2 Ağustos 2014 Cumartesi

The Blacklist 1x22: Netice önemli tabii ki


No. 8: Berlin (Peter Stormare)
23 Eylül 2013 Pazartesi başladığımız The Blacklist serüveni yaklaşık sekiz ay kadar sonra sezon finali bölümünün de yayınlanmasıyla noktalanmış oldu. Bildiğiniz üzere ikinci sezon onayı epey önceden gelivermişti, Eylül ayı içerisinde dizi yeniden izleyicilerinin karşısında olacak. Gelen detaylara göre sezon başında Pazartesi ile başlayıp sonrasında kendisini Perşembe gününde bulacakmış ama şimdiden bu kadarı ne size ne de bana lazım olmasa gerek. Ben bölüme geleyim:

Geçen bölümün sonunda, benim hala nasıl tutuklu biri bu kadar haltı karıştırabiliyor kısmına pek akıl erdiremediğim Berlin beyimizi tutuklu bir mahkûm olarak bir uçağın içinde ve bu uçağı da kaza geçirmiş bir şekilde bırakmıştık. FBI Liz birimden ayrılma kararı verince Red’in anlaşmasını bozmuştu, bu bölümün başında da bir hücreye alınırken gördük zaten. Ama bu kısmı pek uzatmadılar, çünkü ortalık yeterince karışık olduğundan Red aldığı desteğin de etkisiyle bulunduğu yerden dışarı çıkıp başladı araştırmasına.

Düzeltme: Geçen bölümde NYPD’nin polis arabasının bulunduğu yerde ne işi olduğunu sorgulamıştım. Bu bölümde hikâyenin özünün New York’ta olduğu ortaya çıktı ama bunlar 21. bölümde veya öncesinde ne ara takım olarak Washington’dan buraya geldiler o kısım bende hala yok. Anlayan varsa beri gelsin, bana da anlatsın.


Konu kocası olduğunda kafası zehir gibi çalışıyor son zamanlarda. Daha önce aklı neredeymiş ki?

FBI ikinci kısmını izlediğimiz Berlin hikâyesinde araştırmasına ilk olarak kaza geçirerek düşen uçaktan ve içindekilerden başladı. Sağ ele geçirilenler, yaralananlar, ölenler derken, yapılan hesap kolay olmasa bile ilk etapta tutmuş göründü. Gerçi yolcu listesini elde etmenin yolu yine bir işler çeviren Rus milletine dayandı ama Amerikalıların bu dizide de, genel olarak da yapmadığı bir şey değil. İşte, bu listeye göre her şey normaldi ama ara ara derim, izlediğimiz şey dizi olduğundan dolayı bir baktık, pardon anladık ki, listede görünmeyen biri varmış; diğerlerinden biri değil ama bu adam bizim Berlin’miş.

Burada birazcık geri saralım, hızlı gitmiş olabilirim. Bizimkiler bu bölümde uçağın içini, dışını, içindekileri, dışındakileri o kadar çok irdeledi ki eğer kaza geçirmemiş olsaydı herhalde söküp baştan takarlardı diye düşünmedim değil. Bunlar Berlin’i arama çalışmalarına devam ederken ama henüz bulamamışken hikâyenin geçen bölümünde göremediğimizden bu bölüm göreceğimiz kesin olan Tom Keen’i de çok uzatmadan görmüş olduk. Bir adama Liz dahil olmak üzere ekiptekilerin adının olduğu bir liste verdi.

Bu andan sonra sanki Berlin derdi yetmiyormuş gibi bizimkiler bir de gizli suikastçılarla uğraşmak zorunda kaldılar. Sezon finalleri güzel olur, hatta polisiye katkılı dizilerde kanlı-kayıplı olur mottosu Amerikalılar'da pek şaşmadığından dolayı listeden vermeyi beklediğimiz kurban Meera oldu. Üstüne de amir Harold Cooper’u da az daha gebertiveriyorlardı, hastanelik oldu. Benim tercihim Cooper’dan olmuştu en başta, saha görevlerinde olsa Aram da olurdu ama işlerin diğerlerine uzanmasını istemiyordum; ki Meera da buna dahil.

Bu derece bir pisi pisine ölme olayı zor bulunur. RIP Meera Malik.

Zaten Meera’nın ölümü de çok “Yazık oldu kızcağıza,” tarzında değil miydi? Suikast dediğin Cooper’a yapılan gibi olur işte, burada kızı harcadılar sanki. Bunun üstüne de zaten sarı şekeri delirttiler, adam işkenceci oldu başımıza. O da az daha başkasını gebertiyordu. Gerçi bu sayede de adının Milos Pavel Kinsky olduğunu öğrendiğimiz Tom’un yanındaki adama ulaştılar Berlin niyetine. Eğer kendisi sahiden Berlin çıksaydı ikinci bir bozulma yaşayacaktım, neyse ki olmadı.

Red’in de dediği gibi bu adam profile uymuyor bir kere. Sonunda da öldü zaten. Ayrıca şöyle bir detay da var: Hani tek bölümlük polisiyelerde tanıdık bir oyuncu bölümde konuksa sonunda çok yüksek bir ihtimal o katil çıkar ya, bunda da öyle bir durum yaşanmış. Ben Peter Stormare’yi görünce tak diye tanıyacak kadar aşina olmadığımdan kendisinin Berlin olduğunu başta çözememiştim. Ama çevremde içinde Ekranella yazarlarından Mert Eşiyok’un da bulunduğu üç-dört kişilik bir gruptan konudaki yorumları yazıdan önce duymuşluğum var. Ben normal bir izleyici profiliyle keşfeden kısımdayım.

Ben yine mi hızlı gittim? Bizimkiler Berlin’in hangi Berlin olduğunu anlayana kadar yolcu listesinde bir eksik olduğunu, onun da tanık ifadelerine göre kurtulmak için kolunu kesen kişi olduğunu fark ettiler. İzlediklerimize bakarsak Red’e Berlin işinde hak verdiğim bir nokta varsa, o da bu adamın kendisiyle uğruna yıllarca uğraşacak ne halt yediğini bilmeyi istemesi. Umarım altını güzel doldururlar ama kaldı diğer sezona. Ben geleyim aklımdaki diğer iki konuya.

Ben de seni seviyorum tatlım. Tez zamanda görüşmek üzere.

İlki Tom, zira atlamak olmaz. Yerini hatırlamıyorum, bir yazıda “Her şey gerçekten sadece oyun mu? Tom hiç sevmemiş olabilir mi?” diye kendi kendime sorup sonunda tamamen oyun olamayacağına dair bir karar vermiştim. Bu bölümde de üstteki repliğin de gösterdiği üzere emin oldum. Tabii ki çıkan karmaşada onu öldüren Liz olacaktı, orasını geçiniz. Gerçi öldürdü dedim ama anladığım kadarıyla bu Liz’in bildiği.

Gördüğünüz veya gördüğümüz kadarıyla Milos’un cesedini almaya gelenler Tom’u bıraktıkları yerde bulamadılar. Yanlış saymadıysam üç kurşun ve o kadar kan kaybına karşılık beyceğizim nasıl hayatta kaldı meçhul ama bırakılan yerde değildi. Cesedini birisi taşımaya kalkmadıysa – ki sanmıyorum, kimin işine yarayacak ki zaten- kendisini yeniden göreceğiz. Görelim de zaten, severim kendisini. Olur da Liz ve Donald‘ın arasını yapmaya kalkarlar falan, araya kaynak olur. Ve gelelim diğer ve son konuya: Babalık.

Bunu uzatmak istemiyorum. Çünkü sakıza çevirdiler malumunuz. Elizabeth Sam’e yapılanı tam olarak unutmadı ama ben Red’teki samimiyete Sam konusunda inandım. Baba konusundaysa bilmiyorum, kafam karışık sayılır. Red’in sırtındaki yanıkları görmek babalık konusunda beni ikna etmeye doğru götürdüyse de bir tarafım hala inanmıyor. Yine de Tom’un Liz’in kulağına söylediği gibi Liz’in babasının yaşıyor olduğu gerçeğine hazırım ben. Red belki de Liz’i tehlikeye atmamak için kızıysa eğer bunu saklamak istiyordur. Değilse de elbet vardır bir amacı, bu adamın hep oluyor çünkü.

Bu nasıl bir sırttır böyle?

Dördüncü bölümde Red’in Yahnici’nin öldürdüğü kişileri çektiği resim kartelinden aldığı resimle Berlin’in kızının resminin aynı olduğu detayını size bırakıp çekiliyorum huzurdan. Gelecek sezonda Red ve Liz maceralarına devam edecekler ve başka birçok şey açığa çıkmış olacak. Böyle sezonu ve yazıyı da bitirdik, hadi hayırlı olsun…

* 22 bölümlük sezon için biri ilk dört bölümle ilgili özet yazısı olmak üzere 19 yazılık bir ÖzetliYorum serüveni olmuş. Yayında, yapımda, editlemede ve okumada katkısı olan herkesin eline sağlık. Yazanla ilgili diyecek bir sözüm yok, onu Allah bildiği gibi yapabilir. Kalın efendim sağlıcakla, bari size bir şey olmasın…

Bir sezon boyunca sabırla diziyi çeviren Orhun Ergül’e teşekkür etmemek olmaz tabii ki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder