1 Aralık 2010 Çarşamba

Harry Potter ve Ölüm Yadigarları Part 1



Harry Potter ile nasıl tanıştığımın brifingini de verdikten sonra artık gelelim Harry Potter ve Ölüm Yadigârları Part 1’e.Günlerden 11 Kasım… Harry Potter’ın her filmde olduğu gibi ilk galası yani Londra galası var. Filmin vizyona girmesine kalmış 1 haftadan az. Zaten 1 yılı aşkın bir süredir filmin vizyona girmesini bekleyen beni de yeterince heyecan basmış. Zümrüdü Anka Yoldaşlığı’ndan beri yaptığım gibi yine geçip bilgisayarımın başına internetten galanın kırmızı halısını da izlemişim. Fragmanı da herhalde bir 20 kez izlemişimdir o gün. İyice heyecan bastı mı beni. Bekle ki geçsin sana 6 gün…

Gelelim 15 Kasım 2010’a… Sınavlar bayramdan önce bitmiş, kendimi her tatilde olduğu gibi dizilerime vermişim zaman geçirmeye çalışıyorum çünkü yok yani, geçmiyor! Harry Potter’a kalmış şunun şurasında 2 güncük. Filmle ilgili detayları takip etmeye devam ediyorum, fragmanları izlemeye devam ediyorum hatta 3D yapmaktan vazgeçtiği için David Yates’e laf saymaya bile devam ediyorum o derece. Zamanı bir şekilde geçirmeye çalışmaya çalışıyorum. İşte bu vakitlerin birinde ne oldu dersiniz, benim bir karış havada aklım bayram gerçeğinin varlığını hatırladı. Harry Potter’ın bayramın 2. günü vizyona gireceği gerçeğini.

Biliyor musunuz bu dahil HP filmlerinin hiç birini vizyona girdiği gün izleyemedim. İlk seansta gözüm de yok gerçekten ama nedense hep bir sorun çıkıyor (Zümrüdüanka Yoldaşlığı 10 Ağustos 2007 de girdi, kuzenin doğum günü partisi vardı. Melez Prens 17 Temmuz 2009 da vizyondaydı, Zonguldak’ta olacağım tutmuştu-kendi sinemam olayı falan filan) Çünkü ben sinemaya çok çok merakla beklediğim bir filme gideceksem o gün o filmin günü olmalı ve kendi sinemamda olmalı. Bir şeylerin arasına sinemayı sıkıştırma olayını hiç sevmemişimdir zaten. İçimde ukde kaldı desem doğrudur, neyse son filme artık. Bayramın 2. günü de bayram ziyaretlerinden araya filmi sıkıştırmak istemediğim için canım film resmen 1 değil 2 gün rötara uğradı,19 Kasım'a kaydı.

Sonunda 19 Kasım 2010… Beklenilen günün gelmesi ile ön formaliteleri halledip kendimi sinemamda ve koltuğumda yerleşir bulabildim. Salon tabi ki her filmde olduğu gibi ağzına kadar en ön sıralar dahil doluydu. Ben normalde kalabalık izlemeyi sevmem ama neyse ki sorun çıkmadı filmde. Rahat bir şekilde filmi izleyebildim.

Size 2,5 saat az geldi desem ne dersiniz? Vallahi azdı yahu, konu Harry Potter olunca düşündüğümden de çabuk bitiyor zaten filmler. Neyse gelelim sadede yani filmin değinilesi noktalarına:

1) Filmin başındaki bölümde Zümrüdüanka Yoldaşlığı üyeleri Harry'yi kurtarmak için Weasley ailesinin evi Kovuk'a kaçırdığı ve Harry’den 7 tane yapıldığı sahnede salondaki çoğunluk ben dahil baya güldük, malum Daniel sağolsun. Kovuk’a varmak için yaptıkları da aksiyon da güzel sahneydi. Aynı şekilde Bill ile Fleur'ün düğünleri sırasında olanlar, Tottenham Court Road'da bir kafeye gidince orada olanlar aksiyonda yeterli sahnelerdi.

2)Şu filmde tatmin olamadığım tek sahne hangisiydi biliyor musunuz? RAB’ın kim olduğunun bulunduğu sahne. Sen 6. kitap çıktıktan sonra o kadar düşün kim bu diye, heyecanla bekle 7. kitabı… Filmde 2 dakika içinde her şey ortaya çıksın. Aslında bir filme aktarılabileceği gibi aktarılmış ama ne biliyim insan tatmin olamıyor işte. Ama hemen sonrası insanlarda tatminsizlik falan bırakmayacak cinstendi orası da ayrı.

3) Malum RAB’ın kolyeyi Dolores Umbridge Mundungus’tan satın alınca bizim üçlü bakanlığa girdiler gizlice. Oradan çıkışta Ron’un başına gelen olaylar salonda istisnasız herkesin baya uzun süre güldüğü sahne, filmin de en komik sahnesiydi. Gülmek istediğimde açıp bakarım artık .10 point!!

4) Bellatrix’in Dobby’yi öldürdüğü sahne. Duyguları olan biri olsam vallahi ağlardım! İnsan bir tuhaf oluyor gerçekten. Dobby az rolü olan o kadar karakterin içinden sıyrılabilen ve karakterler arasında gerçekten ayrı yeri olan biriydi. Sirius’un ölümünde ekrana boş boş bakan ben gerçekten etkilendim. Tıpkı Albus Dumbledore zamanında olduğu gibi. İzleyen birçok kişiyle de aynı fikirde olduğum yadsınamaz sanırım. Twitter'da 1 hafta boyunca TT de kaldığını düşünürsek. 10 point!!


5) Ozan Beddle’ın hikayesinin animasyon aktarılması fikri kimin aklına geldiyse kutlamak lazım kendisini, David bey amcamsa onu bile! Ben Luna’nın babası anlatır diyordum, güzel aktarım… 10 point!!

6) Kitapların filme aktarımı uzun zamandır tartışma konusudur. Bu filmde beklenilenden çok daha iyi aktarım yapılması hoşuma gitti. Hatta Hermonie’nin ailesine kendisini unutturması ve çadırdaki Harry-Hermonie dansı kitaptan ayrı katılan ve benim beğendiğim sahnelerdi. Adamları kutlamak lazım yeniden…

7) Filmin ilk bölüm ortasına bir Harry-Ginny öpüşmesi sıkıştırmışlar ama ben asıl Harry-Hermonie öpüşmesine bayıldım. Açıkçası ben daha basit düşünüyordum, abartmazlar falan diye ama resmen adamlar o konuda da tebriği hak etmişler. E tabi oyunculara da ayrı tebrik J

Ve asıl Bellatrix:

8) Harry Potter'da en sevdiğim karakter Albus Dumbledore ama sonrasındaki ne kadar kötü olsa da Bellatrix, bilen bilir. Bellatrix Lestrange karakterini devleştiren Helena Bonham Carter’a tapmamak elde değil ya, o nasıl bir oyunculuk, karakter yansıtması? Hermonie’nin koluna “Bulanık” yazarken Emma Watson ile karşılıklı sahnelerine de ayrı bittim. Sonraki filmde öldüğü için kötü hissedeceğim tek kişi de o olacak herhalde. 20 point on 10!!

9) Oyunculuklara tabi ki lafım yok, hepsi kendince güzeldi ama değinmeden edemiyor insan: Emma Watson, Helena Bonham Carter’dan sonra bu filmin dikkat çekilesi karakteriydi bence. Gerçekten gittikçe kendini geliştiren bir oyunculuk grafiği var. Yolu açık olsun.

10) Deli-Göz Alastor Moody, benim şirin yarı-devim Hagrid, kurtadam Lupin, Tonks, Draco –filmde de resmen Sezercik aklıma geldi görünce, gülmeden edemiyor insan ona-- ile babası Lucius Malfoy, cincüce Griphook, asa yapımcısı Bay Ollivander, Kreacher, Tarih yazarı Bathilda, Nagini –yılan nefretim arttı resmen!-- ve Lord Voldemort… Fleur ve Bill’in de dahil olduğu Weasley sülalesi… Birçok karakteri de az da olsa görmek güzeldi.

Efendim sonuç olarak genel anlamda film gayet başarılı aktarma olmuş. David bey amcam bu sefer işi kıvırmış valla, kendisine inceden bir teşekkür lazım sanırsam. Ama son filmi 3D yapmam kaprisine yeniden girerse kendisine özel övgü dolu(!) bir yazı da yazacağım, o da ayrı. Harry’nin Testere’den ne farkı var acaba? Değil mi J Şimdi yeniden beklemeye koyulduk iyi mi? Temmuz 2011 gelecek, son film gelecek, seri bitecek.. Öff yeter bu kadar… Dahasına gerek yok, sonraki yazıda görüşmek üzere.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder