5 Nisan 2013 Cuma

Tanıtım: In Treatment

tumblr_mb6hs3gGYP1rnyrrio1_1280-600x337
Amerika’nın en sevilen kablolu kanallarından biri olan HBO, biz bir zamanlar 2008 yılını yaşarken karşımıza alışık olmadığımız formatta yürüyen ve işleyen bir dizi getirmişti. Malum, diziyseniz ve renginiz pembeye yakın değilse 3. sezonunuz 28, 2. sezonunuz 35, ilk sezonunuz da 43 bölüm sürmez. Ama bir dizinin, yani In Treatment‘in sürdü.

Üstelik sevilerek de izlendi, ki bu sayede devamı geldi. Hatta benim gibi “Bu kadar bölümü olan diziye girilir mi?” diyen üşengeç bile arka arkaya, bayılarak izledi, gerisini siz düşünün. Eh, izlemişken de hakkında bir şeyler de karalayayım dedim.

Nasıl bir dizidir In Treatment?
In Treatment da Amerikalıların uyarlama kariyerine tabi bir dizi. Ama bu sefer Avrupa taraflarından değil İsrail’in Be’Tipul adlı dizisinden uyarlandı. O dizi 2 sezon sürmüş, ama Amerikalılar sevince ve diziye Globe ile Emmy gelince, HBO dizinin sonuna 1 sezon daha monte etti. Yapım genel konsept gereği bir psikolog ve onun hastalarıyla yaptığı seanslar üzerine kurulu ve bir döngü var.

Örneğin, ilk sezonda ilk 4 bölüm ana karakter Paul’un 4 farklı hastası ile olan görüşmelerini, 5. bölüm isekendi psikoloğuyla olan seansını izliyoruz. Sonra başa dönüp sırayla aynı hastaların yeni seansları bize sunuluyor ve böyle sürüyor. Bu noktada konuya daha açık bir şekilde gireyim:

Paul Weston, 50′lilerini yaşayan, alanında tanınmış ve başarılı bir terapist. Baltimore’daki eviyle birleşik muayenehanesinde hastalarını kabul ediyor ve ailesiyle de dış görünüş itibarıyla normal bir hayatı var. Kendince dışına çıkmayı istemediği kuralları bulunan, sınırları olan biri. Ama terzi kendi söküğünü sökemez misali o da dizinin başlamasıyla birlikte terapiye gidiyor.

Her bölümün başında, sezon boyunca birkaç seansını izlediğimiz hasta içeri giriyor ve ikili karşı karşıya oturarak hastanın hayatı ile ilgili konuşmaya başlıyorlar. Sonra da bir bakmışız ki yaklaşık 30 dakika süren bölüm bitivermiş…
Paul ve eşi Kate

In Treatment böyle bir yapıya sahip olduğu için tabii ki tek mekanda geçen bir dizi. Dizinin büyük çoğunluğu Paul’un muayenehanesinde geçiyor ama kendi seansı için terapistinin yerini de görüyoruz.  Evinden kesitleri ya da bunun gibi ufak bazı detayları da… Kadro da sadece 5-6 kişiden oluşmamakta. Hastalarla ilgisi olan kişilerin ya da Paul’un ailesinin de seanslardan bağımlı ya da bağımsız şekillerde hikayelerine değiniliyor.

Ek: Paul’un eşini The Killing ile pek çok kişinin hatırlayacağı Michelle Forbes canlandırmakta. Paul’un eski arkadaşı ve kendi terapisti, dizinin sevdiğim karakterlerinden Gina ise Dianne Wiest‘e emanet. West bu rolüyle Emmy ödülü kazandı. Paul’u oynayan Gabriel Byrne‘ın ise Altın Küre’si var.

1. sezonun hastaları
Laura: Hayatını düzene koyamamış, seks temasıyla takıntılı ve Paul’un uzun süreli hastalarından bir anestezi uzmanı.
Alex: Irak’ta görevliyken kendisine verilen görevi yerine getirmiş ama sonunda masum çocukların ölmesinden etkilenmiş bir pilot. İlk sezonun da en sevdiğim hastası.
Sophie: İntihar girişiminde bulunan, biraz sorunlu bir genç kız. Yarışmaya hazırlanan bir jimnastikçi.
Amy ve Jake: Aralarında sorunlar olan ve Amy’nin hamileliğinin geleceği konusunda kararsız bir çift.

2. sezonun hastaları
Mia: Erkek seçiminde başarısız, bekar, çocuksuz ve iş kolik. Durumundan Paul’u suçlayan 20 yıl önceki hastası ve başarılı bir avukat.
April: Lenf kanseri teşhisi konulan bir mimarlık öğrencisi. Hastalığını kabul etme ve çevresindekilere anlatmada sorun yaşamakta. 2. sezonun da en sevdiğim hastası.
Oliver: Ailesinin arasındaki sorunlardan ve boşanma kararı vermelerinden kendisini sorumlu tutan bir çocuk.
Walter: CEO olduğu şirketteki büyük karışıklıklar nedeniyle hayatı da karışmış panik atak hastası bir adam.

3. sezonun hastaları
Sunil: Karısını kaybettikten sonra oğlunun yanına, bilmediği bir şehre yerleşmiş ve yeni hayatına alışamamanın depresyonu içinde.
Frances: Başarılı kariyerli ama replik unutmaya başlamış bir aktris. Kanserli kız kardeşi Paul’un eski hastası. Kızıyla da arası berbat.
Jesse: Kendisini evlatlık alan aileyle yaşayan sorunlu bir liseli. Eşcinsel. Öz ailesi ve ilişkilerinden gelme inişli çıkışlı bir hayatı var. 3. sezonun ve dizinin en sevdiğim hastası.

Not: Dizinin yayın hakları D-Smart bünyesindeki Dizi Smart kanalına ait. Hatta bu tanıtımın yayına girdiği sıralarda hala kanalın yayın akışında bulunuyor. Ayrıca, dizinin bütün bölümlerinin altyazısı da mevcut.

In Treatment’ın tarzı gereği tek mekanlı ve karşılıklı konuşmalardan oluşması, onu sıkıcı yapmayan, hatta daha fazla sevdiren özellikleri. Zira muayenehanedeki ortam bir süre sonra izleyeni öyle bir sarıyor ki, zaten insan kendi dışarı çıkmak istemiyor. 3. sezon geldiğinde bitmesini nasıl istemediğim de cabası. Tabii bunda Paul Weston karakteri ve onu canlandıran Gabriel Byrne’ın payını da inkar etmemek lazım.

Karakterin hastalarını yönlendirmesi, onlarla kurduğu iletişimler beklendik ve bilindik terapi seanslarından çok daha farklı bir tarzda. Hele dizinin hastaların hikayelerini bitirdiği bölümlerine, bitirişlerine ayrı bayılıyor insan. Ama şunu da söyleyeyim, diziyi değerlendirmek için ilk bölüme göre değil, ilk 5 bölüme bakılması gerektiğini düşünüyorum. Yani ilk hasta döngüsünün bitişine kadar… Sonrası çabuk geçiyor zaten. Velhasıl, hiç alttan falan almayacağım, boş bulduğunuz bir vakit oturun izleyin şu diziyi. İyi seyirler.
Kaynak: Birdizihaber.com - Yazı bana ait!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder