29 Haziran 2011 Çarşamba

The Killing – Tanıtım



3 Nisan 2011 tarihinde AMC kanalında The Killing adında bir dizi başladı. Dizi türü gereğince bir polisiye dizisi. Benim yayınlandığı zaman ayıla bayıla izlediğim Cold Case’in yazarlarından Veena Sud tarafından senaryosu yazılan bu dizi aynı zamanda bir uyarlama dizi. Danimarka yapımı Forbrydelsen adlı 20 bölümlük bir diziden uyarlanmış. Dizide her bölüm bir gün boyunca olan olayları anlatıyor. Yayın hayatına Nisan başında başlayan The Killing 19 Haziran’da 13. bölümünün yayınlanmasıyla ilk sezonunu noktaladı. Ayrıca sevgili The Killing 2. Sezon siparişini de almış durumda. (Almaması cidden hata olurdu, ciddi ciddi AMC izlemeyi toptan bırakabilirdim!) O zaman mümkün olduğunca fazla spoiler vermeden diziyi tanıtmak için konu ile başlayalım:


Konu ve Karakterler

v Polisiye türündeki dizide ana konu öldürülen bir kızın katilinin kimin olduğunu bulmak. Buraya kadar klasik görünse de aslında değil hem de hiç değil. Öldürülen kız yani Rosie Larsen, görünürde oldukça normal bir kız. Okulla ilgili veya arkadaş çevresiyle sorunları olmayan biri. Zengin züppesi denilebilecek biriyle çıkmış ama bitmiş bir ilişkisi ve 2 kardeşi, anne ve babası ile düzgün bir yaşantısı var. Anlayacağınız ortada ölüme neden olabilecek mantıklı ve büyük bir neden yok.

v Cinayetleri araştıran dedektif Sarah Linden ise sevgilisiyle evlenmek için istifası verip oğluyla şehri terk etmeye hazırlanırken ve bunların olmasına sadece 1 gün kalmışken davayı bir anda önünde bulan bir dedektif. Bu nedenle başta sadece bir-iki günlüğüne pek istemeyerek ertelediği yolculuğun ardından davanın içine girmesiyle kendi bırakamaz hale geliyor. Onun özeli de pek yolunda sayılmaz. Sarah Linden’in bir de yeni ortağı var: Stephen Holder. Holder Narkotik’ten Cinayet Masası’na yeni gelmiş, pek güvenilmeyecek bir tipi olan genç bir dedektif. Sarah ile de başlarda pek elekriklerinin tuttuğu söylenemez.

v Rosie’nin cesedi belediye başkanlığına adaylığını koymuş ve seçim kampanyasının tam ortasında bulunan Darren Richmond’ın makam otolarının birinin bagajından çıkmayla asıl film burada kopuyor. Özelinde karışık bir hayatı bulunan Richmond’un kampanyasını kurtarmak için yaptıkları, özeliyle de başa çıkmaya çalışırken olanlar dizinin ayrı bir boyutu.

v Bir de ailemiz var tabi ki. Kızlarını kaybettikten sonra bir arada kalmaya çalışan bir aile portresi var dizide. Baba Stan Larsen’ın geçmişi biraz karanlık. Başta anne, sonra baba kızlarının başına gelenlerinin etkisinden kurtulup eski hayatlarına dönmenin çabası içindeler.

v Dizide Rosie’nin teyzesi, Stan’in yanında çalışan Belko, Richmond’un rakipleri, onun kampanyasına destek olanlar, Rosie’nin arkadaşları, öğretmenleri derken olay karıştıkça karışıyor. Dava klasik görünümlü bir karmaşa aslında anlayacağınız.

Oyuncular

Dizide Sarah Linden karakterini Mireille Enos canlandırıyor. Sarah’ın ortağını oynayan Stephen Holder’ı ise Joel Kinnaman oynuyor. The Killing’te kızını kaybetmiş babaya Brent Sexton, anneye de benim In Treatment ve True Blood’ta severek izlediğim Michelle Forbes hayat vermiş. Kampanya arabasında ceset bulunan talihsiz politikacıyı ise Billy Campbell oynuyor. Dizinin belli başlı oyuncuları aslında bu beşli ama diğerlerini de merak ediyorsanız şuraya uğrayabilirsiniz.



Değerlendirme

Ben bu diziyi beğenmeyen birinin nasıl bir nedenden beğenmeyeceğini gerçekten merak ediyorum. Başlarda ağır bir tempoya sahip olan The Killing sürükleyici hikâyesiyle insanı kendine bağlatmayı iyi beceriyor. Hele 12 ve 13’e gelindi mi başlardaki temposunu bilmem kaça katlıyorlar. 12. Bölümün sonu ayrı bir dert, sezon finalinin ‘Kim bekleyecek şimdi ya!’ tepkisini verdirtiş şekli başka bir dert. Dizide olayın ve karakterlerin psikolojisine de başarılı bir şekilde değinilmiş. (Duyguları olan biri olsam anne için feci üzülürdüm)

Sarah Linden’ın soğukkanlılık ve bakışlar kesinlikle mükemmel. Bunun yanında oyunculuk desen tanımlamak için yeterli kelime ne olur emin değilim. 2011 Emmy ödülleri için şimdiden adı geçen kişilerden biri oldu bile. (Alsa ne de güzel olur!) Sırf bu kadının oynadığı karakter için bile izlenir bu dizi. Bunun yanında kızını kaybetmiş bir anneyi oynayan sevgili Michelle Forbes da kendine yine hayran bırakıyor. Bu kadına da Yardımcı Kadın Oyuncu Emmy’si vermeleri lazım aslında. Karakter olarak Holder’ı sevmesem de (kendimce geçerli sebeplerim var, 13 bölümü de izleyen nedenini anlar) o karakterdeki oyunculuk becerisi de yadsınamaz.

Dizinin geçtiği yer olan Seattle’ın kapalı atmosferi, havası da dizinin atmosferiyle iyi uyuşmuş. Güzel mekân seçimi doğrusu. Bu arada ufak bir not 1: Dizideki katille asıl serideki katilin büyük ihtimalle farklı çıkacağı söyleniyor. Spoiler yememek için özellikle dikkat ederken gerçekliği oldukça yüksek bu durum bence iyi oldu. Ufak bir not 2: Dizi yayınlanırken facebook üzerinden tahmin yapmak için bir sayfa oluşturuldu. Haftanın bölümünden sonra izleyenler katil olduklarını düşündükleri karakter için oy veriyorlardı. Hatta ben de unutmamaya çalışarak oy vermiştim bazı haftalar. Göz atmak isterseniz eğer onun linki ise burada.

Kapatmadan önce ufak bir not daha, 3: Sezonun tamamını izlemeyen ve spoiler diye görebilecek bazıları için bu fazla olabilir, ama yine de eklemenin gerektiğini düşünüyorum. Aslında pek de spoiler sayılmaz, okusanız da bir şey kaybetmezseniz bana göre de neyse:

---------------Olası Spoiler ---------------

İzleyenler iyi bilir ki birçok kişinin düşündüğünün aksine Rosie Larsen davası ilk sezon çözülmedi ve 2. sezona sarktı. Senarist yaptığı açıklamaya göre 2. sezona yeni bir davayı daha diziye dahil edecekmiş. Sanırım orijinal dizi 20 bölüm sürdüğünden diziyi ilerletebilmek için böyle bir karar alındı. Bunun yanında Rosie Larsen davasının asıl katili de tabi ki ortaya çıkacak. Belediye seçimlerinin olduğu günün 2. Sezon finaline denk geldiğini düşünürsek Rosie davası büyük ihtimalle 2. sezon finalinde açığa çıkacak.

--------------- Bitti ---------------

Sonuç olarak eğer polisiyeyi biraz olsun seviyorsanız deneyin ve The Killing’e 2-3 bölüm şans verin derim ben. Bir de unutmadan dizi ile ilgili 2 kısa video da vereyim o da bulunsun yazıda, az biraz fikir vermiş olur:


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder