer sorun değilse internetten direk ya da indirerek izlemenizi tavsiye ederim. Hatta bence boşverin e2 falan direk internet kullanın. E bu durumda yazıdaki başlık ne alaka derseniz de tanıtım yapacaktım bahaneyi buldum derim J İyi izlemeler+gülmeler o zaman.

Devamını oku ...