1 Ocak 2014 Çarşamba

Saklı Kalan 1. Bölüm: Aşk Dipten Gitmektir


Zamanında eksik bıraktığın her şeyi yerine koyabileceğini düşünüyorsun değil mi? Bazı şeyler gider ve bir daha da hiç gelmez.
“Aşk Dipten Gitmektir” şeklindeki sloganıyla karşımıza gelen Saklı Kalan’ın ilk bölümünü reklam vermez bir şekilde izleyerek geride bırakıverdik. (Bitmeye beş saniye kala verdikleri o uzun reklamı saymıyorum ben. Dizinin devamının gelmeyeceği belliydi zaten.)

Öncelikle jenerikten bahsedeyim: Güzeldi ama kırmızıya ton yapayım derken ayarını kaçırmışlar. Bazı oyuncuların suratı arada kaynadı resmen. Ama bulmuşken bunamayalım desek daha doğru da olabilir. Yönetmen Mehmet Ada Öztekin’i de tebrik etmek lazım, bu işin ilk bölüm itibarıyla en doğru tarafı kendisi olmuş gibi duruyor. Dizinin senaryosu sanki vasat gibiydi ama ileride nasıl açıldığını görmeden şimdiden bir şey söylememek daha doğru olur.

Saklı Kalan’ın girişindeki bir nokta gözüme çok takıldı: Ben Gülce olsam Defne’nin “Adamın evli olmadığını bilmiyordum! Sordum ama söylemedi.” lafına inanmazdım. İnternet de mi kullanmıyorsun kızım sen? Tek gecelik de değil ki sizin durumunuz, Cevher Holding gibi bir holdingin patronunun evli olmadığını nasıl anlamazsın? Ama Gülce yemiş işte, çünkü Murat yemekte “Sana evli olduğumu söylemiştim,” deyince dondu kaldı.

Yetmedi bir de kardeşinin hayatta olduğuna inanıyor. Hadi ilki neyse de bu ikinciyi yapmasalar daha iyi olurmuş.

Murat Cevher’in de sevgilisinin ikiz bir kardeşi olduğundan haberi yok herhalde. Hiç mi bu tarz şeyleri konuşmamışlardır sizce, yoksa ben mi eski kafalıyım? Zaten Gülce kardeşini bulmak için kayıp ilanı verdi ki dosyayı yeniden açtırmaktan bahsettiler. “Seni aradım,” diyen öyle bir iş adamının bundan da haberi olmamış yani? Peki, oldu o zaman…

Tabii başından girince dizinin ortasında/sonunda olan bir şeylerden bahsetmiş oldum ama insan dayanamıyor işte. Karısına “Süreyya Hanım” diye hitap eden Murat Cevher karakterini canlandıran Muhammet Uzuner’in oyunculuğu genel anlamda güzeldi. Çok batmadı. Ama kendisinden daha çok kardeşini beğenmiş olabilirim. Her diziye lazım türden bir sorunlu çıkarmış ortaya Burak Sergen.


Ablacım vıyaklıyor musun, vakvaklıyor musun, konuşuyor musun ben anlamadım ki.

Yine de o karakterinin bir ayda bir oteli nasıl batırdığını da merak ettirdi kendisi. Dizinin garipsediğim, daha doğrusu hoş bulduğum bir başka noktasıysa “Bundan onun haberi olmasın,” başlıklı ne halt yedilerse üç sahneye kalmadan ortaya çıktı. Böyle böyle üç bölüme kalmaz Murat Cevher de Defne’nin Gülce olduğunu anlar mı sizce? Çok şey istediğimin farkındayım ama bir şey daha isteyeceğim: Defne’nin intikam planı Onur’dan geçmesin. Türk dizilerinin de belli bir klişe kapasitesi var. Lütfen…

Gelelim Melis Birkan’a. Gülce karakterini Defne’den daha olmuş buldum. O Defne’deki ses tonu neydi öyle ya? Tamam, ikiz kardeş olarak zıt bir şeyler çıksın istemişler de bari o ses tonu olayını öyle yapmasalarmış. Bildiğin kulağımı tırmaladı, dikkatimi dağıttı: “Kapısına dayanacağım onun! Gazetelere gideceğim, rezil edeceğim!” – Kulaklarımda çınlıyor şu an.

Peki hiç mi güzel bir şey yok? Tabii ki var. Mesela Sitare Hanım.

Otoriterliğin dozunu tutturmuş, rolüne de (tabii ki) olmuş. Biraz yavaş konuşuyor ve peruğu insanın gözünü tırmalıyor ama artık o kadarına takılmamak lazım. Greenpeace tarzı sorunlu kız karakter ile evin kızına aşık erkek çalışan klişesini saymazsak Ömer (Burak Sağyaşar) ve Ece (Ceyda Olguner) uyumu da güzel olmuş. Özgür Çevik bu ikisinden daha çok olmuş. Neslihan Yeldan konusunda profesyonel olamam aslında da kadını normalde de beğendim. Bir Defne kadar gözüme batmadı o.

Ama yine de senaryonun geneline bu hepsini harmanladığımızda insanı kendisine kaptırıp götürmüyor. Şimdilik “İlk bölümün günahı olmaz, bir ikinciye de bakmak lazım…” diyorum ve yazıyı kapıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder