1 Ekim 2013 Salı

Tanıtım: Dallas

Bizim dilimize yerleşmiş “Dallas gibi” diye bir deyiş var, belki biliyorsunuzdur. Bir de buna ilham veren ve 1978-1991 yılları arası 14 sezon yayınlanmış bir Dallas dizisi var, muhtemelen onu da duymuşsunuzdur. Benim ömrüm kendisini görmeye yetmiyor ama  özellikle TV’nin ülkemizde yaygınlaşmaya başladığı zamanlarda, günümüzün orta yaş ve yaşlı insanlarının severek izlediği bir dizi olmuş. Hatta sokaklar boşalırmış.
İşte, bitişinden yaklaşık 20 yıl sonra bu dizi yeniden, eski oyuncu ve karakterlerini de içine alacak şekilde yeni versiyonuyla karşımıza getirildi. Hatta geçtiğimiz günlerde 2. sezonunu kapattı ve yayıncı kanalı TNT‘den 3. sezon için de onay aldı. Ben de izleyen ve seven biri olarak bir tanıtımını yapayım dedim.
Nasıl bir dizidir 2012 versiyon Dallas?
Not: Yeni versiyon Dallas‘ı izlemek için eskisini izlemiş olmak tabii ki şart değil. Bazı ana karakterler ve oyuncuları aynı olsa da ve eskilerden bahsedilse de dizi, günümüz jenerasyonu ve izlemeyenler de düşünülerek hazırlanmış.
Not 2: Dizinin yayın hakları Cnbc-e kanalında. Ama Star‘da dublajlı olarak yayınlanmışlığı da oldu.
Dallas daha en baştan açık konuşmak gerekirse bir pembe dizi. Hatta eski versiyon için akşam vakitlerinde yayınlanan ilk pembe dizi bile denir. Bu, işin “rengini” oraya kadar götürmüyor ama onun yolundan emin adımlarla gidiyor. İlk 2 bölümün temposundan ne demek istediğimi de çok rahat anlayabilirsiniz zaten. Genel konsept itibarıyla da Ewing soyadını taşıyan ailenin karmaşık aile içi ve dışı güç savaşlarını, çeşitli entrikaları ve olayları anlatıyor. Tabii bu kadarla da sınırlı değil.
En iyisi bu noktada dizinin konusuna gireyim:
Ewing ailesini Dallas’ta bırakalı geçmiş 20 yıl… O dönemin çocukları büyüyüp koca adam olmuşken, eskilerse artık yaşlarını başlarını almışlar. Ailenin kalesi Southfork arazisi yıllardır Bobby Ewing‘in kontrolünde. Bobby, ölmeden önce annesine verdiği sözü tutarak araziden petrol çıkarmayı durdurmuş. Bu süre içinde yeniden evlenmiş, bir ailesi ve kendince mutlu bir hayatı var.
TV tarihinin açık ara en sevilen kötüsü J.R. Ewing ise dizinin başında rehabilitasyonda kalan biri olarak karşımıza çıkıyor. Bir süredir eski hayatından elini eteğini çekmiş. Yıllar önce ayrıldığı eşi Sue Ellen, şimdilerde güçlü bir iş kadını ve valilik için yarışmakta. Hık demiş babasının burnundan düşmüş oğullarıJohn Ross‘un ise yaşamı, babası yanında değilken, annesinin sevgisinden uzakken ve çoğunluğu Southfork’ta amcasıyla yaşarken geçmiş.
Dallas’ın genç kadrosu: Christopher – Rebecca – John Ross – Elena
İşte bu hayatlar, Bobby’nin üvey oğlunun şehre ve eve geri dönmesiyle hareketleniyor ve değişime uğruyor. Hem de evlenmek için… Bu noktada, Christopher‘ın evin emektar hizmetçisinin kızı, hırslı ve çalışkan Elena ile evlenmek üzereyken ayrıldıklarını hatırlatmakta fayda var. Elena’nın şimdilerde John Ross ile sevgili olduğunu ve Bobby’nin arkasından Southfork arazisinden petrol çıkarma planları yaptıklarını da… Bir de Christopher’un petrole alternatif metan kullanımı projesinden de…
Ayrıca bir de Barnes soyadı var dizide, ondan da bahsetmemek olmaz.
Dallas Amerika’nın petrol bakımından en bereketli eyaleti ve yıllar yılı eski Dallas dizisinin çekişmeleri de arazilerdeki petrolün kontrolü üzerine olmuş. Ama bir diğer konu ise bir nevi kan davasına dönen Ewing-Barnes rekabeti. Şimdiki yaşlıların babasına kadar dayanan çekişme, yıllar içinde olanlarla birlikte içinden çıkılmaz bir hal almış.
Birbirlerinden açıkça nefret eden Cliff Barnes – J.R. ikilisinin durumlarına geçen 20 yıl da etki edememiş. Bu noktada, Cliff’in kız kardeşi Pamela’nın Bobby’nin ilk eşi olduğunu, evlilikleri sırasında yaşanan üzücü pek çok olaydan dolayı, Cliff’in Ewing soyadlılardan nefret etmek için başka nedenleri olduğunu da belirtmek lazım. Tabii Christopher’ın da bu kız kardeş Pamela’nın başka bir adamdan olan oğlu olduğunu da…
Pembe dizi demiştim değil mi ben? Daha neler neler anlayacağınız üzere. Eskinin gençleri arasındaki mücadele şimdi, günümüzün yaşlıları ve gençlerini de içine alarak devam ediyor yani. Özetleyebildiğim ölçüde konu bu şekilde. 
Eski Dallas’ta yer alan 3 karakter: J.R. – Sue Ellen – Bobby
Dizide yeni jenerasyona öncelik verilirken, eski diziden gelme karakterlerin de hikayede geri planda tutulmaması var, ki bence mantıklı bir hamle olmuş. Oyunculuklarsa eski ya da yeni kadro olsun böylesi türde bir dizi için gayet yerinde. Zaten yeniler bile öyle ya da böyle, şuradan ya da buradan deneyimi bulunan isimler. Diziyi genel olarak, orijinalden ayrı ve kendi içinde -ki öyle olması gerektiğini düşünenlerdenim- değerlendirirsek, eski dizinin adını iyi devam ettirdiğini düşündüğüm bir dizi.
Ben zaten adını çok duyduğum eski versiyondan doğan bir merakla izlemeye başlamıştım ama eğer entrika, intikam, güç savaşı ve karmaşa tarzı şeyleri seviyorsanız 2012 yılında karşımıza gelen Dallas, bu amaçla sizin de ihtiyacınızı karşılayabilecek türden bir dizi.  Yani en azından denenmesi için bile her türlü tavsiye edilir bence. İyi seyirler…
Not 3: Dallas dizisinin açılışı da yeni dizide değiştirilmedi. Aynı müziği kullanmanın yanı sıra tarz da korunmuş. Meraklısına: 1978 versiyon açılış – 2012 versiyon açılış
aytac@birdizihaber.com
Devamını oku ...

Tanıtım: The Kill Point

thekillpointuy4
Bir vakitler yayınladığı Blue Mountain State ile dizi izleyenlerin daha çok tanıdığı bir kanal olan Spike TV, biz bir vakitler 2007 yılını yaşarken karşımıza yeni bir dizi getirmişti. Bir mini dizi. Yayın hayatını ve hikayesini de 8 bölüm halinde devam ettirerek bitirmişti. Ben de izleyeli baya olsa da aklıma geldiğinde güzel bir şekilde hatırladığım/andığım The Kill Point ile ilgili bir yazı karalayayım, gündeme getireyim dedim. Nasıl bir dizidir The Kill Point?
#Başlamadan Önce# Dizinin Türkçe altyazıları hazır bir şekilde Divxplanet’te mevcut.
#Not: The Kill Point’i bir vakitler ülkemizde ATV yayınladı. Gerçi bizim ülkenin 90-100 dakika dizi tarzı malumunuz, onlar 2 bölüm halinde yayınlayıp 1 ayda gösterimi bitirmişlerdi. Tabii ki de dublajlıydı.
killpointestreno
Dizinin teması banka soygunu. Gerisi tahmin edebileceğiniz şekilde. Bir grup soyguncu içeriye giriyorlar ama bir şeyler ters gidiyor, içeride kalakalıyor. Sonrası karışıklık, sonrası karmaşa…
Olayın geçtiği yer Amerika’nın Pittsburg şehrindeki bir banka. Soyguna girişenlerse Irak’ta ve Afganistan’da, savaşlarda birlikte görev almış bir grup asker. Askerliğin ve disiplinin de getirisiyle yapılmış olan plan dışarıdan bakıldığında kusursuz gibi. Uygun zaman, kaçış için dışarıda araç, görev paylaşımı ayarlanmış. Dizinin girişini de bankaya girişle yapıyoruz zaten. Buraya kadar her şey normal. Hatta güvenlik dahil içeridekileri etkisiz hale getirme, paraları toplama ve bankadan çıkma bile aşağı yukarı tamam. Sonrasına gelirsek… O kısım değil işte.
thekill_point11
Bankanın içinde ve dışındaki hesapta olmayan mihraklar nedeniyle, bu 5 kişilik soygun ekibi araçlarıyla uzaklaşma fırsatını bulamıyorlar ve daha az önce soydukları bankaya geri dönüyorlar. Bu arada çok şey anlatıyor gibi miyim bilmiyorum ama bu dediklerimin hepsi ilk bölümün 10 dakikası içerisinde olmakta. Ondan beri her şey de soygun olayından çıkıp, bir rehin alma olayına dönüveriyor. İki tarafın da kazanmak için her şeyi yapabileceği türden bir kedi-fare oyununa ve güç savaşına…  Bir polis arabulucusunun önderliğindeki Polisler vs. Soyguncular.
Konuyu daha iyi açabilmek için dizideki soyguncu ekip ve polis tarafıyla ilgili de birkaç şeyden bahsedeyim:
59c929
Bay Tavşan – Bay Fare – Bay Tilki – Bay Kedi – Bay Domuz
** Dizideki soyguncuların gerçek isimlerden sakınmak için birbirilerine hayvan isimleriyle hitap etmeleri gibi bir kuralları var: Bay Tilki, Bay Tavşan, Bay Domuz, Bay Kedi, Bay Fare. Bir de arabayı kullanacak kişi olan Onbaşı Quinlan var, o ayrı.
** Bay Tilki a.k.a. Çavuş Jake Mendez (John Leguizamo): Grubun lideri, soygun planının kurucusu, dolayısıyla rehine operasyonunun da yöneticisi. Geçmişi, özellikle de Irak’ta yaşadıkları karşık. Aslında Irak konusu bütün bir soyguncu grubunun karışık. Bu da içerideyken ekip, polisler ve rehineler arasında dengesizliklere neden oluyor. Ekipten Bay Tavşan ve Bay Domuz kardeşler.
** Rehine operasyonunun başındaki Başkomiser Horst Cali (Donnie Wahlberg), yürüttüğü rehine anlaşmalarında kimsenin ölmediği türden biri. Bay Tilki kadar sınırları zorlayabiliyor. Bu kadar şeyin ortasında bir de hamile bir eşi var. Ama tabii ki rehineler, onların aileleri de unutulmamış. İçeridekilerin ekiple “ilişkisi” bir yana, dışarıdakilerle de bir “ilişkisi” var. Örnek: İnsaoğlunun çoğunlukla Testere ile tanıdığı Tobin Bell‘in canlandırdığı Alan Beck karakteri.
SkK83622
** Alan Beck: Pittsburg’un en zenginlerinden biri. Bankanın içinde olan en değerli varlığını, kızını sorunsuz kurtarmak adına oyunu kuralına göre oynayan ve iki taraf arasındaki mücalede kilit rol oynayan isimlerden biri. Bir tane de rehinelerden bahsedeyim: Chloe.
Kendisi hayatı yakın zamanda karmaşaya uğramış biri olan Chloe, rehinelerden en sakini ve durumu idare etmeyi başarabileni. Aslında, neredeyse memnun bile sayılabilir. Peki, neden? İşte bu sorunun cevabı, diziyle ilgili sıkı ispiyon olabilecek durumlardan birisi. (Soygunla öncesinden bağı olmayan biri, tabii ki spoiler vermedim efendim.)
Genel hikaye, tarz, kalıp, işleyiş -başka bu anlama gelecek ne varsa işte- bu şekilde. 8 bölümlük banka soygunu hikayesi bittiğinde de gayet düzgün bir sona ulaşıyor. Gelelim dizinin nasılına:
TheKillPoint1
The Kill Point, konu olarak özellikle filmlerde, ama tabii ki dizilerde işlenen alışıldık bir konuyu işliyor. Hatta bu dizinin yayınlandığı dönemde ABC kanalı The Nine adında direk bu altyapıyla bir dizi yayınlamıştı. 52 saat sonraya alıp banka soygunun sonucunu gösterip geriye sarıp neler olduğunu gösteren bir dizi ama ilk sezon bitmeden iptal oldu.
The Kill Point ise -hakkını vermek lazım- türünün önde gelenlerinin izinden giderek iyileşerek konusunu işliyor. 8 bölüm boyunca rehine-soyguncu ve soyguncu-polis arasındaki ilişkiler yumağının yanında, bir savaşın iç yüzünü ve görevli askerlerin döndükten sonraki gerçek hayata uyum sorunlarını da gözler önüne güzel seren bir dizi.
Söylesem spoiler olacak durumundan söyleyemediğim ama zeka ve duygu içerdiğimi söyleyebileceğim detaylarıyla da kendini bir şekilde izletiyor ve hikayesini ucu açık kalmayacak şekilde bitirmemiş olmasından/bitiriş şeklinden kendi adıma memnunum. Bir ek bilgi de vereyim: Dizi bittikten sonra üstüne oyununu da yaptılar. Velhasıl, bu mini dizi, dizinin türünü-konusunu seven herkese en azından denenmesi için tavsiye edilir. İyi seyirler…
killpoint_logo
Devamını oku ...

Tanıtım: Vicious

Vicious_(TV_series)
İngiliz milleti espri anlayışı bakımından ‘bir miktar‘ değişik bir millet. Bana göre Amerikalılardan daha iyisine sahipler ve bunları dizilere yansıtma konusunda da daha iyiler. Tabii her çeşit kişiliğe uymayan bir anlayışları da var, o konu inkar edilemez. Neyse, efendim, bu millet bu espri anlayışına göre Nisan sonunda yeni bir sitcom daha yayına soktu: Downton Abbey‘in de yayıncısı olan ITV kanalına ait Vicious. Peki, nasıl bir dizidir Vicious?
En özet haliyle “Gay komedisi“. Dolayısıyla ben kaldıramam-ilgimi çekmez diyorsanız siz bilirsiniz, ben baştan uyarmış olayım da. Bunun dışında, yayınlanmış ilk sezonu 6 bölümden oluşuyor ve 2. sezon onayını da aldı. Bölümlerin kahkahalı olma gibi bir özelliği var ve klasik uzunluğa sahip bir komedi olarak 22 dakika civarı sürüyor.
#Not 1: ITV, Downton Abbey’e yaptığı gibi Vicious için de Yılbaşı özel bölümü yayınlayacak.
#Not 2: Dizinin ilk sezonunun altyazısı tam durumda. Hatta bizzat ben çevirdim.
vicious_episode1_02
Gelelim dizinin konusuna:
48 yıldır birlikte olan ve aynı dairede birlikte yaşayan, artık yaşını başını almış 2 adam: Freddie ve Stuart. Freddie, aktörlük yapan birisi. Reklam, tiyatro, dizi, film derken yıllar içinde önemli işler yapsa bile çok da parlamadığı bir kariyeri olmuş. Ama kendisine sorsanız Sir Ian McKellen gibi. Yaşlı olduğunu da kabul etmeyen bir huysuz.
Stuart ise yıllar önce bir barda garsonluk yapan – zaten ikili de bu sayede tanışmış- ve şu sıralar temizlik/yemek gibi evin idaresini yürütme görevine bürünmüş biri. Aradan 48 yıl geçmesine rağmen annesine Freddie ile olan ilişkisini söyleyememiş ve hala  ’ev arkadaşı‘ numarasını kullanıyor.
İkilinin birbirlerini sevseler de didişmeden ve birbirilerini eleştirmeden duramadıkları bir ilişkileri var. Zamanlarının çoğunluğunu da köpek bakmak, kitap okumak gibi işlerle geçirir olmuşlar. İşte, çiftin bu monoton hayatı, üst katlarına yeni birinin taşınmasıyla karışıyor.
Vicious
Violet – Freddie – Stuart – Ash
Ash‘in ilk seferinde yanlışlıkla, sonra komşu olarak kapıdan girmesinin ardından ikili, onunla “ilgilenmeye” başlıyorlar ve bu da komik birçok duruma sebebiyet veriyor. Ama bu açıdan yalnız da değiller. Dizi için ikilinin uzun yıllardır yakın arkadaşları olan Violet karakterinden de bahsetmek gerekiyor. Kendisi onlara katlandığı kadar ikilinin de ona katlandığı, hiç evlenmemiş ve erkek düşkünü biri.  Dolayısıyla o da Ash ile yakından ilgileniyor.
Ash ise biraz tuhaf, biraz saf, biraz eğlenceli, ikili ve diğerlerinden ara sıra akıl alan bir genç, ki bu da onu komik durumlara sürüklüyor. Ayrıca konuk olarak bazen iki eşcinsel çiftin arkadaşı Penelope ve Mason da yer almakta. Penelope tatlı hafıza kayıpları yaşayan, Mason ise eli sıkı ve beleşçiliği seven iki eski arkadaş. Her bölüm dizide şundan-bundan dolayı özellikle 4′lü veya diğerleri bir araya geliyorlar ve aralarında geçenler işlenmekte.
VICIOUS-EPISODE1-21-jpg_090649
Dizinin ana kadrosundaki 2 gay çiftten aktör Freddie’yi, Yüzüklerin Efendisi başta olmak üzere oldukça tanınmış bir isim olan Sir Ian McKellen canlandırıyor. Kendisi aynı zamanda eşcinselliğini açık yaşayan bir kişilik. Onun partneri Stuart’ı ise bir başka emektar oyuncu Derek Jacobi canlandırıyor. Kendisi daha önce tanıtımını yaptığım Titanic: Blood and Steel dizisinin de önemli bir oyuncusuydu.
Yeni taşınan komşu Ash, öncelikle Misfits’teki Simon olarak tanınan, şimdilerde Game of Thrones‘ta Ramsay Bolton olarak da karşımıza çıkan Iwan Rheon tarafından canlandırılıyor. Son olarak, çiftin yakın arkadaşı Violet, Harry Potter izleyenlerin Madame Maxime olarak iyi hatırlayacağı Frances de la Tour‘a emanet. Tam kadroya şuradan bakabilirsiniz.
Dizinin nasılına gellirsek:
uktv-iwan-rheon-vicious-3
 Vicious sezonunun geneli tek mekan üzerinde, yani çiftin evinde geçen, orijinalinde bir stüdyo dizisi. Bu durum da insana rahatsızlık vermiyor. Ayrıca ben kahkahalı komedilerle çok anlaşabilen birisi de değilimdir, buna rağmen bu dizide insanı rahatsız edici bir durum yok.
Gidişat olaraksa itiraf etmek lazım, dizideki ‘British sense of humor‘ nedeniyle herkese uymayacak bir yapısı var. Espriler başta gay çift olmak üzere karakterlerin birbirlerini tatlı/sert eleştirmeleri, laf sokmaları ve pot kırmaları üzerinden yürüyor, bölümler de geçip gidiyor. Gay komedisi etiketini yabana atmıyorlar, eşcinsellik üzerine de espriler, takılmalar tabii ki olmakta ama durumu sulandırma veya insanın gözüne sokma da yok.
Ana 4 karakter ilk bölümle olmasa da kısa sürede alışılabilir kişiler, özellikle gay çiftin karşılıklı döktürmesini izlemek eğlenceli olabiliyor.
uktv-iwan-rheon-vicious-2
Yanında bir de Iwan Rheon’un insanın ağzını açık bıraktıran İngiliz aksanı var ki o nasıl bir şey hala anlamış değilim, Misfits ya da GoT’ta bu kadar belirgin şekilde insanın gözüne sokmuyorlardı herhalde ya da ben o dizileri başka bir kulakla dinliyormuşum.
Tüm bunlar üstüne ilk bölümle karar vermemenizi de tavsiye ederim. Ama öyle sürekli kahkaha atmayı beklemeyin tabii, o kadar da değil. İnsana vakti geçirtmesini bilen komedilerden biri işte. Velhasıl, İngilizlerin adeti olduğu üzere sezonu kısa süren (6), izlerken insanı yormayan bir komedi arayışındaysanız, bir tarafından da dizi sizi çektiyse Vicious, kuvvetle olmasa da en azından denenmesi için tavsiye edilir bir dizi. İyi seyirler…
Devamını oku ...

1 Eylül 2013 Pazar

AnAliz : Pretty Little LiArs 4.5′un ArdınAn

pretty_little_liars_season_4
ABC Family’nin akıl sağlığına zarar dizisi Pretty Little Liars, geçtğimiz günlerde 4×12′yi de yayınlayarak sezon arasına girdi. 22 Ekim’de alışılageldiği üzere Cadılar Bayramı bölümü için geri dönecek ama sonrasında Ocak’a kadar yine yok. Ben de daha önce 3. sezon bittiğinde yazdığım gibi diziyle ilgili bir analiz yazısı yazayım dedim.
#Not# Muhtemelen duymuşsunuzdur ama PLL’ye 4. sezon onayı verilirken 5. sezon onayı da verildi. Üstüne Ravenswood adlı bir spin-off (uzantı) dizi için de kanal yeşil ışık yaktı. Yani Rosewood’un komşu kasabasında geçecek bir dizi için. 22 Ekim’deki Cadılar Bayramı bölümüyle aynı gün o da yayın hayatına merhaba diyecek.
1209207_10151601509180233_335782150_n35177
Dizinin uzantı özelliği de ilk kez Spencer ve Toby’nin bir ipucunun peşinden kasabayı ziyaret etmesi üzerine kurulmuş oldu. Sezon arası bölümünde de haliyle oradaydık, ki Cadılar Bayramı’nda da orada olacağız. Yetmemiş olacak ki Caleb karakterini de PLL’den oraya transfer etme kararı aldılar, geçişi Cadılar Bayramı bölümü ile olacak.
#Not2# Pretty Little Liars yayınlanırken Twitter’dan neredeyse 1.9 milyon tweet atılmış ve bu bir dizi bölümü için rekor. Hele bölümün son dakikasındaki ‘o’ kırılma noktasında 70.000 civarı atılmış. Zaten tweet rekoru 1 milyon civarı ile PLL’de ve 3. sezon finalindeydi ama dizi kendi rekorunu geliştirmiş oldu.
Ayrıca Amerika ve Dünya genelinde 38 farklı hashtag de trend olmuş. Hatta o son dakika ile ilgili malum olansa saatlerce  WW Trends oldu. Kaç kişi izlemeden spoiler yedi merak etmiyor değilim, iyi ki onlardan olmadım.
PrettyLittleLiarsIntertitle-crop2-600x191
#Not3# Geçtiğimiz 11 Ağustos’ta Teen Choice Ödülleri vardı, hatta Lucy Hale de Darren Criss ile birlikte gecenin sunuculuğunu yaptı. Gecenin sonunda dizi toplam 6 dalda ödül aldı: En İyi Drama, En İyi Yaz Dizisi, En İyi Drama Erkek (Ian Harding), En İyi Drama Kadın (Troian Bellisario), En İyi Kötü (Janel Parrish), En İyi Yaz TV Starı Erkek (Keegan Allen), En İyi Yaz Starı Kadın (Lucy Hale).
Yazıyı daha önceki gibi başlıklarla birlikte devam ettirmek istiyorum. Tabii ki 4×12 dahil spoiler dozu ağır bir yazı olacak, baştan uyarım.
ispiyon3

1) Aria:

aria-montgomery-and-pretty-little-liars-gallery1Bu kızın hayat draması EzrA üstüne kurulu malumunuz, ki bundan bir önceki analizde de bahsetmiştim. Açıkçası ayrılıklarının yarım sezon da olsa keyfini sürmekten de olsa mutlu oldum. Daha doğrusu Jake kısmını sevmiş olabilirim. Ama tabii sonunda renksiz film-şiir olayı derken ruh ikizi olayına bağlayıp gitti gene Ezra’nın yanına ‘akıllı’. Bölümün son dakikasında da kibar tabirle belasını bulmuş görünüyor. Ama bu kısmından daha aşağıda bahsedeceğim.
Bu ikisinin elbet bir araya geleceği belliydi, tahmin etmesi kahin işi değil. Ama ben Malcolm’un Ezra’nın oğlu olmaması olayını beklemiyordum, aklımda ‘Aşk engel tanımaz!‘ temalı bir şeyler vardı. Bu da olur artık.
#Bu arada# Ian Harding’e ağlamak yakışıyormuş, adama sempatim arttı.

2) Emily:

PrettyLittleLiars_LesPersonnages_EmilyFieldsGeçen sezonun mezarlık olayından dolayı en safıydı, bu sezonun da en şansızı bu oldu. Şu vakte kadar kızların başına baya bir şey geldi de daha önce arabayla gelişine birinin evine de dalınmamıştı. Kötü bir şey ama ben izlerken kendimi gülmekten alamadım. Omzunu incetmekten dolayı yüzme sıkıntısı da ayrı dert. Böyle geleceği karartan talihsizliklerden de hiç hoşlanmam, iyi halt oldu!
Paige konusuna girmiyorum, zira ikisini bir türlü sevemedim çift olarak. Homofobik olabilecek son insanlardanım ama bunlarınki olmamış işte. Ayrılsalar kılım kıpırdamayabilir.
#Bu arada# Sezon arasının en güzel diyaloğu ondan geldi bence: “Alison yaşıyorsa biz kimin cenazesine gittik?” … Bunlar farkında olmadan kendilerininkine bile gitmiş olabilir, hiç şaşırmam.

3) Hanna:

ASHLEY BENSONKimse kusura bakmasın, bu sezonun açık ara en akılsızı bu kız oldu. 4 sezondur “A” ile uğraşmaktan devreleri yanmış galiba ki o silahı toprağa gömmek dolayısıyla ortadan kaldırabileceğini düşündü ve kendisini dünya karmaşanın içine soktu. Bu kadar olaydan hiç mi ders almadı da böyle bir yönteme başvurdu, hala aklım almış değil. Annesini içeriden çıkarmak için suçu üstlenmesi hamlesi hiç fena değildi, hazırlığı da güzeldi ama asıl süper olan şey Mona’nın şaşırtmaca yaparak olanı biteni Hanna’dan devralmasıydı.
Wilden’a da aferin, adamın ölüsü de dirisi de ayrı dert. Daha önce ölüp de bu kadar dert olan başka biri olmamıştı. Alison’ı tenzih ediyorum.
Caleb konusuna da tıpkı Paige gibi girmemek lazım aslında. Bu ikisi birbirini hak etmiyor, ama kim hangisini etmiyor, şu an pek karar veremedim. Caleb yakında Ravenswood’un karakteri olacağı için devam eden bir ilişkileri olacaksa bile bir sekteye uğrama olacaktır.

4) Spencer:

spencer_hastings-1024x1024-600x600Geçen sezonki “A” Team” macerasıyala insanın aklını akldıkları için bu yarının daha durgun geçmesini bekliyordum, öyle oldu. Daha çok Emily ve Hanna’ya yöneldiler zaten. Ama söylemezsem de içimde kalır: Allah bu kızı diğerlerinin başından eksik etmesin. Ona rağmen bu kadar şey oluyor, düşünün bir de olmasaymış neler olurmuş.
Geçen sezonun ikinci yarısı Toby’yi söylemek konusunda ikilemde kalmıştı, şimdi de Toby’nin annesi konusunda ortada kalmış oldu, ama bu seferki daha hafif geçti. Hem ben seviyorum da bu çifti. Melissa’nın suçlu görünmesi ve annesinin Hanna’nın davasına girmesi, E.Lamb/Dr. Palmer olayı da teferruat oldu. Ama bence birçok kişinin katılacağı bir noktada nirvanaya ulaştık yine: O papağanın sesinin telefon numarası olduğunu anlaması? Vay be!

5) ‘A’ ve Red Coat:

rs_560x415-130828104556-1024.Ezra-Harding-A-PLL2.mh.082813
Pretty Little Liars’ın resmi Facebook sayfası birkaç gün önceden dizide şu zamana kadar ortaya çıkan en önemli şeyleri 10 madde altında sıralamaya başlamıştı. Ama öncesinde, sonuncusunun “The Biggest Reveal Yet is Coming!” (Şimdiye Kadarki En Büyük Sır Ortaya Çıkacak!) sloganıyla ortaya çıkacağını ilan etmişlerdi. Sonunda da gördük ne olduğunu…
tumblr_mftr1uU6qc1rdm0boo1_500
EzrA olduğuna şaşırılır mı? Olabilir ama imkansız olmadığı da bir gerçek. Şahsen ben bayıldım böyle bir olay olmasına da. Karakterini de severim zaten.
Birçok bakımdan dizinin geleceğini de karıştırır böylesi durum. Herkes de zaten oturmuş bunu tartışıyor. Hatta Ezra’nın ikizi olduğuna kadar vardıran çıktı. En makul teori de onun Toby gibi olduğu, ama bana pek gerçekçi gelmiyor. Yani PLL senaristlerinin aynı şeyi ikinci kez deneyeceklerini sanmıyorum.
Hatırlarsanız geçenki Cadılar Bayramı bölümünde “Senin ne işin var burada?“-vari bir girişle en olmadık anda ortaya çıkmıştı. Olan biten her şey Ezra’nın şehre gelmesiyle başladı. Bu ve bunun gibi şeyleri düşündükçe insanın kafasına daha bir yatar oluyor ama muhtemelen bu işin içinden de daha fazlası çıkacak.
h
Gelelim Red Coat konusuna. Hep tek bir kişi bu kadar şeye nasıl yetişiyor deyip dururdum bu dizi için. Önce A Team olayı çıktı, şimdi de 2 Red Coat. Birinin Cece olduğu gösterildi, gerçek Red Coat olmasa bile yardımcı olarak düşünülebilir bence. Peki diğeri?
Onun da Alison olduğunu düşündürdüler ama bana niyeyse pek öyle gelmiyor. Sanki bir başkası. Pretty Little Liars’ın insana düşündürttükleri konusunda şaşırtmaca yapma kariyeri bir yana, aklımı kurcalayan bir nokta da var: Wren’in çizimi. Hastanedeyken Red Coat çizmi yaparken ‘siyah‘ saçlı birini çizmişti.
tumblr_mrk93h5Img1rzt41jo1_500
Bir de yine bir karmaşaya gireceğim ama aklıma İkizler Teorisi de geliyor. Haberi olmayanlar alttaki resimlerden sonrasına geçebilirler.
Alison’ın gerçekten yaşıyor olmasını çok istediğimden olsa gerek, temkinli gideyim diyorum. Çünkü yaşlı kadının söyledikleri doğruysa gerçekten yaşıyor demektir, ama mezardan çıkardığı ya ikizse? Belki öyle değil, belki de yalan söylüyor. Ama doğruysa ve eğer ikiz değil de Alison’sa, ikiz o günün neresine nasıl girdi? Çünkü ilk başta bulunan ceset için yapılan araştırma sonucu Alison’a ait denmişti, dolayısıyla o ikizin yine bir yerlere girmesi gerek bence.
Eğer ikizse de bu Alison’ı iptal eder, bu da ayrı bir karmaşa. Mezardaki kemiklerin araştırmasının saptırılması, aslında tamamen bir başkasına ait olması ihtimalini düşünmek bile istemiyorum! Çık çıkabilirsen artık. Bu da beni geçen seferki yazının getirdiği yere getiriyor:
Alison pijama partisinin olduğu günü kaç saat olarak yaşadı? Bir gün kaç saat sayın seyirciler?!
993690_556525884405815_1619096646_n
1174734_10151598600065233_752326836_n
Lucy Hale’in bölümden sonra EzrA için yayınladığı resim
Son olarak, yazıyı kapatmadan önce dizinin yapımcısının ertesi gün verdiği röportajın ana başlıklarını sıralayayım diyorum. Ben analizi bunu yok sayarak yazdım aslında, çünkü daha önce “Toby A Team’de” olayından sonra verdikleri röportajda “Toby’nin kızlardan nefret etmek için sahici nedenleri var, neden gerçekten olmasın ki?” tarzında bir şeyi savunmuşlar, sonra da bilerek şaşırtmaca yaptıklarını kabul etmişlerdi.
Bu seferki söylediklerinin gerçek olduğu üzerinde özellikle duruyorlar. Umarım da öyle olur:
++ Ezra’nın “A” olarak ortaya çıkışı ‘çok gerçek’, hile yok. Toby’de yaşananlar gibi de değil. Ama arkasında daha fazlası da var tabii ki. Bunları da ağırlıklı olarak Sezon 4B’de öğreneceğiz.
++ Toby-Spencer gibi Aria’nın da bunu öğrenmesi biraz sürecek. Bu durumdan dolayı kızlar içinde en tehlikeli durumda olacak olan da o zaten. Jake de ortalarda olmaya devam edecek.
944782_10151600619220233_1494582847_n
++ Alison’ın yaşadığı üzerine olanlar şu an için ‘bir kadının sözleri’, kesin doğrulama yapılmamış. (Zorla küfrettirecekler bunlar kendilerine). Kızlar Alison olayının peşinden gideceklermiş.
++ Cadılar Bayramı bölümünde Ezra ve onunla ilgili şüphelerimize, Caleb’ın Ravenswood’ta neden kalması gerektiğine de değinilecekmiş. Mrs. Grunwald ve Alison konusundaysa “Eğer Alison orada olacaksa onu bulmadan oradan ayrılmayacaklar” denmiş.
999583_569148096482503_1927112009_n
7851_10151598763555233_1213322300_n
Sanırım şimdilik bu kadar. Yazıyı Pretty Little Liars’ın Cadılar Bayramı fragmanı ile kapatayım dedim. Artık 22 Ekim’e kadar herkese iyi beklemeler efendim…
Devamını oku ...