31 Aralık 2014 Çarşamba

How to Get Away With Murder 1x08: Çekirge üçüncüyü zıplayamadı

İşte kanlı ve hala canlı LilaStangard.
Bir How to Get Away with Murder bölümünün ardından daha merhabalar. Sezon arasına girmeye bir kala gelen bölümle, zurnanın zırt dediği yere gelmiş olduk ve her şey karışıverdi. Aslında genel olarak önceki bölümlerden bildiğimiz veya ipucu olarak verilen şeyleri izledik ama yine de eğlenceli bir hikâye sunuldu. Önce ufak bir ekstra:
How to Gey Away with Murder için Türkiye yayını nihayet başlıyor. Dizimax Drama, 27 Kasım’da diziyi yayınlamaya başlayacak. Aklınızın bir yerinde dursun.

Geçtiğimiz bölümü Lila’nın altı haftalık hamile olduğunun ortaya çıkması ve geçmişle gelecek arasında iki hafta kalmasıyla kapatmıştık. Bu bölümde de o iki haftayı geçirdik. Önce Lila ile yattığı, sonra da cinayet günü olduğu yer konusunda yalan söyleyen Sam nedeniyle Annalise, Bonnie’yi şahit tutarak bu sefer de hamilelik konusunu sordu. Sam bu sefer de reddetti ama sonradan ortaya çıktı ki bu konuda da yalan söylüyor çıktı.

Bu bölümün temelinde de Gretchen Thomas adında uyurgezer bir kadın vardı. Bu haliyleyken dadıyı öldürmekle suçlanan kadının savunması bizimkilere kaldı ve başladılar deşmeye. Her öğrenci bir aile bireyini sorgulamaya başladı.
Connor’a bu sefer eşcinselliğe dayalı bir rol yazmamaları iyi olmuş.
Connor: Connor’ın payı evin oğlu oldu. Sorgulaması sırasında her şey normal görünse de tanıklık yaparken ortaya çıktı ki dadı ile bir süredir ilişkileri varmış. Bunu kaçırması tabii ki Annalise’in tepkisini çekti. Üstelik dönem sonu notlarının verilmesine az bir zaman kalmış; sınavlar da yaklaşmakta. Onunsa bu durumu çok dert ettiği söylenemez, en azından toparlamak için bir şeyler de yaptı.

İlk heteroseksüel deneyimi hikâyesi biraz komikti, itiraf etmek gerek ama meğerse dadıdan çocuğa cinsel hastalık geçmiş; o ortaya çıktı. Buradan sonra ilaç tedavisi üzerinden sonuca gidildi zaten. Gol kendisinin olmasa da asist onun denilebilir. Bir de çalışma grubu oluşturma fikrini bulması var tabii…
Yabancı dizilerin Amerikalılara neler öğrettiğinin haddi hesabı yok.
Michaela: Onun payına sanığın annesi düştü ve bence eğlenceli bir sorgulama oldu. Televizyonda izledikleri sayesinde mahkeme tarzını bilen bir karaktere Michaela’nın da destek atmasıyla iyi bir ikili oluverdiler. Gerçi dava sırasında bu tanıklığın üzerinde durulmadı. Zaten bölümde özel hayat ön plandaydı.

Geçen bölüm evlilik anlaşmasını önünde bulan Michaela, reddetmesinin üstüne bu sefer müstakbel kayınvalidesini karşısında buldu. Şimdi şöyle bir şey var: Kadın bu tarz bir düşünceye sahip ilk zengin anne değil. “Kocamla şirketi yoktan kurduk; Aiden’a güzel bir gelecek bırakmak istiyoruz.” Bunu anlarım ama kadının çirkefliğindeki doz aşımından hoşlanmadım. Üstelik tehdit de etti. Gerçi Michaela’nın da tokat atmaya kalkması yanlıştı, o ayrı.

Burası şimdilik böyle arapsaçı kaldı ama konu üstüne Michaela’nın kazanmasını isterim. Kazanmak derken… Oğlanın kullanması gereken cinsel hastalık ilacının aynısını babanın da kullandığını ortaya çıkarınca golü atan taraf oldu. Karşılığında Annalise’den ödülü istedi ama ödülün önemli olmadığı cevabını alınca tersini düşündüğünden Asher’ın evine giderek ödülü gizlice yürüttü.

Böylece cinayet gecesindeki ödül muhabbetini bağlamış olduk.
‘Ayın öğrencisi’ kalıbını kullanan bu kadını sevdim.
Laurel: Onun payına düşen evin kızı oldu. Bu da pek oyalayıcı olmadı açıkçası, mahkemede üstüne düşüldüğünü görmedik. Dolayısıyla Laurel’da da ön planda olan özel hayattı. Geçen bölüm öpüştüğü Frank ile samimiyeti baya baya ilerletti. Erkek arkadaş da diğer tarafta duruyor tabii.

Frank ile bir kere arabada yattıklarını gördük. İkincisinde ise tam ‘işe girişecekken’ Frank’in yaptıklarından haberi olan ve gayet rahat karşılayan kız arkadaşı ortaya çıkınca işlerin rengi değişti tabii. Laurel gözü yaşlı bir şekilde çalışma toplantısına geliverdi. Şimdi, buradan gerisinde haksız taraf Frank olabilir ama sonuçta Laurel’ın da çok masum olmadığını unutmamak gerek. Frank’in suçlu olmasındaki fazla taraf kız arkadaşı olduğunu saklayarak bunu yapması; Laurel gayet var haliyle aldatıyor.

Bir de bir ara “Frank’in çıplak fotoğrafının telefonunda ne işi var?” diye çemkirmiştim. Meğerse Frank gizlice Laurel’ın evine sızıp kendisi yüklemiş. Bu detay da yerine oturmuş oldu. O telefonun şifresi yok mu olayını kurcalamayacağım şimdi.


Rebecca ve Wes: Wes dava için kocayı sorguladı ve mahkemede koca ön planda oldu. Zira dadı ile olan ilişkisi olan adam, kadının oğlu ile yattığını öğrenince kadını öldürmüş. Bir de suçu uyurgezerliği olan karısına yıkmaya çalışmış. Wes’in bu kadarının ortaya çıkmasında tabii ki payı olmadı. Onun derdi yine Rebecca’ydı.

Rebecca’nın varlığı ise son dakikalara doğru malum gecenin akşamına vardığımız bu süreçte, Lila davasının içine girmemizi sağladı. Annalise’in metresi ile iş birliği içindeki kız, Annalise’den Wes’e, ondan da kendine geçen bir şekilde hamileliği öğrendi. Eldiven bahanesiyle Sam’in saçını almayı deneyip başaramayınca, bu sefer de flashdisk yoluyla telefon kayıtlarına yöneldiler. Wes’e yakalanmasıysa buna denk geldi işte.

Bölümün sonunda ortadan yok olup Sam’in peşine düştüğünü gördük ama Rebecca’nın rolü bu kadarla kalmadı. Bu bölümde geçenkilerin aksine flashforward yerine flashback kullanıldı ve Lila’nın nasıl biri olduğu ve cinayet gecesine doğru giden yaşamını izledik. Haziran-Temmuz-Ağustos şeklinde gördüğümüz üç anıda Rebecca ile aralarındaki arkadaşlığa da değinildi. Yani kızın ‘arkadaşımdı’ içselleştirmesi boştan değildi. Telefona gönderilen çıplak resim, Griffin ile bekâret anlaşması, hamilelik derken detaylar teker teker dolduruldu.

Çalışmak için aynı evde toplanan dörtlümüzün Rebecca’nın peşine düşecek olması da o gece yan yana olmalarını açıkladı.
Ne çektin be annem, ne çektin…
Annalise ve Bonnie: Bölümün en iyi ikilisi bunlardı. Aynı adamı sevmenin bedelini yavaş yavaş ödediler. Annalise de davanın içindeydi ama daha çok kafası Sam ile birlikteydi. En nihayetinde kocasının suçlu olduğunu anlayan Gretchen’a yaptığı konuşma da bu durumun örneği mesela. Ne kadar zeki olduğunu bir kere daha, Wes’e hamilelikten ‘senden sır saklamamak lazım’ edasıyla söyleyerek ama bunun nihayetinde Rebecca’ya gideceğini bilerek gösteriverdi.

Kocasının öğrencisini hamile bıraktığı gerçeğini bölüm boyunca taşıdığı yetmezmiş gibi Bonnie üzerinden “Biliyordu,” cümlesi eşliğinde üçüncü kez yalan söylendiğini anlayınca daha fazla dayanamadı; kocasının ipini çekti. Öğrendik ki hamilelik nedeniyle Lila’nın öğretmenlerinden ve onu tanıyanlardan örnek alınmasını sağlamış.  Tabii Sam’in daha fazlası için ömrü olmayacak ama yine de insanın bir oh olsun diyesi geliyor.

Bonnie ise… Harikaydı!

Öncelikle Lila’yla tanıştığı detayı ortaya çıktı. Bu sayede Sam’in yalan söylediğini anladı ve Sam ile yüzleştiğinde âşık olduğu manipülatiften beklediği öpücüğü aldı. Yine de Annalise’e olan sadakati ağır bastı ve soğukkanlılığı bir kenara bırakıp gözyaşı içinde her şeyi itiraf ettiğinde kovuldu. Buradan da Asher’la yatmaya gidecek ama ona sıra gelmedi. Ben Bonnie’nin ortalıkta olmaya devam edeceğini düşünüyorum; dahası istiyorum da.
Bu kadında kendimi görüyorum.
Asher’ı açmama gerek var mıydı? Bence yok.

Sanırım bu kadar. Gelecek bölümde akşama kaldığımız yerden devam edip Sam’in ve muhtemelen Lila’nın öldürülmesini, sonrasını nihayet izleyeceğiz; diziye de 29 Ocak’taki dönüşüne kadar ara vereceğiz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder