20 Nisan 2011 Çarşamba

Scream Serisi Yeniden Aramızda!

90’ların ortalarnda 80’lerdeki korku filmlerinin kalıpları ve klişelerini bir yandan dalgaya alan, bir yandan da aslında onların izlerinden giden bir seri ortaya çıktı: Çığlık yani Scream. Seri diğer birçok korku filminde olduğu gibi gençlere musallat olan bir seri katil üzerine kuruluydu ancak bu serideki karakterler korku filmlerini kural ve klişelerinden tamamen haberdarlardı. İşte bunun da verdiği etkiyle insanlar Çığlık serisini sevmiş ve seri üçleme olmuştu. Serinin son filmi de 2000 yılında vizyona girerek seri tamamlanmıştı.

Ancak şimdi, ünlü Scream/ Çığlık serisi 11 yıllık aranın ardından geçtiğimiz günlerde (15 Nisan) beyazperdeye döndü. Ben de bir hafta gecikmeyle de olsa daha bir-iki saat önce izlemiş biri olarak kendimce değerlendirme yazısı yazmak istedim.

Öncelikle filmin künyesinden bahsedersek:

Serinin yönetmenliğini diğer filmlerin de yönetmenliğini yapmış olan Wes Craven yaptı, senaryosunu da yine aynı şekilde Kevin Williamson yazmıştır. Bu isim The Vampire Diaries severler için tanıdık gelecektir ki dizinin senaristi de kendisi. Müzikler ise Marco Beltrami’ye emanet edilmiş. Oyunculara gelirsek, serinin ana karakteri Sidney Prescott’ı yine Neve Campbell canlandırıyor. Yine aynı şekilde Şerif Yardımcısı (ki artık şerif olmuş bu filmde) Dewey’e David Arquette, yazar Gale’e ise Courtney Cox hayat vermiş. Anlayacağınız serinin kemik kadrosu aynı tutulmuş ki bu oldukça yerinde bir karar olmuş. Laf aramızda, o üçü olmadan bu seri eski tadı verir miydi, emin değildim.

Serinin son filminden bahsetmeden önce ben diğer üç filmde neler olduğunu yüzeysel olarak hatırlatmak istiyorum. Öncelikle:

1- Çığlık/Scream (1996)

Her şey Woodsboro adlı bir kasabada, Sidney Prescott’un annesinin ölümünden 1 yıl sonra, iki lise öğrencisinin bir cinayete kurban gitmesiyle başlamıştı. Kasabadaki cinayetlerin ardı arkası kesilmeyince, gençlerden bazıları cinayete kurban gitmemek için izledikleri korku filmlerini analiz edip korku sineması kurallarının ne olduğunu belirlemeye çalışırken Sidney de olayların annesinin ölümüyle bağlantılı olduğunundan kuşkulanıyordu. Sonrası işlerin arap saçına dönmesi, cinayetler falan filan tabi… Korku türünün klasikleri arasına giren "Elm Sokağı Kabusu" ve "Halloween" filmlerinin yaratıcısı Wes Craven’in Çığlık’ta bugüne kadar yaptıklarıyla dalga geçmesi benim hoşuma gitmişti. İzleyenler bilir, Çığlık pek korkutmak amaçlı giden bir film değil ama bu 4 film içinde açıkçası en çok bir şeylerden tırstığım film buydu. Ufak bir not: Bu filmden Casey Becker rolüyle Drew Barrymore da vardı.

2- Çığlık/Scream 2 (1997)

2. filmde olaylar bu sefer 2 yıl ileri sarmıştı. Sidney kolej öğrencisiyken, Gale Weathers bir önceki filmdeki olayları Woodsboro Cinayetleri adında çok satan bir kitaba dönüştürmüştü ve bu kitabın Stab adında bir filmi çekilmişti. Filmin gösterimine az bir süre kala da cinayetler yeniden başlamıştı. Filmde, Sidney ve Randy hayatlarını yollarına koymaya çalışırken Cotton Weary hapisten çıkmıştı ve haksız esaretini ödetmeye kararlıydı. Şüpheli sayısının düşmesinin sadece cinayet sayısının artmasına bağlı olması durumu filme heyecan katan bir etmendi, en azından benim için. Ufak not 2: Sarah Michelle Galler da Casey Cooper rolüyle bu filmde rol almıştı.

3- Çığlık/Scream 3 (2000)

Windsor College'indeki olaylardan sonra Sidney, bir dağın eteğinde tek başına yaşıyordu. Ancak geçmişini de aklından tam olarak silememişti. Güvenliği için ismini de değiştiren Sidney, telefonla zor durumdaki kadınlara yardım ettiği bir işte çalışırken onu arayan kimliği belirsiz bir kişi, Stab 3 adlı filmin setinde işlenen cinayetler hakkında bilgi verdi. Bu filmde de Stab filminin üçüncüsü çekilirken senaryoyu eline geçirmiş olan katil, karakterleri filmde öldürdüğü sırayla öldürmeye başladı. Ancak farklı sonlarla sonlanan üç farklı senaryo olduğundan kimin ne zaman ölebileceğini kestirmek o kadar kolay olmuyordu. Derken filmin setini ziyaret eden Sidney, öldürülenlerin yanına annesinin değişik fotoğraflarının bırakıldığını fark edince istemeden de olsa yeniden olayların içine dahil olmuştu. Bu sefer Dewey’e ek olarak Los Angeles'lı dedektif olan Mark Kincaid de cinayetleri araştırmak üzere olay yerine gelmişti ve Sidney'le tanışıp arkadaş olmuştu. Sonrası tam bir karmaşa ve uygun sonlu bitişti. Tabi 10 seneden fazla da bir ara...

Peki, Scream 4‘te neler oluyor? Fazla spoilera kaçmadan ondan da bahsedersek:

Yukarıda yazdığım gibi kemik kadro film önü ver arkası aynı kalmış durumda. Meraklılarına ufak not 3: Pretty Little Liars’tan Lucy Hale ve True Blood dizisinin yıldızı Anna Paquin de dizide ufak rolleri olan yıldızlar. Ayrıca, Heroes’u izleyeniniz varsa oradaki Claire karakterini canlandıran Hayden Panettiere de filmde rol almakta. (Konuk gibi de değil bildiğimiz önemli rolleri olanlardan biri) Konuya gelirsek, Scre4m’de kişisel gelişim kitapları yazarı olan Sidney Prescott kitabının tanıtım turunun son durağı olarak Woodsboro’ya geri döner. Artık evli bir çift olan Şerif Dewey ve Gale ile tekrar iletişime geçen Sidney, kuzeni Jill (Emma Roberts) ve teyzesi Kate’i (Mary McDonnell) de ziyaret eder. Ne yazık ki Sidney’in yeniden ortaya çıkışı Hayalet Maske’nin de geri dönmesine sebep olur. Sidney, Gale, Dewey, Jill ile arkadaşları ve nihayetinde tüm kasaba artık yeniden tehlike altına giriyor.

İşte filmin konusu bu şekilde… Filmde daha öncekilerde olduğu gibi eski filmlerle dalga geçmeye devam ediyor. Tabi bu sefer Testere gibi filmleri içine alarak 2000li yılları hedef almış. Hatta öyle ki, kendi filmleriyle bile dalga geçer durumda ki bu durum aslında hoşuma gitti. Film gerçeğe de uygun olarak 10 senenin ardından diyerek başlıyor. Son filmde 3 olan Stab serisi de 7’lemiş durumda. Zaten Çığlık’ın kendini ti’ye alması da yine Stab üzerinden yapılmış durumda. Bunun yanı sıra ilk üç filmin kendi kurallarından da uzaklaşma yaşanmış durumda. Şöyle ki, ilk üç filmde sex yapan, uyuşturucu ve alkol kullananlar, şişmanlar hep ilk ölüp bakireler ise sağ kalırken 4. filmde işler farklı bir boyuta taşınıyor. Artık bakireler üzerinde koruma gibi bir şey yok. Ana karakterlerin başına bile türlü şeyler gelebiliyor. Onların da dokunulmazlık zırhları falan yok. Beklenmedik olayların olması moda ve bu sefer cinayetleri kameraya alma da var. Cinayetlerin aşırılıklarla dolu olması, fazla kurban ve kan kuralı ise baki kalmış.

Şahsi fikrime gelirsek, kendi adıma ben filmi beğendim. Ne yalan söyleyeyim ben “What's Your Favorite Scary Movie? repliğini özlemişim. Daha önce son film vizyona girdiğinde bile 9 yaşında olmamın etkisiyle ilk kez bir Scream filmini sinemada izleyebildim. Daha ne olsun? Peki,filmden korktum mu? Hayır! Yine yukarıda da yazdığım gibi Çığlık korku tarzı yapılmış bir film değil, bu da öyle olmamış. Oyunculuklar da bence gayet iyiydi. Sidney, Dewey ve Gale üçlüsü performanslarında başarılılardı. Bunun yanı sıra kuzen Jill karakterini canlandıran Emma Roberts ise filmde döktürmüş, bayıldım ona. Keza Kirby yani Hayden Panettiere de yine yan karakterlerden biri olmasına rağmen karakterler içinden sıyrılmayı başarmış. (Ufak bir not 4: Heroes ile gram bağlantım yok.) Katilin ortaya çıktığı son 10 dakikalık bölüme, onun kurgusuna ise hayran olmamak elde değil. O son için bile iyi ki izlemişim diyorum.

Sonuç: İyi ki seriye devam kararı alınmış ve ikinci üçlemeye başlanmış. Diğer iki filmi de sabırsızlıkla beklemeye başladım ben. Efendim, geldik bir yazının sonuna. İleriki bir tarihte yeniden görüşmek üzere yeniden gitmeden önce favori repliğimi de yazayım içimde kalmasın: --> Sidney’den katile: “Yeniden çevrimlerin ilk kuralını unuttun: Orjinaline kazık atma!” (İzlerseniz ya da izlemişseniz nedenini anlarsınız J)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder