4 Mart 2014 Salı

Mart Ayının Yeni Amerikan Dizileri



Birkaç hafta kadar önce Amerikalıların yeni dizi hazırlama sevgisindendem vurup kanalların ‘Şubat’ ayı içerisinde yayınlayacakları yeni diziler üzerine bir derleme yazısı yazmıştım. Amerikalılar sezon ortasına gelmiş de geçiyor olmamızın verdiği gazla henüz durulmuş değiller ve yeni dizilerine devam ediyorlar. Bu nedenle bu yazıda da ‘Mart’ ayındakileri bir toparlayayım dedim. Geçtiğimiz yazıdaki altı dizinin aksine Mart ayı içerisinde Amerikan kanallarında 10 yeni dizi başlayacak. Bakalım neler var?




1) Those Who Kill

Mart ayının ilk dizisi 3 Mart Pazartesi A&E kanalında başlıyor. Geçtiğimiz sezon Bates Motel ile takdirleri toplayan kanalın bu sezonki yeni dizisi de bu. Kendisi Danimarka’nın 10 bölümlük tek sezon içinde ikişerden beş farklı olay ve seri katil üzerine kurulu olan Den Som Draeber isimli dizisinden Amerika’ya uyarlandı. Bu dizinin ilk sezonu da seri katil sayısı belli olmamakla birlikte 10 bölümden oluşacak.

Konusu: Polisiye bir dizi olup seri katiller üzerine kurulu olması dışında başrollerde birisi cinayet masası dedektifi Catherine Jensen, diğeriyse akademisyen Thomas Schaeffer olmak üzere iki kişinin ortaklaşa yaptığı katil avı var. Catherine’i Chloe Sevigny, Thomas’ı da James Darcy canlandıracak.



2) Sirens

Ayın ikinci dizisiyse 10 bölümlük ilk sezonuyla 6 Mart Perşembe seyirci karşısına çıkacak bir komedi dizisi. Kahkaha efekti olmayacak. Dizi, yıllardır sadece drama ya da komedi-drama şeklinde, 42 dakika kadar süren diziler yayınlayan ama artık komedi işine de el atmaya karar vermiş USA Network’ün bu türde ilk işi.

Konusu: Görevleri hayat kurtarmak olan üç acil tıp teknisyeni üzerine. Ama onlar narsist ve kendi kendilerine zarar veren, bu durum da kişisel hayatlarını etkileyen teknisyenler. Dizide bu adamların özelde, işte veya kendi aralarında yaşadıkları komik durumları izleyeceğiz.

İlk sezonu 10 bölüm sürecek. Ayrıca kendisi Game of Thrones’un Robb Stark’ı Richard Madden’in de bir eşcinsel teknisyeni canlandırdığı 2011 yapımı aynı isimli İngiliz dizisinin Amerika’ya uyarlaması.



3) Saint George

Bu seferki dizi de yine bir komedi; FX kanalında 6 Mart’ta başlayacak ama Sirens’tan farklı olarak kahkaha efekti olacak. Kanal yapım için Charlie Sheen’in başrolünde olduğu Anger Management’ta yaptığı gibi yayınlanacak 10 bölümlük ilk sezonunun beğenilmesi halinde 90 bölümlük bir onay vermeyi planlıyor.

Başrolde de yukarıda resmi görülen komedyen George Lopez var.

Konusu: Başarılı bir girişimci olan yeni boşanmış George’un artık hayatını yeni bir düzene sokması gerekmektedir. Ama bu da kolay olacak gibi değildir. Çünkü başında/çevresinde talepkar eski eşi, 11 yaşındaki oğlu, annesi, dayısı, kuzeni de vardır. Ayrıca kendisi haftada bir kez akşam okulunda Tarih dersleri de veriyor.


4) Resurrection

ABC kanalının yeni draması ve 9 Mart Pazar günü başlayacak. Sekiz bölümlük bir ilk sezon planlanmış durumda. Kendisi Ağustos 2013’te piyasaya çıkmış Jason Mott imzalı The Returnedisimli romandan uyarlama. Dizinin yapımcılarından birisi de Brad Pitt.

Konusu: Missouri‘nin Arcadia kentindeki sakinlerin, yıllar önce kaybettiği yakınları yeniden canlanmaktadır. Üstelik ölmelerinin üstüne ne kadar zaman geçerse geçsin, öldükleri zamanla birebir aynı görünüme ve özelliklere de sahiptirler. Bunlardan birisi de 32 yıl önce ölmüş olan ve bir anda Çin’de ortaya çıkan sekiz yaşındaki Jacob’tır.

Böylesi alışılagelmedik bir olayın yaşanması üzerine, karısı zamanında Jacob’ı kurtarmaya çalışırken ölen o kasabanın şerifi de bu olayın perde arkasını araştırmaya başlar. Tabii ki hiçbir şey göründüğü gibi değildir ve tabii ki ortalık daha da karışır…

Not: Resurrection benzer bir konuya/temaya sahip olduğu Fransız dizisi Les Revenants (The Returned) ile karşılaştırılsa da o dizi aynı isimli 2004 yapımı bir filmden uyarlama bir dizi.

5) Believe

NBC kanalının yeni draması. İlk bölümü özel gösterimle 10 Mart Pazartesi yayınlanacak ama normalde Pazar günleri yayınlanan bir dizi ve 16 Mart’ta normal yayın gününe dönmüş olacak. Tam belli olmamakla birlikte reytinginde sorun çıkmazsa 13 bölümlük bir sezonu olacak. Dizi posterde de görüldüğü üzere J.J. Abrams’ın yapımcı, Alfonso Cuaron’un da yaratıcı olarak arkasında olduğu bir dizi. Ülkemizde CNBC-e yayınlayacak.

Konusu: Havaya yükselme, telekinezi veya doğayı kontrol gibi çeşitli güçlere sahip olan Bo, bu güçlerinin iki yaşından beri farkındadır ve kontrolüne sahip değildir. Onun nelere sahip olduğunu bilen ‘Gerçek İnananlar’ adlı küçük bir grup tarafından büyütülür. Artık 10 yaşındadır ve onun peşindekiler yüzünden tehlike içindedir.

Grup, suçsuz yere idama mahkum olan Tate’i bir şekilde hapisten çıkarır ve Bo’yu onun korumasına verir. Bo’nun neye sahip olduğunu kısa sürede anlayan Tate ve Bo, birlikte şehir şehir gezmeye ve peşlerindekilerden kaçmaya başlarlar.

6) From Dusk Till Dawn

Amerika’nın Latinlere yönelik kanalı El Rey’de 11 Mart Salı yayınlanacak olan bir dizi. Kanalın ismi tanıdık değilse gayet normaldir, Aralık 2013’te kuruldu. Bu da bir nevi kanalın tanıtım projesi gibi bir işi. Dizi 1996 yapımı aynı isimli filmin TV’ye uyarlaması olacak. Bu kanalın sahibi de filmin yönetmeni Robert Rodriguez. Sezonu 10 bölüm sürecek.

Konusu: Öncelikle filmde olduğu gibi dizi de vampirler üzerine. Gecko kardeşler kanlı bir banka soygunundan sonra Meksika’ya kaçmaya çalışırlarken karşılarına Jacob Fuller ve ailesi çıkıyor. Onlar da aileyi sınırı geçene kadar rehin olarak kullanmaya karar veriyor. Olmaz ya, grup yol üzerindeyken uğradıkları yer vampirlerin yerleşik olduğu bir striptiz kulübü çıkıyor. Bunun üzerine grup şafak vaktine kadar mecburi bir ölüm kalım savaşına giriyor.

10 bölümlük ilk sezonu bittiğinde bir gün bitmiş olacak. Dizide Seth ve Riche Gecko kardeşleri sırasıyla D.J. Cotrona ve Zane Holtz canlandırıyor. Filmde de sırasıyla George Clooney ve Quentin Tarantino canlandırmıştı. Eski bir papaz olan Jacob Fuller’ı da dizide Robert Patrick canlandırıyor. Filmde bu rol Harvey Keitel’e aitti.

NBC’nin Believe gibi bir diğer sezon ortası draması. 16 Mart Pazar başlayacak. Sezonu da bir sorun çıkmazsa 13 bölüm sürecek.

7) Crisis

NBC’nin Believe gibi bir diğer sezon ortası draması. 16 Mart Pazar başlayacak. Sezonu da bir sorun çıkmazsa 13 bölüm sürecek.

Konusu: Washington'ın seçkin kişilerinin, yani işadamları, milletvekilleri, hatta başkanın çocuklarının okuduğu bir okulun öğrencileri, bir geziye çıkar. Ama otobüs pusuya düşürülür ve çocuklara el konur. Bundan sonra da ulusal çapta bir ‘kriz’ çıkar. Çocukları kaçıranlar gerçekte ne istiyordur? Daha da önemlisi başkan dahil bu seçkin aileler çocuklarını kurtarmak için ne kadar ileri gidebileceklerdir?

Henüz işinin ilk gününde olan Ajan Marcus Finley de kendisini bu krizin tam ortasında buluveriyor. Olaya yeğeninin kaçırılanlar arasında olduğunu anlayan FBI ajanı Susie Dunn da dahil olunca araştırma başlıyor…

Dizide Lance Gross Marcus Finley'i, Rachel Taylor da Susie Dunn'ı canlandıracak. Dizide X-Files ile bilinen Gillian Anderson ve One Tree Hill'in Nathan'ı James Lafferty de var.

Not: Believe erken gösterimle ilk kez 10 Mart, Crisis 16 Mart’ta yayınlanacak olsa da NBC kanalı birkaç gün önce reklam amaçlı erkenden internete verdi bölümleri. Hatta ben bu yazıyı yazarken Crisis’in ‘İngilizce’ kaynak altyazısı da düştü. Believe’in de elinin kulağında olduğunu düşünüyorum.

8) The Hundred (The 100)

The 100 de Şubat’ta Star-Crossed’u başlatan The CW’nun yeni dizisi. Normal bir sezon ortası dizisi gibi 13 bölümlük bir sezonu olacak ve 19 Mart Çarşamba başlayacak.

Konusu: Post-apokaliptik bir bilimkurgu dizisi. Nükleer savaş medeniyeti yok edeli, Dünya’yı da yaşanmaz hale getireli 97 yıl geçmiş. Toplamda 400 kişilik 12 grup, yıllar önce Dünya’yı terk etmiş ve bunun üstüne de üç kuşak geçmiş. Artık toplam sayı 4000 olmuş. İşte, bu gruplar bir araya gelerek bir karar veriyorlar: Dünya’da yaşamı yeniden kurmak. Bunu yapmak için de çeşitli nedenlerden dolayı suçlu 100 genci Dünya’ya götürüp deneme amaçlı bırakıyorlar.

Dizi, onlarca yıllardır yaşamın olmadığı bir yerdeki 100 gencin başından geçenler üzerine kurulu olacak. Kendisi Kass Morgan’ın The Hundred isimli kitap serisinden uyarlama. Dizinin ÇarşambaArrow’un arkasından başlamasıyla The Tomorrow People da Pazartesi gününe kaydırılacak.

9) Surviving Jack

Bu dizi de FOX kanalının sezon ortası komedisi. İlk sezonu 27 Mart’ta karşımıza çıkacak ve sekiz bölüm sürecek. Normalde 13 bölüm olarak planlanmıştı ama kanal yayın programını ayarlama çalışması nedeniyle sekize düşürdüğünü açıkladı. Dizi Justin Halpern’in otobiyografik kitabı I Suck at Girls‘ten uyarlama, Halpern’in kendisi $#*! My Dad Says dizisinin de arkasındaki isimdi.

Konusu: Eski asker ve onkolog Jack Dunlevy, yıllarca evden erken çıkıp geç dönmüş, çocuklarının büyümesiyle fazla ilgilenmesi gerekmemiş bir babadır. Eşi hukuk okumaya geri dönmeye karar verince ona da evde, lise çağındaki iki çocuğuna tam zamanlı ebeveynlik yapmak düşer. Özellikle de liseye yeni başlayan oğluna, çevresiyle ve kızlarla olan ilişkisinde…

Dizi bir adam babalığı, bir çocuk da adamlığı öğrenirken yaşanan komik olaylar üzerine kurulu olacak ve 90′larda geçecek. Hatta tanıtımı yapılırken “Ebeveynliğin Google’lanamadığı bir zaman dilimi” olarak yapılıyor. Dizide babayı Christopher Meloni, oğlanı ise oyunculukta yeni denilebilecek bir isim olan Connor Buckley canlandıracak.

10) Friends with Better Lives

Mart ayının son yeni Amerikan dizisi de ayın son günü, yani 31 Mart’ta CBS tarafından yayınlanacak. Hem de How I Met Your Mother dizisinin final bölümünün ardından. Dizinin kendisi bir komedi ve kahkaha efekti var.

Konusu: Evli, boşanmış, nişanlı ya da bekâr toplamda altı kişinin birbirinden farklı hayatları vardır ve bu kişiler, dışarıdan mutlu olarak görünseler ya da kendilerince mutlu olsalar da gizliden gizliye kimin hayatının daha iyi olduğunu sorgulamaya ve bulmaya çalışıyorlar. Bu da komik birçok şeye sebebiyet veriyor…

Dizide James Van Der Beek eşinden yeni boşanmış, bekârlığın tadını çıkarmak istese de aklının bir tarafı eşinde kalan Will’i, Kevin Connolly ise evli ve daha gençken daha az sorumluluk taşıyan hayatının eğlenceli olup olmadığı üzerine kafa yormaya başlayan Bobby’yi canlandıracak.

Bobby’nin eşi Andi rolü de Majandra Delfino’ya ait. Ayrıca birileriyle randevuya çıkma konusunda iyi olmayan Kate (Zoe Lister Jones) ile yeni nişanlılar Jules (Brooklyn Decker) ve Lowell (Rick Donald) da dizinin diğer karakterleri.
Devamını oku ...

Şubat Ayının Yeni Amerikan Dizileri


The Red Road
Amerikalıların iyi yaptığı bir iş varsa o da dizi çekmek, malumunuz. Her ay da karşımıza yeni dizilerle gelebilme potansiyelleri var. İçinde olduğumuz dizi sezonunu Eylül ayında açtığımızdan beri epey zaman geçti ve artık yarılamış durumdayız. Haliyle de özellikle bu dönemde daha çok yeni dizi karşımıza çıkar oldu.

Geçtiğimiz Ocak ayı içinde HBO’dan True Detective, Arman’ın Özetli-Yorum’unu yazdığı Syfy dizisiHelix, ülkemizde Cnbc-e’nin de yayınladığı korsan dizisi Black Sails gibi birkaç yeni diziyle tanıştık. Hatta ABC’nin Killer Woman’ı daha ayın sonunu çıkaramadan iptal oldu. Ben de sezonu ortalamışken karşımıza bu ayın sonuna kadar gelecek Amerikan dizilerini toparlayayım dedim. Bakalım neler var veya içlerinden birisi izleme listenizde kendisine yer bulabilecek mi?

1) Star Crossed

Şubat aynın ilk yeni Amerikan dizisi 17 Şubat’ta (Pzt.) karşımıza geliyor. Sitede Özetli-Yorum’unu benim yazdığım The Vampire Diaries, onun spin-offu (uzantısı) The Originals ya da Tuğçe’nin üstüne Özetli-Yorum yazdığı Arrow gibi dizileri bünyesinde barındıran The CW’nun yeni dizisi. Dizinin kadrosunda The CW’nun 90210’unundan Matt Lanter, The Secret Circle’ından Grey Damon,The Vampire Diaries’inden Malese Jow da var. Kadro zaten gençlik dizisi oyuncularından toplanmış.

Konusu: Emery altı yaşındayken yaşadığı kasabaya bir uzay aracı düşer ve Atrian denilen grup ne kadar barışçıl amaçlarla geldiklerini söyleseler de insanlıkla aralarında bir savaş başlar. Bu kargaşada altı yaşındaki uzaylı çocuk Roman, Emery’nin evine sığınır. Emery ailesinden ve diğerlerinden gizli, bir süre Roman’a yardım eder ve arkadaş olurlar. Ama Roman sonunda yakalanıp götürülür. Emery de o gece onu öldürdüklerini düşünür.

Aradan geçer 10 yıl… Uzaylılar bu sürede insanlıktan ayrı, Sektör denilen bir kampta tutulurlar. Ama uzaylı-insan entegrasyonu çerçevesinde Roman dahil toplamda dokuz gencin ilk geldikleri kasabadaki liseye gönderilmesine karar verilir. Bu sayede iki genç de birbirini yeniden bulmuş olur. Ama engeller vardır: Başta ikisinin ailesi ve arkadaşları olmak üzere politik ve sosyal çevre. Dizi, dokuz gencin okula gelmesiyle yaşananlar üzerine kurulu olacak.

2) About A Boy
Konusu: Will Freeman başarılı bir söz yazarı, paraya ihtiyacı olmadığı bir hayat yaşayan ve boş vakti bol biri. Kendince rahat bir hayatı varken Fiona ve 11 yaşındaki oğlu Marcus yan dairesine taşınınca hayatı değişiyor ve karışıyor. Başta garipsese de Marcus’un hayatına girmesiyle birlikte ona alışıyor ve ikili Fiona çalışırken birlikte daha çok zaman geçirmeye başlıyorlar.

About A Boy Nick Hornby’nin aynı adlı kitabından uyarlama bir dizi ve kitabın 2002 yapımı aynı isimli uyarlama bir filmi de var. Filmde olduğu gibi dizideki isimler de bu yüzden aynı kalmış. Filmde Hugh Grant Will’i, Nicholas Hoult Marcus’u, Toni Collette de Fiona’yı canlandırmıştı. Dizide ise David Walton Will’i, Minnie Driver Fiona’yı, Benjamin Stockham da Marcus’u canlandıracak.

3) Growing Up Fisher
Growing Up Fisher da About A Boy gibi NBC’nin bir başka sezon ortası kahkaha efektsiz komedi dizisi. İlk bölümü onun gibi Olimpiyatlar’dan yararlanmak için 23 Şubat’ta yayınlanacak. Dizi asıl yayın gününe 25 Şubat Salı dönmüş olacak.

Konusu: Normal bir aileyi bir boşanma yakınlaştırmaz. Ama Fisher ailesinin normal olduğunu söyleyen de olmadı zaten. Görme engelli olan Mel ve Joyce yıllar sonra boşanırlar ve kopmasalar bile hayatlarını biraz daha farklı yaşamaya başlarlar. Mel kendisine yoldaş olması için Elvis adında bir köpek alır. Bu dönemde ikili çocuklarıyla da normalden daha fazla zaman geçirmeye ve onları tanımaya başlarlar.

Bunun getirisi de komik pek çok komik olay olur. Dizi, 11 yaşındaki en küçük çocuk Henry’nin büyümüş halinin ağzından anlatılacak.Ayrıca DJ Nash’in yarattığı yarı otobiyografik bir yapım.

4) Mind Games
ABC kanalının 25 Şubat’ta (Salı) başlayacak ve bir sorun yaşamazsa ilk sezon boyunca 13 bölüm yayınlanacak olan draması. Dizi aslında 11 Mart’ta karşımıza gelecekti ama Killer Women kötü reytingleri nedeniyle iptal olunca onun yerini doldurması amacıyla erkene çekildi.

Konusu: Clark (Steve Zahn) ve Ross (Christian Slater) Edwards iki kardeş. İlki insan psikolojisinden iyi anlayan ve bipolar rahatsızlığı olan biri, ikincisi de karşısındakinin önce güvenini kazanıp sonra dolandırmaktan iyi anlayan eski bir sabıkalı. İşte bu ikili bir araya geliyorlar ve insanların problemlerini çözmek için bir firma kuruyorlar. Dizide de kurdukları firmada yaşananları ve aldıkları işleri izleyeceğiz. Dizinin yaratıcısı Kyle Killen, kısa dönem sürmüş işler Lone Star veAwake ile tanınıyor.
5) Mixology

Bu dizi de ABC kanalının sezon ortasında karşımıza getireceği kahkaha efektsiz bir komedi. İlk bölümüyle 26 Şubat’ta (Çrş.) karşımıza çıkacak ve bir sorun yaşamazsa 13 bölümlük bir sezonu olacak. Dizi, ABC’nin ödüllü ve reytingi en iyi komedisi Modern Family’nin arkasından yayınlanmasına rağmen reytingleri kanalı tatmin etmeyen ve 19 Şubat’ta 17. bölümüyle sezonunu kapatacak olan Super Fun Night’ın yerine gelecek.

Konusu: Bir gece, bir bar, 10 bekâr kişi. Manhattan’daki Mix adlı bara hoş geldiniz. Dizi, beşi erkek, beşi kadın ve çoğu birbirini tanımayan ve aşkı arayan bu 10 kişinin bir araya geldikleri barda yaşadıkları üzerine kurulu olacak. Bölümlerde ağırlıklı olarak bu kişilerden iki kişinin birbirleriyle tanışması, birlikte geçirdiği zaman ve aralarında olanlar işlenecek. Dizinin bir başka özelliği ise 13 bölümlük sezon bittiğinde gecenin sonuna geleceğimiz.

Dizinin yaratıcıları Hangover film serisinin yazarları olan Jon Lucas ve Scott Moore. Ryan Seacrest de yapımcı olarak destek veriyor.
6) The Red Road

Özellikle festivallik bağımsız ve kısa filmler veya dünya sinemasından örneklerle tanıdığımız AMC’nin yan kanalı Sundance Channel, Rectify ile takdirleri toplayınca dizi piyasasına bir ürün daha sunmaya karar verdi. The Red Road 27 Şubat’ya başlayacak ve ilk sezonu altı bölüm sürecek.

Dizinin kadrosunda özellikle Game of Thrones’un Khal Drogo’su olarak tanıdığımız Jason Momoa ve Masters of Sex veya Boardwalk Empire dizilerinde yer almışlığı bulunan Julianne Nicholson, Martin Henderson ve Tamara Tunie (Law and Order: SVU) başta olmak üzere işinin ehli birçok oyuncu bulunuyor.

Konusu: Ailesini bir arada tutmaya çalışan Şerif Harold Jensen (Martin Henderson), bu amaçta alkolik karısının (Julianne Nicholson) karıştığı bir suçu da örtbas eder. Sonra da kendisini New York ile New Jersey’in birleştiği bir nokta olan Ramapo Dağı’ndaki bir Kızılderili kabilesinin tehlikeli bir üyesi ile (Jason Mamoa) ortak olmuş bulur ve işler de tabii ki oldukça karışır.
Devamını oku ...

The Blacklist 1x11: Beklemek hiç bana göre değil


Merhametli Katil – No: 106
En son taa 2 Ocak’taki bölümüyle izlediğimiz The Blacklist, verdiği altı haftalık aradan sonra yeniden karşımıza çıktı. Sezonun ilk kısmını Anslo beyin Red’e av muamelesi yapması ama Red’in kendini zor da olsa onun ve hatta polisin de elinden kurtarmasıyla kapatmıştık. Uzatmadan gelelim bölüme diyeceğim ama bu yazıda da pek olmayacak, huyum kurusun:

Öncelikle: Biz bu arayı yaşarken The Blacklist’in yıldızı James Spader 12 Ocak’ı 13’e bağlayan gece yayınlanan Altın Küre Ödülleri’nde ‘Drama Dizisi En İyi Erkek Oyuncu’ adayı oldu. Yeni bir ulusal kanal dizisi için bu çok başarılı bir olay. Gerçi ödülü Breaking Bad’in yıldızı Bryan Cranston’a veriverdiler, o kısmı ayrı.

Ayrıca tören öncesinde röportaj vermek istemediğini özellikle belirten adamı emr-i vakiye ve hatta oyuna getirmeye çalışarak bir şeyler yaptırmaya çalışmışlar. O da buna haliyle tepki göstermiş. Tören sırasında adı okunurken de görüntüsü yoktu farkındaysanız…

Sahne arkası dedikodusu bittiğine göre gelelim artık bölüme:


Red’e rağmen uzağa gitme planı yapmak? Ben bu adama boşuna bayılmıyorum.

Son bölümde olanlardan sonra toparlanma aşamasına giren Red, klasik usul gereği köstebeği aramaya başladı. Bu yolda önce kendisinin başına açılan işteki aracıları teker teker halletti. O sahneleri öyle işlediler ki bir an hepsini birden bırakacağını bile düşünmedim değil. Üstelik bunları insanı gerizekalı yerine koyarak da yapmadılar. Bölümün en sonunda da Newton Philips’e ulaşarak amacını nihayete erdirdi. Bu noktada da adamın “Ölümüm kaza gibi olsun,” isteğini yerine getirmeyip boğdu; niyeyse de bu durumdan da zevk aldım ben.

Bu adam bu vakitte bunlara bunu yapıyorsa ileride Tom’u kim kurtarır elinden meraklardayım.

Bölüm boyu bu kadar iş dönerken Elizabeth’i de unutmadık veya Red de unutmadı. FBI da bir yandan köstebek arayışındayken tabii ki suçsuz olan Aram’a kadar gittiler ve neyse ki Red yedirmedi. Sonrası da tahmin edeceğiniz şey: “Sadece Elizabeth Keen!” moduna geri döndük. Hiçbir şey için lazım değilse bile dizinin devamı için lazımdı.

Ayrıca bahsetmeden geçemeyeceğim, Luli’nin cesedine sahip çıkıp FBI’dan kaçırması ve en azından düzgünce bir veda için uğraşması saygı duyulup şapka çıkarılacak bir hamleydi. Zaten bu kadını niye öldürdüler onu da anlamadım da neyse artık. Kalan sağlar bizimdir.

Gelelim bir de Merhametli Katil’e:

Fikri beğendim de adamı beğenmedim.

Bu adamı Dexter’a sadece ben benzetmiş olamam değil mi? Annesinin cinayetini gördüğünden öldürme eğilimi yaşayan Dexter’a karşı annesinin döverek istismar ettiği için istismar eden insanların peşine bir katil, kurbanlarını seçmek için işini kullanan Dexter ve bizim katil, Dexter öldüreceği kişilerin kurbanlarının fotoğrafını masasına yatırdığı adamlara gösterip ve yaptıklarını anlattıktan sonra işini bitirirken bizimki de olanları annesine izletiyordu ve adamlar akrabalarına nasıl zarar verdilerse bu da o şekilde zarar veriyordu. Anlayacağınız senariste sevgilerimi gönderiyorum…

Ayrıca bu adama bu ismi kim koydu? ‘Ayol’ suçlu da olsa kurbanlarına bunları yapan biri nasıl merhametli oluyor ki? Kurbanları öldürmeyip de acil servise kurtarmak için zaman veriyormuş-muş. Allah razı olsun. Dexter gibi dedim ama insanlar –ben de dahil- Dexter’ı yaptıkları dahilinde severlerdi, ayrıca o aklı da başında biriydi. Bunda o kısım olmadığından hoş şeyler olmadı işte, sonunda da Elizabeth sayesinde belasını ya da hakkını buldu. Bunu söylediğim için pişman olmayacağım.

Velhasıl, empati kurumuna da sevgilerimi göndererek bu yazıyı da kapatıyorum. Haftaya bir yeni bölüm üstüne daha görüşmek üzere.
Devamını oku ...

The Blacklist 1x10: Gözünle görmediğin şeye inanma


“(No: 16) – Anslo Garrick”
The Blacklist’in geçen bölümünde listenin 16 numaralı adamı Anslo Garrick’i işlemiş ama bitirememiştik. Bu sefer Red avcı değil av olduydu, Anslo FBI’ın inine girdi ve Red’i ele geçirmeye çalıştı. Bu bölümde de ‘eğer yersen’ misali konuyu kapatıverdik. Cevap verdikleri kadar soru ortaya çıkarmış olabilirler. Şaşırdım mı? Of course not. (Tabii ki hayır.) O zaman gelelim bölüme. Öncelikle:

* Geçen bölümde hikaye yarım kaldığı için dizide ilk kez ‘Previously on The Blacklist ile giriş yaptık. Ama o neydi öyle? O lafı söyleyen adam ekibin başındaki Harold Cooper’ı oynayan adamdı, değil mi? Karıştırmıyorum herhalde. Eğer oysa bu adamın ses tonu bu bölüm de dahil olmak üzere neden bana uyuz uyuz geliyordu hep? Alıcılarımla falan oynayacağım.


”Ölüme giderken İhlas Suresi okuyan adam ölmedi.”

Geçen bölümün sonunda Dembe’nin ölüm sahnesine dayandığımızda ekranı zamanında kararttıklarından ve duyduğumuz silah sesinden dolayı adamın ölmüş olabileceğini çıkarmıştım. Hatta “Bu adam neden Kelime-i Şehadet değil de İhlas Suresi’ni okudu ki?” dediydim. Sonuç? Tabii ki ölmedi. Zaten böyle şeylerden hiç ölüm de çıkmıyor. O silah sesi Liz’in yakalandığı adamın ölümüyle ilgiliymiş. Demek ki neymiş: Gözünle görmediğin şeye inanma! Yazdım bir kenara.

‘Hannibal Kafesi’nin’ içinde Donald ile sıkışıp kalan, bir de neredeyse ameliyat yapıp onu kurtaran Red, ilk bölümde çıkmamak ya da ele geçmemek için o kadar uğraşıldıktan sonra, her zamanki gibi konu Elizabeth’in tehlikeye düşmesine gelince gardını indirip Donald’ı zorlayarak kodu öğrendi. Aslına bakarsak tam ‘Romeo’luk’ birisi de... Bölümü izleyenler anladı beni.

“Merak etme, sen başrolsün. Seni öldürmezler.”

Sonrası malum. Başta ufak engeller çıksa da başladılar aramaya. Buldular mı? Buna da hayır. En sonunda “Bundan sonra Kara Liste’deki tek hedefiniz Raymond Reddington” ile ihale kapanmış oldu. Ben de ‘Arayın bakalım. Bunca sene içinde buldunuz, bundan sonra da bulursunuz’ dedim. Pişman değilim. Ama arama çalışmaları zevkliydi en azından. Daha doğrusu Liz’in karşı dairesinin ‘temizliğini’ yapan kadını izleyince ‘Tamam, bu olmuş’ dedirtti.

Bir an Aram’ın Liz’e verdiği adres onun ev adresi çıkacak diye tırsmadım da değil. Neyse ki karşı komşuydu. Böylece şu illet kamera konusunu da kapatmış olduk. Teşkilat mı dinliyor acabaya kadar vardırdığım komplo teorilerim, Red’in peşindekiler olduğu ortaya çıkınca dağıldılar. Red’in elinde nasıl bir koz varsa artık, adamlar durumu kontrol altına almak için FBI’ya girip Red’i ele geçirdiler.

“Havasız kaldılar herhalde.”

Bundan sonrası bana göre ya da bence Red’e göre ‘savaş’ demek. Kolay olmayacaktır ama hazır FBI’ın kontrolünde de değilken bu işi bitirmek ya da kontrol altına almak için uğraşacaktır. Tabii Elizabeth’in onun zayıf noktası olması planlarını ne kadar baltalayacak göreceğiz. Bu bölümdeki gibi hangi soruya cevap verseler daha fazlasını ortaya çıkaracaklarsa işimiz var.

# Bölümün sevdiğim diyaloğu: 

- Babam sen misin?

- Hayır. Lizzy… kocana dikkat et.

(Kocan batsın senin, dermişim. İçimdeki çocuk öldü bu laf yüzünden. Papağan gibi bunu diyeceğine bir desene şekerim, ne var bu adamda Red?)

# Ek Bilgi: Hiç The Blacklist’te kullanılan silahların ne olduğunu merak etme gereği duydunuz mu? Ben duymadım ama internette dolanırken denk geldim, imfdb.org’da dizideki silahları sıralamışlar. Hatta hangi sahnede kullanıldığına dair birer resim de paylaşıyorlar. İlginizi çekerse bir bakabilirsiniz.

“Unutmadım! Sabırla bekliyorum.”

# Haberiniz Olsun 1: NBC kanalı bizim 4 Aralık’a girmemize birkaç dakika kala The Blacklist için ikinci sezon onayını verdi. Nazar değmesin, dizinin reytingleri o kadar iyi ki 10. bölümde reyting desteği alsın diye sezon başında arkasına koydukarı The Voice ile aynı-hatta azıcık daha yüksek- bir reyting aldı.

# Haberiniz Olsun 2: Sevgili Ekranella’da kısa haber olarak da yer alan bir noktayı ben de her ihtimale karşı ekleyeyim diyorum: The Blacklist yayınladığı Anslo Garrick: Part 2 bölümüyle birlikte 6 haftalık bir araya girdi. Bundan sonraki bölüm 13 Ocak 2014’te. Herkese iyi beklemeler diyerek devamından da bahsedeyim:

Dizi döndükten sonra da yerinde rahat durmuyor ve üç bölüm daha yayınlandıktan sonra üç haftalık bir araya daha giriyor. Bunun nedeni de dizinin yayıncısı NBC’nin Kış Olimpiyatları’nın yayın haklarına sahip olması. Olimpiyatlar bittikten sonra dizi eski gününe ve saatine geri dönüş yapmış olacak.
Devamını oku ...

The Vampire Diaries 5x10: Seni serbest bırakmayı seçiyorum


Ömrümden ömür gitti, geriye bir şey kalmadı.
The Vampire Diaries’in geçtiğimiz bölümünde, çatlak Dr. Maxfield’in elindeki Elena ve Damon’ın Augustine macerasını izleyip Damon’ın bu konudaki geçmişini öğrenmiştik. Yetmemiş, bölüm sonunda Enzo’nun hala yaşadığını fark etmiş, Katherine ile Stefan’ın sevişmesiye başlamasıyla da bırakmıştık. Bu bölümde de kaldığımız yerden devam edip bir nevi Part 2’yi izlemiş olduk. Sonuç: Ben beğenmedim. Daha doğrusu basit ve biraz da klişe buldum, gözüme batan bazı şeyler de vardı. Sonu da içimi daralttı.

Öncelikle: The Vampire Diaries izlediğimiz bu bölümle Noel arasına girdi. 23 Ocak’a kadar geri dönmeyecek. Kardeş dizisi The Originals da geçen hafta girmişti ve o da 14 Ocak’a kadar ortada yok. Ayrıca 5x11’in fragmanına da bir bakın derim. Bu bölümün sonundan sonra bünye üstünde tuhaf bir etki yaratıyor.

Öncelikle 2: The Vampire Diaries dalya diyor. 23’ünde yayınlanacak bölüm dizinin 100. bölümü olacak.


Elveda: Volume 2

Bu bölümden çeşitli nedenlerle hoşlanmadığımı söylemiştim. Onlardan teker teker bahsedeyim, bu sayede bölüm kendi kendinin özetli-yorumunu yapmış olacak.

Katherine’in ölümünü engelleme konusundaki Gezginci Planı. Açıkçası beğenmedim, kabullenemedim ve sindiremedim. Tamam, plan iyi de Kath’in bölüm içinde de dediği gibi ben onu kendi görüntüsü içinde görmek isteğindeyim. Başkası içinde geze geze ne olacak yani? Gregor ile aynı kaderi paylaşabilir. Sonuçta bu sürekli kaçmakla aynı şey de değil. Birilerinin içinde olduğu elbet anlaşılacak. Ayrıca öyle bir yaşam nasıl olacak ki?

(Kimin içine girmeyi seçeceğini merak ettiğim doğrudur. Tabii o büyüyü yaptıracak kadar zamanı kaldıysa. 5x11’in fragmanına göre durum karmaşık.)

Stefan-Katherine konusu zaten başka dert. Tamam, ben de tek gecelik kalacağını bekliyordum da bu derece bir yansıtma beklemiyordum. 147 yıl harbiden de uzun bir süre, adam haklı. Ama bölümün sonuna doğru giderken ve bir şeyler konuşurken bir de el ele tutuştular ya, o kısım biraz sinirimi bozdu. Bölümün sevdim diyebileceğim bir kısmıydı.


- Ölüyor olmana üzüldüm. 
- İnan bana. Ben de.

Damon’ın verdiği ayrılık kararının klişesi. Hele Elena’nın ağlamaya başlamasıyla bayılmama az kaldıydı. Adam ciddi ciddi “Ben böyleyim, kendimi değiştiremem, seni de değiştirmek istemiyorum.” diye terk etti. Yani kardeşinin bir zamanlar eski sevgilisi olması, görsel ikizlerin sürekli birbirini bulmasından, şu zamana kadar olan zibilyon tane şeyden değil de bundan ayrıldılar. Sanki biz bunca zamandır başka çeşit bir Damon izledik de adamın kim olduğu şimdi sorun oldu.

Elena da Damon da neyin içine girdiklerinin farkındaydılar. Resmen sezon arasına girerken drama yarattılar yoktan yere. Zaten az da var ya…


İyi halt yiyorsun!

Beş yıl boyunca Enzo ile, bir süre de Elena ile yan yana hücrelerde kapalı kalan Damon, nasıl ki Elena’nın hayat tehlikeye girdi, bir anda şansı döndü ve süper kahraman da kesilip hücreden kaçmayı başardı. Ayrıca bu Whitmore Topluluğu nasıl bir topluluksa Wes’ten başkası da ortalıklarda pek yok. Koca laboratuvarda bu haltı yiyip de tek başına olan sadece Wes. Sonunda az da olsa belasını buldu gerçi.

Aaron bu bölümde o saf halleriyle gayet tatlıydı. Damon’ın kurtulma aşamasında kurşunla yaptığı numaradan da hoşlanmadım değil, bak o da güzeldi.

Enzo’nun başına gelen dramayı ve istediği o intikamı yansıtışları. Çok basit değil miydi? Dizideki kötüleri ve ‘intikam meraklılarını’ düşününce Enzo’ya “Bizimla deyılsın.” diyesim geliyor. Neyse ki öldürmediler. Bir ara onu da yapacaklarını düşünmedim değil. (Daha yeni geldin diye ya da diziyi hızlı götürüyorlar diye itiraz etmezdim ama.)

Yok canım, daha ölmüyorsun. Umarım 2-3 bölüm içinde.

Ayrıca Damon’ın “Ödeştik” lafı gayet tartışmalı. Teknik imkânsızlıklardan dolayı yaşadıklarından adamı geride bıraktın tamam da aradan geçen 70 yılı ne yapalım? Enzo’nun bu 70 yılda kaçış için hiç şansı olmaması ve hala ellerinde olması da bir dert zaten aslında. En iyisi bu kısmı kapatayım, çok saçmaydı zaten, biraz da geleceğe bıraktıkları bir konu sonuçta.

Nadia ve Katherine’in anne kız draması. Bu bölüme kadar birbirlerine laf sokmaları falan hoşuma gidiyordu. Ama daha önce tahmin ettiğim gibi Katherine’in ölüme gidişinin içine girince işler karıştı. Kız normalden daha çok duygusallaştı bir de: “Öyleyse bana affetmekten bahsettiğinde beni değil de onu (Stefan’ı) kastediyordun değil mi?” Hangi kafayla Katherine’in Stefan’ı değil de kendisini kastettiğini düşündüyse artık… Şahsen ben içimden “Senin anlaman bozuksa kadın ne yapsın ayol?” diye geçirdim. 500 yıl arayıp da bulamadığı annesiyle daha önce hiç tanışmamasına vereyim bari.

Doğru söze ne denir ki?

Bu arada, dizinin yapımcılarından birisi bölümden sonra verdiği röportajda Enzo’yu son görüşümüz olmayacağını, son ayrılıkla birlikte ikisinin bunu nasıl idare etmeye çalışacağını ve Stefan-Elena-Damon kangrenindeki karışık durumun nasıl ilerleyeceğini 100. bölümle göreceğimizi söylemiş.

Bölümde Wes Elena’ya iğneyi batırmıştı ya, o iğne enjekte olmamış. Ben hiç o kısma dikkat etmeyip bir de bu Aaron niye eline alıp götürdü ki diye de kendime sormuştum. Röportajı veren buna da sıra geleceğini söylemiş. (Bekliyorum bakalım.)

Siz ne dersiniz bilmiyorum ama benden böyle yani. Bu bölümde olanları 100. bölümde toplasınlar yeter bana. 23 Ocak’a kadar iyi beklemeler. Bir de şimdiden iyi yıllar.
Devamını oku ...

The Vampire Diaries 5x09: Ne dedin sen? ÇAAAT!


“İşte yine Taş-Kağıt-Makas oynarken görmek istediğim çift”
Hem sevilmeyi hem de ömür törpüsü olmayı insan bünyesinde barındırabilen dizi The Vampire Diaries, yine özellikle sonunun katkısıyla kendisini sevdiren bir bölümüyle karşımıza geldi. Lafı çok uzatmadan kendisinin ‘ÖzetliYorum’una gireyim, çünkü geçen yazıdan biliyorum, sonra ayarım kaçıyor.

Öncelikle: Bunu haftaya bir kere daha yazacağım ama bu da erken tarihli bir hatırlatma olsun: The Vampire Diaries birçok dizi gibi Noel nedeniyle sezon arası veriyor. Haftaya perşembe yayınlanacak bölümden sonra gidecek ve 23 Ocak Perşembe günkü bölümüne kadar gelmeyecek. Kardeş dizi The Originals da bu haftaki bölümle arasını verdi ve o da 14 Ocak’a kadar yok. Bu duruma karşılık ‘Suck it Up!’ diyorum, TVD izliyorsanız ne demek istediğimi anlamışsınızdır.

Gelelim bu bölüme:


“Yukarıdaki bu dizidekilere torpil geçiyor. Bu da öl(e)memiş.”

DAMON VE ENZO
Geçen bölümde Damon’ın eskiden bir Augustine vampiri olduğunu öğrenmek şaşırtıcı olmuştu. Ama o öyleyse bu bölümde olanlar ne, hiç bilmiyorum. Kelime bilgim tükendi. Beş yıl?! İnsan ömrü olarak düşündüğüm için de olabilir ama yine de onların o hücrelerde yaşadıkları hayat şekli için beş yıl da fazla. Hele Enzo’nunki Damon’dan daha fazlasıydı.

Enzo demişken neredeyse Damon kadar ‘dikkat çekici’ bir karakter yapısı oluşturdukları için senaristleri kutlayasım geldi izlerken. Hatta öyle ki bölümün sonunda “Benim adım Enzo,” ile yaptıkları o klişeyi bile yadırgamadım. O adam o yangından o derece güçsüzken ve mine dolu bir kafesin içindeyken kurtuldu demek? Tabii, oldu canlarım. Şimdilik sadece mantıklı bir açıklama bekliyorum. Dur bakalım. Umarım “Ben koydum, oldu.” yapmazlar.

“Geriye kalan tek Whitmore: Aaron”

AARON WHITMORE:
Bölümün bir noktasında “İnsanlar sürprizlerle doludur,” diye bir cümle geçti. Beş sezonda başına gelenlere rağmen niyeyse hala bunu öğrenememiş Elena, babasının bir Augustine üyesi olduğuna inanmakta zorluk çekti ve bir türlü kabul etmek istemedi. Şahsen ben bunu değil de Wes ile babasının tanışık olmasını daha etkileyici buldum. Babasının bunun içinde olabileceği düşüncesini değil. Mystic Falls’taki Vampir Komitesi de beş çayı için toplanmıyordu sonuçta.

Şaşırdığımsa daha farklı bir şeydi. Aaron’ın soyadının Whitmore olmasıyla bağlantılı ortaya çıkan sonuçlar. Geçen bölümde “Bu Aaron ne işe yarıyor kuzum, ona da bir girsenize artık,” minvali bir cümle kurduğuma pişman olacağım neredeyse. Valla kastettiğim bu değildi: “Aileni ben öldürdüm.” O ne güzel hücreden kurtulduğunda alınacak bir intikam planıdır Damon kuzum öyle… Nesiller boyu sürekli sadece bir Whitmore bırakmak, birkaç kuşak sonra tekrar gelip yine bir kişi bırakarak hepsini bir daha öldürmek? Son kalanın da Aaron olması.

Senariste “Şakacı şey seni ,” Damon’a da dilimizdeki ‘nadide’ sözlerden biri olan “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner,”i bırakıp konuyu kapatayım en iyisi. Adamın itirafından sonra gelen “Ne dedin sen?” cümlesi ve ÇAAAT diye ortaya çıkan kurşun bizim Sevda Demirel-Hande Ataizi olayını hatırlattı zaten… Yine de unutmadan: Mümkünse Noel arasına girmeden Damon ve Enzo karşılaşması/konuşması talep ediyorum.


“Bu duruma ‘Steferine’ diyen varmış, onu yapmayalım olur mu?”

STEFAN VE KATHERINE
Stefan haklı, ne yaptığını gerçekten biliyor bu kız, emin olunmayacak gibi değildi. Bölümün başında günlük yazdığını görünce bir üç-dört saniyeliğine Elena olduğunu düşünmedim de değil ve tüm bu olay gerçekten zevk vericiydi.

Geçen bölüm Stefan’ın Silas toparlanması Katherine’den geçmişti ve bu bölümde de bunun ikinci aşamasını yaşadılar. Tamam, sonuçta Stefan da tersini Katherine için yapıyor da aynı kutuya birlikte girecekleri aklınıza gelir miydi sizin? Caroline’ı bu fikrinden dolayı kutluyorum ve bölüm bittiğinden beridir sonuçta kurduğu o “Bu mesajı alır almaz beni ara,” cümlesi aklıma geldikçe ve şu anda yazarken de gülümsüyorum. “Yaşasın sponsorluk kurumu!” Anladınız siz beni.

Gerçi ben bu bölümün sonunda olanı üçüncü aşamanın sonunda bekliyordum ama tabii ki itiraz edemeyeceğim. Sonuçta ortada bir “Suck it up!” durumu var. Hala çözümü bulabilmiş değiller. Yakında ben de yaşlanmaya başlayabilirim. Neyse, en azından bozmadan şu işi bir süre götürsünler, bana yeter. İşin ucunda Katherine değil de Caroline olsa da itiraz etmeyecektim de bir yandan bu daha çok istediğim bir şeydi, diğer yandan geçen bölümde Jesse’ye olanlardan sonra ağzımın payını aldım.

Gelecek bölümün fragmanına bakarsak Stefan Augustine oyuna katılıp Elena/Damon’ı kurtarma olayına giriyor. Sadece bu konunun ‘Katherine konusu zarar görmeden, Elena dosyasını tekrar açmadan, Aaron da ölmeden’ halledilmesini istiyorum. Çok az şey istediğimin tabii ki farkındayım… Senaristler de bundan dolayı hiç atlamaz gerçekleştirirler zaten. Neyse, bekleyelim bakalım daha ne kadar karıştıracaklar ortalığı? Bunu yapmalarına da hiç alışık değiliz ama olacak o kadar. Right? (Değil mi?)
Devamını oku ...