2 Kasım 2014 Pazar

Bir Demet Uluslararası Emmy Ödülleri




Film sektörü için Oscar ödülleri ne kadar önemli ve prestijliyse dizi sektörü için de Emmy ödülleri bu işlevi görüyor. Ortada bir de Altın Küre Ödülleri (Golden Globe Awards) var ama o, dizi ve film sektöründeki kişileri bir araya getirmesiyle öne çıkan ve bir Emmy olamayan, Oscar’ın zaten tırnağı olmayan bir ödül.

Çoğunluk bir kitlenin bildiği Emmy ödülleri, ilk kez 1949’da yılında verilmeye başlayan ‘Primetime Emmy Ödülleri’ adlı ödüller olsa da aslında işler o kadar basit değil. 1974’te başlayan ve gündüz dizileri, şovları veya programlarına verilen ‘Daytime Emmy Ödülleri’ olduğu gibi spor, belgesel, teknoloji gibi birkaç alan için dağıtılan Emmy ödülleri de bulunuyor. Bir de kısa süre öncesinde birçok kişinin gündemine girdiği üzere bu yıl 42.’si düzenlenecek olan ‘Uluslararası Emmy Ödülleri’ var.

Tabii ki şimdilerde Kara Para Aşk’ta oynayan Tuğba Büyüküstün’ün ‘En İyi Aktris’ dalında 20 Dakika dizisindeki oyunculuğuyla aday oluşundan bahsediyorum. Dolayısıyla hazır gündeme girmişken biraz deşelim bakalım nasıl bir şey bu ödül?



Uluslararası Emmy Ödülleri, televizyon, mobil, teknoloji veya internet sektöründeki önemli kişilerin üyeliğine dayanan Uluslararası Televizyon Sanat ve Bilimleri Akademisi’nin verdiği bir ödül. Amerika dışında yayınlanan diziler ve programlar toplamda 20 ayrı kategoride ödüllendiriliyorlar. Buradaki kastım Downton Abbey veya Sherlock gibi İngiliz dizisi olup Amerikan kanalında yayınlandığı için Primetime ödülüne katılan diziler değil elbette.

60’dan fazla ülke ve 500’den fazla şirket mensubunun üye olduğu Akademi’de 2013 itibarıyla dünya genelinde üye sayısında başı 217 ile Amerika çekiyor. Onu 39 ile İngiltere ilerlerken Türkiye’nin ise bir tane üyesi var: İhlas Medya CEO’su Ahmet Ören. Ödüllerde ise İngilizler şu zamana kadar en yakın rakipleri Kanada’nın (22) yaklaşık altı katı kadar ödül kazanmış (126) durumdalar. Türkiye’nin ödülü ise bulunmamakta.

Ödül töreni her yıl Kasım ayında yapılıyor. Hatta her daim New York’ta ve bildiğim kadarıyla Hilton Otel’de yapılmakta. Adayların belirlenmesi ise aşamalarla yürüyen bir süreç. Aralık-Şubat arası başvurular açılmakta ve sonrasında baharda, yarı finaller için yazın ve finaller için Eylül’de yapılan toplantılar sonucunda her kategori için dört aday belirlenmekte. Adaylıklar da Ekim ayında açıklanıyor.

Şimdi bir de gelmişken bazı temel adaylık kategorilerine yer vereyim:


Tuğba Büyüküstün’ün en büyük rakibi Olivia Colman, aday olduğu Broadchurch’teki rolüyle BAFTA da kazandı.

En İyi Aktör

Stephen Dillane (The Tunnel, Birleşik Krallık)

Claude Legault (19-2, Kanada)

Pablo Rago (Televisión por la Justicia, Arjantin)

Xiubo Wu (The Orphan of Zhao, Çin Halk Cumhuriyeti)

En İyi Aktris

Tuba Büyüküstün (20 Dakika, Türkiye)

Olivia Colman (Broadchurch, Birleşik Krallık)

Romina Gaetani (Televisión por la Justicia, Arjantin)

Bianca Krijgsman (De Nieuwe Wereld, Hollanda)

Komedi

Please Like Me, Avustralya

Late Nite News with Loyiso Gola, Güney Afrika

The Mayor´s Wife, Brezilye

Wat als 2?, Belçika

Drama

Prófugos, Şili

The Tunnel, Fransa

Utopia, Birleşik Krallık

Yae’s Sakura, Japonya

TV Filmi/Mini Dizi

Alexander and Other Heroes, Brezilya

An Adventure in Space and Time, Birleşik Krallık

Radio, Japonya

Unsere Mütter, Unsere Väter, Almanya


Not: Adaylıklar içinde ‘Amerika’da Yayınlanan Dili İngilizce Olmayan Program’ kategorisinde Telemundo için Aşk-ı Memnu’dan İspanyolca uyarlaması yapılan Pasión Prohibida (Forbidden Love) da var. Tamamına şuradan buradan bakabilirsiniz.


Sean Bean geçtiğimiz yıl Accused dizisindeki rolüyle ‘En İyi Aktör’ ödülünün sahibi oldu.

Uluslarası Emmy Ödülleri elbet bir Primetime Emmy Ödülleri değil ama oyuncular ve diziler açısından –özellikle de sektörde yeni veya tanınmayanlar için- değerli bir ödül. Şu zamana kadar ödül alanlar içerisinde Sean Bean, Christopher Eccleston, David Suchet, Julie Walters ve Helena Bonham Carter gibi önemli oyuncuların yanında Moone BoyThe IT CrowdLes RevenantsBraquo,Accused ve Black Mirror gibi kendi çapında önemli bir kitleye ulaşan diziler ödül aldı. Hatta geçtiğimiz yıl ünlü yapımcı J.J. Abrams’a da özel bir ödül verildi.

Dolayısıyla Tuba Büyüküstün’ün aday olması tabii ki önemli bir olay. Türk dizi ve oyuncularının Arap ülkeleri ve Orta Doğu’dan daha geniş bir alana yayılması açısından da önemli. Bu işin sonu ne olur şimdiden elbet bilinmez ama 24 Kasım’daki törene de çok zaman kalmış sayılmaz. Tuğba Büyüküstün’ün yolu açık olsun o vakit…


Devamını oku ...

Utanmıyorlar sayın seyirciler




Yaklaşık iki ay önce haberlere Türk dizi piyasasına yeni bir uyarlama daha kazandırılacağının haberi düştü. Dizi: Shameless. Yapım şirketi: Med Yapım. Senarist: Meryem Gür. Yönetmen: Merve Girgin. Geçtiğimiz hafta içinde de diziye dair ilk cast haberi geldi: Ferhan Şensoy. Elbette ki Frank Gallagher karakteri için. Kanal henüz belli değil, ama ‘yapıyorlar’ işte.

Shameless (Utanmaz) Amerika versiyonuyla daha çok bilinen harika bir dizi. Konusu, ailesine katkı sağlamayan alkolik baba ve altı çocuğunun başından geçenler. Dizinin orijinaliyse aynı isimle İngiltere’de yayınlanan ve 11. sezon sonunda Mayıs 2013’te finalini yapan bir yapım. Hadi buraya kadar tamam. Sonuçta ilk uyarlanacak dizi değil. Benim merak ettiğim bunu ‘nasıl’ becerecekleri. Ülkesi fark etmez, Shameless izleyenler bilir ki o dizideki seks, alkol ve uyuşturucu dozu bizim ülkeye uydurulamayacak derecede fazla. Bahsettiğim altı çocuktan Ian da çalıştığı marketin patronuyla yatan askeri okul öğrencisi bir eşcinsel zaten.

Yani bu durumda insan olduramayacakları bir işe neden girdiklerini sorgulamıyor değil. Tanıtım olsun diyeyse valla bence yiyecekleri o kadar küfüre değmez. Onun yerine altı çocuk ve bir baba diye Türk milletine uyduracağın bir hikâyeyi çek yayınla daha iyi. En azından Ulan İstanbul-Leverage gibi ‘esinlenme’ denir geçilir. Tabii bu Ferhan Şensoy’un doğru oyuncu seçimi olduğu gerçeğini değiştirmiyor ama yine de başımızda RTÜK ve ‘Türk milletinin hassas değerleri’ varken olacak iş değil.


Hepimizi gömecek.

 Gelelim onay ve iptallere:

AMC’nin fenomen zombi dizisi The Walking Dead Pazar günü başladı ama daha başlamadan yeni sezon onayını aldı bile. Profesyonel basketbolcu olmak için anlaşma imzalayıp Atlanta’ya taşınan Cam Calloway üzerine kurulu, yapımcılarından birinin Lebron James olduğu Starz’ın Survivor's Remorse adlı komedisi de ikinci sezon onayını aldı. Daha önce dedikodusu çıkan Black Sailsüçüncü sezon onayı olayı ise resmileşti. İkinci 24 Ocak’ta başlayacak.

CBS yaz dizilerinden Under the Dome ve Extant için onay verirken, Reckless ve Unforgettable’ı iptal etti. O reytinglerle Extant yine iyi kurtuldu. MTV, halen dördüncü sezonu devam eden Awkward’a beşinci ve son sezon onayını, FX ise dört sezon içinde en yüksek açılışını yapan karnaval temalıAmerican Horror Story’ye yeni sezon onayını verdi. ABC kanalı da ilk ‘tam sezon’ uzatmalarını yaparak baştan beri planlandığı şekliyle How To Get Away with Murder’ı 15 bölüme, Black-ish’i de 22 bölüme uzattı. Üstüne de FOX’un Gotham’ı dün 22 bölüme uzadı.

Amazon’un babaları cinsiyet değiştirince hayatları değişen bir aile üzerine kurulu dizisiTransparent yeni sezon onayı alırken, NBC Mysteries Of Laura ve henüz başlamayan Constantineiçin üç bölüm ek senaryo istedi. Bir de İngiliz molası verelim, HBO’ya David Fincher tarafından Amerikan uyarlaması yapılacak Utopia, ikinci sezon sonunda iptal oldu. Bir vakitler Cnbc-e’de de kendisini gösteren Wallander ise dördüncü ve son sezon onayını alıverdi.

The Flash’ı denemediyseniz bir deneyin. Güzel.

 Haftanın yeniler bilançosu şöyle:

Son yazıdan buna iki adet ulusal kanal dizisi başladı. Pilotu daha önceden nete verilen The Flash, harika ötesi bir başlangıç yaparak The CW’ya The Vampire Diaries’den beri sahip olduğu en iyi açılışı getirdi. ABC komedisi Cristela ise ‘iyiydi’; bence izlemeye gerek yok ama siz bilirsiniz.

Showtime’ın yeni ‘yasak ilişki’ dizisi The Affair’in ise denenmesi tavsiye olunur. The Originals,Supernatural ve Arrow ile The CW açılış haftasına dönen geçtiğimiz haftada, her birisi ilerisi için şimdilik yeterli açılışlarda bulundular efendim.


Bu kadını bile dizi oyuncusu yapıyorlar matmazel.

 TV piyasası yine önemli geri dönüşlere ve girişlere sahne olmakta.

-- Seslendirmeleri saymazsak neredeyse 20 yıldır TV’ye iş yapmayan Scarlett Johansson Custom of the Country adlı mini dizide oynayacak. Edith Warton’ın aynı adlı romanının uyarlaması olan dizi, orta sınıftan genç bir kızın 20. yüzyılın başında New York’un yüksek sosyetesine girmeye çalışması üzerine.

-- Ağustos sonu final yapan True Blood’ın Bill’i Stephen Moyer de Killing Jesus adlı roman uyarlaması bir TV filminde yer alacak.

-- Dexter’ın Debra’sı Jennifer Carpenter USA Network’ün hazırladığı Stanistan’ın kadrosuna girdi.Stanistan bir Orta Doğu ülkesi ve oradaki Amerikan yerleşkesindeki Dışişleri çalışanları, CIA mensupları ve gazeteciler üzerine bir dizi. Kanaldan onay alırsa izleyebileceğiz.

-- Geçtiğimiz sezon Intelligence ile başarısız olan Josh Holloway de Lost’ta birlikte çalıştığı Carlton Cuse’un yine USA Network’e hazırlanan Colony adlı dizisine girdi. Onay alırsa kendisiyle uzaylı istilasına uğramış Los Angeles’ta karşılaşacağız.

-- House M.D. dizisinin Dr. House’u Hugh Laurie ise The Night Manager adındaki casusluk romanından uyarlama bir mini dizide yer almak suretiyle dönme planlarında.



-- O kadar insan döndürdük, bir tane de dizi döndürelim: 1990-1991 arası iki sezon ABC’de yayınlanıp iptal olan kült dizi Twin Peaks geri dönüyor. David Lynch’in yine yönetmeni olacağı proje bu sefer Showtime’da ve sezon dokuz bölüm sürecek. Ayrıca hikâye Dallas’ın geri dönüşü misali günümüzde geçecek.

-- American Horror Story ile övgüleri toplayan Ryan Murphy, American Crime Story’yi de getiriyor. FX’in onay verdiğini açıkladığı proje Amerikan tarihinin ünlü cinayetleri üzerine kurulu olacak ve ilk sezonun konusu belli: O.J. Simpson davası.

Böyle yani…
Devamını oku ...

Onların yerinde olsam ben de gelmezdim




Aylar süren Homeland bekleyişi sona erdi ve nihayet Pazar günü çift bölüm açılışla döndü. İzliyorsanız biliyorsunuzdur, sezonun sonunda Carrie’nin İstanbul’a tayini çıkmıştı. Yaz boyu çekim için ülkeye gelip gelmeyeceği tartışıldı ama adamlar Cape Town’a gittiler. Carrie ise Pakistan’da karşımıza çıktı. Kısa süre önce çıkan bir haberse işin başka boyutunu ortaya serdi.

Carrie’yi oynayan ‘sevgili’ Claire Danes The New York Times’a verdiği röportajda ‘Türk hükümetinin senaryoda Türkiye’nin imajını hoş olmayan şekilde tasvir eden unsurlar barındırabilecek içerikler için senaryoları incelemek istemesi nedeniyle’ gelmekten vazgeçtiklerini söylemiş. Başımızda RTÜK ve sansür olayı yeterince varken bir hükümetin böyle işlere girmesi eksikti zaten. Dolayısıyla ‘bu nedenle’ oh iyi olmuş gelmedikleri.

Tabii Tyrant’la birlikte güzel fırsat olurdu, hatta İstanbul muhabbetleri sırasında Kerem Bursin’in de adı geçmişti. Tüm bunlar yalan oldu ama sansürsüz Homeland büyüktür Türk hükümeti sansürlüHomeland.


Sağdakini denemesi bedava.

 Bu haftanın onay-iptal bilançosu şu şekilde:

FX’in ilişki komedileri You’re Worst ve Married onay aldılar. USA Network’ün yaz yenilerinden Rushiptal olurken karısının bir eskortla ilişkisi olduğunu öğrenince hayatı değişen bir adam üzerine olanSatisfaction onay aldı.

TVLand’in iptal olacağını çok belli eden dizisi Jennifer Falls ilk sezonunun sonunda iptal oldu. TNT’nin 20 yıl sonra dirilttiği Dallas üçüncü sezonu sonunda iptal oldu. Pembe diziden hallice yapımın ucu bir miktar açık kaldı. Ama diğer pembeler abidesi ‘sevgili’ Mistresses ABC’den üçüncü sezon onayını aldı. Ama onda da başrollerden Alyssa Milano ayrılma kararı verdi.

Nedeni: Maliyetten dolayı çekimlerin Los Angeles’tan Kanada’ya alınma kararı ve birisini daha yeni doğurduğu iki küçük çocuğu olan Milano’nun üzülerek de olsa ayrılık kararı alması.

O kadar yapmayın dedim, dinletemedim.

 Gelelim yeni dizilere. Geçtiğimiz Salı yazısından buna toplamda yedi yeni ulusal kanal dizisiyle buluştuk. Bundan biraz fazla eski dizi de geri döndü ve açıkçası yenilerde kesat bir haftaydı.

ABC’nin ikili komedisi Selfie ve Manhattan Love Story iyi başlamadılar. Belli miydi? Evet, çünkü saatleri sakattı. Aynı şekilde NBC’nin ikili komedileri Bad Judge ve A to Z de iyi başlamadılar. Bunların da tahmin edilmeyecek durumları yoktu. İleride nasıl ilerlerler belli olmaz ama şans verilesi lazımsa MLS ve A to Z’yi deneyin.

Dramalardan ise elimizde Stalker ve Gracepoint vardı. Bunlardan ‘iyi’ diyebileceğimiz şekilde başlayan Stalker; batan da başrollerde Anna Gunn ve David Tennant’ın olduğu, hatta David’in İngiliz orijinali Broadchurch’teki karakterini yine oynadığı Gracepoint oldu. Zaten ne demeye uyarladılar ayrı mesele. Bence yazının dizi tavsiyesi izlemediyseniz ilk sezonu sekiz bölüm süren ve yeni sezon onayını almış Broadchurch olsun.

FOX’un yeni komedisi Mulaney’e ise hiç bakmayın. En rezil reyting onunkiydi.

Kim Kardashian daha önce Drop Dead Diva ve CSI:NY’ta da yer aldı.

 Dizilere zaman zaman bazı ünlü oyuncuların veya ekran yüzlerinin konukluğu ve katılması malumunuz. Devamında gözüme takılanlardan bahsetmek istiyorum. Biraz da reklamımı yapacağım.

- Ünlü manken Naomi Campbell, FOX’un sezon ortası dramalarından Empire’da birden fazla bölüme konuk olacak. (Şöyle)

Mad Men’in yıldızı Jon Hamm, güzel İngiliz dizilerinden Black Mirror’ın Yılbaşı özel bölümünde yer alacak.

ChuckDexter ve 24’te izlediğimiz Yvonne Strahovski, ABC’nin Astronaut Wives Club adlı dizisine katıldı. (Şöyle)

- Son sezonuna girecek White Collar’ın sevilen oyuncusu Matt Bomer, American Horror Story: Freak Show’a konuk olacak.

- Ünlü komedyen Ricky Gervais ABC’nin sezon ortası dizilerinden Galavant’a konuk olacak. (Şöyle)

2 Broke Girls’e Kim Kardashian ‘kendisi’ olarak konuk olacak. Son dönemde Dallas’ta izlediğimiz Jesse Metcalfe de diziye konuk olacak.

Bu adamın saçlı haline hala alışamadım.

- Marvel filmlerinde Howard Stark’ı cnlandıran Dominic Cooper, ABC’nin sezon ortası dizisi Agent Carter’da da bu karakterle yer alacak. (Şöyle)

- Bu sezon How to Get Away with Murder’ı karşımıza getiren ünlü yapımcı Shonda Rhimes The Mindy Project’e kendi olarak konuk olacak. Fargo ile Emmy adaylığı kazanan Allison Tolman da diziye konuk olacak.

Prison Break ile tanınan Wentworth Miller, resmen bugün başlayacak The Flash’a konuk olacak, ki PB’den rol arkadaşı Dominic Purcell 10. bölüme konuk olduğunda ikinci konukluğunda bir araya gelecekler. (Şöyle)

Orange is the New Black’teki Sophia rolüyle Emmy adaylığı kazanan Laverne Cox, lezbiyen sevgili rolü yapan iki arkadaş üzerine kurulu Faking It’e (MTV) konuk olacak.

Suits’te Logan Sanders karakteriyle yer alırken pek sevdiğim Brendan Hines da birden fazla bölümde CBS’in reytingi güzel giden dizisi Scorpion’da yer alacak. (Şöyle)



 Aslında bu sefer magazin haberi dahil etmeyecektim ama gündem izin vermedi. 2012’de Ryan Reynolds ile evlenen Blake Lively’nin hamile olduğu haberleri dün basına yansıdı. Az üstteki resim de duruma kanıt oldu. Bir de şu sıralar American Horror Story ve Glee ile gözümüzün önünde olan yapımcı Ryan Murphy ile eşi David Miller'ın ikinci oğula sahip olmaları var.

Yani durum böyle…
Devamını oku ...

How to Get Away With Murder 1x02: Senden daha değerli değil, parçala gitsin


Annalise bu bölüm ‘her şeyin’ doruğundaydı.
Bir How to Get Away with Murder bölümünden daha merhabalar efendim. Öncelikle köklerden çok kopmayıp iyi bayramlar hepinize diyeyim, sonra da konuya geleyim.

Geçtiğimiz hafta açılışını yapan HTGAWM (şu kısaltmaya hala alışamadım) mükemmel bir reytingle açmıştı, onu da güzel bir şekilde devam ettirdi. Dahası gördüğüm kadarıyla dizinin aldığı yorumlar da genelde iyi oldu; bunun detayına da dilerseniz sitenin diğer bazı yazarlarının diziyle ilgili ilk bakış görüşlerinin olduğu yazıyla ulaşabilirsiniz. Sadece bu kadar değil elbette, dizi başlangıcıyla bazı ufak tartışmaları da beraberinde getirmiş durumda.

The New York Times’ta çıkan diziyle ilgili bir kritikte Shonda Rhimes için “Otobiyografisini yazdığında adı ‘Sinirli Siyahi Kadın Olmaktan Nasıl Kurtulursunuz?’ şeklinde olmalı,” diye başlayan bir yazı çıktı. Dahası Viola Davis de Scandal’ın başrolü Kerry Washington’a oranla daha az klasik bir güzelliği olan kadın olarak tasvir edilmiş. Bu durum haklı olarak, özellikle Amerikan basınında tepki çekti. Zaten yazıda diziyi yazanın Shonda Rhimes olduğu gibi yanlış bir çıkarsamada da bulunulmuş, ki kadın yazar değil yapımcı.

Diziyi içi kadar dışıyla da konuşuyorlar yani. Bir de geleyim bölüme:


Şu kadını üzmeyin, oğlan umurumda değil.

Geçtiğimiz bölüm Annalise aspirinden felç olan bir adamın davasında metresini savunmuştu. Bu bölümün davası da karısı Marjorie’yi öldürmekle suçlanan Max St. Vincent’i savunmak oldu. Davanın konusu derste açılsa da geçtiğimiz bölümde işe alınan beş öğrencinin davaya katılımı üzerine yürüdü ve geçen yazıdaki gibi maddeler üzerinden gideyim diyorum.

1) Kanıtı yok edin.

Daha önce Annalise’in karıştığı bu aşamayı halletmek Wes’e kaldı. Geçen bölümde Annalise’i sevgilisiyle yakalayan ve durumdan rahatsız olan Wes, Annalise’in verdiği görevi başararak cinayet silahı bıçağın yanlış polis üzerine etiketlendiği gerçeğini ortaya çıkardı ve başarıya ulaştı. Bu sırada diğer dörtlünün ’geçen davada aramıza katılmak için ne yaptı ki’ tarzı düşüncelerine maruz kaldı ama gerçeğin ortaya kolay çıkacak bir konu olduğunu sanmıyorum.

Ayrıca ben geçen bölüm için “Asher katılmak için ne yaptı ki?” diye sormuştum, babasının güçlü bir isim olduğunu öğrendik. O da buradan çıkmış.

2) Şahidin inanılırlığını yok edin.

Kapı önü konuşmasından sonra olanları açtım beş kere daha izledim.

Geçen sefer Michaela’nın hallettiği bu aşama da Connor sayesinde halloldu. Tanık Marjorie’nin yakın bir arkadaşıydı ve Marjorie-Max ilişkisiyle ilgili internette bulunan güzel sözleriyle Max aleyhine söylediği kötü sözler dengelendi. Tabii bu aşama için Connor’ın ‘yaptıklarını’ es geçmek olmaz.

Geçtiğimiz bölüm e-mail kayıtlarını almak için yattığı bilgisayar dehası Oliver ile arasındaki ilişki bu bölüm beni yine epey çekti. Connor’ın Oliver’ı kullan-at olarak kullanmayıp bir şeylerin içine girmesi güzeldi, dahası kapı önünde “But this time I do you,” ile biten konuşma daha güzeldi. Hatta “Lütfen sevişme sahnelerini Annalise ve Connor ile sınırlı tutalım,” da dedim.

3) Sanığa tanık

Böyle bir durum gerçekte yoktu ama tabii ki olması da şart değildi. Michaela ve Asher, yanlarında Frank ile gizlice striptiz kulübe giden evli yan komşuyu tanıklığa ‘ikna’ ettiler ve böylece cinayet zamanı Max’in bir tanığı ‘olmuş’ oldu. Burada Asher’ın çöpleri karıştırırken o dişlekvari konuşması biraz kulağımı tırmaladı ama zafere giden yolda her şey mübah sonuçta.

Bu tipi görünce Testere’nin maskeli hali aklıma geldi.

4) Sanığa tanık 2

Mahkemedeki ikinci tanık, tanıklığı iki tarafa da yarayabilecek biri olan Max’in ilk evliliğinden olan kızıydı. Onu mahkemeye hazırlamak için provada sorulacak soruları hazırlama görevi de Lauren sayesinde halloldu. Bu aşama sırasında da o, yani Annalise tanımlamasıyla ‘Frank’in kızı’, maksatlı üstünde gözü olan Frank sayesinde ekibe girip girmediğini sorguladı. Hepimiz biliyoruz ki tamam, geçen davada şirketin gerçek suçluları savunduğunu fark etti ama sonuçta Frank istediği için ekibe girdi.

Ama bu sırada ortaya yine bilinmedik olan bir gerçek çıktı: İkinci bir cinayet.

Annalise’in “Ben bu adamı öldürsem kurtulur muyum acaba?” adlı bakışı.

Kızının tanıklığı sırasında ortaya çıktı ki meğerse Max St. Vincent aslında Stuart Sims’miş ve yıllar önce İsviçre’de ilk karısını öldürmekle suçlanıp beraat etmiş. Bu durum ikinci eşini öldürmekle suçlanan adama tabii ki yaramadı. Kurtuluş ise Lauren katkılı bir şekilde ‘avcılık bilgisi çok iyi olan adamın İsviçre’deki ilk cinayeti itiraf etmesi ve bıçak darbelerindeki beceriksizliğin bu cinayetle uyuşmadığını kanıtlamak’ şeklinde ayarlandı.

Açıkçası Max’in ‘işlemediği cinayetten işlediğiyle kurtulması fikri’ benim hoşuma gitti. Bu yola gidene kadar yapılanlar da. Merak ettiğimse geçen bölümde olduğu gibi başından beri her şeyi bilip de Marjorie’yi öldüren ve babasına komplo kurmaya çalışan gerçek suçlu Max’in kızının açığa çıkarılmamasının dizide sürekli tekrar edip etmeyeceği.

Connor’ı tenzih diyorum ama bu bölümün en iyi öğrenci performansı Lauren’daydı.

İtiraf: Max “Yaptığı için kızımı kurtlara yem edemem ama cezalandıracak bir yol bulacağım,” dedi ama bence ‘ödeştiler’.

Gelelim ana konuya:

Geçen bölüm üç ay ileriye gidip dört öğrencinin bir cinayeti örtme çabalarını izlemiştik; o gece üstünden ‘flashforward’ yoluyla devam ettik. Öğrendik ki Wes’in komşusu Rebecca da olayla bağlantılı çıktı. Tahmin ettiğiniz gibi henüz tek ısınamadığım karakter Wes ile araları şu sıralar gayet iyi. Henüz bu geceye gelmemize iki buçuk ay var ve detayları daha bilmiyoruz ama hoşuma giden bir şeyden de bahsedeyim:

Bölümün başında işe dahil olarak ismi geçen kadın karakterin bölüm sonunda Annalise değil de Rebecca çıkmasına sevindim. Annalise olsaydı ucuz olduğunu düşünecektim. Lila’nın cinayeti davasında ise Rebecca ve kızın sevgilisinin tutuklanması, Rebecca’nın öncesinde bir telefonu gizlice Wes’in dairesine saklaması ve Annalise’in ‘daha önce bir öğrenciyle aldatıldığı’ gerçeğinden yola çıkıp kocasının arkasından olayı araştırmaya başlaması var.

Gerçi koca da gördüğümüz üzere pek masum değil, Annalise’den şüphelendiği için kızla arasındaki bütün mailleri silmiş. O da gidip geçen bölümde dava yüzünden arasının berbat olduğu metresinden cinayet gecesi kocasının ne yaptığını araştırmasını istedi. Rebecca’nın gelecekte işe dahil olmasından da iki cinayetin bağlantılı şekilde ilerleyip sonlanacağı düşüncesine kapıldım. Bakarız bakalım... Sanırım bu kadar. Yeni bir cinayette ve yeni bir HTGWM bölümünde görüşmek üzere efendim. Öptüm, bye.

O koca için senin üzülmene değmez, parçala gitsin.
Devamını oku ...

The Vampire Diaries 6x01: Keder, kazıktan daha etkili olursa?


Sevişirseniz ölürsünüz. Hiç film de mi izlemiyorsunuz siz?
Bir The Vampire Diaries bölümünden, daha doğrusu yeni sezonundan merhabalar efendim. Geçtiğimiz sezonu Mayıs ayı içinde kapatana kadar site bünyesinde 19 yazıyla eritivermiştik, karşımıza yenisini gönderdiler. Ben de kaldığımız yerden alıp yürüyeyim diyorum. Ama öncesinde:

 Birçok haber kaynağında yer alan bir durumu ben de kısaca geçeyim: Daha önce Tyler ile Michael Trevino’nun konuk olduğu The Originals evrenine bu sefer Tatia karakteriyle Nina Dobrev konuk olacak. Kendisinin, vampir olmadan hemen önce Klaus ve Elijah kardeşlerin hoşlandığı ama kendisini görmediğimiz görsel ikiz olarak lafı geçmişti.

 Ian Somerhalder ve Nina Dobrev’in ayrıldığı malumunuz. Üstüne Nina Dobrev’i Derek Rough konusu gerçek olmak üzere birkaç kişiyle yazıp çizmişlerdi. İşte o sıra Ian Somerhalder’a da geldi. Kendisi Dobrev’in de arkadaşı olan Nikki Reid ile saklamadığı bir ilişki içeriside, ki zamanında Ian-Nina ikilisi Nikki’nin eski sevgilisiyle birlikte dışarı da çıkmışlar. Bu durum haliyle taraflar arasında –dedikoduya göre- buz kesmeye neden olmuş.

Nina’nın Instagram notlarını bu duruma yoran var ve dahası Comic-Con panelindeyken ikilinin arasında panele katılan bütün kadronun oturması durumu var. Tuhaf olması aşikâr ama dört yıllık ilişkiyi bir adım ileriye götürmek istemeyince oğlanı elinden kaçıran da kızın kendisi tabii.


Bu resim bu bölümden ama emellerime alet ettim.

 Bir de The Originals’ın başrolceğizi Joseph Morgan’ın (33), Bonnie’nin annesini oynayan Persia White (41) ile Jamaika’da evlenmesi durumu var. Gayet mutlu da görünüyorlar. Yalnız yaş farkı falan umurumda değil de ben adamın o güzelim aksanının miras kalmayabileceği durumuna biraz takılmış durumdayım. O iş nasıl olacak sahi? En iyisi geleyim ben artık bölüme:

Geçtiğimiz sezonu en nihayetinde Damon ve Bonnie’nin diğer tarafta sıkışıp kalmasıyla kapatmıştık. Diziyi de yazın geçip bitmesi ve üniversitenin açılmasıyla açıverdik. Elena ağzından karakterlerin ne durumda olduğuyla başlayıp o şekilde bitirdiğimiz için ben de karakterler üzerinden geçerek gideyim diyorum.

1) Elena Gilbert

Sayesinde ‘keder’ kelimesi beynime kazındı.

Elena’yı aşklarını bir türlü yaşayamadıkları hayatının aşkını ve en yakın arkadaşını kaybetmiş olarak bırakmıştık. Bıraktığımız yerde buluverdik. ‘Tabii ki’ bir şekilde devam ediyor rolleri içindeydi. Gerçi bu bölümde geçtiğimiz sezondaki gibi (O neydi ya?) çok gözüme batmadı. Dahası doktor olmaya karar vermiş, ki bu iyi bir şey. Gerçi okulunu Being Human’daki Aiden misali kan bulmak için de kullanıyor ama olur artık o kadarı.

‘Keder’ konusunu ise Luke’tan aldığı otlarla Damon’ı halüsine görmek şeklinde idare ediyor. Caroline sayesinde öğrendik ki Bonnie’ye çok ağlamış ama Damon için pek ağlamamış. Normal tabii ama bu durumun yan etkisi Mystic Falls sınırında bulduğu kim varsa öldürmeye kalkması olmuş. Bölümün başında sevişen çifti de katlediverdi ama bence o kişinin kimliğinin Elena olduğu barizdi. Umarım Alaric, kızın Damon’ı unutturma teklifini kabul eder.

Elena’nın yakın zaman geleceğinde bu arkadaşı görüyorum.

2) Stefan Salvatore

En ‘ben’ yas tutma Stefan’ınınkiydi.

Stefan ise olayın arkasından veda etmeden ve arkasına bakmadan her şeyi terk etmiş. Bir tamirhanede araba tamircisi olarak karşımıza çıktı ama tabii ki gizli bir amacı varmış: Ölülerle iletişim kurmayı sağlayan bir cadı ile iletişim kurmak. Onu bir de Ivy adlı bir kızla görüverdik. Bölümün bir yerinde kıza “Ben vampirim,” bile dedi ama tabii ki inanılacak bir pozisyonda olmadılar. Hepsinin güzeliyse Elena ile yaptığı “Ben artık vazgeçtim,” konuşmasıydı. Muhtemelen devamını getirecek ama bu bölümlük doz yerindeydi. Bir de Caroline sesli mesaj bıraktığında telefonu kırmasa güzel olacaktı.

Şimdilik Caroline konusunu ben misafir edeyim o zaman.

3) Caroline Forbes

Aslında arayışının sonunda kendisini New Orleans’ta bulsa ne de güzel olur…

Ana karakterlerin yas tutmasını izleyip durduk ama neyse ki ana konuyu çok ihmal etmediler. Sezon finalinde Gezginciler’in yaptığı büyü nedeniyle Mystic Falls’a giremez hale gelen vampirler dışarıda kalınca her şeyi düzeltmenin bir yolunu arayıp bulma işi Caroline’a kalmış. Diğerlerinin eli niye armut topladı bilmiyorum ama o piknik sahnesi güzeldi mesela. Buradaki tek falso onun okulu bırakması olsa gerek, umarım o konuyu bir şekilde toplarlar.

Ayrıca Stefan konusunu çaktırmadan deşmesi ve bıraktığı sesli mesaj kalp ben. Caroline Dries ya da Julie Plec ikilisinden birinin ‘Steroline’ konusunda “Üstünde çalışacağız ama her şeyin bir zamanı var,” gibisinden bir açıklamasını bırakıp Matt’e geçeyim ben.

4) Matt Donovan

Bir “Ay umarım ölmez,” sezonunun açılışına daha hoş geldiniz.

Gezginciler ile yapılan mücadelede uzun süredir geçinmek için çalıştığı Grill yanınca polis olmaya karar veren Matt’i de eğitimde buluverdik. Elena vampirler artık kasabaya giremediği için gerek yoktu muamelesi yaptı ama Matt’in de dediği gibi Caroline’ın yolu bulması uzun sürmeyebilir. Bir de vampirler için kan öyle olmasa da insanlar için yemek parayla, malum.

Ayrıca beş sezondur bu sefer ölecek mi acaba diye kendimi yiyorum, en azından şansı artar. Bir de Elena’nın elinde ölmekten son anda yırtan kıza yardım etme durumu var ki oradan da bir aşk çıkaracaklar gibi. Kimi bulacaklar diye düşündüğüm tek kişi de rezerve oldu.

5) Tyler Lockwood

Keramet üniversitedeymiş galiba.

Sezon finalinde Gezginci kabilesi ile girdiği mücadeleden birinci sezondaki, yani içinde kurt adam potansiyeli olan insan formuna dönen Tyler ise bu durumu idare etmenin derdindeydi. Luke’un yaptığını öğrenince üstüne saldırması ve sürekli bir kendine hakim olma çabası içindeydi ama neyse ki Alaric bu konuda epey işe yaradı. Umarım birini öldürüp yeniden kurt olaylarına girmez. Bu halinden memnun kaldım ben.

Bir de Liv ile aralarındaki ‘çekim’ konusu var. Ne zaman ne hikâyesi kaldı bu çocuğun desem bir şey buluyorlar. Fikren hoşuma da gitti çabuk olmayacak bir iş gibi. Neyse bu da böyle oyalanır artık.

Benim amacım ikisinin yan yana olduğu bir kare çıkarmaktı ve bu çıktı.

6) Alaric Saltzman:

En ‘bana geçen’ durum Alaric’inkiydi.

Sezon finalinde öbür taraftan dönen Alaric ise bu sefer Whitmore’da Elena, Liv ve Tyler’ın öğretmeni olarak karşımıza çıktı. Vampirlerden nefret eden ama ölmeden önce kısa süreli de olsa vampire dönüşen Alaric, hayata vampir döndüğünden bu durumun onun üzerinde belli bazı etkileri oldu haliyle. Kan içmeyle baş etme, Damon’ın yokluğu ve Elena, Caroline, Tyler derken kafası kalabalık olunca hiçbir şey daha kolay hale de gelmedi.

Ama duruma mola olurcasına Elena’nın hocasıyla arasındaki yakınlaşma ‘benzeri’ durum da onun hikâyedeki payı oluvermiş. Zaten Meredith’in de Alaska’ya gittiğini öğrendik. Olur yani.

Aslında bu ikisinden güzel bff olur.

Sanırım bu kadar. Jeremy’yi ‘en şımarık yas tutma’ olarak gördüğümden ayrı açmak istemedim, o kusur kalsın mümkünse. Bu bölüm tam bir toparlama açılıştı. Herhangi bir şeyi derinlemesine karıştırmadılar veya şok etmediler. Çok fazla hikâye de anlatmadılar. Daha çok ileride neler göreceksiniz amaçlı bir ‘preview’ izledik diyebilirim.

Gelecek bölüme Damon ve Bonnie’yi kurtarmak için yol bulmaya çalışma ve Mystic Falls’a giriş yolu ve Elena!’nın vüyük ihtimalle Damon’ı unutmuş yeni hali derken bir şeyleri de karıştırmalarıyla birlikte kaldığımız yerden devam ederiz artık. Eh o zaman gelecek bölümde görüşmek üzere diyeyim. Öptüm, bye.

Yaşlanıyoruz sayın seyirciler.
Devamını oku ...