1 Ocak 2014 Çarşamba

The Blacklist: Sadece Elizabeth Keen


Kuzuların Sessizliği diyoruz, The Following diyoruz. İkisini de seviyorsanız, The Blacklist’i kaçırmayın diyoruz. Hiç olmadı, James Spader’ın şahane oyununu izlersiniz

ABD’nin ulusal kanallarından NBC, bu sezona da insanlığı alıştırdığı üzere yine çok sayıda yeni diziyle girişini yaptı. Hatta bu okuduğunuz yazı yayına girene kadar Ironside ve Welcome to the Family dizilerini iptal bile etti. Ama tabii başında sürekli kara bulutlar da dolaşmıyor bu zat-ı muhteremin. Medyanın daha başlamadan öncedir bayağı ilgi gösterdiği The Blacklist, aldığı yorumlar ve reytinglerin desteğiyle tam sezon onayını alarak 22 bölüme uzadı.

Bu noktadan itibaren lafı daha fazla uzatmadan konuya gireyim. Nasıl bir şey The Blacklist ilk dört bölümü itibariyle? Öncesinde kendisine yabancı olanlar için kısaca bir özetleyeyim diyorum: Eskinin devlete bağlı ajanı Raymond “Red” Reddington, yıllar içinde FBI’ın en aranılan suçlularından biri haline gelmiştir. İşte böylesi bir adam bir gün teslim olmaya karar veriyor, dahası uzun süredir ölü olduğu düşünülen terörist Ranko Zamani’nin yakalanması için işbirliği teklif ediyor. Ama tek bir şartla:

Sadece Elizabeth “Liz” Keen’e konuşursa...

Liz, FBI’dan yeni mezun bir profil uzmanı. İlk işi olarak karşısına Red geliyor ve böyle biri kendisini niye seçmiş zerre fikri yok. Dahası, kısa zaman içinde anlaşılıyor ki Zamani tek değil. Ortada Red’in bilinmeyen nedenlerden dolayı sunmaya gönüllü olduğu bir “Kara Liste” var ve işler herkes için daha da karışacak… İzlediğim bölümler itibariyle şahidim, her Pazartesi bölümler Amerika’da yayınlandıkça işler daha da karışıyor.

İlk yazı ve genel bir değerlendirme hatrına spoiler kullanmamayı tercih edeceğim, beşinci bölüm değerlendirme yazısı için kesinlikle söz vermediğimi, hatta kullanacağımı da şimdiden ekleyeyim. En özetle dizi için şu söylenebilir: Kuzuların Sessizliği+The Following. Bu diziyi izleyip de bu ilkini aklına getirmeyen daha yok zaten, tescilli bir durum yani. Gelelim detayına:

Başroldeki James Spader nasıl bir Raymond karakteri çıkardıysa artık, adamların peşindeyken yaşanan akıl oyunları falan aklıma Hannibal’ı getirdi durdu. Kız da benim beklentilerimi geçti. Genel görünüş bir yana, kazulet gibi ortada da dolanmıyor. Sanırım pilotu beğendiğimi de bu yüzden düşünüyorum. Ancak bu dizinin pilotu insana “Senin 'formüllü' dediğimiz yapın -her bölüme listeden bir kişi- herkese uyacak mı kuzum?” dedirtiyor efendim. Hali hazırda bu diziden tek istediğim Fox ‘un Alcatraz dizisinin bir örneği daha çıkmaması. Arkasından yayınlandığı başarılı yarışma The Voice’un reyting desteği de bir yere kadar sonuçta.

The Following’i de tempo ve pilot açısından dedim. Tanıtım fragmanına bakıp da ilk bölümün nasıl olacağını tahmin etmemek mümkün değildi ki zaten. Orta kısımlar, olay örgüsünün bölüme yayılışı da bu bakımdan o diziyi andırdı. İlk beş dakika ve bitirişi iyi yapıyorlar hep. Oyunculuklar desen bu diziyi insanlara sevdirecek asıl kısmın orası olduğunu düşünüyorum. Sadece ana karakterler de değil, yan rollerin de eli armut toplamıyor. Sizi bilmem de benim - gençlik değil, bildiğimiz ergen dizisi - 90210′daki edebiyat hocası Ryan olarak tanıdığım Ryan Eggold’un bu dizideki hali pek bir inanılmaz olmuş. Daha doğrusu ne olduğunu anlamadım zaten. Tamamıyla taktığı gözlükten dolayı bile olabilir. Ama bir hoş olmuş.

Tabii ben bu kadar şeyi dedim de bu dizi kendisini sevdirme-saydırma-ısındırma gibi türevli işleri dördüncü bölümden sonra yaptırdı bana tam anlamıyla. Dolayısıyla başlamayı düşünüp de pilot itibarıyle pek sevemezseniz hemen yabana atmayın, az daha izleyin. Detaylarıyla ve genel hikaye örgüsüyle yavaş da olsa içine çekebiliyor. Mesela bir benzetme daha yapayım:

Dördüncü bölümün liste adamı “Yahnici” denilen biriydi ve o adamın tarzını izleyip de aklınaDexter gelmeyen birisi bence sadece Dexter izlememiş biri olabilir. Bölüm de öyle bir şeydi ki o dizideki Üçlemeci’yi ve Rita’yı da başka başka şekillerle insana andırdılar. Ayrıca tip olarak da bakarsak akla Walter White geliyor. Nasıl bir birleştirmeyse artık... Umarım yayın hayatının devamında da bu tarz güzel detaylarla süslü bölümler yayınladığı bir gidişatı olur da bir The Following veya Under the Dome gibi güzel bir temelle başlayıp da bozarak giden diziler kervanına katılmaz.

Sonuç: The Blacklist: 7.6/10 (Şimdiki IMDB: 7.9/10)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder