1 Ocak 2013 Salı

Tanıtım: Arrow


Yaklaşık 10 yıl boyunca çizgi roman dünyasında önemli bir yeri olan Clark Kent’in, Superman olmadan önceki yaşamını Smallville dizisiyle izledik. Dizi, birçok insan tarafından sevildi ve yıllar yılı özenle takip edildi. Dizinin bitimi ardından süper kahraman temasını  devam ettirmek isteyen The CW, Superman’in yaratıcısı DC Comics’in yıllar önce yarattığı bir başka süper kahramanı daha TV’ye uyarlamaya niyetlendi ve bu sayede karşımıza Arrow çıkmış oldu. Peki nasıl bir dizidir Arrow? İşte bu sorunun cevabı yazının devamında.
Öncelikle dizinin altyapısından bahsedersek:
** Uyarlama olarak karşımıza gelen çizgi roman, yani dolayısıyla karakterin tam adı Green Arrow (Yeşil Ok). Dizinin yapım işinde DC Comics şirketi de var. Bunun yanında, kanalın sahibi olduğu için Warner Bros da haliyle işin içinde.
** Dizi ülkemizde Digitürk bünyesindeki Dizimax kanalında yayınlanmaya başladı.
** Arrow’un yaratılışı 1940′lı yıllar zamanına denk geliyor. Aslında hikayenin üç farklı versiyonu olduğundan (Golden Age – Silver Age- Pos Crisis) birbirine benzer üç farklı çıkış noktası var. CW’nun hangi versiyonu kendisine örnek aldığı sorusuna yanıt aramaya gerek yok ama diziyi izleyenin hangisini aldığını fark etmesi pek sürmese gerek. Şimdi şu üç hikayeye kısaca göz atalım:
a) Golden Age: İlk versiyonda Oliver Queen Amerikan yerlilerini inceleyen bir arkeolog. Müzesi bir hırsızlık vakası esnasında yanınca kendine yeni bir amaç bulma amacıyla yüksek bir ovaya atıyor. Tek sorun şu ki hırsızlar da hazine peşinde koşarken kendisiyle karşılaşıyorlar. Sonunda ovada kendini ok ve yayla eğiten Oliver ve arkadaşı Roy Harper hırsızları yeniyor, hazineyi buluyor ve zengin oluyor. Böylece bu parayı suçlularla savaşmak için kullanıyorlar.
b) Silver Age: Bu versiyonda hikaye tamamen değiştiriliyor. Queen bu versiyonda zengin bir çapkın. Bir kaza yüzünden yatından düşüyor ve kendini Starfish adasında buluyor. Tabii kurtulmak için ok ve yay yapmayı öğrenmesi gerekiyor. Avlanmak amacıyla hileli oklar yapmayı da adadayken keşfediyor. Doğada kamuflaj amaçlı yeşil giyiniyor. Adaya yaklaşan bir ticari gemi tarafından kurtarılıyor. Gemide o sırada bir ayaklanma var. Eve varabilmek için ayaklanmayı bastırıyor. Tabii ilk önce yüzünü saklamak için bir maske yapması gerekiyor. Bu tecrübe ona suçlularla savaşacak yeteneklere sahip olduğunu gösteriyor.
c) Post-Crisis: Bu versiyonda Queen yine zengin bir çapkın ama aynı zamanda Queen Endüstrileri’nde çılgınca çalışan bir Genel Müdür. Yine yatından düşüyor ve adaya sığınıyor. Ok ve yay tecrübesini burada ediniyor. Sonrasında ise adadaki marihuna tarlasından hasadı toplamak için gelen kaçakçıları yakalayarak adalete teslim ediyor. (Kaynak)
Ardından, dizinin konusu ve sahip olduğu ana karakterlerle devam edecek olursak:
Milyarder çapkın Oliver Queen, babasıyla birlikte sahip oldukları teknedeyken korkunç bir deniz kazası geçirir. Babası ve teknedeki diğer kişiler hayatını kaybederken Oliver tropik bir adayı boylar ve sonrasında hayatı, yeni bir sayfa açılmışçasına feleğini şaşar. Aradan 5 yıl geçse de tıkılı kaldığı adada bulunamayınca ailesi ve en yakınları başta olmak üzere herkes öldüğünü düşünür.
En nihayetinde adanın yakınından geçen bir gemiye kendisini fark ettirebilince evine, yani Starling City’e geri döner. Diziye başlar başlamaz herkesin rahatlıkla anlayabileceği üzere aradan geçen 5 yıl herkeste birçok değişikliğe yol açmıştır. Oliver’ın annesi Moira’da, kız kardeşi Thea’da, en iyi dostu Tommy’de… Ama herkesten çok Oliver üzerinde…
Starling City‘den bir görüntü
Herkesin önceki hayatında sorumsuzun ve sorunlunun önde gideni olarak tanıdığı Oliver, adada geçirdiği zaman boyunca “başka bir şeye” dönüşür, ki vücuduna dıştan bakan bile bunu rahatlıkla anlayabilmektedir. Eskiden işlediği günahların bedelini ödemek, babasının ölmeden hemen önce kendisine bıraktığı, yaşadığı şehri yaşanmaz hale getirenler listesini “temizlemek” ve yaşadığı şehre huzuru getirmek için müthiş okçuluk yeteneğini kullanarak, suçlularla mücadele etmeye karar verir; Robin Hood’a benzeyen Arrow karakterini yaratır.
Tabii ki birçok süper kahraman gibi Oliver da dönüştüğü gizemli kişiliği gizlemek ve Starling City’yi suçlulardan kurtararak babasının vasiyetini yerine getirmek zorundadır. Ancak Arrow’un yetkisi olmadan düzeni korumaya çalışması ve yöntemleri, polisin ve özellikle de “listedekilerin” hiç hoşuna giden bir durum olmaz. Dolayısıyla iki taraf arasındaki savaş başlamış olur. Böylelikle dizi de başlar…
Dizinin sahip olduğu diğer karakterlerle tanıtıma devam edersek:
Hovarda bir biçimde hayatını yaşayan Oliver Queen, kaza geçirdiğinde sadece ailesini değil arkasında kız arkadaşı Laurel Lance‘i de bırakmış. Ama teknedeyken Laurel’ın kız kardeişiyle işi pişirdiğini ve kız kardeşin de kazada öldüğünü düşünürsek Laurel’ın Oliver’ı pek hoş karşılamadığını söylemek zor olmaz herhalde.
Tabii, bu onun kızgınlığına rağmen Oliver’a tamamıyla boş olduğu anlamına da gelmesin. Oliver asıl şehrini kötülerden arındırmak istiyorsa Laurel da bağışlarla yürüyen ve yardıma muhtaç kişilere yardım eden bir avukatlık şirketinde avukatlık yaparak benzer bir işi görmeye çalışıyor.
Ailesinin zenginliğinin Oliver’dan aşağı olmadığı Tommy Merylin, Oliver’ın uzun yıllardır en yakın arkadaşı. Kazadan sağ kurtulma olayına sevinse de Oliver’ın yokluğunda Laurel ile aralarında yaşananlar, onu ikili arasında tuhaf bir konuma yerleştirmiş durumda. Tabii, diğer herkes gibi onun da karşısında “değişmiş” bir Oliver olduğunu anlaması çok da uzun sürmüyor.
Oliver’ın kız kardeşi Thea, küçüklüğünde Ollie ile çok yakınken babasını ve abisini kazada kaybedince kendisini yalnız hisetmeye başlamış, aslında yalnız da kalmış birisi. Dolayısıyla yılların vermişliğiyle sorunlu biri haline gelmiş. Oliver’ın değişmişliğini dizide en çok sorgulayan kişi olduğunu da söyleyebiliriz.
Oliver’ın annesi Moira, kocasını ama daha oğlunu kaybetmenin acısını yaşamış ve dolayısıyla dönüşünün mutluluğunu yaşar görünen bir anne. Aslında oğlunun yaşadığına tabii ki sevinse de gemi kazası ve perde arkasında yaşanmışlarla ilgili bildikleri onu da oğluna ve ailesine karşı tuhaf bir konuma sürüklemiş. Kocasını kaybettikten sonra aile şirketinin yöneticisi Walter Steele ile evlenmiş, Thea ile de birbirlerine bağlı oldukları kadar birbirlerini yedikleri bir ilişkileri var.
Oğlunu yıllar sonra bulmuşken yeniden kaybetmek istemeyen Moira, koruma olarak eski asker John Diggle‘ı Oliver’ın peşine takıyor. Tabii, bu durum Oliver’ın geceleri “kötü” adamların peşinde koşmasında ya da planlarını uygulamaya çalışırken kimliğinin ortaya çıkmaması olayında ona pek de yardım ettiği söylenemez.
Son olarak, Quentin Lance, dizinin ana kadrosunun Oliver’ın dönüşüne zerre kadar sevinmeyen kişisi. Laurel’ın da babası olanQuentin, kızı Sarah’ı kazada kaybettiği için Oliver’a oldukça kızgın durumda. Tabii, Starling’in güvenliğinden sorumlu dedektif olması dolayısıyla kanun tanımaz bir şekilde kötülerin peşine düşmüş yeşil başlıklı, okçu adamdan hoşlandığını da tabii ki söyleyemeyiz.
Karakterlerden sonraya kadroya geçersek:
Dizinin başrolünü, yani süper kahramanı asıl çıkışını bu diziyle yapsa da Hung 3. sezonla dikkatleri çeken ve birçok dizide konuk oyuncu olarak yer almışlığı bulunan Stephen Amellcanlandırıyor. Dizinin ana kadın karakteri Laurel, özellikle Gossip Girl ve Harper’s Island izleyenlerin yakın tanıyacağı Katie Cassidy, en yakın arkadaş Tommy karakteri de birkaç bölümlük Pan Am oyunculuğunu saymazsak bu işte oldukça yeni olan Colin Donnell‘a emanet.
Ek: Stephen Amell, Liam McIntyre rahmetli Andy Withfield yerine Spartacus olarak seçilmeden önce seçmelerde son 3′e kalan oyunculardan biriydi.
Dizide Oliver’ın annesi Moira’yı Susanna Thompson, Oliver’ın baş belası koruması Diggle’ı David Ramsey, dedektif Lance’i de Paul Blackthorne canlandırıyor. Bu 3 oyuncu da bu işte oldukça deneyimli oldukları için filmografileri zengin kişiler. Son olarak, benim hoşuma giden bir karakter olarak gördüğüm Thea’yı da The O.C. izler kişilerin büyük ihtimal, Gossip Girl izleyenlerin de muhtemelen  hatırlayabileceği Willa Holland canlandırmakta.
Arrow bu sezon başlayan diziler içinde belki de Revolution‘dan sonra insanları ikiye bölme ve çenelerini yorma konusunda en çok işe yarayan dizi. The CW gençlere (aslında düşünülen ergenler) hitap eden bir kanal olduğu için de diziyi basit görerek mesafeli yaklaşan bir grup da var. Smallville’in varisi, Batman’in taklidi olduğu yönündeki düşünceler nedeniyle de göz önündeki yerini koruyor.
Bana göre süper kahraman dizisi isteyenlerin işini görecek bir yeterliliği var. Oliver’ın sadece dönüşünden sonrası değil de adada geçirdiği 5 yılı da flashbacklerle vermesi ve çizgi romandaki karakterleri aralıklarla göstermesi onun için + puan. Zaten izleyenin kısa sürede fark edebileceği gibi bu yüzden bol bol ve tanıdık yüzlere sahip konuk oyuncuları görebiliyoruz. Temposunun kendisinden beklenmedik hızda gittiği de kesinlikle aşikar. Aşk-meşk olayları da insanları sıkacak düzeyde değil.
Oyunculuklar da kendisinden beklenene göre güzel. Yalnız benim açımdan başrol Katie Cassidy’e ısınamadığımı söyleyeyim. Gossip Girl’de de pek sevmezdim, Harper’s Island’ı izledim ama onun başrol oynadığını bile yeni fark ettim, öyle söyleyeyim. İsteyen varsa buyursun yani. Onun yerine yine birçok kişinin gıcık bulduğu ama benim hoşuma giden Thea yetiyor bana. Bolca uğrayan konuk oyuncuların da ana karakterlerden eksiği yok.
Oliver’ın mahsur kaldığı ada
Smallville sevilmesi sayesinde 10 yıl boyunca ekranlarda kalmıştı. Bu dizi o kadar gider mi ya da götürürler mi bilemiyorum, ama reytingte bu tanıtım yayınlandığı sıralar kanalın The Vampire Diaries‘den sonra geldiğini düşünürsek uzun ömürlü olacağını varsayabiliriz. Çevirilerini de Divxplanet‘i işini bilir çevirmenlerinden (Begoviç) Akriel üstlenmiş durumda. Eğer dizi bu seviyede gitmeye devam ederse ileride de çevirmensiz kalmaz gibime gelmekte.
Sonuçta, eğer şu sıralar süper kahraman dizisine ihtiyaç duyuyorsanız Arrow hiç değilse bile denemek için kesinlikle tavsiye edilir. İzleyenlere ve izleyeceklere iyi seyirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder