6 Nisan 2014 Pazar

Saklı Kalan 2. Bölüm: Aynı gün ikinci kez mi?

“Aşklar saklandığı yerden çıkacak, hikâye yeniden başlayacak,” dediler geldik.
Hiç bayram değil seyran değilken bir yerli dizinin devam etmesi için üç ay beklediniz mi siz? Ben bekledim. Yabancı dizi ağırlıklı yazan biri olarak düzenli ÖzetliYorum yazmaya niyetlendiğim ilk Türk dizisi ilk bölümünün ardından ortadan yok olunca insan bekliyor işte.

Saklı Kalan ilk bölümüyle 19 Aralık 2013’te karşımız çıkmıştı. Sonrasında 26 Aralık diye fragmanlar etrafta dönse de o gün geldiğinde bölüm karşımıza çıkmadı. Ardından ülkenin karışıklığı dendi, yeni yol dendi ama asıl olarak diziden beklenen ‘geri dönüşün’ olmaması nedeniyle köklü değişikliklerle dizinin tekrar toparlanıp yayına alınmasına karar verildi ve 16 Mart akşamı Saklı Kalan ikinci kez karşımıza çıktı.

İlk bölümde sıfır reklamla yayınlanan dizide bu sefer iki dakika kadar bir reklam verdiler, sağ olsunlar. (Sondaki o uzun kuşağı saymıyorum, dizinin dönmeyeceği belliydi.) Bu arada bu durumdan şikayet etmiyorum aslında ve ciddiyim. Neyse, gelelim bakalım bölüme:

Öncelikle, dizinin jeneriğini değiştirme fikri kimdeyse tebrik ediyorum. Her şeyin içine onu da eklemeleri güzel olmuş. Bir önceki kırmızı ağırlıklı jenerik biraz göz yorucuydu. Saklı Kalan dizisi başlamadan önce merak ettiğim asıl nokta ilk bölümün üstünden geçen bunca zamandan sonra nasıl ve ‘onun’ üstüne ‘ne kadar’ kurulu bir ikinci bölümle karşımıza çıkacakları oldu tabii. Çünkü misal, benim ilk bölümde neler olduğuyla ilgili hafızamı tazelemek için geçen bölüm için kendi yazdığım yazıyı okumuşluğum da var.


İkinci bölüm demişsiniz de sıfırıncı bölüm olmuş bu.

Dizinin bu bölümü ilk bölümde yaşadığımız olayların öncesine kurulmuş gibi bir şey olmuş resmen. Bu diziyi Defne’nin Murat Cevher ile tanıştığı günden değil de çok ama çok sonrasından alma fikrine sahip ilk bölüm senaristini kınayasım bile geldi. Tabii anladığım kadarıyla Gülce’nin hikâyesini de pek atlamayı planlamıyorlar, ki buna da itirazım olmaz. Olmuş. Ama şu pek olmamış mesela:

Dizinin ilk bölümünde evin çalışanı Ömer’in patronun kızına aşık olması klişeliğinden bahsetmiştim. Dizi yeniden yapılanmış ama bu ‘klişe’ kısmına karışan olmamış anlaşılan: Fakir ama gururlu bir kızla tanışınca zengin olduğunu söyleyemeyen Onur? Hayırlı uğurlu olsun. İlk bölümde asistan gibisinden bir hikayesi olduğunu hatırladığım Natalie de deliğin birinden çıkmış oldu, neyse ki onu atlamamışlar.

Ayrıca Ekranella’nın güzide yazarlarından Nida’nın da dediği gibi uyuşturucu kullanan kötü erkek arkadaş da Ahu Tuğba filmlerinden fırlamış gelmiş de ona girmeyelim. Ne gerek vardı bunlara bilmiyorum ki…

Dizide değişmeyen bir diğer şey de Defne’nin kendisi olmuş. Ben ilk bölümde Gülce’yi daha çok sevmiş ve gerçekçi bulmuştum. Bölüm geçmişe odaklı olduğu için Defne’ye kaldığımızdan dolayı biraz kulağım tırmalanmadı değil. Defne’nin konuşma tarzı, çok konuşması ve hareketleri biraz abartılı sanki. Fazla Şeker Kız Candy gibi ya, bu kız. Gerçi bölüm ilerledikçe daha bir toparlanmadı değil, inkar edemem. Ama aşk sarhoşluğu yakışmıyor bu kıza.

Dizide Irmak’ı canlandıran ve aslında Dokuz Sekiz Müzik'e bağlı Kıvılcım Ural’ın söylediği Gönül Dağı şarkısı güzeldi bak, ona itirazım yok.


Üniversiteden terbiyesizin biri Emre ile Murat Cevher’in ilk karşılaşması medenice oldu.

Ayrıca bu bölüme varana kadar Murat Cevher’i kim yumuşattıysa eline sağlık. İlk bölümde çok kasıntı, daha doğrusu hayatın sillesini yemişçesine iç karartıcıydı bu adam. Tabii bu adamın kız arkadaşını uçakla sürpriz niyetine İzmir’e götürmesini hayatta atlayamam. Defne’nin ailesinin “Nereden çıktın sen?” sorusuna Defne’nin verdiği cevabı bir duysaydık güzel olurdu hani. Nasıl bir açıklama yapmıştır ki acaba?

“Sanayiciler ve İş Adamları Derneği toplandı,” lafı da arada kaynamasın bak. Söylerken yediler lafı biraz ama olsun. Dizide ilk kez, istemsiz de olsa ona güldüm. İkincisi de Ömer’in adam kovalaması ve o arada da annesiyle konuşması sahneleriydi. Tanrı günahlarımı affetsin ama Arka Sokaklaraklıma geldi. Bari hırsızı yakaladıktan sonra konuşsaydı annesiyle. Şu noktada telefon joker hakkımı kullanıp Ranini’ye bağlanasım gelmedi değil. O bu detayın hakkından daha iyi gelirdi.

Neyse, daha önce dediğim gibi hizmetçi oğlu-patron kızı olayına girmeyeceğim. Şimdilik o kısım sizin olsun. Çünkü:

Haberiniz olsun: Ali Eyüboğlu 15 Mart tarihli yazısında dizide Ömer’i canlandıran Burak Sağyaşar’ın dizide gelecek görememesinden bahsetmiş ve sözleşmesini feshederek Muhteşem Yüzyıl’ın son dört bölümünde yer alacağını yazmış. Zaten neredeyse baştan aşağı değişen bir diziyi böylesi bir hamle nasıl etkiler acaba?

Ayrıca o yazıda geçtiğimiz günlerde yapılan TV fuarında dizinin 38 ülkenin ilgisini çekmesinden ve reytingi iyi olduğu takdirde pazarlanacağından, getireceği gelirden bahsetmiş. Gitmezse de iki-üç bölüm içinde bu sefer temelli olarak ortadan kaybolacakmış.


Boşanmaktan vazgeçiyorum suratı güzelmiş Murat Cevher’in.

Daha ne desem ki? Şunu diyeyim: Süreyya’yı canlandıran Rahşan Fırtına’nın sahip olduğu sese aşina değilim. Yanılmıyorsam dublaj yapılmış da nasıl yapılmış? Bir ilginçlik olmuş sanki orada. Son olarak Tarık ve Nevin Cevher’i, daha doğrusu Burak Sergen ve Neslihan Yeldan’ı daha çok görürsek ben de daha çok mutlu olabilirim. En azından durumu daha da kurtarırız. Sitare Hanım nasıl bıraktıysak öyle zaten, ona diyecek sözüm yok.

Velhasıl, nasıl olmuşluğu gördüğünüz gibi olan ikinci bölümü arkamızda bırakmış olduk. Reytingini ve geleceğini merakla bekliyorum. Hadi bakalım…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder