4 Mart 2014 Salı

The Vampire Diaries 5x10: Seni serbest bırakmayı seçiyorum


Ömrümden ömür gitti, geriye bir şey kalmadı.
The Vampire Diaries’in geçtiğimiz bölümünde, çatlak Dr. Maxfield’in elindeki Elena ve Damon’ın Augustine macerasını izleyip Damon’ın bu konudaki geçmişini öğrenmiştik. Yetmemiş, bölüm sonunda Enzo’nun hala yaşadığını fark etmiş, Katherine ile Stefan’ın sevişmesiye başlamasıyla da bırakmıştık. Bu bölümde de kaldığımız yerden devam edip bir nevi Part 2’yi izlemiş olduk. Sonuç: Ben beğenmedim. Daha doğrusu basit ve biraz da klişe buldum, gözüme batan bazı şeyler de vardı. Sonu da içimi daralttı.

Öncelikle: The Vampire Diaries izlediğimiz bu bölümle Noel arasına girdi. 23 Ocak’a kadar geri dönmeyecek. Kardeş dizisi The Originals da geçen hafta girmişti ve o da 14 Ocak’a kadar ortada yok. Ayrıca 5x11’in fragmanına da bir bakın derim. Bu bölümün sonundan sonra bünye üstünde tuhaf bir etki yaratıyor.

Öncelikle 2: The Vampire Diaries dalya diyor. 23’ünde yayınlanacak bölüm dizinin 100. bölümü olacak.


Elveda: Volume 2

Bu bölümden çeşitli nedenlerle hoşlanmadığımı söylemiştim. Onlardan teker teker bahsedeyim, bu sayede bölüm kendi kendinin özetli-yorumunu yapmış olacak.

Katherine’in ölümünü engelleme konusundaki Gezginci Planı. Açıkçası beğenmedim, kabullenemedim ve sindiremedim. Tamam, plan iyi de Kath’in bölüm içinde de dediği gibi ben onu kendi görüntüsü içinde görmek isteğindeyim. Başkası içinde geze geze ne olacak yani? Gregor ile aynı kaderi paylaşabilir. Sonuçta bu sürekli kaçmakla aynı şey de değil. Birilerinin içinde olduğu elbet anlaşılacak. Ayrıca öyle bir yaşam nasıl olacak ki?

(Kimin içine girmeyi seçeceğini merak ettiğim doğrudur. Tabii o büyüyü yaptıracak kadar zamanı kaldıysa. 5x11’in fragmanına göre durum karmaşık.)

Stefan-Katherine konusu zaten başka dert. Tamam, ben de tek gecelik kalacağını bekliyordum da bu derece bir yansıtma beklemiyordum. 147 yıl harbiden de uzun bir süre, adam haklı. Ama bölümün sonuna doğru giderken ve bir şeyler konuşurken bir de el ele tutuştular ya, o kısım biraz sinirimi bozdu. Bölümün sevdim diyebileceğim bir kısmıydı.


- Ölüyor olmana üzüldüm. 
- İnan bana. Ben de.

Damon’ın verdiği ayrılık kararının klişesi. Hele Elena’nın ağlamaya başlamasıyla bayılmama az kaldıydı. Adam ciddi ciddi “Ben böyleyim, kendimi değiştiremem, seni de değiştirmek istemiyorum.” diye terk etti. Yani kardeşinin bir zamanlar eski sevgilisi olması, görsel ikizlerin sürekli birbirini bulmasından, şu zamana kadar olan zibilyon tane şeyden değil de bundan ayrıldılar. Sanki biz bunca zamandır başka çeşit bir Damon izledik de adamın kim olduğu şimdi sorun oldu.

Elena da Damon da neyin içine girdiklerinin farkındaydılar. Resmen sezon arasına girerken drama yarattılar yoktan yere. Zaten az da var ya…


İyi halt yiyorsun!

Beş yıl boyunca Enzo ile, bir süre de Elena ile yan yana hücrelerde kapalı kalan Damon, nasıl ki Elena’nın hayat tehlikeye girdi, bir anda şansı döndü ve süper kahraman da kesilip hücreden kaçmayı başardı. Ayrıca bu Whitmore Topluluğu nasıl bir topluluksa Wes’ten başkası da ortalıklarda pek yok. Koca laboratuvarda bu haltı yiyip de tek başına olan sadece Wes. Sonunda az da olsa belasını buldu gerçi.

Aaron bu bölümde o saf halleriyle gayet tatlıydı. Damon’ın kurtulma aşamasında kurşunla yaptığı numaradan da hoşlanmadım değil, bak o da güzeldi.

Enzo’nun başına gelen dramayı ve istediği o intikamı yansıtışları. Çok basit değil miydi? Dizideki kötüleri ve ‘intikam meraklılarını’ düşününce Enzo’ya “Bizimla deyılsın.” diyesim geliyor. Neyse ki öldürmediler. Bir ara onu da yapacaklarını düşünmedim değil. (Daha yeni geldin diye ya da diziyi hızlı götürüyorlar diye itiraz etmezdim ama.)

Yok canım, daha ölmüyorsun. Umarım 2-3 bölüm içinde.

Ayrıca Damon’ın “Ödeştik” lafı gayet tartışmalı. Teknik imkânsızlıklardan dolayı yaşadıklarından adamı geride bıraktın tamam da aradan geçen 70 yılı ne yapalım? Enzo’nun bu 70 yılda kaçış için hiç şansı olmaması ve hala ellerinde olması da bir dert zaten aslında. En iyisi bu kısmı kapatayım, çok saçmaydı zaten, biraz da geleceğe bıraktıkları bir konu sonuçta.

Nadia ve Katherine’in anne kız draması. Bu bölüme kadar birbirlerine laf sokmaları falan hoşuma gidiyordu. Ama daha önce tahmin ettiğim gibi Katherine’in ölüme gidişinin içine girince işler karıştı. Kız normalden daha çok duygusallaştı bir de: “Öyleyse bana affetmekten bahsettiğinde beni değil de onu (Stefan’ı) kastediyordun değil mi?” Hangi kafayla Katherine’in Stefan’ı değil de kendisini kastettiğini düşündüyse artık… Şahsen ben içimden “Senin anlaman bozuksa kadın ne yapsın ayol?” diye geçirdim. 500 yıl arayıp da bulamadığı annesiyle daha önce hiç tanışmamasına vereyim bari.

Doğru söze ne denir ki?

Bu arada, dizinin yapımcılarından birisi bölümden sonra verdiği röportajda Enzo’yu son görüşümüz olmayacağını, son ayrılıkla birlikte ikisinin bunu nasıl idare etmeye çalışacağını ve Stefan-Elena-Damon kangrenindeki karışık durumun nasıl ilerleyeceğini 100. bölümle göreceğimizi söylemiş.

Bölümde Wes Elena’ya iğneyi batırmıştı ya, o iğne enjekte olmamış. Ben hiç o kısma dikkat etmeyip bir de bu Aaron niye eline alıp götürdü ki diye de kendime sormuştum. Röportajı veren buna da sıra geleceğini söylemiş. (Bekliyorum bakalım.)

Siz ne dersiniz bilmiyorum ama benden böyle yani. Bu bölümde olanları 100. bölümde toplasınlar yeter bana. 23 Ocak’a kadar iyi beklemeler. Bir de şimdiden iyi yıllar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder