Tarihin tanınmış seri katillerinden John Christie, yaklaşık 10 yıllık süre içinde sayısı tam olarak bilinmese de en az sekiz kişiyi öldürmüş bir seri katildir. Böyle hikayeler bildiğiniz gibi medyada geniş yer bulduğu gibi bir şekilde dizi veya film olarak ekrana elbet geliyorlar. Christie’nin yaptıklarına dayanan bir mini dizi de Kasım ayının sonunda ekrana dahil oldu.
Dizinin adı Rillington Place, üç bölüm olarak BBC One kanalında yayınlandı. Benzer bir hikaye 10 Rillington Place isminde 1971 yapımı bir filmle de sinemaya aktarılmıştı. Diziyi, And Then There Were None’ın da yönetmeni olan Craig Viveiros yönetti, Ed Whitmore ve Tracey Malone senaryosunu yazdı.
Mini dizi daha çok John Christie ve eşi Ethel’in ev hayatı üzerinden ilerleyen bir yapım. Christie ve Ethel, İkinci Dünya Savaşı’nın da katkısıyla 9 yıllık ayrılığın ardından yeniden bir araya geliyorlar ve 10 Rillington Place’e taşınıyorlar. Evlilikleri iyi bir noktada sayılmaz ama başlarda yavaştan da olsa toparlıyorlar.
Christie’nin de bir süre sonra cinayet işlemeye başladığına tanık oluyoruz, kurbanları bir şekilde ailenin hayatında olan veya yeni giren kişilerden oluşuyor. Yalnız hepsinin yaşları farklı çeşitli dişilerden oluştuğunu eklemem gerek. Dizi bittiğinde de hikaye tarihteki bilindik sonuna ulaşıyor.
Rillington Place’in bir diğer özelliği ise her bölümü karakterlerden birisinin gözünden anlatması. Daha doğrusu onun ağırlığı diğerlerinden çok daha fazla oluyor. İlk bölümün merkezinde Ethel var. İkincide çiftin komşusu olarak aynı yere taşınan Ethel-Timothy Evans çiftinden Timothy var. Son bölümde de Reg diye hitap edilen John Christie var tabii ki.
Yaklaşık birer saat süren bölümlerde araya zaman atlamalarının girmesiyle ilerliyoruz.
Ana kadrodaki dört isim ise şu şekilde: Tim Roth (John), Samantha Morton (Ethel), Nico Mirallegro (Timothy) ve Jodie Comer (Beryl).
Dizinin benim ilgimi çekmesi gerçek hayata dayanan bir seri katil hikayesi olması sayesinde olmuştu. Daha önce birlikte My Mad Fat Diary’de izlediğim Mirallegro ve Comer’ı evli çift olarak izlemesi de bonus oldu.
Genel olarak da memnun kaldım, iyi bir serüvendi. Elimizde orijinal veya zeka fışkıran bir seri katil yok bu arada. Hatta dördü de sanki özellikle mi eksik akıllı yaratılmışlar diye merak ettiğim zamanlar oldu hani. Christie cinayetlerini işlerken hepsini değil bazısını açık bir şekilde gösteriyorlar. Arada İngiltere’deki adalet sistemi de kendisine bir şekilde yer buluveriyor.
John Christie, izlemesi ‘insanı rahatsız eden türden’ bir seri katilmiş. Ama Tim Roth harika oynuyor. Samantha Morton ve kadronun geri kalanı da iyiydi. Jodie Comer‘ın yaptığı dizi seçimlerine zaten bayılıyorum, özellikle takip etmeme gerek kalmadan izliyorum kendisini.
Final öncesi üçüncü bölümde biraz dağılır gibi oldum ama sonradan toparlamayı başardılar. Tabii üç değil de altı bölüm olsa daha da güzel olabilirmiş. Zaman atlaması daha az, cinayetler de birazcık daha detaylı olurdu. Rillington Place senaryodan ziyade tam bir karakter dizisi olmuş ki bu da kötü bir şey değil zaten.
Durum genel olarak böyle yani efendim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder