31 Aralık 2014 Çarşamba

How to Get Away With Murder 1x08: Çekirge üçüncüyü zıplayamadı

İşte kanlı ve hala canlı LilaStangard.
Bir How to Get Away with Murder bölümünün ardından daha merhabalar. Sezon arasına girmeye bir kala gelen bölümle, zurnanın zırt dediği yere gelmiş olduk ve her şey karışıverdi. Aslında genel olarak önceki bölümlerden bildiğimiz veya ipucu olarak verilen şeyleri izledik ama yine de eğlenceli bir hikâye sunuldu. Önce ufak bir ekstra:
How to Gey Away with Murder için Türkiye yayını nihayet başlıyor. Dizimax Drama, 27 Kasım’da diziyi yayınlamaya başlayacak. Aklınızın bir yerinde dursun.

Geçtiğimiz bölümü Lila’nın altı haftalık hamile olduğunun ortaya çıkması ve geçmişle gelecek arasında iki hafta kalmasıyla kapatmıştık. Bu bölümde de o iki haftayı geçirdik. Önce Lila ile yattığı, sonra da cinayet günü olduğu yer konusunda yalan söyleyen Sam nedeniyle Annalise, Bonnie’yi şahit tutarak bu sefer de hamilelik konusunu sordu. Sam bu sefer de reddetti ama sonradan ortaya çıktı ki bu konuda da yalan söylüyor çıktı.

Bu bölümün temelinde de Gretchen Thomas adında uyurgezer bir kadın vardı. Bu haliyleyken dadıyı öldürmekle suçlanan kadının savunması bizimkilere kaldı ve başladılar deşmeye. Her öğrenci bir aile bireyini sorgulamaya başladı.
Connor’a bu sefer eşcinselliğe dayalı bir rol yazmamaları iyi olmuş.
Connor: Connor’ın payı evin oğlu oldu. Sorgulaması sırasında her şey normal görünse de tanıklık yaparken ortaya çıktı ki dadı ile bir süredir ilişkileri varmış. Bunu kaçırması tabii ki Annalise’in tepkisini çekti. Üstelik dönem sonu notlarının verilmesine az bir zaman kalmış; sınavlar da yaklaşmakta. Onunsa bu durumu çok dert ettiği söylenemez, en azından toparlamak için bir şeyler de yaptı.

İlk heteroseksüel deneyimi hikâyesi biraz komikti, itiraf etmek gerek ama meğerse dadıdan çocuğa cinsel hastalık geçmiş; o ortaya çıktı. Buradan sonra ilaç tedavisi üzerinden sonuca gidildi zaten. Gol kendisinin olmasa da asist onun denilebilir. Bir de çalışma grubu oluşturma fikrini bulması var tabii…
Yabancı dizilerin Amerikalılara neler öğrettiğinin haddi hesabı yok.
Michaela: Onun payına sanığın annesi düştü ve bence eğlenceli bir sorgulama oldu. Televizyonda izledikleri sayesinde mahkeme tarzını bilen bir karaktere Michaela’nın da destek atmasıyla iyi bir ikili oluverdiler. Gerçi dava sırasında bu tanıklığın üzerinde durulmadı. Zaten bölümde özel hayat ön plandaydı.

Geçen bölüm evlilik anlaşmasını önünde bulan Michaela, reddetmesinin üstüne bu sefer müstakbel kayınvalidesini karşısında buldu. Şimdi şöyle bir şey var: Kadın bu tarz bir düşünceye sahip ilk zengin anne değil. “Kocamla şirketi yoktan kurduk; Aiden’a güzel bir gelecek bırakmak istiyoruz.” Bunu anlarım ama kadının çirkefliğindeki doz aşımından hoşlanmadım. Üstelik tehdit de etti. Gerçi Michaela’nın da tokat atmaya kalkması yanlıştı, o ayrı.

Burası şimdilik böyle arapsaçı kaldı ama konu üstüne Michaela’nın kazanmasını isterim. Kazanmak derken… Oğlanın kullanması gereken cinsel hastalık ilacının aynısını babanın da kullandığını ortaya çıkarınca golü atan taraf oldu. Karşılığında Annalise’den ödülü istedi ama ödülün önemli olmadığı cevabını alınca tersini düşündüğünden Asher’ın evine giderek ödülü gizlice yürüttü.

Böylece cinayet gecesindeki ödül muhabbetini bağlamış olduk.
‘Ayın öğrencisi’ kalıbını kullanan bu kadını sevdim.
Laurel: Onun payına düşen evin kızı oldu. Bu da pek oyalayıcı olmadı açıkçası, mahkemede üstüne düşüldüğünü görmedik. Dolayısıyla Laurel’da da ön planda olan özel hayattı. Geçen bölüm öpüştüğü Frank ile samimiyeti baya baya ilerletti. Erkek arkadaş da diğer tarafta duruyor tabii.

Frank ile bir kere arabada yattıklarını gördük. İkincisinde ise tam ‘işe girişecekken’ Frank’in yaptıklarından haberi olan ve gayet rahat karşılayan kız arkadaşı ortaya çıkınca işlerin rengi değişti tabii. Laurel gözü yaşlı bir şekilde çalışma toplantısına geliverdi. Şimdi, buradan gerisinde haksız taraf Frank olabilir ama sonuçta Laurel’ın da çok masum olmadığını unutmamak gerek. Frank’in suçlu olmasındaki fazla taraf kız arkadaşı olduğunu saklayarak bunu yapması; Laurel gayet var haliyle aldatıyor.

Bir de bir ara “Frank’in çıplak fotoğrafının telefonunda ne işi var?” diye çemkirmiştim. Meğerse Frank gizlice Laurel’ın evine sızıp kendisi yüklemiş. Bu detay da yerine oturmuş oldu. O telefonun şifresi yok mu olayını kurcalamayacağım şimdi.


Rebecca ve Wes: Wes dava için kocayı sorguladı ve mahkemede koca ön planda oldu. Zira dadı ile olan ilişkisi olan adam, kadının oğlu ile yattığını öğrenince kadını öldürmüş. Bir de suçu uyurgezerliği olan karısına yıkmaya çalışmış. Wes’in bu kadarının ortaya çıkmasında tabii ki payı olmadı. Onun derdi yine Rebecca’ydı.

Rebecca’nın varlığı ise son dakikalara doğru malum gecenin akşamına vardığımız bu süreçte, Lila davasının içine girmemizi sağladı. Annalise’in metresi ile iş birliği içindeki kız, Annalise’den Wes’e, ondan da kendine geçen bir şekilde hamileliği öğrendi. Eldiven bahanesiyle Sam’in saçını almayı deneyip başaramayınca, bu sefer de flashdisk yoluyla telefon kayıtlarına yöneldiler. Wes’e yakalanmasıysa buna denk geldi işte.

Bölümün sonunda ortadan yok olup Sam’in peşine düştüğünü gördük ama Rebecca’nın rolü bu kadarla kalmadı. Bu bölümde geçenkilerin aksine flashforward yerine flashback kullanıldı ve Lila’nın nasıl biri olduğu ve cinayet gecesine doğru giden yaşamını izledik. Haziran-Temmuz-Ağustos şeklinde gördüğümüz üç anıda Rebecca ile aralarındaki arkadaşlığa da değinildi. Yani kızın ‘arkadaşımdı’ içselleştirmesi boştan değildi. Telefona gönderilen çıplak resim, Griffin ile bekâret anlaşması, hamilelik derken detaylar teker teker dolduruldu.

Çalışmak için aynı evde toplanan dörtlümüzün Rebecca’nın peşine düşecek olması da o gece yan yana olmalarını açıkladı.
Ne çektin be annem, ne çektin…
Annalise ve Bonnie: Bölümün en iyi ikilisi bunlardı. Aynı adamı sevmenin bedelini yavaş yavaş ödediler. Annalise de davanın içindeydi ama daha çok kafası Sam ile birlikteydi. En nihayetinde kocasının suçlu olduğunu anlayan Gretchen’a yaptığı konuşma da bu durumun örneği mesela. Ne kadar zeki olduğunu bir kere daha, Wes’e hamilelikten ‘senden sır saklamamak lazım’ edasıyla söyleyerek ama bunun nihayetinde Rebecca’ya gideceğini bilerek gösteriverdi.

Kocasının öğrencisini hamile bıraktığı gerçeğini bölüm boyunca taşıdığı yetmezmiş gibi Bonnie üzerinden “Biliyordu,” cümlesi eşliğinde üçüncü kez yalan söylendiğini anlayınca daha fazla dayanamadı; kocasının ipini çekti. Öğrendik ki hamilelik nedeniyle Lila’nın öğretmenlerinden ve onu tanıyanlardan örnek alınmasını sağlamış.  Tabii Sam’in daha fazlası için ömrü olmayacak ama yine de insanın bir oh olsun diyesi geliyor.

Bonnie ise… Harikaydı!

Öncelikle Lila’yla tanıştığı detayı ortaya çıktı. Bu sayede Sam’in yalan söylediğini anladı ve Sam ile yüzleştiğinde âşık olduğu manipülatiften beklediği öpücüğü aldı. Yine de Annalise’e olan sadakati ağır bastı ve soğukkanlılığı bir kenara bırakıp gözyaşı içinde her şeyi itiraf ettiğinde kovuldu. Buradan da Asher’la yatmaya gidecek ama ona sıra gelmedi. Ben Bonnie’nin ortalıkta olmaya devam edeceğini düşünüyorum; dahası istiyorum da.
Bu kadında kendimi görüyorum.
Asher’ı açmama gerek var mıydı? Bence yok.

Sanırım bu kadar. Gelecek bölümde akşama kaldığımız yerden devam edip Sam’in ve muhtemelen Lila’nın öldürülmesini, sonrasını nihayet izleyeceğiz; diziye de 29 Ocak’taki dönüşüne kadar ara vereceğiz…

Devamını oku ...

How to Get Away With Murder 1x07: Ölmeyi hak etmişti

image
Güzel bir görüntü değil mi şimdi bu?
Geçtiğimiz bölümde Asher’a gelecek vakitte ne olduğunu irdelemiş, bir idam mahkûmunun davasını incelemiştik. Rebecca davasının yankısı da devam etmişti. Bu bölümde de oradan alıp yürüdük. Öncesi açıklamalara bir bakarsak:

1) Geçtiğimiz hafta içinde People Choice Ödülleri açıklandı ve HTGAWM ‘Favori Yeni Drama’ ile Viola Davis de Favori Aktris (Yeni Dizi) dalında iki adaylık kazandı.


2) Amerikan ulusal kanal dizilerinin sezon arası verme vakitleri gelmek üzere. ABC kanalı da birkaç gün önce bir takvim açıklaması yaptı ve buna göre sevgili How to Get Away with Murder 20 Kasım bölümüyle araya girip 29 Ocak bölümüyle geri dönecek. Yaklaşık iki aylık ara şimdiden hayırlı (?) uğurlu olsun.

Geçmiş ve gelecek arasında da iki hafta kaldığını gördük. Dolayısıyla tahminim dokuzuncu bölümle birlikte zamanlamanın birleşeceği bir bölüm izleyeceğimiz ve sonrasında araya gireceğimiz. Neyse ona bakarız, ben bölüme geleyim:
image
Hala tam olarak güvenemesem de bu bölüm Rebecca’yı sevdim ben.
Bölümün öncesi de sonrası da Rebecca üzerineydi ve aradaki hafta sayısının azalmasıyla gittikçe daha fazla detay ortaya çıkarır oldular. Ve nihayet öncesinde düşünsem de kondurmadığım kilit bir noktada itiraf aldık: Sam’i olayın içindeki beş kişiden ödül ile öldüren Rebecca olmuş. “Ölmeyi hak etmişti,” aynı zamanda bölüme ve başlığa adını veren ifadesi bu şekilde oldu. Hak etti mi her türlü tartışılır elbet. Gelecek zamanda yine parça parça bir gösterim olduğundan bundan daha fazlasını öğrenmiş sayılmayız.

Wes ve Rebecca’nın yan yanayken yaptıklarını, otel macerasını öğrendik sadece. Bu bölümde de asıl önemli olan günümüz kısımda olanlar ve sonundaki o harika detaydı. Bundan sonrasını karakterler üzerinden yürüteyim:
image
Sevgilisi olduğu halde humpR’da takılan ama ismimi hatırlamıyor musun diye Connor’a trip atan arkadaşla olan tuvaletteki ikinci sevişme güzeldi.
Connor: Bölümün iki seks unsurunun birinin içindeydi; ki iyi de oldu. İyi olan sadece bu değil, hikâyesiydi de üstelik. Oliver’ı unutmayı becerememiş olan Connor, sosyal medyada stalklama sürecine devam ederken bir yandan da daha önce bir davada işlerine yarayan gay app üzerinden bulduğu adamlarla da yatmış. Bölüm içinde bir kere daha yattı. Tercihini de beğendim doğrusu. Ama tabii ki bu işler o kadar kolay değil.

Bölümün ortasında bilgi amaçlı yaklaştığı kızın yanında sarhoş olup kız arkadaşı diye Oliver ile sorunlarını anlattı. Ondan aldığı tavsiyeyle gitti adamın kapısına ama klasik bir hamle gereği kapıyı başkası açtı. Açıkçası ben ‘duşta’ olayına pek inanmadım. Muhtemelen Oliver’ın onu düşünen (?) bir arkadaşı. Detayını anlarız muhtemelen; zaten Connor daha olay günü Oliver’ın kapısına da uğrayacak.
image
Bu fotoğrafta gözüme takılan tek bir şey var.
Wes: Gelecekte Rebecca’nın yanında suç ortağı olarak gezdi durdu ve o vakitte biz zaten sevgili olduklarını biliyorduk. Geçmiş kısımda ise nihayet yolu yapılmış oldu. İtiraf edeyim HTGAWM çiftleri içinde sıralama yapsam bu ikisi kesin son ikide bir yerde olurdu. Ama bölümdeki sevgili olmaya doğru giden olaylar silsilesinden hoşlandım. Bir ara “O nasıl sevişme kuzum?” demişliğim de oldu gerçi ama olsun. Olayın sonucu da az yukarıda duruyor zaten.

Bölümde Wes’in işe yaradığı bir başka nokta da Rebecca’nın davasına olan yardımlarıydı ama bu çocuk zaten dizi başladığından beri başka bir işe yaramıyor. Geçelim.

Rebecca: Bu kız daha önce bu kadar cingözdü de ben mi kaçırdım? Laurel’ın yeni iş olayının ve Michaela’nın evlilik öncesi sözleşmesinin farkına varıp Wes konusunu eğlenceye güzel vurdu. Annalise ve Wes’in dediklerine mümkün olduğunca uyup Griffin’e karşı kaybetmemek için –gazeteye konuşmayı kastediyorum- iyi hamleler yaptı. Tabii bir de bölümün sonunda Annalise’in eski metresi Nate’in karşısındaykenki surat ifadesi var.
image
Bu ne şimdi?
Nate, Annalise dolayısıyla, Rebecca da Bay Darcy gerçeği nedeniyle olayın arkadaşındaki kişinin Sam olduğunu düşündüğünden birlikte bir çalışma içine girecekler. Bu nedenle de iki hafta sonraki ölüme giden yolda bu anlaşmanın önemli bir rol oynayacağını düşünüyorum. Sahi daha önce hiç önemsemedim ama acaba Nate o gece nerelerdeydi?

Asher: Bölümdeki işlevi her zamanki boş boğazlığının devam etmesi oldu. Bir de dava araştırmaları sırasında üç erkeğin çıktığı gecede laf almayı becerenin o olması var. Bu çocuk işe yaradıkça seviniyorum. Ama “Herkesi seks yaparken hayal ederim,” lafıyla ne yapacağımı bilememiş durumdayım.

Michaela: Geçen bölüm yazısının son resminde yazmıştım, Michaela sevgilisinin ailesinin hamlesiyle evlilik öncesi anlaşmasını karşısında buldu ama durumdaki komiklik bunu iş görüşmesine gittiğini düşünürken öğrenmesiydi. Gerçi hiç de komik bir olay değil, kendi başıma gelsin istemezdim. İş önemli bir şey. Gördüğümüz kadarıyla henüz imzalamış değil ve iki hafta sonraki olayda yüzük hala parmağındaydı.
image
Evlilik anlaşması >  Nişanlısının Connor ile yatması
Laurel: Laurel’ın bölüm davasındaki katkısı, Lila’nın ailesini mezardan çıkarmadan vazgeçtirmeye çalışmak oldu. Konu içine Sam de dahil oldu tabii ve sonuçta başarılı oldular. Tabii bir süre sonrasında her şey sarpa sarınca çıkarma işleri başa sarıverdi.

Özel hayat ise neyse ki (?) daha iyi durumda. Sevgilisinden yasal yardım ofisinde çalışmak için teklif aldı ve bir kararsızlığa düştü. Diğer taraf da Annalise sonuçta. Michaela’nın da demesiyle kadından bir tane var sadece ve öğrenileceklerin hesabı yok. Henüz kabul etmedi ama iki hafta daha kabul etmeyeceği belli. Hatta bir teklifi iki hafta düşünmeyeceğini düşünürsek muhtemelen reddedecek.

Üstelik Frank ile de bölüm başı öpüşmeye bağladılar. Gerçi ikisine çekilmeye de başladım hani. Daha bunların da iki hafta içinde sevişecekleri gerçeği var. Muhtemelen gelecek bölüme de o olur. (Gelecekte az buçuk ne olacağını bilmekten bu dizide gayet zevk alıyorum.)
image
Pembe geceliğine bakmaktan olaya konsantre olamadım ayol.
Annalise’e geçmeden azıcık da davaya bakalım. Yine epey bir satranç oyunu döndü. Griffin’in tarafı, savcılık tarafı, yapılan gizli anlaşmalar ve bunların ortaya çıkarılıp bozulması, taraf değiştirmeler oldu ama sonuca bakarsak elimizde ne kalmış oldu? Hiç. İki hafta daha da bir şey kalacağını inanmıyorum. Zira Rebecca hapse girmiş falan değil. Gerçi geçenlerde gelecekte bir ara her şeyin tepe tepetaklak olduğundan da bahsetmişti sanki…

Annalise: Bölümlerde herkesin başına bir şeyler geliyor da bu kadınınkiler bir başka oluyor ya. Dava sırasınca Rebecca için gereken ne varsa yapmaya çalıştı. Verdiği akıllar, yaptığı hamleler güzeldi. Savcı kadının kendi yanındaymış gibi davranıp da sonradan başka bir planı olduğu ortaya çıktığında bile yılmayıp her şeyi kendi lehine çevirmenin bir yolunu buldu. Ama sonra ne oldu?

Lila’nın cesedi ikinci kez incelenince Rebecca için iyi bir haber geldi ama Lila ‘hamile’ çıktı. Aşkları da güzel ama hikaye açısından Sam’in katilinin Annalise çıkabileceği bir durum olsa vallahi kimse şaşırmaz sanırım. Kadın haklı sayın seyirciler.
image
Bu kadın da benim gibi, çok güzel kötü haber veriyor.
Daha bir de Annalise’in olay gecesi Bonnie’yi arayıp “Sam yanında mı?” demesi var. Yani daha bir de O var! Gerçi gelecek bölüm özetine ‘ortaya çıkan gerçeğin Bonnie’nin Annalise’e olan sadakatinde değişikliğe yol açacağı’ ibaresini koymuşlar. Dahası bölümde nihayet Lila ve Sam’in ilişkisine eğileceğimiz flashbacklere bakacakmışız ve bölüm sonundaki gerçeğin üstünden yürüyecekmişiz. Bölümün davası da özette yazıyordu ama o kadarı da sürpriz olsun artık.

Sanıyorum bu sefer de bitti. Artık bir dahakine görüşürüz o zaman. Öptüm, bye.

Not: Otopsi sahnesi de pek güzeldi hani. Makyajcı iyi çalışmış.

Devamını oku ...

Günahkar 3. Bölüm: Sana bunu ben yaptım, biliyorum

Üçüncü Günahkâr bölümüyle herkese merhabalar. Yine bolca olayın olduğu bir bölümü arkamızda bırakıverdik. Bu sefer geçenkinin aksine özetli başladı ve klasik stil bir bölüm yayını vardı. Eh, fena olmadığını söyleyebilirim. Ayrıca “Günahkâr” hashtagi yerine farklı bir şey deneyerek #hiçunutmadım’ı seçmeleri de hoşuma gitti. Gelelim bakalım bölümde neler olduğuna:
Geçen bölümü Ali Yusuf’un bir güzel dayak atması üzerine dayakçı futbolcunun Sado’yu kaçırmasıyla bitirmiştik; oradan da aldık. ‘Menemen’ kod adıyla yardım isteyen Sado’nun yanlış adamdan, daha doğrusu yanlış bir dille yardım istediği belliydi. Elini kolunu sallayarak olay yerine gelen Ali Yusuf, yine de ’boş biri’ olmadığını göstererek önce elindeki iğneyi bir güzel adamın tekine sapladı. Ardından da onun silahını alıp kendilerini kurtardı; kulüpten kovulan futbolcu da polisi boyladı.
Güzel sahne olduğunu düşünüyorum ama en güzel kısmı “O özür dilemez,” lafıydı. Gayet makul, ben de dilemekten pek hoşlanmam mesela.
Bölümün baş kısmı diğer olarak Saliha ve Ali Yusuf’un yakınlaşmasına dayalı geçti. Gökhan ve Aslıhan ikilisi, Saliha’ya bir darbe vurmak için şirkete gerekli parayı Saliha’nın annesinin otelini satmak üzerinden sağlamaya kalkınca, haliyle Saliha’nın tepkisini çektiler. Geçtiğimiz bölümdeki Ali Yusuf tanışması üstüne Aslıhan’ın annesine sert çıkan Saliha, karşılığında şirketten sürgün yedi ama haliyle pes etmedi. Hele de iş dönüp dolaşıp annesinin oteline gelince…
  • Birini yeterince beklersen gelmek zorunda kalır.
Bunun için Kıbrıs’a giden Saliha, şansının az olduğunu bilerek çabalamaya ‘çalışırken’, karşısında Ali Yusuf’u buldu. Tabii bunda Saliha-Aslıhan arasındaki atışma konuşmasının etkisi de oldu. ‘Biz’ kipi ile konuşmalarını pek sevdiğim Ali Yusuf’un öncesinde Saliha’yı uyandırmak için denize atmasını daha çok sevdim. Böyle eşek şakası kimsenin başına gelmesin tabii.
İkili, ek kaynak bulmak için sorunlu bir arsa satışının üstüne eğilirken Gökhan-Aslıhan ittifağı da satış işlerini yürüttüler tabii.  Ali Yusuf, Saliha ‘uyurken’ Sado’nun yardımıyla arsadaki sorunu çözdü ve ek kaynak bulundu. Ama işe yaradı mı? Hayır. Çünkü gözü fazla kör Gökhan, Aslıhan’ın arkasında durarak satışı iptal etmeyip bir de yalancı damgasını kabul ediverdi. Bu kadar aşk bana fazla gelmedi değil ama şaşırmadım tabii. Bölümün özetinde satışın engellendiğini okuduğumdan nasılını merak ediyordum. Onu da çok bekletmediler.
Saliha önce bir güzel sözleşmeyi yırttı. Yenisi hazırlanmışken Ali Yusuf devreye girerek Aslıhan’ın geçmişte araştırdığı çevre katili şirketin yöneticilerinin oteli alacaklarını ortaya çıkardı ve tatlı bir dille adamları tehdit etti. Sonuçta da iptal oldu. Ama bunun ederi de Saliha’nın evden gitmesi oldu. Saliha da Ali Yusuf ‘gibi’ özür dilememeyi seçti.
Satış iptal olunca Aslıhan haliyle Ali Yusuf’u aradı ve dayanamayıp giden Ali Yusuf ile buluşmuş oldular. Buraya kadar tamam. Diyaloglar güzeldi, fragmanlarda falan da gördüğümüz bir işleyiş vardı ama Aslıhan’ın denize atlaması hiç beklemediğim ve hoşuma giden bir hamle oldu. Bir de itiraf edeyim, beni gülme tuttu. Resmen oturduğum yerde dayanamadım güldüm. Ali Yusuf bu sırada göle atlayıp ‘kahramanca’ kızı kurtardı; bir de üstüne suni teneffüs yaptı. Bu sırada kendisini bekleyen Saliha da ağaç oluyordu tabii.
Ama bekledi. Ali Yusuf ve Aslıhan hastanedeyken, sonrasında Aslıhan “Bir gün sana döneceğim. Şimdi değil, zamanı geldiğinde.” derken Saliha orada bekleyivermiş. Hatta baya baya olduğu yerde uyuyakalmış. Dolayısıyla taş kesilme hikâyesi oraya pek güzel uyuverirdi bence. Ve ondan sonrasında gelecek bölümde ‘randevu’ misali uzaklaşıp da öpmediği kızı öpüverdi. İyi de yaptı.
Ali Yusuf daha önce konuşurlarken sana verecek bir yerim var demişti; evden ayrılınca Saliha da gidiverdi. İyi de yaptı ama girdiği dakika evi karıştırmasının (?) aldığı tepki pek hoş olmadı. Üstüne de sanıyorum saati dolmadan Aslıhan kapıda bitti. Sanırsın kamera koymuş eve. Kıskançlığından Saliha’yı gönder konuşması yaparken bir de tuttu lazımmış gibi Ali Yusuf’u öpüverdi. İşte, burada da bölümün beklemediğim anlarından biri daha yaşandı: Ali Yusuf ‘selfie’ çekti ve Saliha’ya atıverdi. Güzel hareketti ama vazgeçirme planının işe yaramadığını anlayan Aslıhan, Gökhan’ı da kullanarak karşı bir hikâyeye girişti bile.
Aslıhan’ın samimiyeti benim kafamı karıştırmayan bir konu. Çünkü yok. Genel olarak sahip olduklarını kaybetmemek için her şeyi yapabilecek ve söyleyebilecek biri olarak geldiğinden, ki mesela önümüzdeki bölüm fragmanı da bunu tescilliyor, inanasım gelemiyor. Aslıhan o gemiye sadece kocasıyla balayı için biniverir. Ali Yusuf’u sevse de şu hayatını daha fazla seviyor sonuçta. Ali Yusuf da bunu bildiğindenkafasındaki ajandaya devam ediyor. Saliha’yı iskelede öperkenki o bölüm sonu bakışı da bunun bir nevi tesciliydi mesela.
Şahsen ben Aslıhan’ın kıskançlıktan çatlamasına, Saliha ve Ali Yusuf’un daha da yakınlaşmasına varım. Hatta Ali Yusuf da birazetkileniversin. Ama mümkünse Saliha çok fazla sarhoş olmasın. Pat diye aşık oluverdi zaten, bari ayık kafa kalsın.
Gelelim biraz da diğerlerine:
Sado: Futbolcu olayının ardından arsa konusunda yardım ederken Ali Yusuf’a verdirdiği sözü kullanarak onu tekrardan kendisine bağladı, çünkü bıraksa Ela’ya para vermeden dolayı adam gidiyordu. Bölümün medikal olayı da bunun üstüne devreye girdi. Kaza sonucu içine demir girmiş Samed’ten demir çıkartıldı; bu sayede milletvekiliyle iş de yapmış oldular. Ayrıca Sado’nun Ali Yusuf’un kim için suçu üstlendiğini merak etmesi iyi oldu. Nasıl öğrenecek insan merak etmiyor değil tabii. Ela? Çok bilmiyor ama başlangıç için iyi olur.
O değil de bu adam harbi sağlam+eğlenceli bir karakter.
Ela ve Halil: Valla düşündüğümden iyi ayrıldılar. Halil’in yaptığı “Seni bana emanet etti,” konuşması pek sağlamdı. Geçen bölümde Sado-Ela fikrini kendimce tartışmıştım ama bu da göze uzak durmadı değil hani. İnsan yine de iki durum için de bir Ali Yusuf tepkisi merak ediyor ama fikrimde caymış değilim.
Tuna: Bölümde Saliha’nın yardımcısı tek değildi; şirkette çıkan grev konusunda da Tuna’nın yardımı oldu. Hala biraz pasif kalıyor ama ben karakteri daha çok sevmeye başladım. Sevdiği kız önce eşcinsel sandı, üstüne de başkasına aşık olduğunu itiraf etti. Ne güzel bir hayatı var bu adamın. Bari bir de tanışsalar? Ayrıca Saliha’nın geri dönüşü de bu grev üstünden olacak gibi.
Anne: Bölümde şaşırdığım noktalardan birisi de Aslıhan’ın annesinin aslında evin hizmetçisi çıkması oldu. Aslıhan buraya da ‘yetişmiş’ yani… Anne gitti ve üç beden hayırsız oğlunu görüverdi; sanıyorum yemediği hakaret de kalmadı. Gerçi adamın dediği gibi Aslıhan da daha az hayırlı değil ama bununkinin dozu da ayrı bir özel. Bakalım hapisten çıkınca neler olacak?
“Gökhan bu kadar aşık olmasının cezasını çeksin,” demesi bence yeter. Ona dahasına gerek yok bence.
Not: Ali Yusuf’un Saliha’yla konuşurken makamından aşk için vazgeçme konusunda verdiği Fiona- Shrekörneği güzel değil miydi sizce de?.Böyle şeyler senaryoya güzel renk katıyor.
Not 2:Bölümbaşında çalan şarkı Pera - Sensiz Ben’di. Güzel bir seçim olmuş; yazının yarısını bunu dinleyerek yazdım sanırım.
Fragmana bakmayı unutmayın diyerek çekileyim ben artık; bir şey kalmadı sanırım. Haftaya görüşürüz efendim. Öptüm, bye.
Devamını oku ...

Günahkâr 2. Bölüm: İki mezar çok, bir tane herkese yeter

Soldakine beyaz, sağdakine de sakal pek yakışıyor. Adamlar resmen dikkat dağıtıcı.
İkinci Günahkâr bölümünün ardından merhabalar efendim. Özetsiz girdiğimiz bölüm nedeniyle 20:00’de TV başında olma konusunda zorlandığımı itiraf edeyim ama bitiş saatinde 21:33’ü görmek de pek bir hoşuma gitti hani. Üstelik sadece bir tane ve o da bir dakikalık reklam vardı. FOX’un eline sağlık.

Ayrıca haber bültenini kapatırken dizinin adına ‘Günahsız’ diyen Fatih Portakal’ın da ağzına sağlık. Ben geleyim en iyisi bölüme:


Geçtiğimiz bölümü vicdansız, paragöz, çıktığı yere girmemek için sanırım bir tek çocuğunu kesmeyecek olan Aslıhan’ın Ali Yusuf’a Saliha üzerinden iftira atmasıyla kapatmıştık. Neymiş efendim, şantaj yapmış. Ali Yusuf tabii ki o tarzda biri değil, intikam için ‘başka’ yolları var. Adamı alıp karakola götürmüşlerdi ve haliyle Aslıhan’la yüzleşti.Benim bu noktada itiraf edeyim ‘yalnız konuşmak istiyorum’ lafına bir gülmem gelmedi değil. Polisin cevabı o yüzden yerindeydi. Sonuçta yalnız kaldılar, bol bol bakıştılar, içlerinden konuştular ve konu puf oldu kapandı.

Şu dakikaya kadar hala Aslıhan’ı ‘yaptığı için’ en azından anlamaya çalıştığım noktalardayız.
Saliha. Kibirli, kaba, soğuk. Tek hobisi motosikletle yarışmak.
Ali Yusuf, bir kere Aslıhan’la karşılaştı ve geri dönülmez bir yola girdi. Girmeyeceği varsa bile Aslıhan sağ olsun(?) o yolu bir güzel yapıverdi. Hedef: Saliha. Tuttu kız motosiklet kullanırken karşısına çıktı, bir güzel de kaza yapıverdiler; az daha kız ölüveriyordu. Ama tabii ki bizim sanıyorum bir tek kendisini düşünmeyen kahramanımız izin vermedi ve kurtardı. Üstüne Saliha’nın annesinden yadigâr kolyesini almaya kayalıklardan aşağıya inip alma görevi sırasında düşüp kaburgaları incitmek suretiyle hastanelik oluverdi.

Geçmiş olsun o zaman. O ezilmelere biraz çabuk hastaneden çıktı gibi de kurcalayacağım bir nokta değil. Ben şahsen motosikleti kullanmayı ne zaman öğrendiğini daha çok merak ettim ama onu da bir ara hazmetmiştir elbet. Biz yine de kendisini güzel klasik arabasıyla daha çok görelim. Saliha diyordum ben…

Plan ‘tabii ki’ –laf aramızda benim bu adama bakacağım derken resmen konsantrem bozuluyor- işe yaradı. Saliha etkilendi. Önce saat gönderdi, yetmedi karşısına çıktı. “Şehir plancısı mısın sen? Teftişe mi geldin?” = geçen bölümdeki “Ben de çok isterdim ama kalabalık burası”. “Kimse tanımadığı biri için hayatını böyle riske atmaz!” da bölümün en mantıklı repliğiydi sanıyorum. Gerçi Ali Yusuf numunelik bir insan, hakkını çok yemeyelim.

Not: “İntikam alacaksan iki mezar kazacaksın.” – Bu lafı yeterince duyanınız vardır zaten. Klişe de olsa o sahneye uyuverdi işte.
Kamera kayıtlarını sildirdin de Ali Yusuf’un hafızayı nasıl sildireceksin?
Gelelim azıcık da Aslıhan’a. Geçmişte yaptıklarını anladığımı düşünüyorum demiştim ama sınır geçtiği noktalar beni adım adım Saliha’ya daha çok yaklaştırdı. Mesela, “Sen benim dişime göre değilsin,” cümlesi.  Benim tepkim dişin kırılsa da olur hani şeklindeydi, bu kadar güven elbet geri döner zarar verir. Ali Yusuf ile geçmişini öğrenen avukata olan açık sözlülüğünü bir dereceye kadar sevsem de eski hayatından iğrenirmişçesine bahsedişinden sonlara doğru artık rahatsız olmadım değil ve düşünün, avukata sırnaşmasından olmadım. Çünkü Aslıhan olmak bunu gerektiriyor.

Avukatı eşek yerine koyacağım ama sonuçta sağlam kazık önemli bir durum. Ortada ‘kamera kayıtlarını’ bile düşünen bir kadın var sonuçta. Gerçi iyi ki akıllı, salak olsaydı çekilmezdi bu karakter; böyle güzel.

Not 2: O 250.000 de bir güzel hiç oluverdi. Yarasın efendim. Yalnız Saliha dakikasında o parayı öğrendi de o koca bozuntusu niye öğrenemedi? Tamam, zenginler de herhalde 250.000’i önemsemeyecek kadar da değillerdir.

Koca bozuntusu derken bir de ona gelelim. Aslında adam için ‘baba bozuntusu’ daha doğru bir durum:


Neredeyse “Kız şu babanı nikâhtan önce boğazlasan olmaz mı?” dediğim noktaya geldik. Aslıhan’a zaafı olmasından bahsetmiyorum. Önce iş konusunda haksız yere bir güzel posta koydu, yetmedi Ali Yusuf’la tanıştığı sırada kızın yüzüne bir bardak suyu boca etti. Hiç ‘kızını düşünen baba’ imajı da yoktu hani. Beter bir evlat sevgisi var yahu bunda. İntikam diyordum ben bir ara…

Saliha etkilendi, Ali Yusuf’un da bir ‘ajandası’ var. Olay Aslıhan’ın şahit olduğu olaylar silsilesi eşliğinde ilerlemeye başladı. Bu nokta güzel işte. Saliha ve Ali Yusuf arasında her ne olacaksa Aslıhan’ın görmesi pek zevk verici oluyor. Gerçi babayla/kocayla olan yemek bir tuhaftı ama gerisi güzeldi. İnsanın oh iyi olsun diyesi geliyor. Gerçi ben onu bu sıralarda değil de “Seni yanıma alacağım, aşağıya indireceğim,” başlıklı konuşmada dedim. O Ali Yusuf konuşmasını yazan senariste sevgiler.

Bu bölümün en on numara beş yıldız anı da, bilmem siz ne derseniz ama, Ali Yusuf’un Saliha’yı öpmeye bir kala geri dönmesiydi. Resmen randevu verip uzaklaştı ya? Böylesi bir adam her eve lazım. Bir de bölümün davasından bahsedip sona bağlayalım:
Birinin canını yaktıysan arabaya bindiğinde arka koltuğa bakacaksın.
Ali Yusuf’un içeriden çıkmasında Sado’nun da payı oldu. Geçen bölümdeki cinayetin işlendiğini unutmayan Ali Yusuf her şeyi dökmek istese de Sado, alwaysandforever işe yarayacak olan Ela kartını oynayarak konuyu kapattı. Ardından da bölümün tıbbi davasına girdik. Futbolcunun teki karısını haşat ettiği için toplaması Ali Yusuf’a kaldı. Ama orada kalamadılar; adam ‘hamile’ kadını tekrardan haşat edince Ali Yusuf pek güzel müdahale edip bu sefer kendisi adamı haşat etti.

Sado’nun da demesiyle, hamile kadını haşat ettiğinden ve bir de Saliha’nın babasından daha beter gıcık olduğundan kendisine pek acıyasım gelmedi. Yalnız ‘Ali Yusuf’a hapis yaramış’ın kanıtıydı herhalde o dayak olayı. Tabii olayın faturası bölümün sonunda Sado’ya patlar gibi oldu. Bir menemen vakası da artık gelecek bölüme yaşayıveririz. Ali Yusuf birazcık Superman olmaya başladı sanki ama itiraz edeceğim bir şey değil. Hele de beyaz giymeye devam edecekse…

Giriş bölümünde flashbackte gördüğümüz abiye ne olduğunu merak etmiştim. Hapse düşmüş ama mektupta da yazdığı gibi ‘hapishane köşelerinde terk ettiğiniz oğlunuz’ sıfatıyla ortaya çıktı çıkacak bir durumda. Umarım yakışıklı birini bulmuşlardır.



Geçen bölüm avukatı pas geçmiştim, bu bölüm de avukat ile kardeş olduklarını öğrendiğimiz Tuna’yı pas geçeceğim. Kaçırmadıysam bir, o da basit bir sahnede göründü. Kendisini Aslıhan konusu üstüne bir Ali Yusuf sahnesi içinde görmek isterim hani.

Bir de söylemezsem çatlarım: Bu bölümde Ali Yusuf’un yakın arkadaşı Halil ile Ela arasında bir yakınlaşma yaşandı. Şaşırmadım, belliydi zaten. Orayı bir noktada ‘abimin arkadaşısın’ olayına bağlayacaklar sanki ama asıl detay bu değil. Ben pek kesin saptayamadım, Ela kaç yaşındadır sizce? Halil ile arasındaki farkı geçmiş durumdayım, şu an Sado ile arasındaki farkı düşünüyorum da. Niyesini anlaşmışsınızdır sanırım.

Neyse bu kadar yeter sanıyorum. Galiba kimseyi unutmadım; gelecek bölüme görüşürüz artık. Fragmana bakmayı ihmal etmeyin efendim. 
Devamını oku ...

3 Aralık 2014 Çarşamba

Televizyona nur, uyarlama ve IŞİD yağdı




Gayet dolu bir yabancı dizi gündeminden daha merhabalar. Uzatmadan konuya girivereyim, muhabbeti içeride yaparım:

 Birkaç gün önce Twitter’da dolanıyordum; Armağan Çağlayan’ın bir kullanıcı ile Shameless’ın uyarlanması üstüne yaptığı konuşmaya denk geldim. Kendisi dizinin Üvey Baba gibi olmayacağını ve iyi bir iş ortaya çıkardıklarını söylüyordu. Ben halen önce bir göreyim modundayım ama konuşmanın satır arasında kendisinin Modern Family dizisinin de uyarlanacağını ama yapanın Med Yapım olmadığını söylediğini fark ettim.

Dizi, bence güzel bir yapım. Bol ödüllü, Türk milletine uyar türden bir aile komedisi. Ama akraba olan toplamda üç aile üzerine kurulu komedide bunların birisi eşcinsel bir çift. Hattta Vietnam’lı bir kızı evlat edinerek diziye başlanıyor falan. Merak etmedim değil, acaba Mitchell ve Cameron’ın başına ‘yerelleştirme’ sırasında neler gelecek?

Ayrıca malum konuşmanın satır arasında Glee ve How I Met Your Mother’ın da uyarlanacağı yazıldı. Glee’nin telifi alınarak uyarlanacağı haberi daha önce gelmişti; HIMYM de şehir efsanesi gibi bir olay olsa da artık gerçekleşiyor sanırım. Tabii bu noktada HIMYM veya Modern Family’nin değil de telifi alınıp uyarlanıyorsa Glee’nin nasıl uyarlanacağı daha bir merak konusu…



 Gelelim haftanın onay-iptal-uzatma üçlüsüne:



- NBC, reytingleri pek parlak olmayan Bad Judge ve A to Z’yi iptal etti. İki dizi de 13. bölümlerini tamamladıktan sonra ortadan kaybolacaklar.

- NBC, Mysteries of Laura’ya tam sezon onayı vererek dizinin onayını 22 bölüme uzattı.

- CBS, bu sezonki yenileri Madam SecretaryScorpionNCIS: New Orleans ve Stalker için tam sezon onayı vererek hepsini 22’ye kadar uzattı.

- WE TV, ilk dizisi The Divide’ı iptal edivermiş.

- Geçen hafta içinde TV8’de Türk versiyonu başlayan Utopia’yı yayınlayan FOX, yarışmayı çatır çatır iptal etti.

- Starz’ın Claire adlı balerinin New York’ta çalışmaya başlamasıyla birlikte girdiği zor ve profesyonel dünya üzerine kurulu sezonu sekiz bölüm sürecek dizisi Flesh and Bone, normal diziden mini dizi formatına çevrildi. Bu durum senaryonun gidişatını etkilemeyecekmiş.

 Geçtiğimiz hafta içinde numunelik bir tane yeni ulusal kanal dizisi başladı: The McCarthys. Onun da reytingi hiç iyi gelmedi. 2 Broke Girls sezona güzel başladı, Constantine Cadılar Bayramı’nın da etkisiyle yeni bölümünde kötü düştü. The Millers ve Elementary iyi başlamadılar ama Elementary şu an avantajlı bir konumda. Two And Half Men zaten son sezonunda…



 Televizyona nur yağdı diye boşuna demiyorum ben:

- Geçen yazıda Penn Badgley’in NBC’nin The Slap adlı mini dizisine Mary Louis Parker’ın sevgilisi karakterinde katılacağını yazmıştım. Bu haftaya gelene kadar MLP projeden ayrıldı ve yerine Uma Thurman geldi!

- Bildiğimiz Sharon Stone, kocasının ölümünün ardından politik kariyerinde hızla yükselip Amerika’nın ilk kadın başkan yardımcısı olan birini canlandıracağı Agent X adlı dizide oynayacak. TNT onayı verdi.

- 2012’de biten The Closer ile Emmy ve Altın Küre kazanan Kyra Segwick HBO için hazırlanan komedi tarzı dizide eski bir rahibeyi canlandıracak. Daha doğrusu kanal diziye onay verirse ekranlara dönmüş olacak.

- Daha önce  Hugh Laurie ve Tom Hiddleston’un The Night Manager adlı mini dizide yer almak için kadroya girdiğini yazmıştım. Yapımı değerlendirmeyi düşünen kanal belli oldu: AMC.

- Starz’ın iki sezon sonunda iptal ettiği Magic City’nin başrollerinde Bill Murray ve Bruce Willis’in yer aldığı bir filmle geri dönmesine karar verildi.

- HBO da ilk sezon sonunda iptal ettiği Hello Ladies için tamamlayıcı türden bir film yayınlayacağını duyurmuştu. Tarih belli oldu: 22 Kasım 2014.



- Daha önce True Detective’in ikinci sezon kadrosuna Colin Farrell ve Vince Vaughn’un katıldığı kesinleşmişti. Geçen hafta içinde Taylor Kitcsh’in de katıldığı kesinleşti. Üstüne de resimdeki sırayla Kelly Reilly, Abigail Spencer, Michael Irby ve Leven Rambin’nin yan rollerde katıldığı belli oldu.

- Bu, haftalık Salı yazılarını yazmaya başladığımdan beridir Neil Patrick Harris ve Ryan Murphy’siz geçiremiyorum. Bu sefer birleştiler: Harris ve kocası David Burtka, AHS: Freak Show’a konuk olacaklar. İkinci sezonda bir rahibeyi oynayan Lily Rabe de ‘karakteri ile’ diziye konuk olacak. Ayrıca NPH, NBC için 10 bölümlük bir komedi şovu için anlaştı.

- Benim One Tree Hill, bazılarının White Collar ile tanıdığı Hillarie Burton Forever’a konuk olacak. Ayrıca bu Forever 24 Kasım’da Cnbc-e’de de başlayacak.

- Lifetime kanalı Marilyn Monroe üzerine bir mini dizi yayınlayacağını açıklamıştı; nihayet başrolünü buldu: Kelli Garner.

- Tersine dönelim: Sayın Benedict Cumberbatch’in 6 Kasım 2016’da vizyona girecek Marvel karakteri Doctor Strange’in başrolünde yer alacağı dedikodusu ayyuka çıktı sayın seyirciler.



 Uyarlaması düşünülen veya uyarlanacak olan projeler birikti, döküyorum hepsini:

- Ünlü film serisi Scream’in (Çığlık) dizi olması için MTV yeşil ışığı yaktı. Tarih: Ekim 2015.

- Bu sezon karşımıza Batman’in öncesi Gotham karşımıza gelmişti. David S. Goyer bey de Superman’in doğduğu gezegenin anlatılacağı Krypton adlı dizi için kolları sıvamış.

- FOX, League of Pan adında en son The Secret Circle’ı yazan Andrew Miller’dan çıkma günümüz versiyon Peter Pan dizisi yapmayı düşünüyor. Neverland’ten ayrılan çocukların 15 yıl sonraki hayatları üzerine kurulu olacak.

- FOX, Will Smith, Kevin James ve Eva Mendes’li komedi filmi Hitch’i (2005) televizyona uyarlamaya da çalışıyor.

- Yine FOX’a Arrow ve The Flash ile süper kahramanlara sanırım doymayan Greg Berlanti Archie’yi uyarlamayı düşünüyor.

- Warner Bros, bildiğimiz Mortal Kombat X’i televizyona uyarlamak için çalışıyor.



- Bildiğimiz CBS, Bradley Cooper’ın başrolünde olduğu Limitless’ı dizi yapmayı planlıyor.

- ABC, İngiliz draması hukuk üstüne kurulu Silk’in Amerikan uyarlamasını yapmaya niyetli.

- ABC, Tom Hanks’li Bachelor Party’yi (1984) televizyona uyarlamayı da düşünüyor.

- Yine ABC, bu sefer Fransa’ya musallat olup Risk adlı dedektiflik dizisini uyarlamayı da düşünüyor.Warehouse 13′ten Jack Kenny ve Ian Sander projeyi yapan kişiler.

- Dizi dünyasının CSI serisi ile tanıdığı Jerry Bruckheimer ve Paramount, yapımcısı oldukları Richard Gere’li American Gigolo’yu (1980) televizyona uyarlama düşüncesindeler.



 Haberler bu kadar değil, dahası var:

- Az üstte gördüğümüz dörtlü yeni Terminatör filmi Terminatör Genisys’ten. Sarah Connor olan Emilia Clarke ve Matt Smith tabii ki dikkat çekiyor.

- Emilia Clarke demişken… Game of Thrones kadrosundan Peter Dinklage, Kit Harington, Lena Headey, Emilia Clarke ve Nikolaj Coster-Waldau bölüm başı 300.000$'dan anlaşmaları imzalamışlar. Ayrıca anlaşmalarını yedinci sezona kadar uzatmışlar, ki onun da resmi olmasa da son sezon olması düşünülüyormuş.

- Kısa süre önce The Big Bang Theory’den Kaley Couco, Hollywood’un Şöhretler Kaldırımı’nda bir yıldıza sahip oldu. TBBT’den Jim Parson da 2015 içinde yıldızını alacak oyunculardan. Dahası sevgili Harry Poter Daniel Radcliffe’e de vereceklermiş.

Downton Abbey izler misiniz bilmiyorum ama dizide Labrador cinsi adı Isis olan bir köpek var. Dizinin başından beri içinde ve dizideki hikaye beş sezonda 12 yıl ilerledi. Haliyle ben köpek için yaştan ölecek diye endişelenirken İngiliz basınında tuhaf bir haber çıktı:

Isis’in ismi, bildiğimiz IŞİD’in İngilizcesi olduğundan köpeğin bu nedenle artık ölmesi sonucu hikâyeden çıkarılabileceği yazıldı. Dahası yayınlanan dizide de köpek pek keyifsiz durumda. Adamlar dizilerde bile terör estirir oldular yahu…

House of Cards’ta Frank’in sekreteri Nancy’yi canlandıran Elizabeth Norment vefat etti.

- Yazının magazin haberi: CBS yenilerinden Stalker’ın başrolleri Maggie Q ve Dylan McDermott sevgili olmuşlar. Daha önce benzer haber Manhattan Love Story’nin ve Scorpion’un başrolleri için de gelmiş ve yazmıştım.

Bu sezon her bakımından bereketli geçiyor. Gideyim o zaman ben; haftaya habersiz kalmazsam gelirim yine.



Devamını oku ...

Günahkar 1. Bölüm: Bu kadar sevmesen olmaz mıydı Ali Yusuf?


Günahkâr, aşkı terk edip aklı seçenlerle, aklı terk edip aşkı seçenlerin hikâyesidir…
Nihayet aylar süren Günahkâr bekleyişi sona erdi ve 5 Kasım Çarşamba akşamı bütün fan kafa ailesi diziye kavuştu. Yabancı dizilere daha düşkün biri olarak en son ne zaman bir Türk dizisini böyle bekledim veya kendimi ona göre ayarladım bilemiyorum. Aşk-ı Memnu zamanıydı sanırım. Hele kesintisiz 105 dakikalık yayın nasıl geçti onu hiç anlamadım zaten. Peki değdi mi? Kesinlikle!

Öncelikle jenerikten başlayayım. Dizi başlamadan önce FOX TV internet sitesinde yayınlamıştı. Orada bir izledim. Başlarken bir daha izledim, yetmedi dizinin ikinci yayını başlarken yine izledim. Öyle bir şey yapmışlar yani. Jeneriğinin yanında dizinin müziklerini de es geçmeyelim. “Helal olsun, yapan yapıyor işte!” dedikleri bu olsa gerek. Dolayısıyla Alp Yenier’e teşekkür etmeden geçmek olmaz tabii. Yalnız tamam güzeldi de iki sahnede bir dayanmayıp da biraz daha efektif kullanılsa daha güzel olur hani.

Gelelim konuya:

Ali Yusuf a.k.a. Seçkin Özdemir. Beşinci sınıfta başarılı bir tıp öğrencisi. Daha bölümün başında kravatı taksi camına sıkıştığı için (?) nefes alma zorluğu çeken birisini, sonra da hastanede beyin kanaması geçirmekte olan bir çocuğu kurtarıverdi. Oldukça temiz, insanın dokunmaya kıyamayacağı türden bir genç. Ama harcadılar Matmazel. Neyse geleceğim oraya ama bir de Aslıhan’a aşık. Çocukluğundan beri komşu oldukları, küçükken abisinden kurtarıp ‘tedavi’ ettiği; her şeyden çok sevdiği Aslıhan’a. “Ben doktor olmadığımda değil, senin ışığını kaybettiğimde ölürüm,” diyecek kadar aşık olduğu ve onun işlediği cinayeti üstenecek kadar. Sonuç: Yedi yıl hapis. Burada söylemezsem çatlarım:

Benim olaya tepkim “Gerizekalı mısın kuzum sen, bu nasıl sevmek?” oldu. Bütün hayatını baştan aşağıya değiştirecek türden bir şey yapacak kadar? Hasta kardeşin “O benden daha mı değerli?” dediğinde onu bırakıp gidecek kadar? Dürüst olayım, ben yapmazdım. Dolayısıyla sekiz yıl sonraki Ali Yusuf’u daha çok sevdim. 10 numara ve beş yıldız oluvermiş. Laf aramızda Ali Yusuf, daha doğrusu Seçkin Özdemir de tip olarak da daha iyiydi tabii.

Seçkin Özdemir’in oyunculuğunu kötü anlamda eleştirecek gram bir şey söyleyecek değilim; sanırım taş olurum. Siyah gözlüğü takıp da yürüdüğü sahneleri özellikle hatırlatıp buradan diğerine geçiyorum.


“Sen doktor bile değilsin!” diyen kız, bu güzelim çocuk niye doktor olamadı acaba?!

Aslıhan a.k.a. Hazal Filiz Küçükköse. Çalıştığı haber kanalında hatır haberleri yapan ve parlamak, zengin olmak ve hayatını değiştirmek için çabalayan birisi. Görünüşe göre o da Ali Yusuf’a aşık. (Bence beni kaçırma muhabbeti güzel değil miydi?) Ama aslında kendisine aşık. Daha üstte Ali Yusuf olsam yapmazdım demiştim; Aslıhan olsam da yapardım diyorum. Bu diziyi güzel yapan da bu olsa gerek. Her karakterin penceresinden bakabildim ben. Aslıhan kendisini ‘kurtarmak’ için sevdiği adama ihanet etti.

Üstelik gidip haberini yapmak için uğraştığı adamla birlikte olarak istediği hayatı elde etmiş. Bir de oğlu oluvermiş. Ama yine de çizgiyi geçtiği iki nokta vardı: İlki Saliha’yı kurtarmakla uğraşan Ali Yusuf’a uçakta söylediği o cümle. Diğeri de “Aldığım nefes borcum sana,” diye oteli terk eden kadının 250.000 lira vererek hesap kapatmaya kalkması. Anlıyorum ama bu kadar da değil.

Adam senin yüzünden yedi yıl hapiste kalıp da bir kere gülmeyen birine dönüşmüş, kafadan tornavida çıkartmakla uğraşan kaçak bir doktor olmuş; kız bir de başına daha fazla bela açıp şantajcı yaptı adamı. Ali Yusuf buna ne yapsa hakkı. Diğer ana kadronun aksine Hazal Filiz Küçükköse’yi daha önce bir yapımda izleme şansım olmadı. Genelde de beklediğimden iyiydi. Basit kaçan sahne de vardı “O çukura gireceğime mezara girerim daha iyi!” başlıklı otel sahnesi gibi sağlam sahne oyunculukları da vardı.

Not: O güzelim Ali Yusuf imaj değişikliği de yaptıklarının bonusu. Bir zahmet o kadarı da olmuş olsun!

“Ben de çok isterdim ama kalabalık burası.” – Ben bu lafı zor unuturum.

Saliha a.k.a. Gülcan Arslan. Babasının yerini doldurmaya çalışan, duble başarı hırsı olan, göründüğü kadarıyla aşkla işi olmamış birisi. Ama olacak işte, dizi izliyoruz şurada. Ama Ali Yusuf’a aşık olsun tabii, güzel olur.

Saliha annesinin yerine gelen Aslıhan’ı ve onun çocuğunu haliyle hiç sevmiyor. Kendince bir savaşın içinde ama onun da zayıf noktaları var. Üstelik bir de bayılarak Aslıhan ve Ali Yusuf’un yollarının kesişmesine neden oldu. Çünkü Ali Yusuf’un bölüm içinde canını kurtardıklarından biri de Saliha oldu. Ama adamın yaptığı “İyilik yap, denize at!” muamelesi şeklinde suratında patladı ve şantajcı sandığı Ali Yusuf’u 250.000 lira almaktan dolayı polise şikayet etti.

Saliha nasılını en merakla beklediğim karakterdi ve beklediğim o hırsı bulmaktan gayet memnun kaldım. Aslıhan ve Ali Yusuf arasındaki dengeyi pek de güzel oynatabilir. Gülcan Arslan da role gayet uymuş.


Sevdiğim kız bana abi deyince -> Sevdiğim kız bana eşcinsel deyince. #Günahkâr

Eh, atlanmaması gereken diğer noktalara gelirsek: Mesela Sado a.k.a. Korel Cezayirli. Ben sevdim mesela o adamdaki gözü karalığı. Bıyıklarını sevdiğim adamı pat diye güzel harcadı. O adamı arayan soran olmayacak mı insan merak ediyor ama bakarız.

Aslıhan’ın çatlak anası. İntihar etmeye kalkmış, Ali Yusuf’un üstüne kalan şantaj konusunda paraları ‘istifledi’ resmen. Uğraş şimdi bir de bu haltı yemediğini ispatlamaya. Geçmişte yatakta bırakıp günümüzde yatakta bulduğumuz Ali Yusuf’un kardeşi Ela a.k.a. günümüz halinde Elif İşgüzar. Valla ben o ikisinin olaydan sonraki ilk karşılaşmalarını bir görmek isterim, yalan yok.

Bir de Tuna a.k.a Caner Tanrıverdi var. Hoşlandığı Saliha ile konuşurken, daha doğrusu o kendisini eşcinsel sanarken damla damla terleyen arkadaş. Bu ikisinden eğlenceli bir şeyler çıkar aslında. Daha çok ortada olsa iyi olur. Hem süper model falan ama oyunculuğu iki sahnede görmüş de olsak yerindeydi. Avukat bey şimdilik eksik kalsın.

Şu araba da kendini az konuşturmadı hani. Adamlara da ne desem az kalır zaten.

Sanıyorum bu kadar. Bakalım yaptığı fedakârlık üstüne başına gelmeyen Ali Yusuf daha neler çekecek? Kimleri kurtaracak? Tarafımın Saliha olduğunu da gitmeden ekleyeyim efendim. İkinci tekrarın sonunda yayınlanan yeni bölüm fragmanı da güzeldi ayrıca. Bir bakıverin ona.

Not: Dizinin Nice Guy’dan uyarlama olduğunu tabii ki biliyorum ama adaptasyon detaylandırmasına bilerek girmedim. Yine de bir Türk dizisi olarak güzel bir adapte olduğunu söyleyebilirim. Başta boş diyaloglar, zorlama ve uzun sahnelerle senaryoyu doldurmayan sevgili Makbule Kosif ve Nalan Merter Savaş, Gülsef Karagöz, Zafer Özer Çetinel olmak üzere yapımda emeği geçen herkese teşekkür ederek gideyim artık ben.
Devamını oku ...

How to Get Away With Murder 1x06: Ben sana daha iyisini öğrettim


Böyle şeyler yapmayın, ağlarım ben!
HGeçen bölüm kadar güzel olmasa da verdiği cevaplarla insanı tatmin eden bir How to Get Away with Murder bölümünden daha merhabalar efendim. Geçen bölümün sonunda dediğim üzere bu bölüm hikâyesini işleme konusunda sıra Asher’a gelmiş oldu. Geçmiş ve gelecek arasında kalmış beş hafta. Babası beyi de görmüş olduk ve biraz klasik bir deyiş olacak ama ben bu babadan bu oğlanın çıktığına şaşırmamış durumdayım.

Madem Asher Millstone karakterini günümüzde de gelecekte de açtık; konuya girmeden azıcık amaçtan sapayım diyorum. Kerem Bürsin malumunuz artık. Geçenlerde fark ettim, Bürsin beyciğim dizide Asher’ı oynayan Matt McGorry ile tanışıyormuş ve anladığım kadarıyla araları da iyiymiş. Zira gayet hoşuma giden bu olayın kanıtını da hemen aşağıya bırakıyorum.

Geleyim ben artık bölüme:


Kerem Bürsin’in Instagram hesabından / Instagram notu: Kardeşim @mattmcgorryofficial ile birlikte. Tarih: 16 Ekim 2014

Bu bölümün davası Annalise için kişisel bir dava olarak karşımıza çıktı. Anlattığına göre hukukun derslerde öğretildiği gibi işlemediğini öğrendiği dava bu olmuş. Karşımıza insana Yeşil Yol’u andırırcasına duran bir David Allen çıktı; beyimizin idam cezasının işleme konmasına çok az bir süre kalmış. Yıllar öncesinde kız arkadaşını öldürmekle suçlanıp hapsi boylayan adam için Annalise yeniden duruşma talebinde bulunmuş ve kabul edilmesiyle birlikte ‘Keating beşlisi’ işe koyuldular.

Aslında sevgili Connor’ın da dikkat çektiği üzere başta ortada bir beşinci yoktu ama Annalise bizzat Wes’in dairesini ziyarete giderek onu sorunsuz geri dönmeye ikna etti. Wes, Annalise’in kocasının Bay Darcy olduğunu yok sayma karşılığında ‘neye mal olursa olsun Rebecca’nın geri döndürülmesi’ isteğine (!) de olumlu karşılık aldı. Bu ziyaretle ilgili değinmek istediğim iki nokta var:

1) Wes, kapıyı bayağı bayağı yarı çıplak açarak hocasının karşısına dikilmiş oldu. Hatta sahip olduğu baklava miktarını da gözümüze sokuverdiler. Kendi hocalarımı düşündüğüm için mi bilmiyorum, bana bir gülme gelmedi değil. İki sezona kalmaz bu ikisi arasında beklenmedik bir şeyler olursa ben bu sahneyi kesin hatırlarım herhalde.

2) Annalise’in odadaki tavrı. Daha önce Wes’e karşı olan anaç tavrını anlamsız bulurdum ama sanıyorum ilk kez bu tepki de sempatik göründü. Duvardaki çiziklere bakarak “Sen ve Rebecca mı?” sorusu da bir sonraki gülümsememe neden oluverdi. Bu kadına bayılmam boş yere değil.

“Sana daha iyisini öğrettim.” diyen gayet haklı Annalise.

Wes’in de azıcık geç katılmasıyla dava için birlikte çalışmaya başladılar. Elde var ancak 72 saat. Araştırmaya David’in tutuklanmasına neden olan davayı incelemekle başladılar. Wes ve Laurel David’in o davadaki avukatıyla, Connor ve Michaela davanın savcısıyla, Asher ve Bonnie ise zamanında davada David’i elinde silahla gördüğüne dair tanıklık yapan bir öğretmenle konuşmak için bölündüler. Herkes teker teker konuşmasını yaptı ve ‘tabii ki’ hiçbir şey o an için yoluna girmedi. Hatta daha da karıştı.

Michaela sağolsun, savcı üstünden, olacak iş ya David’in eski davasının yargıcı çıkan Asher’ın babasının, ‘tanıklardan birisinin yalan söylediğine dair alınan ipucunun üstüne gitmeyip boşverdiğini’ ortaya çıkardı. Bunun üstüne davayı kurtarmak için her türlü yola başvurmaya hazır Annalise de kancayı saygın Yargıç Millstone’a attı. Burada da nihayet devreye Asher girmiş oldu.

Asher, ana karakter olsa da dizide dörtlünün her daim gerisinde kalan biri. Aslında oyuncuyu seven biri olarak salak olmasa ben kendisini daha çok seveceğim de dizi henüz izin vermiş değil. Ama bu bölümde bayağı iyi gittiler. Sonundaki kısma sonra geleceğim ama aşağıdaki bir örnek mesela.


Biraz salak ama işe de yarıyor.

Asher günümüz zamanındayken babası işin içine girince o da arkadan araştırmaya başladı ve kendi evini karıştırdı. Davalarıyla ilgili kayıt tutan babasının bahsi geçen davayla ilgi eksik kayıt tuttuğunu fark etti ve babasının karşısına çıkarak hesap sordu. Oğlanın soğukkanlılığı mı babanın soğukkanlılıkla hiçbir şeyi inkar etmemesi ve Asher’ı kovması mı daha tuhaftı bilemiyorum. Asher bir sonraki adımda babasını işin dışında bırakması ve ödülü kendisine vermesi şartıyla Annalise’in karşısına da çıktı. Yetmedi, Connor’ın damarına bastığı bir sırada bahsi geçen yalancı şahidi de buluverdi.

Meğerse David’in kız arkadaşı, şimdilerde rezidans dikilen yerin sahibi beyefendinin karşısına oraya bunun dikilmemesi için eli güçlü bir şekilde çıkmış. Adam da kibar tabirle kızı yok edip suçun David’e kalmasını sağlamış. Bunu da özellikle komşu öğretmenin yalancı şahitlik yapmasıyla sağlamış. Karşılığında da kadına bir daire verilmiş. Öğretmen maaşının o daireye yetmiyor olması da Asher sayesinde dikkat çekici oldu.

En nihayetinde de topladılar, çıkardılar… Üstüne Annalise’in mahkemedeki susmak bilmez bağır çağır savunmasını dinledik. Sonuç: Yeşil Yol bey yırttı sayın seyirciler. Annalise’in gözü doldu, Asher’ın gözü doldu. Bir dava daha tam kaybedildi denilen noktada kazanılmış oldu.

Üşüme miydi, kur yapma mıydı anlamadım ben.

Günümüzün diğer noktaları da artık açıkça birbirlerinin etrafında dolanmaya başlayan Laurel ve Frank’ti. Bonnie’nin müdahalesine kadar tatlı tatlı atışan ikili, sonrasında Laurel’ın mecburen “Biz ayrı dünyaların insanıyız,” tepkisi vermesine neden oldu. Bir de ‘erkek arkadaş’ konusu dahil oldu tabii. Yani süründürmeye yaklaşık beş hafta daha kadar zamanımız var. O arada erkek arkadaş sahibi Laurel, Frank ile yatıverecek. Dur bakalım…

Gelelim artık Lila davasına ve geleceğe:

Günümüz Lila olayında Wes’in şartını yerine getirmeye çalışan Annalise bunun için Frank’i kullandı. O da Laurel draması arasında Lila’nın telefonu alıp erkek arkadaşının arabasına sakladı. Anonim arama sonucu da erkek arkadaşı hapse tıkıverdiler. Tabii o kadarla kalmadı, hala kılkuyruk gibi etrafta dolanan Annalise’in eski metresi Frank’in bu yerleştirme sırasındaki fotoğrafını ele geçirdi. Ama bu sonraki bölümün konusu. Ayrıca ben o eski metresin sevimsizliğinden sıkılmaya başladım. Ne derdin var döksene be adam ortaya!

Bir iş de tek seferde hallolsa olmaz mı sayın seyirciler?

Şimdilik her şey yoluna girdi ve Wes ile Rebecca kendisini Annalise’in kapısının önünde buluverdiler. Umuyorum Frank’in Annalise’e demesi doğru çıkar ve o penis fotoğrafının Sam’e ait olduğu ortaya çıkmaz.

Gelecekteki malum günde de nihayet Asher’ın nerede olduğunu öğrendik. Daha önce gördüğümüz üzere Michaela’dan ödülünü alma peşine düştü. Şenlik ateşi için hazırlandı ve Bonnie ile yattı. Tekrar ediyorum: Ve Bonnie ile yattı! Bölümün kesinlikle en zevk verici ve şaşırtıcı kısmı buydu. Zevk aldığım bir başka nokta da ilk bölümde resim altı yazısı ile dikkat çektiğim ‘evdeki halının yokluğu’ durumuna dikkat çekilerek bölümün sonunda Annalise’in Sam’i sormak için Bonnie’yi aramasıydı. Bu sayede kısa da olsa Annalise’i de görmüş olduk.

Bu olayın nasılını görmezsem gözüm açık gider.

Frank Laurel konusunu yürütürken Bonnie de boş kalmayıp nihayet Sam’e kayacak, sonra da bir şekilde Asher’a geçiş yapacak demek ki diye düşünüverdim. Bölümün davası bitti, Lila konusu bitti, Laurel da tamam. Bu bölüm Connor pek yoktu ama var olduğu kısımlar ve saçının dağınıklığı bile yetti. Annalise, Bonnie, Frank, bir türlü ısınamadığım Wes ve Rebecca ilişkisi. Sanıyorum bitti efendim.

Gelecek bölümün özetinin bana dediğine göre günümüzde Rebecca’nın davasına, gelecekte de Wes ve Rebecca ikilisine eğilecekmişiz. Oldu o zaman. Öptüm, bye.

Gelecek bölümde sana evlilik anlaşması teklif etmeye kalkacak gay bir nişanlıya sahip olmak nasıl bir şey Michaela?
Devamını oku ...