2 Kasım 2014 Pazar

How to Get Away With Murder 1x03: Yanıyor ama işe de yarıyor


Mazeret mi lazımdı? İşte mazeret. Yanıyor ama işe de yarıyor.
Bir How to Get Away with Murder bölümünden daha merhabalar efendim. Üçüncü bölümüne giren dizinin oturmaya ve açılmaya başladığını düşündüğüm, dahası çeşitli açılardan güzel de olan bir bölümü arkada bırakmış olduk. Ayrıca başlamadan şunu söyleyeyim, HTGAWM, ABC’nin komedi dizisi Black-ish ile birlikte yeniler içinde ‘tam’ sezona uzatılan ilk dizileri oldular. Bu laftaki kastım da 15 bölümü içermekte.

Bu bir olumsuzluk mu? Hayır. Zira dizi daha başlamadan tam sezonunun 15-16 bölümlük bir sezon olacağı açıklanmıştı. Dahası Amerikan ulusal kanalları 22 bölüme kaydıkça Türk dizileri gibi uzatalım derken bayabiliyorlar zaten. Kendime yontarsam: 22 bölümlük bir dizide bir noktada insan ne yazacağını şaşırabiliyor. İyi oldu efendim. Ha bu arada, How to Get Away with Murder (bu ismi uzun yazmaktan zevk almaya başladım), açıklanan Prş. reytinglerine göre hem reytingte hem de seyirci sayısında en çok izlenen dizi oldu.

Seyirci sayısında geçtiğimiz haftada da birinciydi ama reytingde bu sefer Scandal’ı da –yalan yok, kıl payı olsa da- geçmiş. Ben geleyim bölüme:


Bu ikisini yakıştırdım ben. Ama karşılaştırma için Connor versiyonunu da göresim var.

Üçüncü bölümde bölümün davasına geçmeden önce dizinin başından beri merak ettiğim bir konuya değinip Michaela’nın nişanlısını ve ikilinin ‘zevkli’ zamanlarını gösterdiler. Geçen yazıda “Sevişme sahneleri Connor ve Annalise ile sınırlı kalsın,” demiştim. Şimdilik geri alabilirim bu lafımı. Üstüne adı Aiden Walker olan ve Başkan’ın ofisinde çalışan nişanlı önce Annalise ile tanıştı, ardından Connor ile karşılaştı. Karşılaştı, çünkü daha önceden birbirlerini yatılı okuldan tanıyorlarmış.

İtiraf: Connor-Aiden-Michaela sahnesi ‘sneakpeak’ dediğimiz şekilde bölüm yayınından iki gün önce yayınlanmıştı. Bu kısım bana sürpriz olmadı. Ama güzel sahneydi.

Connor’ın ima ettiğinden bence yatılı okulda birlikte oldukları anlaşılıyordu ama elbette o anda bu durum ortaya çıkmadı. Bizimkiler kendilerini vakaya bakar buldular.

Düşündüğümden daha çok ortak noktamız varmış = Nişanlınla yatılı okuldayken yattım.

Dava karşımıza ilk başta Paula Murphy olarak bildiğimiz kadının parkta bir yabancıya ‘el işi’ muamele yapmaktan tutuklanması ve Annalise’in rica üstüne kadını içeriden çıkarması şeklinde çıktı. Ama içeriden çıkmanın dakikası geçmeden Paula Murphy’nin aslında Elena Aguliar olduğunu ve 20 yıl önce gerçekleşen bir bombalama olayına karışıp ortadan yok olduğunu öğrendik.

Sonuç: Annalise’in elinde bir kez daha bir suçun aslında işlendiği ama işlenmediğine dair savunulması gereken bir dava oldu. Annalise teklif edilen 10 yıl hapis yerine savaşılmasına karar verdi ve bu arada Connor boş boğazlığından –yani Annalise’in yapabileceklerini sorguladığından- ilk bölümde kazandığı ödülünü kaybetti. Başladılar beş öğrenci ve grup olayı deşmeye ve haliyle yeni bir ödül savaşına. Olayın içine dahil diğer dört kişiden de girildi.

Eğer sırayı karıştırmıyorsam öncelikle Wes’in dersteki savunması, ardından Laurel’ın olayı beşlinin lideri Gabriel’e yıkmaya yönelik fikri üzerinde çalışıverdiler. Buradan sonra da devreye ilk kez işe yarayan Asher girdi.

Ana Ortiz Devious Maids’te de iyi ama kadına kötü roller daha çok yakışıyor.

Frank’in yerinde deyimiyle babasını kaynak olarak kullanan Asher, Gabriel’in nerede tutulduğunu öğrendi ve bir görüşme ayarlandı. Görüşmeye Paula/Elena da katıldı ve –sizi bilmiyorum ama- bana gayet mahkemede ters ifade verecekmiş intibasını uyandıran o konuşmayı yaptılar. Sonuçta oldu da. Ama aynı şekilde içimde bir şeyler tuhaf gidiyor hissi de vardı.

Dizide malumunuz, iki bölümdür davada Annalise beklemediği bir şeyle karşılaşıyor ve nihayetinde bir son dakika golüyle davayı kazanıyorlar. Bu sefer de bu dediğim tuhaflığa deva olarak olayların o noktaya gideceğine inanmıştım. Hatta Asher, Laurel ve Wes’in hamlelerinin üstüne bölümde özellikle karakterine değinilen Michaela’nın ipi göğüsleyeceğini ve ödülü kazanacağını düşündüm. Gerçi bana kalırsa yine öyle oldu da işte… Biliyorsunuz.

Mahkemedeki ters ifadeden sonra ekip karar öncesi ellerinde kalan üç saatlerini yaşarken öğrendik ki Elena/Paula ortadan yok olmuştu. Sanırım bundan sonra kadının otobüse binip tanıklık karşılığında ‘erken tahliye’ alan Gabriel ile öpüştüğü o sahne bölümün ‘zirve’ yapan noktasıydı.

İşte bunu beklenmedik ama pek güzel bir hamle oldu.

Davada sanık ortadan kaybolunca ‘bastard’ oldu çok affedersiniz. Şimdi bir de gelelim ana konuya:

Malumunuz bir yandan da ortada Lila Stangard davası ve dörtlümüzün cinayetten kurtulma gecesi var. Rebecca ve Griffin geçtiğimiz bölümün sonunda tutuklanmışlardı. Açılışı da gazeteye yansımalarıyla açtık. Gelecekteki gecemize de artık iki ay kalmış durumda. Eğer böyle ikişer hafta atlayarak gidersek yedinci bölümle birlikte geçmiş ve gelecek birbirini yakalayacak.

Gelecekteyken halen öldürülen kişiyi ortadan kaldırma karmaşasında buluverdik milleti. Bedeni yaktılar ama bunun dahası da var. Arkasındaki izleri toparlama durumuna da giriverdiler. Bu yolda da akıllılık ederek şenlik ateşinin olduğu eğlenceyi kendilerine mazaret olarak gösterecek şekilde ‘bir de’ eğlenceye giderek birlikte eğleniyormuşçasına fotoğraf çektirdiler. Hemen öncesinde de yaktıkları ceset olduğunu tahmin ettiğim bir şekilde arabaya bir şey tıkıldı.

“Kusursuz cinayet yoktur,” diye bir laf var ya hani. Michaela’nın gözümüze sokulan büyük taşlı yüzüğü bu hengâmede kayboluverdi. Tahminen o geceye bu sefer yüzük arama macerasıyla konuk olacağız.


Connor Michaele’ya “Nişanlının penisinin nasıl olduğunu hatırlıyorum,” derken.

Gelelim bir de Lila konusuna:

Babası okula milyonlarca bağış yapan Griffin’i savunması için okuldan ‘istek’ alan Annalise, düşünmek için zaman istedi ama asıl amacı kocasının masum olup olmadığını doğrulamaktı. Bunu araştırma işi de arasının hala bozuk olduğu metresine kaldı. Adamın araştırması sonucunda kocanın dediği yerlerde olmadığı ortaya çıktı ama Nate gerçeği Annalise’e söylemek yerine saklamayı seçti.

Bu durumun nedenini tabii ki merak etmedim değil. Nate kendisi araştırmak için veya kendi avantajına kullanmak için, elbet bir amaçla yaptı bunu ya, hayırlısı bakalım. Bu sayede de Annalise dava üstüne kararını vermek için önünü görmüş oldu. Tabii bu yolda Wes’in katkısını da unutmamak gerek.

Geçtiğimiz bölümde Rebecca tutuklanmadan önce Wes’in banyosuna bir telefon saklamıştı. Wes telefonun Lila’ya ait olduğunu öğrenince gizli şekilde avukat rolünde onunla görüşmeye gitti. Bu ‘doğru’ çocuğun ne hale geldiği kısmını şimdilik geçelim, telefon konusu açar açmaz Rebecca onu ele verdi. Ardından da Annalise’in hışmına uğradı. Başında dünya şey varken bir de bu çıkınca sinirlendi haliyle. Ama Wes’e karşı ılımlı yaklaşımı işleri yine değiştirdi.

Dizi, moda konusunda da ders veriyor kabul de kız bu hal ne? :)

Wes sayesinde Griffin’den vazgeçip Rebecca’nın savunmasını üstlenmeye karar veren Annalise, bu yolda ödülü de Wes’e verdi. Bence Michaela’nın hakkıydı, dolayısıyla umarım uzun süre kalmaz diyorum. Ders sonrası Rebecca ile konuşmak için topluca buluşmaya gittiklerinde ise Savcı Wendy’den ‘itiraf’ aldığını duydular.

Bu da zaten bitirdiğimiz nokta oldu. Bence iyi de bir bitiriş noktası oldu. Artık haftaya yüzük arama, yeni dava, Rebecca derken bir şeylerle daha uğraşırız gibi. O zaman görüşmek üzere efendim. Öptüm, bye.

Not: Laurel-Frank konusu kendisine bir türlü yer bulamadı yazı içinde. Gelecek bölüme yakınlaşmaları başlasın, ona da sıra gelir herhalde.

Bu şahsiyet de Asher’ı oynayan arkadaş gibi Orange is the New Black’ten gelme.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder