9 Nisan 2015 Perşembe

The Vampire Diaries 6x15: Sorun sizde değil, bende!

Bir The Vampire Diaries bölümünden daha merhabalar efendim. Enzo ve Liv’in görünmediği, bölüm sonundan sonra “Hay sizin yapacağınız işe!” şeklinde tepki verdiğim bir bölümü arkamızda bırakıvermiş olduk. Genel olarak iyiydi açıkçası, bu dizinin zaten en iyi becerdiği şey öldürme ve cenaze işleri oluyor. Neyse gelelim konuya:

Ekstra: Dizi ara verdi, hem de üç hafta. Yeni bölümü 12 Mart Perşembe günü izleyeceğiz. Ayrıca bu bölümün yönetmeni, kariyerinde ilk kez yönetmenlik yapan dizinin senaristi/yapımcısı/yürütücüsü Julie Plec teyzeydi. Bölümün senaryosu da sadece ona aitti.

Ben bu bölümü yine böleyim diyorum, ancak öyle toplanır gibi:

1) Cenaze:

Detaylı düşünülmüş, biraz klişe de olsa herkese yeten bir cenazeydi bence. Polisi polis uğurladı. Caroline konusuna sonra geleceğim, bence kendisinden beklenmeyen bir şeyi yapmadı o sırada. Ne olduysa sonrasında oldu zaten. Ailesini kaybettiği için deneyimli olan Elena her daim yanındaydı. Stefan’ı da şimdilik ayıralım, arkadaşları da vardı. Damon’ın yaptığı yazmayı ilk başta beceremediği ama annesini düşündükçe bir şeylerin ortaya çıktığı anma konuşması ise cenazenin en iyi tarafıydı.

Büyü gitti, bebek geldi.Büyü gitti, bebek geldi.
2) Kai, Jo ve Alaric:

Bölümde Jo’yu ilk gördüğümüzde kusuyordu ve bahsettiğine göre yemek zehirlenmesi geçirmişti. Sonrasında kapısında Kai’yi bulunca olay yön değiştirdi. Kai, Jo yerine Luke ile birleştiği için durum yan etki göstermeye başlamış ve Kai kan kusmaya başlamış. Ölüme gidiyor. Jo’daki rahatsızlığın nedeninin de zaten bundan olduğunu düşündüler.

 “Meclisin başındaki kişi ölürse herkes ölür,” bahanesini biraz ucuz bulduğumu itiraf edeyim ve işte bunda dolayı Jo işleri düzeltmek için kendi büyüsünü Kai’ye verdi. Böylece Kai en başta alması gereken büyüye kavuşmuş oldu. Bu sırada ortaya çıktı ki Jo hamileymiş. Ardından Alaric evlenme teklif etti ve yakında düğün var. Bu dizide bir düğün gördüysek bile benim aklımda kalmamış ondan, onu da görelim bakalım…

3) Bonnie

Nihayet! Tam 15 bölüm sürdü geri dönmesi ya, 15 bölüm. Döneceğinden çok emin olsam da bir saniyeliğine bu seferde mi olmayacak dedim hani. Kai’nin hasta olması hapis dünyadaki dengeyi bozduğu için Bonnie’nin zamanı 1903’e kayınca tutulma olayı iptal oluverdi bir anda. Ama Kai iyileşince her şey normale döndü ve Bonnie de bundan faydalanıp diğer tarafa geçiverdi. Yanında bir ‘misafirle’ hem de…

Bir şey(ler) soracağım: Bonnie ve Damon’ın kucaklaşmasındaki doz güzel değil miydi? Nefretten doğan/doğacak aşkları hep sevmişimdir zaten. Damon-Elena’yı da gözüm kapalı feda edebileceğimden kafam o tarafa kaymaya başladı. Acaba içim mi fesat?

Not: Damon-Elena dizinin finaline hazır olacak iş, o zamana bir şeyler olur tekrardan barışırlar zaten. Biraz da Bamon izleyelim.
Bknz: Lily Salvatore.Bknz: Lily Salvatore.
3) Anne:

Şom ağızlı olmak bazen gerçekten çok tuhaf kaçıyor, biliyor musunuz? Geçen yazıda ana karakterlerin ebeveynleri içinde sadece iki annenin hayatta olduğunu, onların da zaten ortalıkta olmadığını yazmıştım. Ortada hiç ebeveyn kalmamışken tuttular Damon ve Stefan’ın ölmüş annesini ortaya çıkardılar.

Meğerse Kai’nin hapis kaldığı dünyadan sadece bir tane yokmuş, cadı meclisi başkalarını da hapsetmiş. Kai rahatsızlandığında dünyalar birleştiğinden Salvatore kardeşlerin annesi de Bonnie’yle birleşmiş ve bu arada gerçek dünyaya da geçiş yapmış oldu. Bu durumda iki sorum var: Bunların annesi doğaüstü bir karakter mi, yoksa meclis başka bir nedenden dolayı mı ceza verdi? Acaba Damon’ın Stefan’a durumdan bahsetmesi ne kadar sürer?

Not: Geçmişe döndüğümüzde Stefan 10 yaşında olduğuna göre Damon 17-18 yaşında oluyor. Oradaki Ian Somerhalder 17-18 var mıydı yahu? Ayrıca Lily ve Sarah, kardeşler arasında karşılıklı konuşma konusu olabilir bence.

Ben bu nasıl cenaze derken Matt’in amacı başkaymış.Ben bu nasıl cenaze derken Matt’in amacı başkaymış.
4) Matt ve Tyler

Söylemesi ayıp mı bilmiyorum, cenaze sırasında telsizle birkaç kere Şerif Forbes’u anons ettiler ve (tabii ki) cevap alamadılar ya, ben ona “Bu ne şimdi?” tepkisi vermiştim. Matt’in üstteki cenaze izleyen suratı ise cenaze sırasında polis olmaya karar vermiş. Sezon başında zaten eğitim alıyordu, devamını getirir umarım. Yalnız Tyler’ı da bu işin içine girmeye davet etti… Olivia konusundan sonra bir kez daha faydasız sıfatına düşen adamın önüne bu sefer de bu çıktı ya!
Ayrıca Olivia yüzünden depresyonda olan Tyler’ın cenazeye sarhoş gelmesi de ayrı bir skandal. Matt’in içeri sokmaması iyi oldu.

Hem kızın, hem benim kalbim kırıldı.Hem kızın, hem benim kalbim kırıldı.
5) Caroline
Bu dizide bir şey düzgün biçimde olmayacak mı? Yok, olmuyor. Dedim ya Bonnie’nin dönüşü 15 bölüm sürdü diye. Herhalde bir 25 bölümdür araları olsun diye beklediğim(iz) Stefan-Caroline, geçen bölüm nihayet öpüşmüşlerdi. Liz’in hastalığı yüzünden o dakika devamı gelmemişti. Bu bölümde geldi ama gelmeseymiş daha iyi olurmuş.  Ben biraz daha beklerdim, nasılsa bağımlılık olduydu. Sırasıyla:

- Damon kelin ilacı olsa kendi başına sürer misali Stefan’a ilişki tavsiyesi verdi: Kızla ciddi düşünmüyorsan hiç yanaşma.
- Caroline Stefan ile son durumlarını konuşup ne olduklarını ‘kategorilemek’ istedi. Amacına tamam da o nasıl bir konuşmaydı ya?
- Stefan bugün cenaze var diye sonra konuşalım deyince Caroline’ın belli etmese bile kalbi kırıldı; bunu hayır cevabı almış olarak kabul etti. (Öf!)
- Damon’ın anma konuşması ve Caroline’ın söylediği şarkı Stefan’ın aklını başına getirdi. Stefan Damon’a ‘aralarındaki şeyin nereye gideceğini görmek istediğini’ söyledi. (Günaydın!)
- Bu sırada kendince aldığı hayır cevabı ve cenaze üstüne duygularını kapatmaya karar veren Caroline, kendisini engellemek isteyen Elena’nın boynunu kırdı ve ortadan kayboldu. Biz de Stefan ile baş başa kaldık. (İyi halt oldu!)

Gelecek bölüm veya bir süre Damon, Stefan ve Elena’dan sonra bu sefer duygusuz Caroline izleyeceğiz. Ben dediği ölçüde kendine hâkim olabileceğine inanmıyorum, kesin çığırından çıkacak. Zaten bu bölüm üstüne Julie Plec teyzenin verdiği röportaja göre Stefan Caroline’ı eski haline döndürmeyi kendisine görev edinecekmiş. İyi bari. (Yalnız ben Elena’nınkini açtırmak için Matt’in boynunu kırdıklarını daha unutmadım. Pek güzel sahneydi.)

Neyse, bu bölümlük de böyle oldu efendim. 12 Mart’taki bölümden sonra tekrar görüşmek üzere…
Devamını oku ...

Wayward Pines: Cennetin Olduğu Yer, Evindir.

Amerikan ulusal kanallarından FOX, bu dizi sezonunda Gotham ile sonbahara, Empire ile de sezon ortasına iddialı girdi. Ama henüz elindeki dizi stoğunu eritmiş değil ve yaz sezonuna da bir başka iddialı dizisiyle girmeye hazırlanıyor: Wayward Pines. Peki, nasıl bir şey bu dizi?

Kendisi roman serisinden uyarlama bir dizi olarak karşımıza gelecek. Bahsi geçen romanlarsa Blake Crouch’un PinesWayward ve The Last Town adlı çok satanlar listesine girmiş kitapları. İşte bahsi geçen bu dizi, 14 Mayıs 2015’te tüm dünya ile aynı anda The Walking DeadAmerican Horror Story ve Da Vinci’s Demons gibi sevilen birçok diziyi yayınlayan FX kanalında yayınlanacak.

Konusuna gelirsek:

Mükemmel bir Amerikan kasabası düşünün. Idaho eyaletindeki Wayward Pines’tan bahsediyorum. Güzel evler, biçimli çimler, sokaklarda oynayan çocuklar… Gizli servis ajanı Ethan Burke de görev icabı buraya geliyor: Görevi, bir ay kadar önce buraya gelip de bir daha haber alınamayan, birisi eski sevgilisi olmak üzere iki ajanı bulmak. Ama gelir gelmez şiddetli bir kaza geçirmesin mi? Üstelik hastaneye getirildiğinde üstünde kimlik, telefon veya çantası dahil bir şeyi de yoktur. Uyandığında hastanedekiler başta olmak üzere, herkes arkadaş canlısı görünse de kendisi bir terslik hisseder. Yine de fazla önemsemeden araştırmasına başlar.

İşte ondan sonra gariplikler daha da artar; çünkü kasabada ne telefonlar çalışır, ne de kimse ona yardım eder. Oğlu ve karısı dahil dış dünyadan kimse onu arayıp sormamaktadır, o da kimseye ulaşamamaktadır. Ayrıca kimse söylediği kişi olduğuna da inanmamaktadır. Kasabanın çevresi elektrikli çitlerle çevrilidir ve zaman geçtikçe sorularına bulabildiği her yanıt, yeni sorulara yol açar. Yetmezmiş gibi dış dünyada o da bir ‘kayıp’ vakasına dönüşmüştür. Ethan da araştırması devam ettikçe kasabadan belki de hiç çıkamayacağını düşünmeye başlar.
Aşağı yukarı böyle bir şeyler olacak işte. Kadrosundan bahsedersek:

Dizinin merkezindeki Gizli Servis ajanı Ethan Burke’ü Oscar adaylığı bulunan Matt Dillon canlandırıyor. Kasaba hastanesindeki hemşire Pam’i Oscar ödüllü Melissa Leo, hastane psikiyatristini Altın Küre adaylığı bulunan Toby Jones ve kasabanın şerifi Arnold Pope’u da Türkiye’de Foxlife’ta yayınlanan Empire dizisinin başrolünde oynayan ve Oscar adaylığı olan Terrence Howard canlandıracak. Ethan’ın kayıp eski sevgilisi polis Kate Hewson rolü Carla Gugino’ya, Ethan’ın dış dünyadaki eşi Theresa rolü Shannyn Sossamon’a ve Ethan ile arasında bir bağ oluşan barmen Beverly rolü de Oscar adaylığı bulunan Juliette Lewis’e emanet.

Böyle de bir kadro kurmuşlar yani. Peki, başka?

Yönetmen/yazar/yapımcı ve hatta aktör M. Night Shyamalan’ın ismini duymuşsunuzdur belki. Altıncı His (1999) ile iki Oscar adaylığı kazanan, Mel Gibson ve Joaquin Phoenix gibi ünlü oyuncularla İşaretler filmini çeken ünlü bir isim. Filmin yaratıcısı konumunda Chad Hodge, yapımcılığında ise sinemadan TV’ye kayan Donald De Line yer alıyor.
Dizinin arkasındaki isimler de bu şekilde. Çekimler Kanada’nın British Columbia adlı şehrinde gerçekleştirilmiş ve yayınlanacak sezonu da 10 bölüm sürecek. Hatta şimdiden 125 ülkeye ihracatı yapılan Wayward Pines’ı tüm bu özelliklerinden dolayı bekleyen pek çok kişi de bulunmakta. Yalan yok, nasıl çıkacağını merak eden kitlenin içinde ben de varım. Zamanı geldiğinde baksak nasıl olur sizce? Bence güzel olur. 14 Mayıs’ta tüm dünya ile aynı anda  FX’te…

Devamını oku ...

The Vampire Diaries 6x14: Çerçeveletip duvara asacağım!

Emekli olacak her polisin hayali: Açık kalmış davayı kapatmak.Emekli olacak her polisin hayali: Açık kalmış davayı kapatmak.
Bir The Vampire Diaries bölümünden alışılageldiği üzere bir kere daha merhabalar efendim. Reytingi normal ve duygusalı bol bir bölümü daha arkamızda bırakıverdik. Tyler, Olivia, Kai, Bonnie, Jo beşlisinin olmadığı bölümdü ama şikâyet edemeyeceğim. Onların hikâyesinin sırası değildi zaten, gelelim nasılına:

Ekstra: Bu bölümle birlikte dizinin kadrolu oyunculuğundan ayrılan Steven R. McQueen, şu videoyla dizinin fanlarına veda da etti. Ayrıca ayrılık haberi gelmeden önce TNT kanalı için planlanan ama henüz onay almamış Teen Titans dizisiyle görüştüğüne dair haberler çıkmıştı; ben bu ayrılığı oraya yormuş olabilirim… Zaten o kadar kası yapmışken bir süper kahraman dizisinde oynayıversin bence de.

Geçen bölümde olanlardan sonra dizinin bu bölümü üç nokta üzerinden yürüdü: Liz’in kanseri, Jeremy’nin sanat (!) okulu, Enzo’nun (saçma) nefreti. Öncelikle en temelinden, Liz’den gireyim diyorum.

Vampir kanının tedavi edemediği, tıbbın da çare olamadığı kansere yakalanan Liz için azalan zaman bu bölümde nihayete erdi ve Caroline annesini kaybetmiş oldu. Duygusal da bir kaybedişti açıkçası, beğendim. Basit bir karakter olmadığından basit bir şekilde gitmedi. Caroline dışında elbette ki herkes ama bunların içinde görüldüğü üzere en çok Damon etkilendi. Dizinin başında vampir-insan çatışması gereği her ne kadar anlaşamasalar bile Şerif Forbes Alaric’le birlikte sahip olduğu belki de en gerçek dosttu.

Matt ile birlikte hileye hurdaya karışmadan insanlık özelliğini muhafaza eden ve bunu seven Elizabeth’ten geriye ebeveyn olarak sadece Matt ve Bonnie’nin anneleri kaldı. Onlar da ortada yok. Peki, oraya gelene kadar?
Not: Caroline, Elena’dan daha güzel ağlıyor.
Severdim kendisini, toprağı bol olsun. God bless you.Severdim kendisini, toprağı bol olsun. God bless you.
Gerçek hayatta ne kadar böyledir tartışılır ama polisiye dizilerde bir şerif veya komiser yıllar sonra emekli olacaksa ortaya bir ‘kariyer davası’ çıkar. Yıllarca aklını kurcalayan veya kendisinin de bağlantısı olan bir dava son bölümde çözülüverir. Liz’de de olan buydu işte; Damon’ın vampir saldırılarını çıkarınca elinde Elena ve Jeremy’nin ailesinin geçirdiği kaza kaldı. Öncelikle şunu söyleyeyim, sadece kaza olması çok hoşuma gitti. Zaten yeterince şey olup biterken çok eskilerde kalmış bir şeyin daha açılmasını kaldıramazdım sanırım.

Damon, Elena ve Jeremy’nin dahiliyetiyle olay çözüldükten sonra Liz rozetini koyarak merkezi terk etti artık. Daha doğrusu biraz da zorunda kaldı, çünkü fenalaştı. Annesine emeklilik zamanı için sürpriz hazırlayan Caroline konuşma fırsatı bulamasa bile son nefesinden öncesine yetişebildi. Gelecek bölümde cenaze var yani… Hatta Liz’in isteği üzerine anma konuşmasını Damon yapacak.

Liz’in son dönemleri sadece Gilbert kazasıyla geçmedi elbette. Annesinin son günlerinde yaşayacağı evi hazırlayan Caroline da bu süreçte Stefan ile birlikte hazırlık yaptı. Annesi istediğinden onun yanında olduğunu düşündüğü için ilk olarak bu konuyu aştılar. Stefan tabii ki annesi yüzünden bir çeşit depresyonda olan Caroline’ı rahatlatmaya çalıştı. Bu amaçla da yolları Liz’in Caroline’a bisiklet öğrettiği ana düştü. Sonrası malum…

Bölüm fragmanından dolayı ne göreceğimi biliyordum ama itiraf edeyim, ilk üç saniye bir afalladım. Dahası sanırım “Ya bu kadar beklettik, bari değsin,” demişler, çünkü öyle basit bir şey de olmadı. Stefan-Caroline öpüşmesi baya baya uzun sürdü ya. Sonrasında ikisi de diyecek bir şey bulamadı ama buna takılmayacağım, daha bu dizinin sezonunu bitirmesine sekiz bölüm var çünkü… Ama üstümden yük kalktı açıkçası. Güzel oldu, harika oldu, mükemmel oldu.

En son bir dizi için neyi bu kadar bekledim diye düşündüm, bulamadım.En son bir dizi için neyi bu kadar bekledim diye düşündüm, bulamadım.

Not: Bu dizide bu tarzda bir zevki en son ne zaman aldığımı biliyorum ama: 100. bölümdeki Klaus ve Caroline öpüşmesinde. Nereden nereye olduk ama o da iyiydi, hakkını yemeyeyim.
Not 2: Bu da gerçek hayattan.

Gelelim Jeremy’ye:

İtiraf edeyim, ben gerçekten sanat okuluna gideceğine inanmıştım. Oyuncunun düzenli kadrodan çıkması anlaşılan tamamen bir çıkma olmamış, çünkü bu ona hiç de benzemiyordu. Meğerse kanında hala avcılık akan Jeremy, sanat okulu ayağına Alaric ile bir olup vampir avına çıkmış. Bu işi ne kadar saklayacaklar, Jeremy ve Steven R. McQueen ne kadar olmayacak bilmiyorum ama en azından bu sezonu kapatabiliriz bence. İtiraz etmem.

Jeremy’nin Bonnie gelmeden gitmesi bir bakıma iyi de oldu sanki. O kadar bölüm kız yok diye başımızın etini yemişken geldikten sonra gitse biraz tuhaf olurdu. Ailesinin de gerçekten kazadan öldüğü ortaya çıktı zaten. Bir de Elena biraz haklı, hali hazırda iki kere falan öldü. Onu geri getirmeye çalışırken bu sefer de Bonnie ölmüştü hatta…

Yalnız içimde kalmasın, Elena ve diğerleri mezun olurken klasik “Ne ara ders çalıştınız siz acaba?” tepkisi vermiştim. Çünkü gençlik dizilerinde hiç böyle bir durum olmuyor ve karakterleri de ilk sezon zamanı Stefan’ın ilk sahneleri ve Alaric’in – o da zaten ana karakter – Tarih dersleri haricinde derste gördüğümüzü hatırlamıyorum. Şu dizide gerçek anlamda mezun olma stresi yaşayan tek kişi Matt oldu… Jeremy’nin mezuniyetini ise pat diye ayarlasalardı komik olurdu, o yüzden vampir olmaları kırk yılda bir düzgünce işe yaradı yani.

Matt demişken, gelelim son konuya:
Oyuncak bebeğe çarpıyor sanki geri zekâlı.Oyuncak bebeğe çarpıyor sanki geri zekâlı.
Bölümü bitirdikten sonra Twitter’da dolanırken Steven R. McQueen’in ayrılışı nedeniyle Julie Plec teyze, Caroline Dries ve Steven’ın verdiği bir röportajı okudum; orada Enzo’daki bu (saçma) nefretin nedenini işleyeceklerini söylemişler. Çok merak ediyorum ne çıkacak…

Sarah’ı kendi emellerine alet etmek için bir plan uygulayan ve bunun için Matt’i kullanan Enzo, bu bölümde de devam etti. Sarah resim çekmek için bara geldi ve Matt ile vakit geçirmeye başladılar. Bu arada Enzo daha önce annesiyle tehdit ettiği Matt’i bu sefer Jeremy ile tehdit etti ve Sarah’ı istediği gibi bir tünele getirtti.

Merak: Enzo ayağını Jeremy’nin suratına dayamış olarak Matt ile konuşuyordu ve Jeremy o haldeyken Matt’i tehdit ediyordu. Bir kişi bile mi bu konuşmayı deşip ne demek istedi bu adam diye merak etmedi?

Sonra da pat diye Matt’e arabayla çarpıverdi… Matt’i ne sandıysa artık bu, bilemedim. İlk birkaç saniye parmağındaki yüzüğü unuttuğumdan telaşlanmadım değil hani. Enzo ise planı gereği vampir versiyonuyla Sarah’ın önüne çıkıp Matt’i iyileştirdi. Sarah da tabii ki şoklardan şok beğendi, artık açıkla açıklayabilirsen… Dur bakalım Enzo daha ne halt yiyecek?

Bu bölüm de bu şekilde oldu. Gelecek bölüme cenazenin yanında Bonnie’yi de işlerler diyorum, çünkü çıktığı yolculuğun bir sonu olacak elbette… Dönsün de zaten, daha Elena-Damon arasını karıştıracak… Neyse, haftaya görüşürüz efendim.
Devamını oku ...

How to Get Away with Murder 1x13: Çekmediği dertle çile kalmadı

Bknz: Mama Keating.Bknz: Mama Keating.
Sezon finaline az bir zaman kala How to Get Away with Murder’ın bir bölümünden daha merhabalar efendim. Geçtiğimiz bölümde Sam Keating cinayeti Nate’in üstüne kalmış ve Annalise yanında olması için annesini aramıştı. Olanların ertesinden devam ediverdik. ABC uyuz olduğu için Mayıs’a kadar nadiren onay açıklayan bir kanal ama bu reytingle onay almaması mümkün değil, bu dursun bir kenarda; ben bölüme geleyim:

Not: Sezonun kalan iki bölümü haftaya peş peşe yayınlanacak ve dizi sezonunu bitirecek. Ben tek bir yazı mı yazarım, ayrı ayrı mı yazarım bilemiyorum şu an; cevabı bölümler belirleyecek.

Yine bölerek gitsem fena olmaz, zaten bu bölüm ülke gündemi üstüne izleyenlere test olsun diye gönderilmiş sanki:

Anna Mea: Yılbaşı zamanı yaşadığı depresyonun ikinci perdesini yaşadı. Yine ağırından hem de, yataktan çıkmaz cinsten olanından. Onu toparlamak da annesine düştü elbette. Annalise’in kime çektiği çok belli annesine. Pardon, Anna Mae’in. Meğerse yıllar önce yaşadıklarından dolayı ismini değiştirmiş. Başta açıklamasalar bile sonlara doğru gerçek ortaya çıktı: Sarhoş ve işe yaramaz akrabalarından birisi Annalise’e ‘tecavüz’ etmiş. O da yıllar öncesinin hesabını annesine sordu. Öğrendik ki en nihayetinde de adam Annalise ve annesinin evleriyle birlikte beklenmedik şekilde kül olmuş.  Şu talihsiz (!) yangına da bak sen…  Annalise annesiyle arasındakileri halletti ve tatlıya bağlandı.

Bölüm boyunca depresyonda olan, annesi dışında neredeyse kimseyle konuşmayan Annalise’i evinden çıkaran Nate’in davasının başlaması oluverdi. Kendisinin başını yaktığı Nate’i nasıl kurtaracak orası muamma ama anlarız.
Adamın düştüğü şu hale bak ☺Adamın düştüğü şu hale bak ☺
Bon Bon: Formüllü yapıyı hala koruduğumuz için bölümde yine bir dava işlendi tabii ki. Ama Annalise yatakta olduğundan diğer ve tek avukat olarak iş tabii ki Bonnie’ye kaldı. Buraya kadar tamam. Dava: Hastanede hasta yatan bir hastaya ‘tecavüz’ etmekle suçlanan bir hemşirenin savunması. “Bir siz eksiktiniz!” demedim değil hani ama davacı adamın yakışıklı, sahtekâr ve gay olduğu da kayıtlara geçsin lütfen. Dur, galiba hızlı gittim.

Bonnie davayı kesinlikle kazanması gerektiğini düşündüğünden stres altındaydı; çünkü aklı hala Annalise’de. ‘Piece of shit’ bir koca olsa bile yanında çalıştığı kişinin kocasıyla öpüştü sonuçta. Bonnie bu dışlanmasına bir son vermeye çalışmak ve durumu beter hale getirmemek için davada elinden geldiğince savaştı. Sonuç? Kazandı.

Meğerse davacı erkek eşcinselmiş ve davada hastaneyi temsil eden adamla sevgililermiş. Güzel olmayan bir kızı özellikle seçerek ona komplo kuruvermişler. Planları için tebrik etmedim değil hani; neredeyse başarıyorlardı.
Bir Annalise olmayabilir ama kesinlikle basit biri değil.Bir Annalise olmayabilir ama kesinlikle basit biri değil.
Gelelim bir de ekipteki beşliye:

Asher:

Sezon arasından döndüğümüzden beri platonik takılan ve davalarda Bonnie’ye yardım eden Asher, nihayet istediğine ulaştı ve Bonnie davayı kazandıktan sonra garajda öpüşmeye başladılar. O sırada Frank gördü ama nasıl bir etki eder pek bilemedim. Frank’in ünü de öğrencilerle yatması sonuçta.

Connor:

Her ne kadar bağımlı yalanına devam etse de Oliver konusunda ilerlemeye de devam etti. Aslında güzel oldu da denilebilir. Nihayet Asher haricinde kalan diğer üçlü binbir türlü işi yaptırdıkları Oliver ile tanışma fırsatı buldular. Bu yola girmeden önce Oliver’ın bir kez daha davaya yardım etmesi ve Chad Manning ve daha sonrasında David Tucker’ın eşcinsel ve sevgili olduğunu ortaya çıkarmak için gerekli kanıtları ele geçirmesini unutmamak lazım. Yalnız ne Humpr’mış yahu, kimi ararsan var…

(Fikrin kredisi Bon Bon’un yalnız, onu da unutmayalım.)

Michaela:

Vicdan sahibi olmak tuhaf şey, gerçekten. Nate’in kendileri yerine hapiste yatmasından etkilenen Michaela, kadınlığını kullanarak davayla ilgili görevlilerden birinden Rebecca’nın Nate ile ilgili verdiği ifade üzerine bilgi aldı ve işin takipçisi oldu. Hatta ilk duruşmaya da gitmişti ama Annalise müdahale ederek dikkatleri çekmesini engelledi. İyi de yaptı, ne zaman ne olacağı belli olmuyor bu dizide. Sonra toplaması da zor oluyor. Zaten o yüzük hala kim bilir nerede!

Laurel:

Frank veya kendi hayatı konusunda pek bir şey olmamış olsa da onun yardımı da Wes’e dokundu işte. ‘Rena Walters’ adıyla kardeşini ziyarete gelen biri olarak yanında Wes ile Rudy’yi ziyarete gittiler; bölüm de orada bitti sayılır zaten. Ben Rudy’nin ikinci sezona kalabilecek bir konu olduğunu düşünmüştüm ama anlaşılan Lila’nın ölümünün açıklanmasında kullanacaklar.
Bknz: Rudy Walters. Kafa yerinde değil.Bknz: Rudy Walters. Kafa yerinde değil.
Wes:

Rebecca’nın Nate ile ilgili ifadesi sonrasında tereddütler yaşamaya başlayınca Rudy’yi araştırmaya başlayan Wes, bölümde polis sayesinde Rudy’nin bir kliniğe kapatıldığını öğrenmiş oldu. Meğerse bu yüzden büyükannesinin durumdan haberi yokmuş. Gerçi ben hala bu durumdan nasıl ailenin haberi olmadığını sorgulamıyor değilim ama neyse o kadarına. Beyimiz ardından Laurel’ın yardımıyla Rudy’yi ziyarete gitti.  

Odanın duvarında zaman zaman Wes’in odasında gördüğümüz çiziklerin aynısından olması dikkat çekti elbette. Bir de Rebecca’nın resmini gören Rudy’nin ‘ıslak’ kelimesini kullanması ve bu durumun Lila’ya bağlanması… Yetmezmiş gibi Wes’e ulaşamayan Rebecca’nın telefon takip uygulamasıyla Wes’in bulunduğu yeri öğrenmesi…

Gelecek bölümün adının Lila’nın Öldüğü Gece olduğundan bahsetmiştim; sezon finalinin adı da Hepsi Benim Suçum. İkisini de birlikte izleyeceğiz. Bakalım Lila’nın katili kim? Rebecca gibi gösterdiklerinden bir sürpriz olabilir diye düşünmüyor değilim, Annalise mesela. Nate konusunun nereye varacağını da öğreniriz herhalde. Neyse, bu haftalık da böyle oldu efendim. Haftaya tekrardan görüşmek üzere…
Devamını oku ...

The Vampire Diaries 6x13: Sen ölümü bana tercih ettin!

Kazanan dediğin de böyle olur zaten…Kazanan dediğin de böyle olur zaten…
Bir The Vampire Diaries bölümünden daha merhabalar efendim. Alaric ve Jo’nun olmadığı, sanat okulu bahsinin açılmasından da anlayacağınız üzere Jeremy’nin diziden ayrılmasına ‘bir’ bölüm kaldığı bir bölümü arkamızda bırakıvermiş olduk. Gelelim bakalım nasılına:

Not: Bunu yazacağım hiç aklıma gelmezdi ama bu bölümün yönetmenini beğenmedim. İki karakterin ne zaman karşılıklı sahnesi olsa, kim konuşuyorsa o sahnedeki diğer karakterin sırtının arkasından çekilmişti. Yahu bu dizinin kendisi karanlık zaten, çekimler yüzünden ekranın yarısı da adamın kafasından dolayı fiilen karanlıkta kalınca ortaya hepten acayip bir şey çıkıverdi. Yabancı dizilerde iyi ki bizdeki gibi bir yönetmen bütün bölümleri birden çekmiyor.

Geçtiğimiz bölümü Kai-Luke birleşmesiyle kapatmıştık ve sonuçta ölen taraf Luke olmuştu. Bu bölümü de oradan açtık. Liv büyük yasta, Kai tabii ki kasabayı terk edip gitmemiş ve Bonnie’nin doğum günü gelip çatmış. Hani bir süredir ortalıkta olmayan Bonnie’nin. Bonnie öbür tarafta, bizimkiler ise normal zamanda kutlamaya giriştiler. Olaylar da neredeyse bunun etrafında döndü. Neredeyseyi bozan kısım da işe yaramaz Enzo’nun kafasında dönen Sarah mevzusu yalnız, başka bir şey olduğu yok.

Ayrıca bölümün başında öğrendik ki Kai-Luke birleşmesi sonunda Kai, Luke’un özelliklerini alınca buna ‘duygusallık’ da gelmiş. Bu bölümde öldürme kısmında zorlandı mesela.

Psikopat falan ama yardım için kendini çok zorladı, hakkını vermek lazım.Psikopat falan ama yardım için kendini çok zorladı, hakkını vermek lazım.
1) Elena: Bonnie için kutlama fikri yapma fikri tabii ki ondan çıktı. Jeremy’ye sanat okulu başvurusunu düşünmesi için baskı yaptı. Bölüm sonuna kadar da Jeremy ikna oldu. Damon ile öpüşüp koklaştılar, hatta bölüm sonlarına doğru ileri gidip birlikte de oldular. Artık zamanı gelmişti, çünkü her bireyin bir sabır noktası var malum. Zira “İnsan olsaydım seninle sevgili olur muydum?” diye başlayan o diyaloglara “Ne diyor bunlar?” tepkisi vermek durumunda kaldım mesela ben.

2) Bonnie: Bu bölümdeki doğum gününü son zamanlarda hep olduğu gibi tek başına kutlamaya başladı. Bu sırada Elena ve Damon, Kai’nin duygusallığından da yararlanarak diğer taraftaki Bonnie’yi görebilmeleri için büyü yapmaya ikna etti. Jeremy’yi de katıp dördü gittiler yanına ama irtibat kuramasalar da ne yaptığını görebildiler. Ama anladılar ki Bonnie’nin artık sabrı tükenmiş ve kendisini öldürmeye karar vermiş.

Hemen bunu engellemek için bir yol arandı ve çarelerin tükenmediği dizide elbette ki bulundu: Qetsiyah! Bonnie’nin kadının büyüsünü sakladığı yere gidip onu alması ve bu sayede geri dönebilmesi için yolu buldular ve bunu anlatabilmek için bu sefer Kai yanına Jeremy’yi alarak diğer tarafa gitti. Oldu mu? İzlediğimiz şey TVD olduğundan çabucak olamadı: Olivia Parker!
Liv’in Tyler’ı değil de ölümü seçmesi bence mantıklı.Liv’in Tyler’ı değil de ölümü seçmesi bence mantıklı.
3) Olivia:  Hayatta en sevdiği kişi olan kardeşini kaybeden Liv, Tyler’ın kaçma fikrini reddedip Kai’yi öldürmeye karar verdi. Onun mantığına göre, yapmazsa Kai meclisin bütün üyelerini zaten öldürecekti. Doğruya doğru, yeni çıkan duygusallık konusunu saymazsak Kai’nin amacı başından beri buydu. Bu amaçla Kai’nin nerede olduğunu büyüyle buldu ve oraya gitmek için harekete geçti. Tyler durdurmaya kalkınca da büyüyle bayılttı.

Sonuç? Kai Luke’un güçleriyle birlikte meclisin en güçlü cadısı konumunda olduğundan yenemedi tabii. Bu geliş Jeremy’nin diğer tarafta Bonnie’ye ulaşma planını da biraz sabote etti ama en azından ipucu bıraktılar. Dahası Jeremy, intihar etmeye karar veren Bonnie’nin hayatını da kurtardı. Bölüm sonunda Bonnie’nin ipucunu anlamasıyla bu konudaki kapıyı da açmış oldular.

Diğer taraftan Liv ve Kai kapışmalarında yaralandılar. Duygusallığından dolayı Liv’i öldüremeyen Kai’yi kanıyla Damon kurtardı; Liv’i ise uyanıp da olay yerine gelen Tyler’ın da araya girmesiyle Elena kurtarmış. Bunun üstüne Tyler ve Liv güzel bir kavga ettiler ve ayrılmış oldular. Ben bu işte Liv’e daha çok hak vermiş bulundum efendim. O benim ‘seni savunmuyorum ama anlıyorum’ kadınlarımdan. Belki 22 haftadır bile tanımadığı Tyler’ı değil, 22 yılın üstüne yaşadığı kaybı seçti…

Böyle deyince de aklıma annesini Klaus öldürdüğünde Tyler için “Tamam haklısın ama adamın damarına bastığın için sen kaşındın!” diye yazmam geldi. Ya sorun Tyler’da, ya bende ya da ikimizde birden. Bilmiyorum o kadarını. Ben geleyim diğer başlığa:
Klişe de olsa çok tatlı durmuyorlar mı ya?Klişe de olsa çok tatlı durmuyorlar mı ya?
4) Caroline: Doğum günü tantanasının içinde olan ama diğerlerinin yanında olmayan kişiler de Stefan ve Caroline’dı. Annesinin kanseri yüzünden bunalmış durumda olan Caroline, Bonnie’den yıllar önce çaldığı ayısını aramak için ormana gitti ve gömdüğünü hatırladığı bölgede kazı yapmaya başladı. Stefan da elbette arkasından.

Eğlenceli diyaloglarla Caroline ayıyı aradı ve nihayetinde buldu, birbirlerine takıldılar, Caroline bir ara duygusallaştığında Stefan onu teselli etti. Şu yukarıda gördüğümüz sahne yaşandı. Hatta tam öpüşme noktasına bile geldiler ama Stefan’ın bir kez daha kendisine hakim olmasıyla kalıvermiş olduk. Sezon finaline dokuz bölüm olduğundan henüz çıkmadık candan ümit kesmeyeyim diyorum. Dur bakalım. Hem daha Enzo akılsızı ve Liz’in belirsiz durumu var…
Enzo’ya bakışım benim de böyle.Enzo’ya bakışım benim de böyle.
5) Enzo: Her bölüm merak ediyorum, çok mu hikâyesiz kaldılar da bu Enzo’yu hala etrafta tutuyorlar. Gereksiz Stefan nefretinin peşinden koşmaya devam eden Enzo, Sarah’a yaklaşma planını uygulamaya koydu ve bunun için de elbette Matt’i kullandı. Matt önce flört etmek için kıza yaklaştı, ardından yardıma muhtaç bir durumda karşısına çıktı ve birlikte kahve içtiler.

Enzo da o sivri (!) zekâsını kullanarak tüm bunların üstüne kızı Salvatore’lara karşı döndürmek için harekete geçmeye karar verdi. Bunun için sanırım öncelikle kıza geçmişini açıklaması gerekecek ama o zekasıyla ne planlayacak belli olmaz, merak etmedim de değil hani. Hatta önüne geleni öldürüp çevirdiğinden bu kızı da vampire çevirir mi diye içimden geçmedi değil. Bir de Matt-Sarah konusu oyundan gerçeğe dönüşür mü diye merak ettim ama onu düşünmek için acele yok sanırım.

Neyse, bu bölümlük de böyle oldu işte. Haftaya tekrar görüşmek üzere efendim.
Devamını oku ...

2 Mart 2015 Pazartesi

6 maddede ABD'nin Paramparça'sı Empire

    Paramparça dizisi ilk ortaya çıktığında pek çok kişi bu kadar çok konuşulacağını, bu derece sevileceğini ve değişen panel tartışmalarına rağmen bu kadar reyting alacağını tahmin etmiyordu. İnsanları kendisine bağlayarak kısa sürede önemli bir kitle yarattı ve bu başarısını halen devam ettiriyor. İşte onun ülkemizde yaptığını Amerika’da da başaran bir dizi oldu: Empire.

    Peki, Empire’ı bu kadar çekici kılan ve bütün eleştirmenlerin, sosyal medyanın diline düşüren ne özelliği var?

    1) Siyah bir aile

    Kabul edelim, siyah oyuncuların canlandırdığı karakterler TV dizilerinde veya filmlerde genellikle ikinci planda olurlar. Bu durum yeni yeni aşılmaya başlanıyor gibi ve Empire da işte tam bu duruma örnek teşkil eden dizilerden birisi oldu. Merkezde siyah bir aile var. Hatırlarsanız bir süre önce birçok kişinin buz dolu kovalar sayesinde ismini duyduğu ve çoğunluğun Stephen Hawking örneği üzerinden bildiği ALS hastalığı gündemimizdeydi. Bu dizide aynı zamanda o da var.

    Empire müzik şirketinin başkanı, ünlü hip hop ilahı Lucious Lyon da bu hastalığa yakalanıyor. Geride kalmış üç yıl ömür, adamda da var üç tane oğlan. Bunlardan birisini yerine geçmesi için seçmek zorunda. Tam bu sırada 17 yıldır hapiste olan eski eş tahliye olmasın mı? Müzik, aile, güç. O zaman savaş başlasın!

    2) Hip hop müzik

    Hip hop müzik denilince akla ilk siyahların geldiği bir gerçek. Dizinin merkezindeki temalardan birisi de bu müzik ve endüstrinin kendisi elbette. Müzik şirketine bağlı pek çok şarkıcı olması bir yana, Lucious’un ortanca oğlu Jamal ve küçük oğlu Hakeem de hip hop müzikle ilgileniyorlar. Büyük oğlan Andre de şirketin üst düzey yöneticisi konumunda. Başarı demek de güç demek olunca…

    Dizide kullanılan müziklerin bazıları diziye özel şarkılar oluyor; ünlü rap şarkıcısı Timbaland de bu konuda diziye destek vermekte. Üstelik orijinal müzikler internet ortamında büyük ilgi de görüyor. Hatta Jamal’ın ilk bölümde söylediği bir şarkı iTunes’da ikinci sıraya kadar çıktı.

    3) Eşcinsellik

    Bu dizinin Paramparça misali her kesimden insanları kendisine çekmesi boştan değil. Lucious kararsız, çünkü ona göre en büyük oğlu Andre’de şirketi yönetecek karizma eksikliği var. En sevdiği oğlu Hakeem (soldaki) tembel ve şımarık bir çocuk. Jamal ise… İşte Lucious’a göre onun dezavantajlı tarafı da eşcinsel olması. Yıllarca kabul etmemiş, hala da kabul etmek istemiyor. Jamal ise kim olduğundan vazgeçmek istemeyen bir genç. Bu yoldaki en büyük desteği ise annesi Cookie. Andre’nin arkasında karısı, Hakeem’inkinde de babası var.

    Olay sadece kardeş rekabeti ve kuyu kazma değil yani… Daha bir de Lucious’un şirkette de çalışan sevgilisi ile Cookie arasındaki harika sevgi (!) var.

    4) Kadrosu ve Yaratıcıları

    Diziyi yaratan iki isimden Lee Daniels, Precious ile Oscar adaylığı kazanmış bir isim. Danny Strong ise Game Change ile Emmy ödülünü evine götürdü.  Dizide Lucious’u canlandıran Terrence Howard Hustle & Flow ile Oscar’a aday olurken, izleyenlerin özellikle hayran kaldığı Cookie’yi canlandıran Taraji P. Henson ise bu adaylığa The Curious Case of Benjamin Button ile ulaştı.

    Hatta Lucious’un sekreterini oynayan Gabourey Sidibe’in de Precious ile Oscar’a aday olmuşluğu var. Nereye elini atsan bir heykelcik çıkıveriyor. Üstelik dizide şarkı söyleyecek isimleri de iyi seçtikleri kendini belli ediyor.
    5) Konuk oyuncular ve yan kadro

    Dizide nereye baksan ünlü bir konuk oyuncu da çıkıyor… Mesela süper model Naomi Campbell şu sıralar dizide Hakeem’in kendisinden büyük kız arkadaşı rolünde. Grammy ödüllü ünlü şarkıcı Gladys Knight kendisi olarak konuk oldu. Oscar ödüllü oyuncu Cuba Gooding Jr. ise eski bir dost olarak diziye bir bölümlüğüne uğradı.
    Rita Ora ve Jennifer Hudson’ın da sezon bitmeden konuk olacağı geçenlerde açıklanmış durumda. Daha sırada Snoop Dogg, Patti LaBelle, Macy Gray ve Courtney Love da var.

    6) Reyting rekoru

    Reyting demek pek çok şey demek, hatta her şey bile demek. Empire yayına gireli henüz beş bölüm oldu ve şimdiye kadar diziyi izleyen sayısı asla düşmedi; hep çıktı. Kulağa normal gibi geliyorsa bile kesinlikle değil, çünkü Nielsen’e göre ‘en az’ son 23 yıl içinde Amerika’da beş bölüm boyunca seyircisi düşmeyen bir dizi yok. Yani sadece siyah seyirciyle olacak bir iş değil…

    Sahip olduğu reyting oranı da başka bir harika ve sezon ortasının en ilgi gören dizisi konumunda. Diziyi boşverip reytingin başarısını konuşan bile var… FOX kanalı da bu ilgiyi karşılıksız bırakmadı ve ikinci bölümden sonra diziye yeni sezon için onay verdi.

    Not: FOX demişken, diziyi ülkemizde yayınlayan kanal da FOX Life Türkiye. Hatta Perşembe günleri, yani Amerika yayınından bir gün sonra yayınlanıyor.

    Empire dizisi Paramparça dizisinde olduğu gibi pek çok kişiyi şaşırttı, sektörde ve dizi dünyasında çok şey değiştirdi. Üstelik bunu henüz beş bölüm içinde başarmış durumda ve dahasını da yapmaya niyetli gibi gözüküyor… Bekleyip görelim bakalım daha neler olacak?
    Son olarak Empire ile ilgili birkaç ufak bilgi:

    .
    Dizinin Lucious’u neredeyse Wesley Snipes olacakken Taraji P. Henson, Lee Daniels’a kendisinin Hustle & Flow’da, Daniels’ın da The Butler’da birlikte çalıştığı Terrence Howard’ı önerince işler değişmiş. Aktörün de kabul etmesiyle Snipes saf dışı kalmış.

    .
    Jamal’ın eşcinsel eğilimini fark eden babası tarafından henüz çocukken çöp konteynerine atıldığı sahne, Lee Daniels’ın da başına gelmiş. Beş yaşındaymış.

    .
    Bryshere Gray (Hakeem) parasızken ve neredeyse oturduğu evden çıkarılacakken bu seçmeleri önünde bulmuş ve hayatını toparlama şansı kazanmış. Hatta rolü, seçmesini Facetime üzerinden rap söyleyerek kapmış...

    .
    Dizinin ünlü hayranlarından birisi de first lady Michelle Obama. Başkan Obama bu durumdan bir radyo programı konukluğu sırasında bahsetmiş. Acaba Hakeem’in kocası için söylediği sözler için ne düşünmüştür? (Dizide siyah başkan mevzusu da atlanmıyor tabii ki.)

    .
    Dizinin yaratıcılarından Danny Strong konsepti oturturken William Shakespeare’in King Lear ve ünlü Broadway oyunu The Lion in the Winter’dan esinlenmiş.

    .
    Taraji P. Henson Cookie’yi canlandırırken repliklerinin birçoğunda doğaçlama yapıyormuş, hatta bu konuda Terrence Howard’a yardımcı da olmuş. Lee Daniels karakteri kız kardeşi ve çevresindeki kadınlardan esinlenerek yarattığını açıklarken, Henson ise karakteri çıkarırken babasından esinlenmiş.
    Devamını oku ...

    Bizimkilere de el atsalar ne güzel olur

    Bir yabancı dizilerle ilgili neler dönüyor yazısından daha merhabalar efendim. Lafı uzatmayayım bu sefer de işte şöyle şeyler oldu:

    .
    Geçtiğimiz Pazar gelip çattı ve Oscar’ı arkamızda bıraktık ama ondan önce Emmy ödülleriyle ilgili birkaç değişiklik yapıldığı açıklandı. Buna göre drama ve komedi dizilerinde adaylık sayısını yediye çıkardılar ama komedide aday olacak dizilerin süresinin 30 dakikayı geçmemesine karar verdiler. Bu nedenle Orange is the New Black veya Shameless gibi bazı diziler mecburen dramanın yolunu tutacaklar.

    Mini diziler için kullanılan ‘mini series’ ifadesi törende yerini ‘limited series’ kalıbına bırakıyor. Yani artık mini olarak başlayan ama reytingi güzel gelince devamı getirilen diziler bu kategoriden aday olamayacak. Gerçek anlamda bir hikaye finaline sahip, en az 150 dakika ve iki bölüm süren diziler burada yarışacak.

    .
    Geçtiğimiz hafta içinde başlayan dizilere bakarsak:

    - CBS’in Matthew Perry’li sezon ortası komedisi The Odd Couple 19’unda başladı. Konu: Düzen-tertip takıntılı Felix Ungar (Thomas Lennon), eşinden boşanınca en yakın arkadaşı spor yazarı Oscar Madison’ın (Matthew Perry) yanına taşınıyor ve bu iki birbirine gram benzemeyen iki arkadaş aynı evde yaşamaya başlıyorlar. Aynı apartmanda yaşayan iki kız arkadaş da dipnot olsun. Reyting: The Big Bang Theory’nin arkasından yayınlanmanın da katkısıyla iyi bir açılış yaptı. Zaten yapsındı bir zahmet.

    Vikings üçüncü sezonuyla 19’unda, The Night Shift ise dün ikinci sezonuyla ekranlara geri döndü.
    - İsteğe Cevap: Geçen Salı yazısında J.K. Rowling teyzeme torpil geçip The Casual Vacancy kitabından uyarlanan üç bölümlük mini diziden kısaca bahsetmiştim. Yazının içinde bir de editörden gelme ‘Indian Summers isteği de yer almıştı. Yerine getirelim:

    Kendisi Channel 4’da yayınlanan ve 10 bölüm sürecek bir mini dizi. 15’inde başladı. Yıllardan 1932’deyiz; yani bir dönem dizisi. İngiliz koloni sisteminin çökmeye başlayıp Hintlilerin bağımsızlık için hareketlenmeye başladığı bir dönem ve bu dönemi iki taraftan birden ele alarak sunuyor. Yapımı için 14 milyon sterlin harcanan ve ‘masraftan’ kaçınılmayan bir dizi olduğunu söyleniyor ve Downton Abbey  benzetmesi yapanları gördüm.

    Böyleyken böyle yani, siz bilirsiniz diyerek diğer konuya geçeyim:

    .
    Bu hafta onay ve iptalde ibre hep onaya çalıştı:

    - Amazon sağolsun Mozart in the Jungle’a ikinci sezon onayı verdi.

    - İsveç/Danimarka yapımı Bron/Broen’in Fransız/İngiliz ortak uyarlaması The Tunnel ikinci sezon onayı aldı. (Amerikalılar da Meksika’yı katarak The Bridge adıyla uyarlamayı denediler ama o dizi ikinci sezondan sonra iptal oldu mesela. Bence orijinalini bir deneyin, üçüncü sezonu 2015 Sonbahar’ında.)

    -  ITV, komedi dizisi The Job Lot’a üçüncü sezon onayı verdi.
    - BBC One, ülkemizde izleyen olduğunu pek sanmadığım New Tricks’e 12. ve son sezon onayını vermiş.
    - Dün itibarıyla ikinci sezon finali yayınlanan Broadchurch, bölüm İngiltere'de yayınlanırken üçüncü sezonu için ITV'den onay aldı.

    .
    Gelelim artık bazı belli başlı kadro haberlerine:

    - Geçen Salı yazısında Suskunlar’dan NBC’ye uyarlanması planlanan Game of Silence’ın başrolüne Ecevit karakteri için David Lyons’ın (Revolution) getirildiğinden bahsetmiştim. Geçtiğimiz hafta içinde iki karakter daha belli oldu:
    Sarp Akkaya’nın canlandırdığı Sarı Bilal’i Michael Raymond James (True BloodOnce Upon a Time), Güven Murat Akpınar’ın canlandırdığı Iska İbrahim’i de siyah oyuncu Larenz Tate’in (Rescue Me) canlandırması planlanıyor. Bir sonraki yazıya kadar da Ahu ve Gurur karakterlerini açıklarlarsa valla harika olur. Papağan mod on: Dizinin uyarlanıp uyarlanmayacağı haberi büyük ihtimalle Mayıs içerisinde kesinleşecek.

    - Jason Biggs’in Orange is the New Black’te canlandırdığı Larry karakterinin ilerisi belli olmasa da dizinin üçüncü sezonunda yer almayacağı açıklandı.
    - Lena Dunham, şimdilik rolü belli omasa da ABC’nin Scandal dizisine konuk olacak. Kendisi geçenlerde Scandal dizisi yaratılırken esinlenilen kişi olan kriz danışmanı Judy Smith ile kendisini temsil etmesi için anlaşmıştı.
    - Netflix’in hazırladığı süper kahraman dizisi A.K.A. Jessica Jones üç oyuncuyu daha dahil etti: Eka Darville (The Orijinals), Erin Moriarty ve Will Traval (Red Widow/ikisi de).
    - Laura Benanti (Go OnNashville), CBS’in yeni sezonda karşımıza getireceği kesin olan Supergirl dizisine, Melissa Boneist’in canlandırdığı ana karakterin annesi olarak katıldı. Calista Flockhart (Ally McBealBrothers & Sisters) ise patronunu canlandıracak.
    - Joel Gretsch (The 4400V) de MTV’nin Çığlık film serisinden uyarladığı dizi Scream’e kasabanın yakışıklı ve başarılı şerifi olarak katıldı.
    .
    Gelelim ekstra haberlere:

    - Üstteki resmi muhtemelen şimdiye kadar görmüşsünüzdür ama ben koymasaydım çatlardım. Oscar’ın sunucusu Neil Patrick Harris bey, tören sırasında bir ara sahneye parodi amaçlı tam da o şekilde çıkıverdi işte.
    The Walking Dead’in üçüncü sezonunda üç bölümlüğüne Andrew karakterini canlandırmış olan ama benim zerre hatırlamadığım Markice Moore, intihara kalkışmış ama kurtulmuş. Adam büyükannesini kaybettiğinden beri iyi bir ruh hali içinde değilmiş ve şimdilerde pişmanmış.
    - Maggie Grace (LostTaken), aktör/yapımcı/yönetmen Matthew Cooke ile nişanlanmış.
    - Ellen Barkin (The New Normal), George Clooney’in düğünü sırasında Amal’ın bir arkadaşı olarak tanışıp nişanlandığı Ben Emmerson ile nişanı atmış.
    Hart of Dixie’nin Lemon’u Jamie King ikinci bebeğini bekliyormuş.
    American Horor Story’nin son sezonunda Infantata’yı oynayan Ben Woolf’a araba çarpması sonucu hayatını kaybetti maalesef.
    - 31 Mart’ta Younger dizisi ile yeniden TV’de izlemeye hazırlandığımız Hillary Duff, kocasını boşamak için mahkemeye vermiş. Dedikodulara göre adamın gözü dışarıdaymış.
    Yani bu haftalık durumumuz da bu şekilde. Haftaya bir sorun çıkmazsa yeni baskıyla görüşmek üzere efendim.
    Devamını oku ...

    Tutarsa benim tutmazsa sizin!

    .
    Zaman zaman benim Salı yazılarında veya medyada Suskunlar dizisinin Amerikan dizisi olarak uyarlanma planları gündeme geliyor, siz de belki duymuşsunuzdur. Dizi NBC’nin masasında ve şimdilik pilot onayını kapmış durumda. Yani kadrosu kurulup bir ilk bölüm çekilecek. Eğer kanal gündemindeki diğer dizilerin ilk bölümleri içinde orijinal adıyla Game of Silence olan dizininkini beğenirse yeni sezonda karşımıza bir Türk dizisi uyarlaması çıkmış olacak. Bunun haberi de normal takvimde Mayıs ayı içerisinde geliyor…

    İşte Game of Silence için geçtiğimiz günlerde ilk kadro haberi medyada kendisine yer buldu: David Lyons. Kendisini Revolution dizisini izleyenler Monroe karakteriyle iyi hatırlar ve Suskunlar’da Murat Yıldırım’ın canlandırdığı Ecevit karakterini canlandıracak. Tabii dizi onay alırsa… (Güzel bir seçim olmuş bence.)

    Not: Önümüzdeki dönem hangi kanal hangi diziler için nasıl diziler istemiş diye bakmak için şu yazıya uğrayabilirsiniz dilerseniz…

    .
    Geçtiğimiz haftadan bu zamana kadar başlayan dizilere bakarsak:

    Daha önce şu yazıda kısaca tanıttığım NBC’nin mini dizisi The Slap açılışını yaptı. Reytingi pek iyi gelmedi ama zaten mini dizi olduğundan NBC şuurunu kaybedip yayından çekmez diye düşünüyorum. Transparent ve ödülleriyle dikkatleri üstüne çeken Amazon’un Bosch adlı polisiyesi 10 bölümlük sezonunun tamamıyla ortamlarda. Konu: Bir seri katili öldürmek suçuyla yargılanmaya devam eden Bosch, bir yandan davayla bir yandan da 13 yaşındaki bir çocuğun öldürülüşüyle uğraşıyor.

    İngiliz molası: Sevgili J.J. Rowling teyzemin Harry Potter’dan sonraki ve yetişkinler için olan kitabı Casual Vacancy’nin üç bölümlük mini dizi uyarlaması BBC’de 15 Şubat’ta başladı. Aklınızda olsun. (Editörün notu: Aynı gece Indian Summers da başladı, çok önem verilen 10 bölümlük dizinin ayrıntılarını da haftaya bekliyoruz o zaman.)

    Ayrıca bugün TNT dizileri Rizzoli & Isles ve Perception da sezonlarına kaldığı yerden devam etmek için dönüyorlar.
    .
    Geçen Salı günü medyada bir haber kendisine yer buldu: Kıvanç Tatlıtuğ, Vikings dizisinin üçüncü sezonunda iki bölüm yer almak için anlaşmış; bu da kendisinin Fransız bir yapımcı tanıdığı sayesinde ayarlanmış. Yakında da Amerika’ya gidecekmiş. Şimdi öncelikle şunu söyleyeyim, ben kendisini pek severim ama bu tarz haberleri yapanları hiç sevmem. Türk kafasında düşünerek yazıyorlar çünkü…

    Vikings dizisi iki gün sonra üçüncü sezonuna başlıyor ve o dizi çekimlerini taa Ekim ayının sonunda bitirip ‘post-production’ denen aşamaya geçti. Bizim gibi iki bölüm yedekli gitmiyor oradaki adamlar. Yani bir yerinde eksiği gediği varsa bile üç ayda çoktan kapatmışlardır zaten. Haber gerçekse bir kere dördüncü sezon olması çok daha mantıklı olur, bu bir dursun. Dizinin üçüncü sezonu başlamamış ve dördüncü sezon onayı yokken yapımına başlandığını da sanmıyorum, o da ayrı. Ayrıca Vikings çekimlerini Avrupa’da yapan bir dizi olduğuna göre adamın Amerika’da ev araması niye?

    Umarım ben bir yerde yanılıyorumdur veya haber bir şekilde gerçeğe dönüşür…

    .
    Gelelim onay-iptallere.

    - The CW daha sezonu başlamadan Beauty and the Beast’e yeni sezon onayı verdi.
    - Cinemax pek güzel bir işe kalkışarak Banshee’ye yeni sezon onayı verdi.
    - TNT, The Librarians için yeni sezon onayı verdi.
    - HBO, Getting On’a üçüncü ve son sezon onayı verdi.
    - Türkiye’de kaç kişi izliyor diye (cidden) merak ettiğim Portlandia dizisi iki sezonluk onay aldı.

    .
    Ünlü şovmen Jon Stewart 16 yılın ardından Comedy Central’da yayınlanan The Daily Show’dan emekli olacağını açıkladı. Film çalışmalarına daha ağırlık verecekmiş. Özge Doğan, Jon Stewart’ın önemini bu yazısında anlattı. 
    .
    Biraz da kadro haberleri:

    -  Çoğunun TV denince Freaks and Geeks dizisiyle hatırladığı James Franco, Stephen King’in 11/22/63 adlı kitabından uyarlanacak dizide başrolde olacak. Diziyi Hulu yayınlayacak ve J.J. Abrams ile King diziyi hazırlayacak. Konusu: Geçmişe dönerek Kennedy suikastını önlemeye çalışan bir adamın hikâyesi.

    - Bildiğimiz şarkıcı Christina Aguilera birkaç bölümlüğüne Nashville’e konuk oluyor. Country müziğe geçiş yapmak isteyen bir şarkıcı olarak.

    The Walking Dead’in Vali’si David Morrissey, Halle Berry’nin dizisi Extant’in kadrosuna katıldı.
    The Walking Dead’in Beth’i Emily Kinney ise The Flash’a konuk geliyor…
    Vikings’in Laguerta’sı Katherun Winnick Person of Interest’e gelecek efendim.
    - Ryan Murphy’nin hazırladığı Scream Queens dizisine en son American Horror Story dördüncü sezonda Bonnie Lipton karakterinde izlediğimiz Skyler Samuels katıldı. Konusu: Bir kampüste işlenen seri cinayetler.
    Pretty Little Liars’ın Mike’ı Cody Christian omega kurt karakterinde Teen Wolf’a geliyor.
    Agents of S.H.I.E.L.D’te yan karakter olarak Bobbi’yi oynayan Adrianne Palicki ana kadroya alınmış.
    - En son Empire’da konuk olarak izlediğimiz Cuba Gooding Jr., birkaç bölümlüğüne Forever’da yer alacakmış. Jo ile gönül işleri olan biri olarak.
    - Son olarak MTV’nin doğaüstü kitap uyarlama dizisi Shannara’nın kadrosuna Brooke Williams (Spartacus), Marcus Vanco (Unbroken) ve Avustralyalı dizi oyuncusu Daniel MacPearson da katılmış.

    .
    American Horror Story izleyeniniz varsa Down sendromlu Jamie Brewer’u hatırlar. Kendisi New York’taki moda haftasında bir defileye çıkarak bu alanda bir ilki başarmış.
    .
    HBO’nun kardeş kanalı Cinemax, Robert Kickman’ın egzorsizm konulu çizgi roman serisi Outcast’i dizi olarak yayınlayacağını ‘resmen’ duyurdu.
    .
    House of Cards üçüncü sezon bölümlerinin tamamını 27 Şubat’ta yayınlayacak ama birkaç gün önce Netflix sezonun bölümlerini bir anda yayınlayıverdi. 20 dakika sonra ise geri çekti ve durumun teknik arızadan dolayı olduğunu açıkladı. Gördüğüm kadarıyla bir sızıntı olmamış ama kendisini konuşturan ve bazılarınca ‘reklam’ yapmakla itham edilen bir olay oldu.

    - Biraz da magazin haberi verelim, onsuz olmaz:

    - Benedict Cumberbatch (Sherlock) nişanlısı Sophie Hunter ile Sevgililer Günü’nde evlendi.
    Game of Thrones’un Cersie Lannister’ı Lena Headey ikinci çocuğuna hamileymiş. Kendisi özeline saygı duyulmasını istediği bir açıklama yapmış, zira bebeğin babasının ismi açıklanmamış.
    Dexter’ın Debra’sı Jennifer Carpenter da sevgilisi Seth Avett’ten hamileymiş.
    - En son dizi olarak The Leftovers’ta izlediğimiz Liv Tyler ve sevgilisi David Gardner da bir erkek çocuğu sahibi olmuşlar. Altı hafta erkenden.
    - Şimdilerde Chicago Fire’da oynayan Taylor Kinney ve ünlü şarkıcı Lady Gaga nişanlanmışlar. Ne güzel. (Haberi Lady Gaga değil de Taylor üzerinden yazılınca bana bir gülme geldi, yalan yok.)
    - Son olarak Nicholas Brendon (Buffy the Vampire SlayerCriminal Minds) ve eşi ise dört aylık evliliğin ardından ayrılmaya karar vermişler. Bu da özel hayat gizliliği isteyenlerden…

    Bu haftalık da böyle oldu yani… Haftaya tekrardan ne çıkarsa onlarla görüşmek üzere efendim. 
    Devamını oku ...